146 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Ottoman Empire
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

The Impact of the Spanish Influenza on the Ottoman Empire

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 1099-1120 · DOI: 10.37879/belleten.2015.1099
Tam Metin
As the Spanish influenza affected almost all the world, the Ottoman Empire suffered from it. The geoepidemiology of the Ottoman was vulnerable to epidemic or pandemic diseases. Since it was an active participant of the First World War, it can be said that it was inevitable situation to escape from this devastating pandemic. Probably, the pandemic disease entered into the Ottoman from Europe and it led to cases or death in many places of Anatolia. The armies were so affected from it that this pandemic played a considerable role in the end of the war. So as to prevent this pandemic influenza, some precautions such as closure of public spaces like schools were taken. Much social mobility resulted from wartime caused this epidemic influenza to spread world widely easily. In order to prevent the pandemic, new inoculations and drugs were tested, but these attempts failed to prevent the spread of the flu completely. On account of the fact that present sources are inadequate, it is impossible to say the exact number of dead people of this pandemic. Nevertheless, available primary and secondary sources give us to estimate the impact of this pandemic disease on the Ottoman Empire.

Bilimsel ve Teknolojik Açıdan Osmanlı İmparatorluğu’nda XVIII. Yüzyıldan XIX. Yüzyıla Çiçek Aşısı ve Kuduz Aşısı

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 611-626 · DOI: 10.37879/belleten.2015.611
Tam Metin
Türkiye'deki aşı araştırmaları ve üretimi bilim ve teknoloji bağlamında arzu edilir seviyelerde değildir. Buna karşın, Osmanlı İmparatorluğu son dönemindeki aşı araştırmaları ve üretimindeki gelişmeler dikkate alındığında bugün Türkiye'nin bu alanda yetişmiş insan gücü ile Dünya'da daha iyi bir mertebede olması beklenirdi. Bu beklentiden hareketle, ülkedeki XVIII. ve XIX. yüzyıl merkezli aşı faaliyetlerinin ortaya konulması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu amaca yönelik olarak hazırlanan bu makalede; Osmanlı İmparatorluğu'nda XVIII. ve XIX. yüzyıllardaki çiçek aşısı ve kuduz aşısı hususlarındaki çabalar ve sonuçları Batı'daki bilimsel gelişmelerle karşılaştırılmalı olarak bilim ve teknoloji ekseninde örneklemelerle kısaca açıklanmıştır. Konu, alanında öne çıkan Türk bilim insanları vasıtasıyla zenginleştirilmeye çalışılmıştır.

Transfer of German Military Know-How and Technology to the Ottoman Military Factories at the beginning of the First World War

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 739-760 · DOI: 10.37879/belleten.2015.739
Tam Metin
Supply of military weapons, equipment, spare parts and ammunition had always been of a crucial importance for the Ottoman Empire. This issue came to be a part of an international diplomacy from 19th century onwards when the Ottoman governments were forced into a position to choose allies from European Powers who were in rivalry in providing military materials. Many companies from France, England and Germany competed with each other in order to have the greatest share from the military supplies market in the Ottoman Empire. Such German companies as Krupp, and Rheinische Metallwaren und Maschinefabrik in Düsseldorf; French company Sxneider/Le Creusot; and British Armstrong/Vickers Company were among them. However, German weapon companies stood out in meeting the needs of the Ottoman military. In the reign of Abdulhamid II, the German company of Krupp came forward in selling artillery weapons in particular after the 1880's, and turned out to be the dominant power in the end of the century, while the other German companies dealt in the various other military materials such as rifles, ammunitions, spare parts, wagons, factory workbenches. Levazımat-ı Umumiye Dairesi (General Supplies Department) which functioned as attached to the Harbiye Nezareti (Ministry of War) during the early years of the 20th century was in charge of the supply and distribution of primary materials which were necessary for the provisioning of the army. This department was not only involved in the provisioning and equipment of the army during the WWI, but played an important role in procuring the technical equipment for the setting up and development of military factories as well as establishing connections and cooperation with Germany to this end, through its branches. It is possible to reach many correspondences about these cases in ATESE Archives which is attached to the General Staff. This study aims to provide some examples concerning the activities of the above-mentioned department and military factories and procuring the wartime equipment in particular, based on the primary sources.

Osmanlı Devleti’nde Tekâlif-i İmdâdiye Vergisine İlginç Bir Örnek: H. 1044/M.1634 Yılında Uygulanan Bedel-i Yapağı Vergisi

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 123-148 · DOI: 10.37879/belleten.2014.123
Tam Metin
Savaş halindeki her devletin uyguladığı gibi, Osmanlı Devleti de tebaasından olağandışı taleplerde bulunmuştu. Osmanlı Devleti savaş sırasında zuhur eden bu tür talepleri temelde tekâlif-i örfiye prensiplerine göre tarh edilen vergilerle sağlamıştı. Osmanlı Devleti bu yöntemle -başta zahire olmak üzere- genelde ordunun temel ihtiyaç maddelerini temin etmişti. Öte yandan aynı prensiplere dayanılarak -örneklerine sık karşılaşılmamakla beraber- bir savaş esnasında acil ihtiyaç duyulan özel bir maddenin temini de sağlanmaya çalışılabiliyordu. Nitekim bu çalışmada Osmanlı seferlerinde kullanım örneğine pek rastlanmayan bir maddenin, yapağının (yünün), tekâlif-i örfiye prensiplerine dayanarak, tebaadan nasıl temin edilmeye çalışıldığı ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Bu sayede hem olağanüstü bu verginin işleyiş tarzı, hem de sefer esnasında karşılaşılan bir sorunun -savaşın planlayıcıları tarafından- pratik ve hızlı bir biçimde nasıl çözüldüğü ortaya konulmuştur.

Halk Hekimliğinden Diş Hekimliğine: 19. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Dişçilik Mesleği (Erbab-ı Esnan)

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 671-712 · DOI: 10.37879/belleten.2013.671
Tam Metin
Dişçilik mesleği Osmanlı devletinde tıbbın bir parçası olarak görülmemiş bu nedenle de genelde halk hekimleri tarafından yapılmıştır. 20. yüzyıl başlarında dişçilik mektebinin kurulmasıyla profesyonel ilk diş hekimleri yetiştirilmiştir. Ancak yetiştirilen dişçilerin sayılarının az olması nedeniyle ülkenin diş hekimi ihtiyacı tam olarak karşılanamamıştır. Bu nedenle de devlet tarafından halk hekimlerine geçici olarak, ''vekaleten diploma'' verilerek dişçilik mesleği hem yasal denetim altına alınmış hem de meslekten tam olarak anlamayan kişilerin dişçilik yapmasına engel olunarak toplum sağlığı korunmaya çalışılmıştır.

Arvad; Doğu Akdeniz'de Bir Osmanlı Adası ve I. Dünya Savaşı'ndaki Fonksiyonları

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 278 · Sayfa: 219-238
Osmanlı Devleti'nin Doğu Akdeniz hinterlandında bulunan Arvad (Ervad-Ruad) Adası oldukça küçük, su kaynaklarından yoksun ve tarıma uygun olmayan bir yapıya sahiptir. Arvad, I. Dünya Savaşı'nın devam ettiği günlerde Fransız birliklerince 1915 yılı Eylül ayında işgal edilmiştir. Osmanlı idaresindeyken halkının büyük çoğunluğu balıkçılıkla geçinen bu küçük ada Fransızlar tarafından Osmanlı ana karasına olan yakınlığı nedeniyle istihbarat toplanması için casusların gönderilip alındığı bir merkez konumuna gelmiştir. Adada bu amaçla kurulan istihbarat merkezinde bölgenin yerlisi casuslar vasıtasıyla Fransız birlikleri önemli bilgiler edinebilmişlerdir. Ayrıca Arvad Adası'nın Osmanlı idaresinden koparılmasından sonra Fransızlar birtakım Osmanlı gemilerini yağmalamış ve adada yiyecek maddelerinin temininde sıkıntılar yaşanmıştır. Arvad Adası Fransa'nın Suriye hâkimiyetini sağlamak için işgal ettiği stratejik bir noktadır.

The Power of Rumours in the Making of History: The Case of the Adana Incident of 1909 in the Ottoman Empire

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 277 · Sayfa: 951-972
The Adana Incident of 1909 is one of the local events of the Armeno-Muslim relations during the final decades of the history of the Ottoman Empire. A good amount of works has been hitherto done by the historians of the Middle East about the communal conflict in Adana in April 1909. Historians have so far heavily focused on the political, economic and social dimensions and/or reasons of the conflict. In spite of the proliferation of writings, however, very few have touched upon the power of rumours in the escalation of violence between the two communities. Indeed, my work on the archival sources of the incident have produced enormous documentation which indicate that the rumours circulated around the city had played unquestionable role in building distrust between the peoples and led to the rise of numerous conspiracy theories. According to one rumour the Armenians were organizing themselves against the Muslims in order to separate from the Empire. Another rumour was that a group of Armenian rebels were about to attack Muslim villages around the city, which stirred up the fears of Muslims. There were also rumours circulating among the Muslim community that Armenians had dug up an underground tunnel in order to reach the weapons depot, which was to aid them in their quest for independence. One major rumour was that Armenians placed human faeces at the door of the Great Mosque. Indeed it was through such rumours that suspicions were piqued and people sought to acquire weapons as a means of protecting themselves. Thus when the killings began on April 14, 1909 in Adana, people attacked each other under the influence of the psychology built by such rumours. Therefore I am of the opinion that it is important to deal with rumour and its affinity to communal violence in history. In this paper an attempt will be made to analyse the role of rumours in the events that unfolded in Adana in April 1909.

Mevleviler ve Devlet: Ankara Mevlevîhanesi Örneği (Ekonomik Statü, Vakıflar ve Yönetim)

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 276 · Sayfa: 527-552
Anadolu Selçuklu Devleti'nin son yıllan ve Beylikler devrinde Mevlevîlerin devlet adamlarıyla kurmuş oldukları dostluklar, zamanla tarikatın büyümesinde, dergâhların inşa edilmesinde önemli bir etken olmuştur. Genel olarak söylenebilir ki; Anadolu Selçuklu Devleti'nden OsmanlI Devleti'ne kadar geçen sürede Mevlevîlerin padişah ve devlet adamlarıyla karşılıklı iyi niyetli yaklaşımları çerçevesinde gerek aynî ve gerekse Mevlevîhânelerin ihtiyacı olan nakdî yardımlar artarak sürmüştür. Bütün bu gelişmeler, tesis edilmiş olan iyi niyetli çabaların bir ürünüdür. Mevlevi tekkeleri, XIV. yüzyıldan beri Konya'da oturan ve Mevlana Celâleddîn-i Rûmî'nin soyundan gelen Çelebiler tarafından kurulmuş ve yönetilmiştir. Anadolu'da Mevlevîhânelerin ilk ortaya çıkışı, Mevlâna'nın vefatından sonra yerine geçen oğulları ve torunları zamanında olmuştur. Özellikle Ulu Arif Çelebi'nin devlet adamlarıyla kurduğu iyi ilişkiler, pek çok şehirde yeni tekkelerin açılmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı Devleti'nin kurulmasından sonraki dönemde ise Mevlevîhânelerin sayısı önce yetmişaltı, sonra da doksanikiye kadar ulaşmıştır. Mevlevîliğin şehirli bir tarikat olması nedeniyle kurulan tekkeler, genellikle büyük yerleşim sahalarında ortaya çıkmıştır. Elimizdeki kaynaklardan Ankara'da bir Mevlevîhânenin olduğu biliniyor olsa da bunun şehrin hangi kısmında olduğu, kimler tarafından idare edildiği, tekkenin fizikî yapısının nasıl olduğu ve bütün bu sorular içerisinde belki de en önemlisi tekkenin temel geçim kaynaklarının nelerden oluştuğu hiç bilinmemektedir. Bu yazı, gerek şer'iyye sicilleri ve gerekse Osmanlı Arşivi'nden elde edilen belgeler ışığında, Ankara Mevlevîhânesi'nin tarihi hakkında bazı bilgiler ortaya koymaya çalışacaktır.

Alaca Hisar Sancağına Ait 1536 Tarihli Bir Vakıf Defteri

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 31-44
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'nda ve bütün İslam dünyasında, dini ve insani yardım amacıyla tesis edilen en önemli kurum vakıflardı. Vakıflar genellikle dini kurumların, camilerin, mescidlerin, mekteblerin, medreselerin, tekke­lerin ve buna benzer binaların yapılması demektir. Balkanlarda bu konuyla ilgili çok yazı yazılmıştır. Yazımızda incelediğimiz ve transkripsyon ve tıpkı­basım şekilde verdiğimiz 1536 tarihli Alaca Hisar Sancağı Tahrir Defterine ait vakıf defterinde ihtiva edilen Alaca Hisar'da (bugünkü Kruşevaç) ve Leskovçe'de bulunan vakıflar hakkında da araştırma yapılmıştır. Bu defter­den ve diğer vakıf defterlerinden Osmanlıların fethinden itibaren XVI. yüzyılın sonuna kadar İslam mimarlığına ait hangi kamu binalarının yapıl­dığını görebiliriz. Aynen öyle bu defterden anlayabiliriz ki, emlak vakıfları­nın yanında, sadece nakit sermaye ile de vakıf kurmak mümkündü, bu tür vakıflar para vakıfları adıyla adlandırılıyorlardı. Vakfedilen para belirli bir istirbah ile (ribh) (verilen 10 akça için 11,5 veya 12 akça çevirilmeliydi, de­mek yılda ribh genelde %15-20 arasında değişirdi) kredi olarak borç verili­yordu.

Osmanlı Devleti Zamanında Kocaeli Ormanları

Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 274 · Sayfa: 769-782 · DOI: 10.37879/belleten.2011.769
Tam Metin
Osmanlı Devleti döneminde Kocaeli ekonomisinin gelişmesine etki eden amillerden bir tanesi de sahibi olduğu zengin ormanları idi. Ormanların bol miktarda bulunması Kocaeli'ni ekonomik açıdan önemli kıldığı gibi stratejik önemini de arttırmıştır. Bu ormanlar ticari açıdan değerlendirilmiş ve önemli gelirler elde edilmiştir. Osmanlı Devleti, Kocaeli ormanlarına özel bir önem vermiştir. Devletin başkenti olan İstanbul halkının yakacak ihtiyacı, devletin tophane ve tersane gibi kurumlarında genellikle Kocaeli ormanlarından kesilen keresteler kullanılmıştır. Zamanla bu ormanlar bölge nüfusunun çoğalmasıyla yer yer azalmıştır.