174 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Tarih 44
- Ottoman Empire 34
- Türkler 31
- Türkiye 18
- Avrupa 13
- Anadolu 9
- XVI. Yüzyıl 9
- Türk Tarihi 7
- Balkanlar 6
AMNON COHEN : Palestine in the 18th Century-Patterns of Government and Administration the Magnus Press, The Hebrew University, Jerusalem 1973. XVI 344 sahife. (A III - 8321). [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1980, Cilt 44, Sayı 176 · Sayfa: 768
Özet
Tam Metin
Kitaba 18. y.y.'da Osmanlı imparatorluğunun çöküntü veya değişim döneminde Filistin bölgesindeki idarenin tanımıyla giriliyor. Filistin coğrafi bölgesi o asırda Sidon (Sayda) eyaleti ve Şam'ın güney sancaklarından müteşekkildir. Mahalli nüfus guruplarının, eski hanedanların idareyi ne şekilde ele aldıkları ve bu ailelerin, statüleri inceleniyor. 18. yüzyılın, imparatorluğun her yanında bu gibi hanedanların yükseldiği bir dönem olduğu göze alınırsa, kitabın bu bölümünde ilginç bilgiler verildiği anlaşılır. Yazar Osmanlıca, Arapça kaynaklar yanında o çağın İbranice kaynaklarını ve malzemesini de kullanıyor.
The Ulemâ in Modern History "Asian and African Studies", Israel Oriental Society, vol 7, 1971. Ed. Gabriel Baer, 275 sahife. (A III - 5999). [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1980, Cilt 44, Sayı 176 · Sayfa: 769-770
Özet
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğunda ulemanın durumu sadece klasik devir İslam devletlerinin ve toplumunun etüdüyle anlaşılacak gibi değildir. Ulemanın gerek eğitim gerek meslekteki terfi ve geçişleri, bundan başka bu sınıfın toplum tarihinde oynadığı rol farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle Osmanlı ulemasının bütün imparatorluk sathındaki durumunu ele alan monografik çalışmalar konuyu anlamakta yararlı olmaktadır. İsmi geçen derlemede, Uriel Heyd'in ulema sınıfının alt tabaka üyeleri ve seçkin grubun arasındaki farklılığa işaret eden yazısından hareketle, Avigdor Levy, II. Mahmut reformları döneminde alt tabaka üyelerinin resmi politikaya karşıt tutumlarının gelişimini ele almaktadır. (s. 13-41) Gene Moshe Ma'oz Suriye şehirlerindeki zengin ulemanın durumunu ve bu reform döneminde bunların kitle ile çatışmasını ele almaktadır. (s. 77-88) Shahed ise Mısır'daki ulemanın, sosyal kökeni hakkında başlıca Mubarak'ın "Khitat" eserine başvurarak yaptığı araştırmayı sunuyor. Ona göre Mısır uleması çoğunluk köy ve küçük şehir kökenlidir (s. 41-76).
YU. P. TUŞIN: Russkoe Moreplavanie Na Kaspiisskom, Azovskom i Çernom Morah XVII. Bek. Izd. Novka, Moskova 1978 S. 182 (A IV 4172). [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1980, Cilt 44, Sayı 176 · Sayfa: 770
Özet
Tam Metin
Bu çalışma Büyük Petro'dan evvel Hazer, Azak ve Karadeniz'deki Rus denizcilik faaliyetine, kullanılan gemilere ve yapım tekniğine değinmektedir. Bu dönemin ilkel düzeydeki Rus nehir gemiciliğini anlamak, herhalde Osmanlıların Karadeniz, Azak ve Don nehri politikasını ve olayları kavramak için gereklidir. (özellikle Kazakların Azak ve Karadeniz seferlerini anlatan V. Böl. S. 97-134) VI. bölüm ve Epilogda Büyük Petro döneminde modern Rus Hazar ve Azak filosunun kuruluşu ele alınıyor. Yazar Osmanlı, İran kaynaklarını kullanmıyor. Bu konuları dolaylı olarak ikinci el kaynaklarından etüd etmiştir. Bununla beraber Rus arşiv kaynakları ve araştırmalarını kullandığından 17. yüzyıl sonundaki Karadeniz, Hazar, Azak denizciliğinin gelişmesini anlamak için başvurulacak bir eserdir.
ERNEST WERNER : Die Geburt, Einer Grossmacht-Die Osmanen, Akademie Verlag Berlin 1978/3. genişletilmiş baskı : 407 sahife. (A IV - 4082). [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1980, Cilt 44, Sayı 176 · Sayfa: 770
Özet
Tam Metin
Werner'in Osmanlı tarihçileri arasında ün yapan ve müteaddit baskıları olan bu eseri, Osmanlı kaynaklarını kullanması kadar Batı dillerinde ve özellikle Doğu Avrupa'da yapılan tüm araştırmalardan titizlikle yararlanmasından da ileri geliyor. Werner burada Balkanlardaki Osmanlı hakimiyetinin feodal bir restorasyon, yani toplumsal, ekonomik bir değişim ve bu değişimin sancılarını çeken Balkanlarda eski düzeni yeniden geri getirip güçlendirdiği biçiminde bir yorum yapmaktadır. Halen tartışılan bu yorumu Werner, bilindiği gibi en yetkili biçimde sunan bir yazardır.
Preveze Muharebesine İlişkin Belgeler
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 629-666 · DOI: 10.37879/belleten.1978.629
Özet
Tam Metin
İlimle ilişkisi az olan çevrelerde deniz tarihi "yalnız denizcilerin tarihi" sanılır, deniz olaylarının politika ve savaş üzerindeki büyük etkileri pek düşünülmez. Bu olaylar tarih kitapları içine sadece olay ve hamaset örneği olarak konur. Yalnız bizim değil, yabancı devletlerin de tarih yazma anlayışı ta 1890 yılına kadar bu biçimde gelişmiştir. Bunun birinci nedeni insanoğlunun yaradılış karakteridir. İnsanoğlu serüven sever bir yaradılıştadır. Toprakların alınması, şehirlerin yakılıp yıkılması, yüzbinlerce esirin alınması ya da askerin öldürülmesi onun ruhunu daima okşamıştır. Denizleri, topraklar gibi işgal etmek olağan değildir. Bundan ötürü deniz sorunlarına, uzak milletlerin kamuoyları "deniz satveti", "deniz kudreti" ve "deniz ilgi ve çıkarları" gibi denizci terimlerine pek iltifat etmezler. Çoğunlukla savaşlarda ya da savaşlardan sonra sorarlar: "Nedir bu donanma, limanlardan çıkıp yine kalktığı limana dönüyor. Harcadığımız paralar boşuna gitmiyor mu? Ya da gitmedi mi?
Sancağa Çıkarılan Osmanlı Şehzadeleri
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 659-696 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-659
Özet
Türk devletlerinde zabtolunan bir memleket, onu zabtetmiş olan hanedanın müşterek malıdır. Bu kanun üzere o hanedanın büyüğü olan uluhan memleketi varisleri arasında taksim ettiğinden hanedan azasından her prens veya şehzade uluhan'a tabi olarak kendisine ait memleketi idare ile devlet muamelâtında bütünlüğü muhafaza ile ulu hakanı metbü tanır. Umumi olarak kaydettiğimiz bu töre bütün Türk devletlerinde tatbik edildiği gibi, büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri ve nihayet Osmanlılarda da bazı tadilat ile bu veraset kanunu tatbik olunmuştur. Devlet merkezinin kuvvetli olduğu zamanlar varis olan hanedan azasından saltanata geçmek ihtirasını göstermek isteyenler arzularını yerine getiremeyüp kanunu bozamamışlarsa da merkezin zaafı ve Ulu Bey'in yani hükümdarın aczinden istifade edenler düzeni zedeleyerek emellerine nâil olmuşlardır.
MEHMED FUAD KÖPRÜLÜ, Kıyâmu'd-Devleti'l-Osmâniyye, Türkçe'den Arapça'ya çeviren: Ahmed es-Sa'id Süleyman, Vezâretu's Sakâfe Daru'l-Kâtibi'l-Arabi Yayınevi, Kâhire, 196 [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 154 · Sayfa: 347-350
Özet
Tam Metin
Türkler ile Araplar'ın tarih sahnesindeki münâsebetleri, İslam Dini'nin ortaya çıkışından sonra başlamış ve zamanımıza kadar kesif şekilde devam etmiştir. Bugün de Türkler ile Arap Devletleri arasında siyasi, iktisadi ve kültürel münâsebetler geliştirilmek istenmektedir. Ancak, bu münâsebetler geliştirilirken, Osmanlı İmparatorluğu'nda Yavuz Sultan Selim ile gerçekleştirilen Arap alemi üzerindeki siyasi ve askeri hakimiyet, bazı Arap aydınlarınca Türkler aleyhine kullanılmakta, Araplar'ın sömürüldükleri ve geri bırakıldıkları iddia edilmektedir. Bu hususta Müsteşrıklar'ın taraf tutan araştırmalarının Arap Alemi üzerindeki te'siri gayet açık olarak görülmektedir; mesela, İstanbul'un fethi gibi, Müslümanlar adına öğünülecek tarihi bir vak'ayı, Araplar'ın aleyhine herhangibir şey getirmediği halde, Müsteşrıklar'ın görüş tarzına uygun olarak, Türkler'in barbarlığı şeklinde değerlendiren çağdaş Arap yazarlarına rastlanmaktadır. Asırlardır hakimiyetimiz altında yaşayan Araplar'ın, bu şekildeki değerlendirmelere, psikolojik olarak hazırlıklı bulunmalarının tabii olacağı söylenebilir. Ancak, Arap aydınlarının, milli tarihimize ait kaynak ve araştırmaları okuyup değerlendirme imkanlarına sâhip olmadıkları da bir gerçektir. Tarihimize âit bazı kaynakların ve araştırmaların, asırlardır aynı idare altında yaşadığımız Araplar'ın istifâdelerine sunulması şeklinde bir kültür politikasından yoksun bulunduğumuzu i'tiraf etmek gerekiyor.
Early Ottoman Monuments in Bulgarian Thrace
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 635-656 · DOI: 10.37879/belleten.1974.152-635
Özet
Tam Metin
The five centuries, in which the Bulgarian lands were included within the frontiers of the Ottoman empire, left deep traces behind, some of which are stili visible today. Among these is the architectural heritage which has been tremendously rich. The vicessitudes of the extremely agitated history of the past hundred years caused the majority of the Ottoman monuments to disappear, but the number of those preserved is still considerable, and among them are works of the greatest quality which shed ample light on some important phases of the development of this architecture. Our knowledge of the Ottoman Turkish monuments of architecture in the Bulgarian lands is far from complete, partly due to the relatively late date in which Bulgarian science began to realise their value, partly of the difficulty to Western and Turkish scholars to travel the land extensively. A general work covering al! existing Ottoman-Turkish monuments in Bulgaria does not exist as yet and will take much pain-staking labour to produce. In this modest contribution we do not endeavour to give a full list of existing buildings nor wish to mentional all literature in Bulgarian, in Turkish or in other languages concerning these monuments but merely pick out a few important works of Early-Ottoman art which have remained largely unknown and unstudied until now.
Osmanlı İmparatorluğunda Desantralizasyona Dair Genel Gözlemler
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 657-708 · DOI: 10.37879/belleten.1974.152-657
Özet
Tam Metin
Bu çalışmamızda Osmanlı imparatorluğunda desantralizasyon meselesi üzerinde duracağız. Ancak bu meseleye dair düşünce ve görüşlerimizi ortaya koyarken, Osmanlı idari müesseselerinin kısaca tarihi gelişmesini ve devlet bütünlüğü içindeki yeri ve fonksiyonunun açıklanması gerektiği kanısındayız. Zira herhangi bir müessesenin, Osmanlı tarihinin belirli bir devresinde muayyen tarihi koşulların bir sonucu olarak belli bir karakter ve fonksiyona sahip olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Osmanlı imparatorluğunda başlangıçtan itibaren varlığını gördüğümüz, fakat I. Bayezid'le başlayan ve II. Mehmed'le birlikte bütün kurumları ile yerleştirilmeğe çalışılan bir merkezi idare uygulaması vardı. Bu sistem en genel biçimleri ile XVII. yüzyıl başlarına kadar varlığını sürdürebilmişti. Ancak XVII. yüzyılla birlikte, bu sistemde bölgesel unsurların ağırlık kazandığı bir görünüş hâkim olmuştu.
URIEL HEYD, Studies in Ottoman Criminal law (Osmanlı ceza kanunu hakkında incelemeler), edited by. V. L. Menage, Oxferd at the Clarenden Press 1973, XXXII 340. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 751-756
Özet
Tam Metin
Osmanlı teşkilat ve idare sisteminin en temel kaynaklarından biri kanunnamelerdir. Kanunnameler, bunların da üstünde olarak birer hukuk belgesidirler. Osmanlı devleti ikili bir hukuk sistemine sahiptir. Biri şeri hukuk diğeri idare, maliye, ceza ve muhtelif hukuk sahalarına ait olan örfi hukuk. Osmanlı devlet adamları bu iki ayrı hukuk sahasını birleştirmeye mümkün olduğu kadar gayret etmişler ve hiç olmazsa her ikisini ilgilendirebilecek konularda tezada düşülmemesine çalışmışlardır. Devletin kuruluşundan beri suç işleyenler için şeriat ile tam bir uygunluk halinde bulunan kanunlar vazedilmiştir. Diğer yandan, vazedilmiş bazı kanunnameler de, reayanın mahalli idareciler ve tımar sahiplerinden vuku bulacak şikayetlere göre cezai mahiyette hükümler ihtiva ettiği de dikkati çekmektedir. Osmanlı ceza ve mali kanunnamesinin en eski metni ilk defa Friedrich Kraelitz Greifenhorst tarafından yayınlanmıştır (Kanun-name Sultan Mehmeds des Eroberers, Die altesten Osmanischen Straf-und Finanzgesetze, MOG, I (1921-1922), 13-48). Fatih kanunnamesi 1453 de İstanbul'un fethinden hemen sonra tertip edilmiş, fakat elde bulunan metin 1488 Haziran ayının 2 si ile 10 u arasında kopya edilmiştir. Bazı araştırıcılar bu hususda farklı görüşler ortaya atmışlardır. Buna göre, Kraelitz'in yayınladığı metindeki kanunlardan hiçbirinin 1453 tarihinde veya civarında yazılmış olduğunu tespit edecek ip uçları mevcut değildir. Bu bakımdan Fatih kanunnamesini tarihlemek şimdilik mümkün değildir. Fatih kanunnamesinin ilk üç faslı ceza hukukuna dair hükümleri ihtiva etmektedir. Dördüncü fasıl vergi ve rüsumlarla ilgilidir.