7 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Ottoman Architecture
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Şehzade Mehmet Camisi Modüler Tasarımı

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 87-111 · DOI: 10.37879/belleten.2023.087
Tam Metin
Şehzade Mehmet Camisi, Tarihî Yarımada’nın önemli bir noktasında, 1543-1548 yılları arasında inşa edilmiştir. Caminin içinde yer aldığı külliye, Valens (Bozdoğan) Kemeri ile dönemin Fatih Külliyesi’ne uzanan yolu arasında konumlandırılmıştır. Bölge günümüzde olduğu gibi 16. yüzyılda da kentin merkezini oluşturmakta ve silüetini etkilemektedir. Cami, külliyenin merkezî noktasına konumlandırılmıştır. Şehzade Mehmet Camisi, Mimar Sinan’ın tasarladığı ve inşa ettiği ilk selatin camisidir. Sinan’ın, camiyi “Çıraklık eserim” olarak tanımlamasına karşın, araştırmacılar, yapının Sinan’ın çıraklık değil “Kalfalık” eseri olduğu görüşündedir. Mimar Sinan yapıları üzerine çok sayıda çalışmalar yapılmıştır. Bunların bir bölümünde, Sinan camilerinde modüler yaklaşım ya da oransal sistemler olup olmadığı sorgulanmıştır. Bu sorgulamalar, Batılı oran sistemleri, geleneksel ölçülendirme sistemleri ya da kubbe birimi modül kabul eden yaklaşımlar bağlamında yapılmıştır. Bu makalede de Şehzade Mehmet Camisi analitik olarak incelenerek nasıl bir modüler düzenin tasarımı yönlendirdiği anlaşılmaya çalışılacaktır. Diğer çalışmalardan farklı olarak bu makalede yapının çağdaş teknolojiler ile elde edilmiş kapsamlı rölövesi kullanılmıştır. Bu altlık üzerinden kubbe birimi modül kabul eden bir yaklaşımla konu derinlemesine ele alınmıştır. Sonuçlar, çeşitli çizimlerle sunulmuştur.

Edirne Selimiye Külliyesi’nde 1761-1762 Yıllarında Gerçekleştirilen Restorasyon Faaliyetleri

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 929-968 · DOI: 10.37879/belleten.2022.929
Tam Metin
Selimiye Camii ve Külliyesi (1568-1574), inşasından itibaren pek çok kez tamir ve onarım geçirmiş olmalıdır. Zira bu durum deprem, yangın, sel, savaş ve zaman gibi doğa ve insan kaynaklı etkenlerin kaçınılmaz bir sonucudur. Osmanlı mimarlığının en önemli temsilcilerinden biri olan Selimiye Camii ve Külliyesi’ne uygulanan restorasyonların mahiyetinin tespit edilmesi özgün niteliklerinin açığa çıkarılmasında büyük önem arz etmektedir. Bu makalede söz konusu uygulamalardan 1761-1762 yıllarında gerçekleştirilen onarım faaliyeti ele alınmıştır. Makale, tamir öncesi ve sonrasında ehl-i vukuf kimseler eliyle düzenlenen raporlara (Keşf-i Evvel, Keşf-i Sânî) dayanmaktadır. Raporların oluşturulma sürecini yansıtan bürokratik yazışmalar ve ödenek tahsisine dair hükümlerle beraber bu faaliyetin bütün yönleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu minvalde öncelikle Selimiye Külliyesi’nin mevcut durumu genel hatlarıyla ele alınarak Osmanlı döneminde onarım organizasyonunun nasıl şekillendiğine kısaca değinilmiş ve söz konusu arşiv belgeleri tanıtılmıştır. Ardından Keşf-i Evvel ve Keşf-i Sânî Defterleri ile tamir, onarım ve yenileme faaliyetleri ayrıntılı olarak incelenmiş ve belgelerin sunduğu veriler kapsayıcı bir şekilde değerlendirilmiştir. Bu çalışmayla 1761-1762 yılları arasında Selimiye Külliyesi’nde gerçekleştirilen restorasyonun süresi, maliyeti ve uygulama tekniği açığa çıkarılmış; geçmişten günümüze mimarlık terminolojisindeki bazı kavramların değişime uğradığı tespit edilmiş ve bugün tamamen ortadan kalkmış durumdaki külliye yapılarının türleri, konumları ve kısmen de mimari özellikleri ortaya konulmuştur.

Bursa’da IV. Mehmed Sarayı

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 585-622 · DOI: 10.37879/belleten.2020.585
Tam Metin
XIV. yüzyıl ilk yarısından itibaren hanedan konutu ve devlet yönetim merkezi olması bakımından tam teşekküllü ilk Osmanlı sarayı olan Bursa Sarayı önce Edirne, ardından İstanbul’un başkent seçilmesiyle önemini yitirmiştir. Hanedan üyeleri tarafından terk edilen saray, zaman içinde harap olmuş ve birkaç kalıntı dışında tümüyle ortadan kalkmıştır. Günümüzde, Bursa Sarayı’nın yerleştiği alanda bulunan yapılaşma, burada arkeolojik bir çalışma yapılmasını engellemektedir. Bu durum, saray hakkında yapılan az sayıdaki araştırmanın büyük ölçüde yazılı kaynaklara dayanmasına neden olmuştur. XVII. yüzyıla ait kayıtlar ve görgü tanıklarının ifadeleri, terk edilmesinden yaklaşık iki yüzyıl sonra, 1659 yılında Bursa’ya gelen ve iki ay kadar kentte kalan IV. Mehmed’in, ilk Osmanlı sultanlarının konutu olan Bursa Sarayı’nda konaklamadığını, ancak Hisar bölgesinde kendisi için yeni bir saray inşa ettirdiğine işaret etmektedir. Bursa Sarayı’na ilişkin araştırmalar, IV. Mehmed döneminde inşa edilen saraya dair detaylı bilgi ortaya koymamış, bu faaliyeti çoğu kez bir onarım, genişletme olarak değerlendirmiş ve ayrı bir saray olarak ele almamıştır. Diğer bir deyişle, IV. Mehmed tarafından inşa ettirilen Yeni Saray hakkında bir monografi bulunmamaktadır. Bu çalışma, literatürde müstakil şekilde yer almamış bir Osmanlı sarayına ilişkin yazılı kaynakları ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Hamidiye Su Terazisi Tarihi, Mimarisi, İşlevi

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 282 · Sayfa: 599-610
Önemli imparatorluklara başkent olan İstanbul şehrinin sürekli aldığı göçlerle büyüyen yapısı, şehircilikle ilgili birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bunların başında gelen ve toplumun en önemli ihtiyacı olan su problemine karşı her dönemde farklı çözüm arayışlarına gidilmiştir. Özellikle Osmanlı döneminde sürekli ve hızlı biçimde artan nüfus karşısında bir yandan eski suyolları ve yapıları onarılırken, bir yandan da yeni su kaynakları bulunarak, birçok yeni hattan şehre su sağlanmıştır. Özellikle II. Abdülhamit döneminde inşa edilen Hamidiye suyolu, buna iyi bir örnek oluşturur. Çalışma konusu olan Hamidiye Su Kulesi, bu hattın üzerinde yer alan ve gerek mimarî özellikleri gerekse işlevselliği açısından önemli bir yapı olmasına karşın şimdiye kadar üzerinde pek durulmamış, konu ile ilgili kaynaklarda sadece adı ile yetinilmiştir. Günümüzde Levent Sanayi Mahallesi içinde, sık ve bozulmuş bir yapı dokusu arasında sıkışıp kalmış, ancak yine de varlığını koruyabilmiş olan bu yapı, aslında mimarisiyle dönem üslubunun, işlevsel özellikleriyle de yine döneminin su mühendisliği açısından önemli ipuçlarını barındıran ayrıcalıklı bir örnektir. Bu çalışmada Hamidiye Su Kulesi yukarıda değinilen yönleri ile ele alınırken bir yandan tanımlanan su hattı içindeki işlevi ve işleyişi ayrıntılı bir biçimde ortaya konmuş, öte yandan mimari özellikleri üzerinde durularak, dönemin diğer yapıları ile ilişkilendirilerek üslup açısından yorumlanmıştır.

Siyasi-Kültürel İlişkiler Çer­çevesinde Tebrizli Çini Ustalarının Anadolu Yolculuğu (1419-1433)

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 445-466 · DOI: 10.37879/belleten.2013.445
Tam Metin
Bursa, Edirne, Kütahya ve Larende'de, on beşinci yüzyılın ilk yarı­sında uygulanan bir grup çini, teknik ve üslup bakımından birbirlerinin tekrarı niteliğindedir. Çiniler arasındaki yakınlık, bütün bu uygulamaların Bursa Yeşil Külliye'de çalıştıkları sanatçı kitabesi ile kesinleşen "Tebrizli Ustalar"ın işi olduğunu düşündürmektedir. Yapılar arasındaki kronolojik ilişki, Tebrizli ustaların bu kentlerde bulunmuş olabileceklerini gösteren anlamlı bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Çini örnekleri üzerinden yapılan okumalar, siyasi tarih araştırmalarına dayalı sosyo-kültürel bir arka-plan ile desteklenebilmektedir. Bu çalışma, Tebrizli ustaların kariyeri üzerine, sanat ürünleri ve tarih verileri ışığında bir önermede bulunmaktadır.

Early Ottoman Monuments in Bulgarian Thrace

Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 635-656 · DOI: 10.37879/belleten.1974.152-635
Tam Metin
The five centuries, in which the Bulgarian lands were included within the frontiers of the Ottoman empire, left deep traces behind, some of which are stili visible today. Among these is the architectural heritage which has been tremendously rich. The vicessitudes of the extremely agitated history of the past hundred years caused the majority of the Ottoman monuments to disappear, but the number of those preserved is still considerable, and among them are works of the greatest quality which shed ample light on some important phases of the development of this architecture. Our knowledge of the Ottoman Turkish monuments of architecture in the Bulgarian lands is far from complete, partly due to the relatively late date in which Bulgarian science began to realise their value, partly of the difficulty to Western and Turkish scholars to travel the land extensively. A general work covering al! existing Ottoman-Turkish monuments in Bulgaria does not exist as yet and will take much pain-staking labour to produce. In this modest contribution we do not endeavour to give a full list of existing buildings nor wish to mentional all literature in Bulgarian, in Turkish or in other languages concerning these monuments but merely pick out a few important works of Early-Ottoman art which have remained largely unknown and unstudied until now.

Early Works of the Architect Sinan

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 148 · Sayfa: 545-556 · DOI: 10.37879/belleten.1973.148-545
Tam Metin
Sinan İbni Abdülmennan, after nineteen years of distinguished service as a Janissary in the Ottoman Army of Süleyman the Magnificent, went on to a long career as architect, during which the large number of his works won for him the name of a builder and artist of genius whose name is writ large in the history of world architecture. Being a Janissary, Sinan was taken in his childhood or youth as a levy into the military corps. The registers of children taken in these levies were by the Aga of the Janissaries but they have not survived, having either been burned or perhaps destroyed along with everything else pertaining to the Janissaries, during the Vak'a-i Hayriye, the abolition of the Corps in the time of Mahmud II. For this reason, neither the date of Sinan's birth, nor his christian name, nor those of his parents are known. Although we have no certain knowledge of the architect Sinan's childhood, there are some clues. In the Tezkiret ül-Ebniye ("Book of Imperial Buildings") and the Tezkiret ül-Bünyan ("Book of Buildings") written down by his close friend the poet Nakkaş Mustafa Sa'i at Sinan's dictation, in the Tablet ül-Mı'marin ("Masterpieces of Architecture") compiled by Asari on the basis of SaTs works, and in Sinan's own deeds of bequest, we encounter certain facts which shed light on the matter.