174 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Tarih 44
- Ottoman Empire 34
- Türkler 31
- Türkiye 18
- Avrupa 13
- Anadolu 9
- XVI. Yüzyıl 9
- Türk Tarihi 7
- Balkanlar 6
19. Yüzyılın İkinci Yarısında Suriye'nin Sanayi ve Ticareti
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 198 · Sayfa: 825-832 · DOI: 10.37879/belleten.1986.825
Özet
Tam Metin
Suriye gerek tarım gerekse sanayi bakımından İmparatorluğun başta gelen eyaletlerindendi. Eyalet merkezi Şam, yaklaşık 200 bin nüfusu ile büyük bir sanayi şehri olmanın yanında Doğu-Batı ticaretindeki mutavassıt rolü ile de ayrı bir önem taşımaktaydı. Şam'ın ticaretteki bu önemi geniş ölçüde eyaletin liman nehri olan Beyrut'un hinterlandını teşkil etmesinden kaynaklanmaktaydı. Zira Beyrut üzerinden ithal edilen mallar Şam'daki antrepolarda toplanarak diğer pazarlara dağıtıldığı gibi ihraç edilecek ürünlerde yine Şam'da toplanarak Beyrut üzerinden dış pazarlara gönderilmekteydi. Fakat unutmamak lâzımki geniş ve mümbit topraklarıyla Suriye herşeyden evvel zengin bir tarım ülkesi idi. Ne varki burada da tarım diğer Osmanlı eyaletlerinde olduğu gibi ilkel usullerle yapılmaktaydı. Ancak bazı sektörlerde modern üretim usulleri uygulanmıştır ki bunların başında Bölgenin katolik kesimi tarfından yapılan şarapçılık gelmektedir. Suriye'de tarımı yapılan belli başlı ürünler buğday, arpa, yulaf, mısır, darı, baklagiller, bazı yağ bitkileri, narenciye, kayısı, üzüm, incir, pamuk ve tütünden ibaretti.
Dünyada basılan ilk Türkçe kitap
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 197 · Sayfa: 507-530 · DOI: 10.37879/belleten.1986.507
Özet
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'nda Arap harfleriyle Türkçe kitapların basımevinde basılış tarihini, değerli tarihçi ve eğitimci, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı rahmetli İhsan Sungu (1883-1946), 31 Ocak 1729 olarak saptamıştır. Daha çok "Vankulu lûgati" diye tanınan bu sözlüğün basımı üzerinden tam 257 yıl geçmiş bulunuyor. Bununla ilgili olarak, 1979'da basımcılık ve yayıncılığımızın 250. yılını kutlamıştık. Biz, İstanbul'da yapılan toplantıda, İbrahim Müteferrika'dan 114 yıl önce Paris'te basılmış Türkçe-Fransızca bir kitabı, mikrofilmi ve fotokopileriyle birlikte, tanıtmaya çalışmıştık. Amacımız, basın-yayın tarihimize, ufak da olsa, bir katkıda bulunmaktır. Çünkü bu kitap, şimdiye değin kimsece bilinmiyordu. "Vankulu lûgati"nin basılışı, Arap harfleriyle basım işine dünyada 1729 yılından önce hiç girişilmemiş olduğu anlamına gelmez. O kitap, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde Arap harfleriyle basılmış ilk Türkçe kitaptır, ama dünyada basılan ilk Türkçe kitap değildir.
Macaristan Milli Müzesindeki Türk Sanat Eserleri
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 197 · Sayfa: 557-590 · DOI: 10.37879/belleten.1986.557
Özet
Tam Metin
Osmanlı egemenliği, Macar halkının yaşantısında XVI. Ve XVII. yüzyılların büyük bir kısmını kapsayan, gayet belirgin bir tarihî dönemi oluşturur. Macar toplumunun tarih öncesi dönemlerine ait olarak yürütülen araştırmalara paralel olarak, Osmanlı fatihlerin tarihi, konuştukları dil, örf ve âdetleri gayet canlı bir bilimsel ilgi uyandırmıştır. Bütün bunlar, Macaristan'da yazılmış Türkçe kaynaklar üzerinde araştırmaların bir buçuk yüzyıl kadar gerilere gittiğini izah etmektedir. Buna karşılık bu dönemin arkeoloji ve sanat zenginlikleri, geçmiş açısından, metodik araştırmalara ve incelemelere konu oluşturmamıştır. Ancak son on yılda bu zenginlikleri toparlama çalışmalarına girişilmiştir. Bu nedenle, Macar Milli Koleksiyonunda, ki ülkenin en zenginidir, Türklere ait süsleme sanatlarının nispeten mütevazi malzemelerle temsil edilebilmiş olmasının nedeni kolayca anlaşılmaktadır. Müzedeki envantere göre belli yörelere ait oldukları belirlenen eşyalar, çoğunlukla onların bulunmalarına ilişkin sarih açıklamalardan yoksundurlar ve sonuç olarak birbirinden ayrı ve ilgisiz buluntulardır. Çoğunlukla eski özel koleksiyoncuların yaptıkları araştırmalardan kaynaklanmaktadırlar, ya da hibe edilmiş ve satın alınmış eşyalardır.
DONAL QUATAERT: Social Disintegration and Popular Resistance in the Ottoman Empire 1881-1908, New York University press, 1983, XVII + 204 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 197 · Sayfa: 611-612
Özet
Tam Metin
"19. yüzyılın ikinci yarısı Avrupa sermayesinin Osmanlı İmparatorluğu'nda yoğun yayılım dönemidir. Avrupa'nın bu sayede siyasi kontrolünün yayıldığı bilinir. Osmanlı İmparatorluğu bu yayılma çeşitli mekanizmalar sayesinde direnmeyi, bir ölçüde bağımsız kalmayı başardı. Bu yayılma karşısında, yerel grupların, bürokrasinin direniş ve davranış biçimlerinin ilginç bir etüd alanı olacağı tabiidir." Yazarın girişi ve kitabındaki ana tezinin böylece tarafından özetlendiğini ve alışılmış teorilerin dışında 19. yüzyıl Osmanlı ekonomisine az rastlanan değişik bir yaklaşımı verilerle izlemek mümkün olmaktadır. Kitap; Avrupa'nın ekonomik sızmasına karşı, bürokrasinin ve çeşitli meslek ve üretici grupların direnişi, bazılarının buna göre örgütlenişini, Avrupa'nın getirdiği yeni altyapısal sistem karşısındaki vaziyet alışlarını (disintegration yazarın kullandığı bir terim) ele alıyor.
SURAIYA FAROQHI: Peasants, Dervishes and Traders in the Ottoman Empire, Variorum reprints, London 1986, 344 sh. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 197 · Sayfa: 612
Özet
Tam Metin
"Variourum reprints" diğer dallarda olduğu gibi, Osmanlı araştırmalarında da, tanınmış yazarların klasikleşmiş veya çokça başvurulan makalelerinin topluca tıpkıbasımını yapıyor. Bunun araştırmacılar ve bilhassa okul kütüphaneleri açısından kolaylık sağladığı açık. Ayrıca arkaya eklenen bir indeksle makalelelerden yararlanmak daha da kolaylaşıyor. Özellikle, B. Lewis, H. İnalcık gibi makaleleri klasikleşen yazarların denemelerini zikretmeliyiz. Variorum bu yıl, Osmanlı kent tarihi alanındaki araştırmalarıyla dikkati çeken ve makaleleri aranan ODTÜ Tarih bölümü öğretim üyelerinden Suraiya Faroqhi'nin; Bektaşi tekkeleri, Osmanlı ulaşım sistemi, nüfus sorunları, madencilik, dokumacılık, pazar yerleri merkezlerini konu alan ve muhtelif yerlerde çıkan oniki adet makalesini biraraya getirdi. Toplam 344 sayfa tutan derleme sonunda yardımcı bir indeks de var.
SEYYİD ALİ EKBER HITÂYÎ, Hıtâynâme, yay. İrec Afşar, Asian Cultural Documentation Center for Unesco Tehran, Cultural Bibliographies and Documents Series, 9; Tehran 1357 h.ş., 15 + 266s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 197 · Sayfa: 603-606
Özet
Tam Metin
Bir asırdan fazla bir zamandan beri üzerinde çalışmalar yapılan, islâm müellifleri tarafından Çin hakkında kaleme alınan eserlerin en mühimlerinden biri olarak kabul edilen Ali Ekber Hıtâyî'nin Hıtâynâme'si, Türk tarihini yakından ilgilendiren pek çok metni yayınlanan, Ferheng-i İrân Zemin ile Rahnümâ-yi Kitâb gibi dergileri yıllardır yayınlayan, İran'ın kitap dostu ilim adamlarından İrec Afşar tarafından, Türk ilim adamı Prof. Dr. Adnan Erzi ve Japon M. Honda'ya ithâfen yayınlandı.
İslam ve Osmanlı Hukukunda Gıyapta Yargılama Müessesesi
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 169-200 · DOI: 10.37879/belleten.1986.169
Özet
Tam Metin
Usul hukukunun en çok tartışmalı olan konularından biri de gıyapta yargılama müessesesidir. Bu konu hukukçuları, kanun koyucuları ve uygulayıcıları tarih boyunca meşgul etmiş ve tarihin değişik devirlerinde, değişik din ve toplumlarda farklı şekilde düzenlenmiştir. Bazıları hukuk usulünde sürat ve sadeliği engelleyen bu müessesenin lüzumsuzluğuna dahi inanmışlardır. Buna rağmen çoğu hukukçular, gıyap halinin gâibin iddia veya savunma hakkını sınırladığını gözönüne alarak bu konuda ihtiyatlı davranılmasını uygun görmüşlerdir. Bü müesseseyi hukuk sistemleri de değişik biçimlerde düzenlemişlerdir. Roma hukuku böyle bir müesseseyi asla kabul etmemektedir. Roma hukukunda, davacı, davalıyı mahkemeye getirmek zorundadır. Bu konuda davacıya zor kullanmak yetkisi de tanınmıştır. Kilise hukukunda ise, gıyap müessesesi yoktur. Gelmeyen tarafın celseye getirilmesini sağlamak için bir takım cezalar tertip olunmuştur. Modern hukuk sistemleri denilebilir ki tüm olarak gıyap müessesesini benimsemişlerdir. Ancak gıyabın sonuçlarını ağır veya hafif şartlara bağlamak hususunda değişik sistemler ortaya çıkmıştır. Örneğin Türk Usul Kanunu'nun sistemi, ortalama bir yol tutmuş bulunmaktadır. Yani kanun koyucumuz, en dikkatli davranan bir tarafın bile tayin olunan bir celsede bulunamayacağı ihtimaline binaen, bu durumun hemen gıyabın hukukî sonuçlarını meydana getirmesine imkân vermemiş ve bunu bazı şartlara bağlamıştır. Bilindiği gibi İslam hukuku ve dolayısıyla Osmanlı hukuku da, orijinal bir hukuk sistemidir. Özellikle Türk Hukuk tarihi açısından, bu hukuk sisteminin, gıyap müessesesini nasıl düzenlediğini incelemek ve araştırmak yararlı ve ilginçtir. Gıyap müessesesi İslam hukukundaki değişik mezhepler açısından farklı şekillerde kabul ve izah edilmiştir. Osmanlı hukuku ise her konuda olduğu gibi bu konuda da, İslam hukukunun Hanefi ekolüne ait görüşleri aynen benimsemiş bulunmaktadır. Tanzimat hareketi gıyap müessesesinde ancak son zamanlara doğru etkisini göstermiştir. Kanunlaştırma hareketlerinin sözkonusu etkilerini ilk olarak 1330/1331 tarihli Nizamname'de ve daha sonra ise 1333/1336 tarihli Usul-i Mahkeme-i Şer'iye Kararnamesinde görmek mümkündür. İşte makalemizin konusunu, tarihi kadar kendisi de orijinal olan "İslam ve Osmanlı hukukunda gıyapta yargılama müessesesi" teşkil edecektir. Biz tarihî gelişmeyi takip ederek, önce gıyap müessesesinin münakaşasını; sonra Osmanlı'nın son zamanlarına doğru kabul görmeye başlayan Şafiî, Malikî ve Hanbelî ekollerinin görüşlerini; bunu müteakiben Hanefi ekolünün görüşünü ve en son olarak da 1330'lardan sonra kabul edilen gıyabi yargılama usulünü incelemeye çalışacağız.
Türk Ocakları
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 201-228 · DOI: 10.37879/belleten.1986.201
Özet
Tam Metin
Türk Ocağı, II. Meşrutiyet Devri (1908-1923) ndeki Türk milliyetçi kuruluşlarının en büyüğü, en tanınmışı ve en uzun ömürlüsüdür. Tanzimât Devri'ndeki bazı Türk aydınları, "dünyanın çok değişik ve geniş bölgelerine yerleşmiş, değişik isimler altında zaman zaman birçok devletler kurmuş bütün Türklerin tarih ve dilce birliği ve bütünlüğü" görüşünü ortaya atarak, "Türk milletinin sadece Osmanlılardan oluşmadığı, Osmanlı Türkleri'nin onun ancak bir parçası olduğu" gerçeğini yaymaya çalıştılar. Osmanlı İmparatorluğu'nda değişik etnik unsurlar arasındaki anlaşmazlıkları arttıracağı endişesi ile milliyetçilik fikirlerini II. Abdülhamid idaresinin kontrol altında tutmasına rağmen bu görüşlerini açıklamakta devam eden aydınların bazıları, 1908 den sonra siyasî baskının kalkması üzerine, hızla teşkilâtlanmaya başladılar. Böylece Türk milliyetçiliği, fikir plânından uygulama plânına geçmiş oldu. Türk Ocağı, II. Meşrutiyet Devri'nde, kuruluş sırasına göre, Türk Derneği (kasım 1908) ve Türk Yurdu (ağustos 1911) isimli ve aynı görüşleri benimseyip savunan milliyetçi derneklerin üçüncüsüdür. Türk Derneği yerini Türk Yurdu'na, Türk Yurdu da Türk Ocağı'na bırakmıştır. Türk Ocağı, tüzüğünün I. maddesinde belirtildiğine göre, resmen 25 mart 1912 de kurulmuştur.
Osmanlı Tarihi'nin Yabancı Kaynaklarından: İngilizce Kaynaklar
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 261-278
Özet
Tam Metin
Osmanlı Tarihi'nin yabancı kaynakları, bu imparatorluğun üç büyük kıtada yayılmış olması dolayısıyla, bugüne kadar gerek Türk, gerek yabancı tarihçilerce bilinen ve kullanıla gelmiş olanların çok ötesindedir. Biz burada Osmanlı Tarihi'nin çeşitli yabancı kaynaklarından sadece İngilizce yazılmış olanları üzerinde durmak istiyoruz. İngilizce yazılmış kaynaklar tabirini burada özellikle kullanıyoruz. Zira Osmanlı Tarihi'nin İngilizce yazılmış kaynakları demekle yalnız İngiliz veya Amerikalı yazarlar tarafından bu dilde yazılmış, yayımlanmış veya yazma olarak kalmış eserleri değil başka milletlere mensup kimselerce hatta Türk müelliflerce kaleme alınmış olan İngilizce kitap ve makaleleri de kastediyoruz. Ancak böyle bir makalede bu dilde yazılmış kaynak ve araştırmaların herbirinden ayrı ayrı bahsetmek, bunların mahiyet ve değerleri üzerinde fikir yürütmek mümkün değildir. Ancak ele alacağımız bazı eserler ve bunlarda verilen bilgiler hakkında yer yer yapacağımız mukayeseler, bahis konusu kaynakların nasıl ihmal edilmiş olduğunu açıkça gösterecektir. Sıkı bir tenkit süzgecinden geçirilmek şartıyla bu cins kitaplarda bulunan bilgilerin, layıkıyla değerlendirildiği takdirde Osmanlı Tarihi çalışmalarında nekadar yararlı olabileceğini çeşitli misallerle belirtmeye çalışacağız.
Bir Amerikalı Gazeteci Gözüyle Ermeni Macerası
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 195 · Sayfa: 569-578 · DOI: 10.37879/belleten.1985.569
Özet
Tam Metin
Konuya Ermeni hadiselerini araştıranların pek fazla dikkat etmedikleri bir hususu açıklamakla başlamak istiyoruz. XIX. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu'nda ortaya çıkan veya çıkarılan Ermeni hadisesi nedir ve bundan ne anlamak gerekir? Kanaatimize göre bu sorunun cevabı çok önem arzetmektedir. Zira, bu soruya verilecek cevaba göre Ermeni hadisesi incelenip, yorumlanabilir. O halde, her şeyden evvel Ermeni hadisesinin ne olduğu ve kime göre neyi ifade ettiği muhakkak açıklığa kavuşturulmalıdır. Evvela, Ermeni hadisesi nedir? derken arkasından üç soru daha akla gelmektedir. Şöyle ki, Ermeni hadisesi "siyasî bir mesele midir"? "siyasî bir macera mıdır"? "siyasî bir isyan mıdır"? Ayrıca, kimin için "mesele", kimin için "macera" ve nihayet kimin için "isyan" olduğu hususu da önem kazanmaktadır. Çünkü, taraflara göre konunun mahiyeti değişir. Şimdi bu hususlar üzerinde biraz durmayı faydalı görüyoruz.