146 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 111
- Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 26
- Erdem 6
- Belgeler 3
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Ottoman Empire 146
- Osmanlı Devleti 62
- Osmanlı İmparatorluğu 41
- History 12
- Turkey 9
- Birinci Dünya Savaşı 8
- First World War 8
- Europe 6
- Russia 6
- Turks 6
1862 Karadağ Askeri Harekatı ve Sonuçları
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 273 · Sayfa: 503-544 · DOI: 10.37879/belleten.2011.503
Özet
Tam Metin
XIX. yüzyıl ortalarına kadar dünyada birkaç seyyah dışında kimsenin ilgilenmediği dağların vahşi insanları Karadağlılar, Paris Barış Antlaşması'nı takip eden günlerde birden bire uluslararası gündeme dahil oldular. Karadağlılar bağımsızlık ve sınırlarını genişletmek istediklerini açıkça tüm dünyaya ilan ettiler. Fakat önlerindeki en büyük engel bağlı oldukları Osmanlı Devleti idi. İstekleri kabul edilmeyen Karadağlılar, kendilerine verilmeyen bağımsızlığı zorla almaya kalktılar. 1857'den beri Bosna Hersek'te ortaya çıkan isyanları kullanarak durmaksızın Osmanlı topraklarına akınlar yaptılar. Buna karşı Osmanlı Devleti, Paris Barış Antlaşması'ndan sonra oluşan olumlu havayı yıkmak istemediğinden binlerce insanın hayatına mal olan bu saldırılara karşı gerekli önlemleri almadı. Ancak 1862'ye gelindiğinde Karadağ'a bir operasyon yapılmadan olayların durulmayacağı ortaya çıktı ve nihayet Karadağ"a girildi. Her zaman olduğu gibi Batılı büyük güçler olaylara müdahale etti ve Osmanlı Ordusu Çetine'ye 16 kilometre uzaklıkta durduruldu. İki taraf arasında sınırların konsoloslar tarafından belirlendiği ve hiçbir zaman uygulanamayan İşkodra Antlaşması imzalandı. Karadağ Harekatı ve sonrası, bu yüzyılda Osmanlı Devleti'nin büyük devletlere dayanarak politika üretmesinin hem tipik bir örneği hem de bu politikanın iflasının güzel bir örneğidir. Ancak Osmanlı Devleti, Berlin Kongresi'ne kadar bu politikayı ısrarla sürdürecek ve acı bedeller ödemek zorunda kalacaktır.
The Dutch in the Levant: Trade and Travel in the Seventeenth Century
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 273 · Sayfa: 373-386 · DOI: 10.37879/belleten.2011.373
Özet
Tam Metin
Although Dutch connections with the Levant, especially in terms of pilgrimages to the Holy Land, and also within the context of the Crusades, may go back to the Middle Ages and perhaps even before, it was from the late sixteenth century onwards that these connections took a dramatic turn and were fully developed. Despite the political, economic, administrative and military problems with Spain after the 1560s, historically termed as the Eighty Years War (1567-68 to 1647-48), the States General of the Dutch Republic prudently took courageous steps and put in place sober policies to establish diplomatic relations with the Ottornan Empire and become a major player in the so-called "riches trade" with the Levant. Indeed, the Republic and the Ottoman Empire were both enthusiastic about forging their cooperation for mutual interests, and, from 1612 onwards, when the first Dutch diplomatic mission was set up in lstanbul, the Dutch primacy in the Levant was consolidated. Dutch merchants were granted by the Ottoman government special privileges and exemptions (i.e. the "capitulations") and, thus, strongly competed with, and even outplayed, other European trade colonies, especially the English, in the Levant. Along with the development of Dutch trade with the Ottoman Empire, there also began Dutch travels to the region. Among the early Dutch travellers, especially Cornelis de Bruijn (1652-1727), who stayed in Izmir and Istanbul for nearly three years (1678-1681) is of particular interest.
Gümülcine Ayanı Tokadcıklı Süleyman 1761(?)-1804
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 707-768 · DOI: 10.37879/belleten.2010.707
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin siyasi ve askeri zaaf içerisinde bulunduğu, devlet idaresinde adem-i merkezci eğilimlerin kök saldığı bir dönemde Batı Trakya gibi en azından iktisadi şartların elverişli olduğu bir coğrafyada idarecilik yapma şansını elde eden Tokadcıklı Süleyman, ayanlığı süresince edindiği servet ve itibarını devlet idaresi geleneğinin üstünde tutarak; çevresine ve devlete karşı denge siyaseti izlemede yetersiz kalarak hayatı gibi, kazanımlarını da kaybetmiştir.
Osmanlı Yurdu Olan Bosna Hersek'te XIX. Yüzyıldaki Siyasi Olaylar
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 270 · Sayfa: 421-476
Özet
Tam Metin
XIX. yüzyıl İlber Ortaylı'nın nitelediği gibi gerçekten de uzun bir yüzyıl oldu. Yüzyıla ardı arkası kesilmeyen ıslahatlar ve milliyetçi isyanlar damgasını vurdu. Bilhassa Balkanlar, çok milliyetçi yapısı ve Düvel-i Muazzama denen İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve daha sonra Prusya'nın hedef sahasını oluşturması sebebiyle bölgede kargaşa dinmek bilmedi. Kargaşadan en fazla etkilenen yerlerin başında da Bosna Hersek yer almaktaydı. Özellikle Avusturya-Macaristan, Sırp, Karadağ ve Hırvatların nüfuz alanı içindeydi. Hükümet bu saldırılardan korunmak ve modern çağa ayak uydurmak için yüzyılın başından itibaren bir dizi yeniliklere girişti. Yenilikler başka milletlerin işine yaradığı gerekçesiyle Boşnaklar'ın tepkisini çekti. Onlar Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ'daki gelişmelere bakarak aynı şeyin kendi başlarına gelmesinden korkarak katı bir muhafazakarlık geliştirdiler. Ne devlet onları ne de onlar devleti anladı. Yüzyılın ilk yarısı iki tarafın çatışmasıyla geçti. 1857'de bu kez Hıristiyanlar ortaya çıktı. Devlet yaklaşık 30 yıl da onlarla uğraştı ve nihayet 1878'de eyalet kaybedildi. Bu kez Boşnaklar 200 yıllık kabuslarıyla yaşamaya başladılar. Yüzyılın sonuna doğru siyası olarak örgütlendiler ve diğer milletlerle eşdeğer bir milli benlik gelişti. XX. yüzyıla bu şartlar altında girildi. Fakat Avusturya işgal ve ilhakı boyunca (1878-1918) Boşnaklar, Osmanlı Devleti'nin kendilerini kurtaracağına olan inançlarını hiçbir zaman yitirmediler. Osmanlı Devleti belki onları kurtaramadı ama onlar için daima güvenli bir barınak oldu. Aynı mirası Türkiye Cumhuriyeti de benimsedi. Türk-Boşnak kardeşliği günümüze kadar geldi.
XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Tokat'ta Fiyatlar
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 270 · Sayfa: 477-516 · DOI: 10.37879/belleten.2010.477
Özet
Tam Metin
Osmanlı kentlerindeki fiyat hareketleri, genel olarak Osmanlı Devleti'nin ekonomik yapısının şekillenmesinde oldukça etkili olmuştur. Fiyatlar, özellikle halkın alım gücü, arz-talep ilişkisinin tespiti, yönü ve oranı ile ekonomik yapının gelişmesi ve genişlemesine etki etmiştir. Fiyatlar; aynı zamanda toplumun sosyal, idari, askeri ve kültürel ilişkilerini de düzenleyen önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Osmanlı şehirlerindeki gıda maddeleri ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyat hareketleri daha çok Narh Meclisi'nde verilen fiyatlarla takip edilebilmektedir. Genellikle yılda iki defa Kadı huzurunda bütün esnaf temsilcilerinin katıldıkları Narh Meclisi'nde verilen narhlarda bütün zaruri gıda ve ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını görmek mümkündür. Diğer yandan hububat fiyatlarını serbest piyasa fiyatları olarak kabul edilen tereke defterlerine göre ortaya çıkarmak daha isabetli sonuçlar vermektedir. Tokat'ta gıda maddelerine ve diğer ihtiyaç maddelerine verilen fiyatlar, Narh Meclisi tarafından tespit edildikten sonra, genellikle şer'iye sicillerinin baş ya da sonlarına cins, miktar ve birim fiyatları baz alınarak kaydedilirdi. Ayrıca bazen de şer'iye sicilleri dışında narh fiyatlarını müstakil olarak gösteren narh defterlerinin düzenlendiği de olmaktaydı. Bu çalışmada Tokat şer'iye sicilleri taranarak narh ve tereke fiyatlarına göre Tokat'taki gıda maddeleri başta olmak üzere temel ihtiyaç maddeleri fiyatları ortaya çıkarılacak ve sonrasında da fiyat hareketleri izlenecektir. Bu yolla Tokat'ta incelenen dönem içinde gıda maddeleri ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat artışları, bunlara sebep olan etkenler üzerine bir değerlendirme yapılacaktır.
Minber Gazetesinde 1918 Olaylarına Mizahî Yaklaşımlar*
Erdem · 2010, Sayı 58 · Sayfa: 77-92
Özet
Tam Metin
Minber gazetesi 1 Kasım 1918 günü yayın hayatına başlamıştır. 1918 öncesi ve sonrası, Osmanlı devleti, ülkesi ve milleti için sıkıntılı bir dönemdir. Bu süreçte yaşananlar Osmanlı basının gündemini oluşturmuştur. Minber de diğer basın organları gibi siyasî, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel meseleleri sayfalarına taşımıştır. Minber gazetesi yaklaşık iki aylık yayın hayatında, eleştirel bir bakış sergileyerek muhalif bir yayın politikası gütmüştür. Gazetenin bu politikasında sahibi Ali Fethi Okyar ve ortağı Mustafa Kemal Atatürk'ün katkısı olduğunu söylemek mümkündür. Basın ve edebiyat dilinde bir diğer anlatım yolunun da mizah olduğu bilinmektedir. Minber gazetesinde "Arı" takma adlı yazar, "Karikatür" köşesinde günün olay ve gelişmelerini oldukça ilginç benzetmelerle dolu hikayemsi kısa ve özlü yazılarla dile getirmiştir. Bu çalışmada 30 Ekim 1918 öncesi ve sonrası Osmanlı devletinin içinde bulunduğu durumun, mizahî bir yaklaşımla nasıl ele alındığı ortaya koyulmaktır. Mizahın, tarihi anlama, algılama ve özümsemede nasıl etkili olabileceği, tarihe nasıl ışık tutabileceği gösterilmeye çalışılmıştır.
Hanedân-ı Saltanat Nizamnâmesi ve Uygulanması
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 181-226
Özet
Tam Metin
Osmanlı hanedan üyelerinin sosyal hayatını, yaşayışını ve aile hukukuyla ilgili bazı meselelerini düzenleyen ilk nizamname 16 Kasım 1913 tarihinde çıkarıldı. Nizamname, hanedan azasını ilgilendiren birçok meseleyi etraflıca ele almaktaydı. Düzenlemede yer alan hususların önemli bir kısmı teamül-ü kadimden olup bazıları ise kendi devrinde ortaya çıkan bir takım sorunların çözümüne yönelik yeni konulardı.
İtilaf Devletleri’nin Türk-Yunan Savaşı’nda Tarafsızlık İlanı (13 Mayıs 1921)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2010, Cilt XXVI, Sayı 76 · Sayfa: 27-54
Özet
Tam Metin
Mondros Ateşkes Antlaşması'nın akabinde İtilaf Devletleri akdettikleri antlaşmayı ihlal ederek Osmanlı topraklarını işgal etmişlerdi. İngiltere ve Fransa'nın desteğini arkasına alan Yunanlılar da Batı Anadolu ve Doğu Trakya'yı işgal etmişlerdi. Baskı altında kalan Osmanlı hükümetleri işgallere karşı gereken tepkiyi gösterememişlerdi. Bu şartlar altında Kuva-yı Milliye işgallere karşı mücadele etmeye başlamıştı. Bu mücadele, Türk tarihinde İstiklal Savaşı, Yunan tarihinde Küçük Asya Savaşı adı verilen Türk-Yunan Savaşı'na dönüşmüştü. Yunanlılar Osmanlı topraklarını işgal ederken Atina'da beklenmedik siyasi gelişmeler meydana gelmişti. Kral Alexander'in ölümünden sonra müttefikler tarafından desteklenen Venizelos hükümeti iktidardan düşmüş, Kral Konstantin tahtına dönmüştü. Bu gelişmelerin ardından İtilaf Devletleri Yunanistan'a verdikleri desteği kesmeye başlamışlardı. Bu arada İngiliz hükümeti yayınladığı bir talimat ile silah, cephane ve benzeri malzemelerin İngiltere'den ihracını yasaklayan yeni bir liste hazırlanmıştı. Önceki listede satışına izin verilen birçok malzemenin ihracına kısıtlama getirilmişti. Bundan sonra İngiltere'nin teklifi doğrultusunda İtilaf Devletleri, Türk-Yunan Savaşı'nda tarafsızlıklarını ilan etmişlerdi. Bu tarafsızlık yerli kaynaklarda sadece Boğazlar bölgesinin tarafsız hale getirilmesi olarak izah edilmiştir. Oysa söz konusu tarafsızlık İtilaf Devletleri'nin Türk-Yunan Savaşı'nda tarafsızlıklarını ilan etmelerini kapsamaktadır.
Türk Tarihinin Seyrine Bir İşaret Levhası: Çanakkale Savaşları
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2010, Cilt XXVI, Sayı 76 · Sayfa: 133-154
Özet
Tam Metin
Bu makalede, Birinci Dünya Savaşı cephelerinden biri olan Çanakkale Cephesi'nin Türk tarihinin seyrine olan etkisi üzerinde durulmaktadır. Yöntem olarak, Çanakkale Cephesi'nin askerî gelişimi üzerinde kısaca durulduktan sonra cephenin açılma nedenleri ve ulaşılacak hedefler irdelenmiş, bunların etkileri değerlendirilmiştir. Savaş sonuçlarının doğurduğu özellikler üzerinde durulmuş; böylece Türk tarihi üzerine ne gibi etkileri olduğu saptanmaya çalışılmıştır.
Bu çalışmada, Çanakkale Savaşları'nın dolaylı ve dolaysız etkilerle Türk tarihine yön verici işlevinin olduğu anlatılmaktadır. Özellikle Türk tarihinde bir dönüm noktası niteliğinde olan Ulusal Kurtuluş Savaşı üzerindeki etki ve katkıları açıklanmaya çalışılmıştır.
Sultan II. Abdülhamid Devri Camilerine Eskişehir Mahmudiye’den İki Örnek: Çarşı ve Hara Camileri
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 695-704
Özet
Tam Metin
Sultan II. Abdülhamid Devri, Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu'da en çok eser inşa ettiği dönemlerden biridir. Özellikle güçlü merkezi devleti temsil eden hükümet konakları, okullar, hastaneler, redif daireleri ve saat kuleleri, Anadolu kent ve kasabalarının çehrelerini değiştiren yapılar olarak ön plana çıkmaktadır(1). Merkezi devlet tarafından bilinçli olarak yürütülen, kentlerin yapısını değiştirmeye yönelik bu mimari tutum, Osmanlı'nın tebaasıyla kurduğu iletişimin en önemli aracı niteliğindedir. Verilmek istenen mesaj, Batılılaşan "güçlü" imparatorluğun yeni ideolojisinin yönetim biçimi olan "modern monarşinin", halka kabul ettirilmesidir(2). Bu anlamda, imparatorluğun sembolleri ile zenginleştirilmiş, Batılı Klasik mimarlığın egemen olduğu eklektik bir anlayışla oluşturulan "İmparatorluk üslubunun", söz konusu iletişimin, mimari dili olarak hizmet etmesi dikkat çekicidir.