4 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Osmanlı Devleti.
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

İngiliz İstihbarat Raporlarında Berlinbağdat Demiryolu (Temmuz-Ağustos 1917)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 111 · Sayfa: 131-180 · DOI: 10.33419/aamd.1700065
Tam Metin
Berlin-Bağdat Demiryolu, 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu topraklarında inşa edilen ve Almanya’nın yüklenici devlet olduğu bir projedir. Demiryolu, Alman emperyalizminin genişlemesi ve Orta Doğu’daki çıkarlarının sembolü haline gelmiştir. Büyük Britanya, 1890’lardan itibaren demiryolu projesini stratejik, iktisadi ve askerî bir tehdit olarak görmüştür. Demiryolu hattı, Osmanlı Devleti’nin Alman etkisi altına girmesi ve Almanya’nın Orta Doğu’da askerî, politik ve ekonomik gücünü artırma girişimi olarak yorumlanmış, hattın tamamlanmasının İngiliz sömürge yönetimi ve Hindistan’a yönelik bir tehdit oluşturabileceği öngörülmüştür. Birinci Dünya Savaşı esnasında Büyük Britanya tarafından Bağdat Demiryolu, Almanya’nın Osmanlı topraklarına kolayca asker ve mühimmat sevk etmesine olanak tanıyan bir altyapı sistemi olarak yakından takip edilmiş ve stratejik bir mesele olarak ele alınmıştır. Çalışma, 18 Temmuz-22 Ağustos 1917 tarihleri arasında İstihbarat Mezopotamya (Irak) isimli Büyük Britanya istihbarat raporlarından oluşmaktadır. İstihbarat raporları, 1917 yılı kayıtlarından oluşması nedeniyle gerek Birinci Dünya Savaşı sürecinde Bağdat Demiryolu’nun gelişimini gerekse Osmanlı ordusunun günümüz Suriye ve Irak bölgesinde askerî hareketleri hakkında bilgi vermektedir. Araştırmanın temel hedefi, İngiliz istihbarat raporlarının içeriğini analitik bir çerçevede ele alarak, Bağdat Demiryolu’nun Birinci Dünya Savaşı’nda Mezopotamya cephesindeki kritik önemini İngiliz belgeleri üzerinden yeniden değerlendirmek ve literatürdeki boşluğu doldurmaktır. 1917 yılına ait İngiliz istihbarat belgeleri; demiryolunun inşa sürecini, Osmanlı askerî organizasyonunun bölgesel askerî hareketliliği üzerine bilgi toplama ve analiz etme faaliyetleri hakkında bilgi vermektedir. Bu nedenle çalışma, Büyük Britanya istihbaratının Osmanlı İmparatorluğu’nun Suriye ve Irak’ta yürüttüğü demiryolu inşaat faaliyetleri, mühendislik projeleri ve askerî harekâtlar hakkında topladığı bilgilerden oluşmaktadır. Büyük Britanya’nın yerel istihbarat raporları, Osmanlı İmparatorluğu’nun askerî stratejilerini ve altyapı projelerini belgeleyerek, saha ajanları aracılığıyla kritik gelişmeleri takip etmiştir. Demiryolu çalışmaları ve inşaatın ilerleyişi hakkında bilgi toplama çabaları, muhasımın askerî lojistik kapasitesi ve stratejik planları hakkında bilgi sahibi olma amacını taşımaktadır. Bahse konu istihbarat belgeleri, demiryolu inşaatının askerî ve stratejik açıdan ne kadar kritik bir öneme sahip olduğuna işaret etmesi açısından önemli bilgiler sunmaktadır. Çalışmada araştırma yöntemi olarak kaynak taraması, sınıflandırma, çözümleme, tenkit ve sentez sırası izlenmiştir.

HİLAL-İ AHMER VİYANA MURAHHASLIĞI

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 295-328 · DOI: 10.33419/aamd.1381141
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılı yıllarında Osmanlı Devleti’nin ağır yükünü hafifletmeye çalışan kuruluşlardan biri de Hilal-i Ahmer (Kızılay) Cemiyetidir. Balkan Savaşları esnasında neredeyse bütün kaynaklarını tüketen Cemiyet, Osmanlı’nın savaşa dâhil olmasıyla birlikte ülkedeki mevcut olanakları seferber ettiği gibi ülke dışından gelebilecek desteği/yardımı da temin etmenin yollarını aramıştır. Bunun için Hilal-i Ahmer yönetimi, savaş şartları nedeniyle ülke dâhilinde bulmakta zorlandığı malzemeleri müttefik ülkelerde temsilcilik/murahhaslık açmak suretiyle tedarik etmeye çalışacaktır. Hilal-i Ahmer Cemiyeti Viyana Murahhaslığı, işte bu amaçlarla kurulmuş ve savaş boyunca Cemiyetin nakdi ve ayni ihtiyaçlarının bir kısmını Viyana Sefaretinin de desteğiyle karşılamıştır. Bu çalışmanın amacı, Dr. Hikmet Bey’in Viyana’ya Hilal-i Ahmer temsilcisi olarak gönderilmesinden Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yürütülecek faaliyetleri ortaya koymaktır. Cemiyetin Viyana’da bir şube teşkiliyle çalışmalara başlaması ve Avusturya kamuoyuna tanıtılması, Hilal-i Ahmer yararına yardım toplayacak komitelerin nasıl oluşturulduğu, komiteler tarafından yürütülen çalışmalar ve halkın bu seferberliğe dâhil edilmesi adına tertip edilen etkinlikler, Cemiyetin Viyana Murahhaslığından talep ettiği malzemelerin (sahra hastaneleri için çadırlar, gıda ürünleri, giyecek, hasta ve malzeme nakli için kullanılacak ulaşım araçları) tedarik (bağış veya satın alma yoluyla) süreci ve bunların İstanbul’a sevkine dair hususlar bu çalışmanın kapsamını oluşturmaktadır. Cemiyetin Viyana’daki faaliyetleri, arşiv belgeleri başta olmak üzere dönemin Türk ve Avusturya basınına yansıyan bilgiler ışığında nitel araştırma yöntemi kullanılarak burada detaylı bir şekilde değerlendirilecektir.

Osmanlı Devleti’nde Kur’an Basımının İlk Safhası

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 527-557 · DOI: 10.37879/belleten.2023.527
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nde matbaa İstanbul’da ilk defa dinî kitapların basılmaması kaydıyla 1727 yılında kurulmuştur. Dinî kitapların basılması yasağı XIX. Asrın başlarında kaldırılmasına rağmen Kur’an basımı henüz söz konusu değildir. Hâlbuki yaklaşık üç asırdır Kur’an Avrupa’da basıldığı gibi XIX. Asırdan itibaren diğer Müslüman ülkelerde de basılmaktadır. Osmanlı Devleti’nin basıma izin vermemesinin nedeni, metnin güvenilirliğinin sağlanması ve basım esnasında gerekli hürmetin gösterilmesi konusundaki endişeler yüzünden Meşihat’ın Kur’an’ın matbaada basılmasının dinî açıdan uygun olmayacağına dair kararıdır. Bununla birlikte asıl nedenin din anlayışı, kültür ve geleneğin muhafazası olduğu anlaşılmaktadır. Avrupa yanında özellikle İslam coğrafyasında basılan Mushafların ülkeye girişi yasaklanmasına rağmen engellenemediği gibi yurt içinde de kaçak yollarla basımın önüne geçilememiştir. Matbu Kur’an’ın talep görmesinin en önemli nedeni fiyatının uygun olmasıdır. Çözüm, önce Londra’da basılan Mushafların ülkeye girişine izin verilmesinde aranmış; ancak bunun yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Nihaî çözüm, gerekli önlemler alındıktan sonra Mushaf ’ın devletin kontrolü altında basılmasında bulunmuştur. Böylece, Bab-ı Âli’nin 1873 yılında aldığı kararın ardından Osmanlı Devleti’nde yasal yollarla Kur’an basımı ilk defa 1874 yılında Maarif Nezaretinin denetimi altında gerçekleştirilmiştir. Kur’an basımı 1883 yılına kadar devlet denetiminde yapıldıktan sonra özel bir matbaa olan Matbaa-i Osmaniye’de devam etmiştir. Makalede Kur’an’ın basıldığı 1874 yılından önceki dönemde basıma karar verilmesine neden olan ve 1883 yılına kadarki gelişmeler hakkında bilgi verilmiştir.

Harput Darplı Osmanlı Sikkeleri ve Belirlenen İki Yeni Tip

Höyük · 2022, Sayı 9 · Sayfa: 179-198 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.179
Tam Metin
Harput İç Kale’deki yerleşimin bugüne kadar MÖ 8. yüzyılda Urartular zamanında başladığı tahmin edilmekteydi; ancak 2021 yılı arkeolojik kazı sezonu buluntuları, kaledeki yaşantıyı M.Ö. 3. bin yıla kadar götürmüştür. Bu tarihten, Erken Cumhuriyet Dönemi’ne kadar da (1930’lu yıllar) kale içinde kesintisiz yerleşim görülmektedir. Ortaçağ’dan itibaren de burada bir darphanenin varlığı bilinmektedir. Bu nitel araştırmada, Harput’un Osmanlılarca fetih tarihi sorununa da değinilmiştir. Harput İç Kale kazılarında bulunan Harput darplı Osmanlı sikkeleri, makalenin ana konusunu oluşturmaktadır. 9 adet sikkenin 1’i (Kat. No: 1) Yavuz Sultan Selim Dönemi’ne, 7’si de (Kat. No: 2-8) Kanûnî Sultan Süleyman Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. 1 adet sikkenin de (Kat. No: 9) hangi hükümdar döneminde darp edildiği tespit edilememiştir. Katalogda yer alan 2 ve 9 numaralı mangırların, Harput darplı Osmanlı sikkelerinin yeni tipleri olduğu tahmin edilmektedir. Yanı sıra; Harput darphanesiyle ilgili ilk kez ayrıntılı bilgi verilmiş, burada hangi devletlerin sikke kestirdiği gibi sorularla ilgili dağınık, eksik bilgilerin nümismatik veriler ölçeğinde derlemesi ve yorumlaması yapılarak darphanenin iç kalede nerede olabileceğine dair görüş sunulmuştur. Sonuç olarak, Harput araştırmacılarının ve Osmanlı yazarlarının verdikleri bilgilerden hareketle, 921/1515 kışında başlayan fethin, 922/1516 baharında tamamlandığı anlaşılmıştır. İlhak tarihi belli olmasına rağmen çeşitli kataloglarda yer alan Harput darphanesine ait 920/1514 tarihli sikkenin de üzerine durulmuş ve bunun hatalı okunduğu, gerçekte de 925/1519 yılına ait olması gerektiği kanaatine varılmıştır. Böylece net bir fetih tarihi (1516) ortaya çıkmıştır.