272 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Osmanlı
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Osmanlı Son Döneminde Libya'da Türk Dilinin Öğretimi Üzerine Bazı Gözlemler

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 224 · Sayfa: 121-132
Tam Metin
Bilindiği gibi hemen bütün Arap ülkeleri, başlangıç ve ayrılışları değişmekle birlikte, uzun periyotlar halinde Osmanlı Devleti bünyesi içerisinde yer almışlar, Türkler ve Araplar iki millet olarak aynı devletin yapı taşlarını oluşturmuşlardır. Gerek bu birliktelik ve gerekse Türklerin İslâmiyeti kabul etmiş olmalarının bir sonucu olarak da Türkçe ile Arapça arasında tabiî sayılabilecek bir ilişki zinciri meydana gelmiştir. Türkler kendi dillerini Arap Alfabesiyle yazdıkları gibi, medreselerinde Arapça'yı öğretim dili olarak kabul etmişler, bu dille çok sayıda eserler vermişlerdir. Buna karşılık Türk dilinden bir kısım kelimeler de Arapça'ya geçmiş, en azından devlet kademelerinde görev alan Arap asıllı Osmanlı tebeası Türkçe'yi öğrenmiştir.

16. 17. Yüzyıllarda Macaristan'ın Demografik Durumu

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 225 · Sayfa: 341-352
Tam Metin
Demografik durumuyla değişmelerini mütalaa etmek istediğim dönem uzun ve pek çok açıdan karışıktır. Bir taraftan, uzun olan bu dönemin kaynakları bazan son derece az, bazen ise çok çelişkilidir. Öte yandan, siyasi istikrardan mahrum olan bu karışık dönemde yerleşmelerin bir haylisi aynı zamanda bir değil, iki-üç devlet temsicisine ait olup, bunlardan bize birbirinden farklı etkinlikteki vergilendirmelerinin yazılı belgeleri kalmıştır. Yüzyıllar sonra, bizim hangi sorulara mümkün olduğu ölçüde kesin cevap almak isteyeceğimizi bilmiyorlardı elbet. Bu nedenle gerçeği bütünüyle ve ayrıntılarıyla yansıtabilme yolundaki arzudan vazgeçmemiz lâzım. Nüfusun rakamlarla nitelenebilecek göstergelerini ana hatlarıyla saptamakla, kimi konularda ise varsayımlarla yetinmemiz gerekecek.

Osmanlı Sosyal ve İktisâdî Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 225 · Sayfa: 395-412
Tam Metin
Tanzimat devrinde, önceleri değişik adlarla alınan vergilerin yerine tek bir verginin ikamesi için hane reislerinin gelirlerinin tespiti maksadıyla yapılan temettü sayımları XIX. yy. ortaları Osmanlı sosyal ve iktisadi tarihi için fevkalade kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. XV. Ve XVI. yy. için tahrir defterlerinden çıkarılan bilgilerden çok daha fazlasını bu defterlerde bulmak mümkündür. Hemen aynı tarihlerde İmparatorlukta nüfus sayımları da yapıldığından nüfusun tespiti bakımından nüfus defterleri derecesinde mühim değillerse de hüviyetleri itibariyle bu defterler, çok daha teferruatlı bilgi ihtiva ettiklerinden daha mükemmel sonuçlar çıkarmak kabil olmaktadır.

Sultan II. Abdülhamid'e Düzenlenen Ermeni Suikasti ve Bu Sebeple Belçika ile Yaşanan Diplomatik Kriz

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 225 · Sayfa: 413-428
Tam Metin
Yüzyıllar boyunca Osmanlı idaresi altında yaşamış olan Ermeniler bu süre içinde toplumun bir parçasını oluşturmuşlar, çeşitli devlet görevlerinde bulunmuşlar, içlerinde birçoğu da ticaret, musiki, edebiyat, mimari vs. gibi alanlarda önemli işler başarmışlardır. Sosyal ve iktisadi hayatta kazanmış oldukları bu statü sayesinde Türklerle rahatça uyum sağlayarak en nüfuzlu reaya konumuna sahip olmuşlardır.

Mühimme Defteri 90, Hazırlayanlar: Nezihi Aykut, İdris Bostan, Feridun Emecen, Yusuf Halaçoğlu, Mehmet İpşirli, İsmet Miroğlu, Abdülkadir Özcan, İlhan Şahin. Redaksiyon ve Sadeleştirme: Mertol Tulum. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınlarından, İstanbul 1993, 440 sayfa. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 225 · Sayfa: 497-498
Tam Metin
Osmanlı merkez teşkilatının en önemli kuruluşu olan Divan veya Divan-ı Hûmâyûn, siyasi, askeri ve mali işler hakkında karar verebilen, her türlü dava ve şikayetlerle meşgul olan devletin en üst dairesidir. Bu teşkilat Selçuklularda ve Anadolu beyliklerinde de bulunuyordu. Divanın gündeminde bulunan idari ve örfi işleri sadrıazam, arazi işlerini nişancı, şer'i ve hukuki işleri kazaskerler ve mali işleri defterdar görürdü. Divan-ı Hümayun Fatih Sultan Mehmed zamanında en mükemmel şekline kavuşmuştu. XVI. yüzyılda ihtiyaçlar üzerine bazı değişiklikler yapılarak klasik bir yapı kazanmıştı. Divan-ı Hümayun XVII. yüzyıldan itibaren devlet teşkilatındaki önemini yavaş yavaş yitirmeye başlamıştır. Bilhassa Köprülü Mehmed Paşa'nın sadaretinde Divân toplantıları ulufe tevziatı günleriyle elçi kabullerinde yapılmaya başlanmıştır. Bu da Köprülü'nün Divanda görüşülmesi gereken her türlü meseleyi bizzat inhisarına almış olmasından ileri geliyordu. Bu tarih Divan-ı Hümâyunun önemsiz hale gelmesinin başlangıcı olmuştur.

Harput ve Çemişgezek'te Askerî Ailelerin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1890-1919)

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 226 · Sayfa: 739-836 · DOI: 10.37879/belleten.1995.739
Tam Metin
Tarih boyunca, dünya üzerinde yaşayan birçok milletin çeşitli devletler kurup yönettikleri bilinmektedir. Kurulan hemen hemen her devletin, egemenlik haklarını koruyup kollayan, toplum huzurunu sağlayan askerî kudretlerinin de olduğu bir gerçektir. Bazı toplumlarda bu askerî güç, imtiyazlı zümrelerden oluşurken, bazılarında ise toplumun her kesiminden oluşmaktaydı. Türk askerî tarihine bakıldığı zaman, genellikle ikinci şeklin uygulandığı dikkati çekmektedir.

Türklerin Yönetimi Döneminde Cezayir'in İdaresi ve Kurumları

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 71-118
Tam Metin
Cezayir'de yüzotuz yıl kadar süren Fransız sömürgeci yönetimi önemli politik ve sosyal dengesizliklere sebep olduğu gibi, ülkenin idaresi, askeri, iktisadi ve kültürel kurumlarının varlığı yönünden de olumsuz bir tablo bırakmıştır. Cezayir'in böyle bir duruma düşmesi, gerçekte, işgal ettiği ülkeyi her bakımdan sömürmeyi ve kendisine bağımlı durumda bırakmayı gaye edinen işgalci düzenin doğal sonucudur. İşgal öncesinden mevcut olan kurumların bir bölümünü Fransa'nın çıkarları yönünde işleten sözkonusu yönetim, birçok kültür ve eğitim kurumu ile ibadet yerlerini kuruluş amaçları dışında kullanmış, bunlardan bir bölümünü de kiliseye çevirmiştir.

Karantina Meclisi'nin Kuruluşu ve Faaliyetleri

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 222 · Sayfa: 329-376
Tam Metin
Tarih boyunca çeşitli salgın hastalıklar insanların korku kaynağı olmuş, milyonlarca insan salgınlarda hayatını kaybetmiştir. Veba, kolera, tifüs, tifo, çiçek, grip gibi bulaşıcı hastalıklar tarihte korkunç salgınlara yol açmışlardır. XIV. yüzyılda Çin'de ortaya çıkan veba salgını bütün Asya'yı kaplamış, Avrupa'yı harap etmiştir. Avrupa nüfusunun muhtemelen üçte birini yok eden bu korkunç pandemide veba Avrupa'da 24 milyon, Çin'de de 13 milyon kişinin ölümüne sebep olmuştur. Bunun gibi muhtelif zamanlarda hükmünü icra ederek kitleler halinde insanların ölümü ve büyük maddi kayıplarla sonuçlanan salgınlara karşı, tıbbi bilgilerin yetersizliğinden dolayı alınan tedbirler: Bulaşık yerleri kordon altına almak, hastalığın görüldüğü yerlerde, sokaklarda ateş yakmak, evlerin duvarlarını absent veya sirke ile ıslatmak ve karantinadan ibaretti.

Birinci Dünya Savaşı Günlerinde Türk-Ermeni İlişkileri ve İngiliz Propagandası

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 222 · Sayfa: 377-380
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı günlerinde Türklerle Ermeniler arasında çıkan olayları, Ermeni militanlarıyla sempatizanları, Ermenilere karşı planlı biçimde yapılmış kırım, soykırımı ve toptan imha olarak nitelendirirler. Türkler ise, bu olayları, 'Hıristiyan Süper Devletlerce kendi çıkarları için kışkırtılan Ermenilerin, yurtları Türkiye'ye karşı ihaneti ve Türk-Ermeni çatışması olarak nitelendirirler.

Son Dönemde Karahisar-ı Sahib Medreseleri ve Islâh-ı Medâris Uygulaması

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 223 · Sayfa: 635-658
Tam Metin
Büyük Selçukluların İslâm dünyasına yaptıkları, çok sayıda ve değerli katkılar arasında, devlet desteğinde medreseler kurma uygulamasının, şüphesiz pek önemli bir yeri vardır. Bağdad Nizamiyesi'nin açılmasıyla başlayan bu sürecin, asırlarca ve bütün İslâm coğrafyasını kaplayarak devam ettiğini biliyoruz. Bir Türk-İslâm devleti olarak Osmanlı Devleti de tabiatıyla bu gelişmeden uzak kalmamıştır. Uzun yüzyıllar boyunca medreseler, bu devletin idare çarkını döndüren çeşitli kademelerdeki görevlilerin yetiştikleri başlıca kaynak olmuştur. Ayrıca da medreseler, gerek kendisinde okuyanlara doğrudan; okumayanlara ise buradan feyz almış imam, vaiz, müftü gibi din görevlilerinin kitabî bilgiyi sözlü kültür halinde takdimleriyle, dolayısıyla etki etmiş, böylece müslüman Türk'ün kültür dinamikleri arasında inkârı mümkün olmayan bir yer tutmuşlardır.