42 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- World War I 3
- Armenians 2
- Austria 2
- Ermeniler 2
- I. Dünya Savaşı 2
Akıncı Ocağına Dair Önemli Bir Kaynak: 625 Numaralı Akıncı Defteri Üzerine Bazı Düşünceler
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 473-500 · DOI: 10.37879/belleten.2015.473
Özet
Tam Metin
Osmanlı öncü kuvvetleri içerisinde önemli bir yere sahip olan Akıncılar, sınır boylarını düşmandan korudukları gibi yaptığı akınlarla söz konusu kuvvetlerin etkisiz hâle getirilmesinde, Rumeli'nin Türkleşmesi, İslâmlaşması ve dolayısıyla iskân sürecinde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Akıncı Ocağına ait bilgi veren en önemli kaynak gruplarından biri, Akıncı defterleridir. Şu ana kadar bu kaynak grubundan üç adet defter hakkında malumat vardır. Bu defterlerden ikisi (1472 ve 1560 tarihli) Sofya Milli Kütüphanesi'nde, bir diğeri ise (1586 tarihli) İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde muhafaza edilmektedir. Bu makalede, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defterleri Kataloğunda 625 numarayla muhafaza edilen ve üçüncü defter olan H.994/M.1586 tarihli defter ele alınmıştır. Söz konusu defter içerisindeki veriler, yapılan incelemeler neticesinde sorgulanmış ve Akıncı Ocağı hakkında önemli bilgilere ulaşılmıştır. Defterin tahlili neticesinde Rumeli Eyâletine bağlı Niğbolu, Silistre, Kırkkilise, Çirmen, Paşa (Sofya), Köstendil, Vidin ve Üsküb sancaklarında akıncıların bulunduğu yerleşim birimleri tespit edilebildiği gibi, Ocağın teşkilâtlanmasında etkili Ocak görevlilerine ve akıncıların sosyo-ekonomik hayatlarına (isimleri, meslekleri, nerden geldikleri vs.) dair önemli bilgilere de ulaşılmıştır. Bu yönüyle makale, şu ana kadar Akıncı Ocağı hakkında yapılan çalışmalara katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Osmanlı Devleti’nin Polonya Asıllı Esirlere Yaklaşımı Ve Türkiye’de Ölen Polonyalı Savaş Esirleri (1915- 1918)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2015, Cilt XXXI, Sayı 92 · Sayfa: 1-30
Özet
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı'nın üzerinde yeterince durulmayan dramatik gerçeklerinden birisi de şüphesiz "esirler" konusudur. Bu savaşta binlerce Osmanlı askeri İtilaf Devletlerince esir alınırken, Türkiye'de de İtilaf Devletlerine mensup çok sayıda esir bulunmakta idi. Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı'nın esir aldığı Rus ordusu mensupları içerisinde Leh asıllılar da vardı. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, diğer İtilaf Devletleri esirleriyle birlikte, Leh asıllı askerlerin de, dönemin imkânları çerçevesinde, -dışarıdaki Türk esirlerinin şartlarıyla mukayese edilemeyecek düzeyde- iyi şartlarda tutulmaya çalışıldığı görülmüştür. Özellikle, tarihî Türk- Leh dostluğu çerçevesinde Polonya kökenli esirlere -mevcut hukuk ve müttefik politikaları da dikkate alınarak- toleranslı davranma yolları aranmıştır. Tabii ki, savaş şartlarının acı gerçeklerinden olarak, esirler arasında hayatını kaybedenler de bulunuyordu. Araştırmamızda Nisan 1918 itibarıyla, hayatını kaybeden 213 Polonyalının ayrıntılı künyesi tespit edilmiştir. Mevcut belgeler ışığında bizim ulaşabildiğimiz bu sayının ileride ortaya çıkacak yeni bazı bilgi ve belgelerle artması muhtemeldir. Künyeleri tespit edilebilen söz konusu Polonyalı askerlerin, daha ziyade o dönemin yaygın hastalıklarından dolayı vefat ettikleri görülmüştür.
Yunanistan’a Geçiş Sürecinde Tesalya Müslümanlarının Durumu
Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 283 · Sayfa: 1075-1098 · DOI: 10.37879/belleten.2014.1075
Özet
Tam Metin
Yunanistan'ın bağımsızlığı Balkan coğrafyasında yeni bir dönemin başlangıcıydı. Bu dönem Balkan milletlerinin ulus-devletleşmesi olarak adlandırılabilir. Balkan ulus-devletleri kuruldukları andan itibaren topraklarını genişletme ve egemenlik sahalarında homojen bir kültür oluşturmaya çalıştılar. Bu süreç Balkan Türklerinin asimilasyon, şiddet ve göçlerle karşı karşıya kalmasına neden oldu. Tesalya Müslümanları da 1881'den itibaren topraklarının Yunanistan'a bırakılmasıyla bu sürece dâhil oldular. Verimli arazileri ellerinden alındı. Dini ve kültürel değerlerini yansıtan yapıları tahrip edildi. Yunan idaresine geçtiklerinde sayıları 40.000 civarında olan Müslümanlar aradan geçen kırk yılda birkaç hane kalmıştı.
Balkan Savaşı Öncesinde İşkodra Ve Kosova Vilayetlerinin Durumuna Dair Çetine Sefiri Alfred Rüstem Bey’in Bir Raporu
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2012, Cilt XXVIII, Sayı 84 · Sayfa: 41-56
Özet
Tam Metin
Bilindiği üzere, Balkan savaşına yaklaşılan 1911 yılı başlarına gelindiğinde Balkan coğrafyasında ve özellikle Arnavutluk, İşkodra ve Kosova'da istikrarsızlık gittikçe artmaya başladı. Bu makalede, Yakın Türk tarihinin çok önemli siyasî şahsiyetlerinden olan ve o günlerde Çetine (Karadağ) sefiri bulunan Alfred Rüstem Bey'in İşkodra ve Kosova vilayetlerinin durumu hakkında Çetine'deki Almanya ve Rusya sefirleri ile yaptığı mülakatlarının ayrıntıları ve Arnavutluğun siyasi durumu ve orada ne gibi icraatta bulunmak lâzım geleceğine dair çok önemli tespitlerini içeren 7 Ocak 911 tarihli raporu, ilk kez literatüre sunularak analiz edilmiştir.
Türk-Arap İlişkilerinin Son Kırılma Noktası: Medine’nin Tahliyesi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2010, Cilt XXVI, Sayı 78 · Sayfa: 425-460
Özet
Tam Metin
Hicaz'da Osmanlı hâkimiyeti dört asır kadar sürmüştür. Osmanlı Devleti kutsal mekânların koruyucusu olmuştur. Bu durum Şerif Hüseyin isyanı ile ortaya çıkan dünya savaşı yıllarında bile devam etmiştir. Osmanlı Devleti bu isyana rağmen Medine'den çekilmemiş aksine burayı tarihte eşine az rastlanır bir şekilde savunmuş ve Medine'yi hiçbir tahribata uğratmadan Araplara teslim etmiştir.
Trifon Karabeynikov'un Seyahat Raporuna Göre XVI. Yüzyılın Sonlarında Kudüs
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 270 · Sayfa: 369-388 · DOI: 10.37879/belleten.2010.369
Özet
Tam Metin
Amaçları Sina dağındaki Azize Catherine kilisesi yakınlarına bir yapı inşa etmek olan Karabeynikov ve arkadaşları seyahatlerine 1582 senesinde başladılar. Karabeynikov, Küdüs'e ulaşmasının ardından kenti tasvir etmeye başladı. Bu gözlemde, kentin topografyası, ardından dini törenlerı, dini mekanlar ve kiliselerden bahsetti. Karabeynikov'un gözlemlerine göre Kudüs'teki Hıristiyan cemaati dini özgürlüğe sahip olup bir ücret karşılığında Kutsal Kabir kilisesini ziyaret edebiliyorlardı. O ayrıca söz konusu kilisenin ibadete kapalı olmasına rağmen hacıların ziyaretine açık olduğunu ve tüm ihtişamı ile ayakta olduğunu belirtmiştir. Bunun yanında Kudüs'teki Hıristiyan cemaat diğer 8 kilisede ibadet edebiliyor, pek çok kutsal sayılan alanı rahatça gezebiliyorlardı. O ayrıca Yahudilerden kalma kalıntılardan ve İslam yapılarından da bahsetmektedir. Karabeynikov'un seyahatnamesi Kudüs'ün şehir yapısı ve sosyal hayatına dair son derece kıymetli bilgiler vermektedir.
Batı Anadolu’da Çekirge Felâketi (1850-1915)
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 127-180 · DOI: 10.37879/belleten.2010.127
Özet
Tam Metin
İnsanoğlu, tarih boyunca hayatını tehdit eden değişik doğal afetlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu felaketleri, yer, atmosfer ve biyolojik kökenli olarak sınıflandırmak mümkündür. Yer kökenli olanlara deprem; atmosfer kökenli olanlara don, dolu, sel, soğuk, yıldırım, kuraklık, sis, aşırı kar; biyolojik kökenli olanlara da salgın hastalıklar ve zararlı haşerelerin sayısındaki aşırı artış örnek olarak verilebilir1 . Bu afetlerden bir kısmı sadece belirli bir coğrafya ile sınırlı kalırken bir kısmı da geniş alanlara sirayet ederek tahribata sebep olabilmektedir. Felaketlerden bazısı can, bazısı mal kaybına neden olurken, bazısı da her iki türden kayıplara yol açabilmektedir.
Ermenilerin Tehcir Edilmesi Kararında Etkili Olan Faktörler ve Maraş-Zeytun Ermenilerinin Tehciri
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 555-580
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti, XX. yüzyıla girerken siyasî, ekonomik ve askerî yönden sıkıntılar içerisindeydi ve yüzyılın başında önce Trablusgarp daha sonra Balkanlarda ağır kayıplar verdi. Osmanlı Devleti'nin Balkan savaşları sonucunda Balkanlardaki topraklarını kaybetmesi bağımsızlıklarını elde etmek isteyen Anadolu Ermenilerini heyecanlandırdı(1) ve onların devlete bağlılık duygularını zayıflattı. Bunun sonucunda meselâ Zeytun Ermenileri, Birinci Dünya Savaşı'nda seferberlik emrine uymayarak Osmanlı ordusuna asker göndermediler, aksine silâhlanıp dağlara çıktılar ve Osmanlı Devleti'nin düşmanlarıyla işbirliği yaparak devlete meydan okudular. Kafkasya'da da benzer bir durum yaşandı ve Osmanlı Devleti'nin Almanya tarafında savaşa girmesini fırsat bilen Taşnak Komitesi, Anadolu Ermenileri adına Rusya ile anlaştı. Bu anlaşmaya bağlı olarak Osmanlı ordusunda silâh altına alınan Ermeniler Rus tarafına geçtiler ve küçük çeteler hâlinde örgütlenip Osmanlı ordusuna karşı Rus ordusunun ileri ucunda görev aldılar. Ermenilerin bir kısmının bu ihaneti, Osmanlı hükümetinin savaşın bütün hızıyla devam ettiği bir anda bütün Ermenilerin sadakatinden şüphe duymasına sebep oldu(2).
Turkish Cypriots - A People Unfairly Treated And Isolated by the International Community
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 266 · Sayfa: 179-200
Özet
The struggles of the Turkish people of Cyprus for their existence and human rights began immediately after the signing of the Cyprus Agreement, on 4 June 1878, between the Ottoman State and England (Britain), giving the latter the right to occupy Cyprus provisionally. These struggles accelerated following attempts by the Greek Cypriots, pampered by the British, to aspire for enosis (union with Greece), and reached the zenith after the establishment of the Republic of Cyprus in 1960. The Greek Cypriots, who believed that the establishment of the Republic of Cyprus was provisional, and dreamt of the Megali Idea (Great Ideal), in the fulfilment of Greek imperialism, prepared various secret plans and plots in order to cow down, and eliminate the Turkish Cypriots, which they began to implement in 1964. However, there were splits and divisions among them, which led to the Sampson coup d'etat in 1974. However, there were splits and divisions among them, which led to the Sampson coup d'etat in 1974, thereby causing Turkey to intervene, as one of the guarantor powers, in order to protect the Turkish Cypriots against the Greek-Cypriot plans to exterminate them. However, Western states and organisations, and particularly the European Union (EU), which admire, and are under the influence of, ancient Hellenes continued, and still continue, to recognise the government of South Cyprus as the 'legal government' of the whole island and refuse to recognise the Turkish Republic of Northern Cyprus. As a result, the Turkish Cypriots have been subjected to isolation, unfairly and contrary to the principles of justice. In this monograph I shall try to reveal as to how and why the EU decided, with the pressure of Greece, to admit South Cyprus to membership contrary to the principles of fairness, justice and legality.
Uluslararası İlişkilerde Haksızlığa Uğramış ve İzole Edilmiş Bir Halk: Kıbrıs Türkleri
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 266 · Sayfa: 165-178
Özet
Kıbrıs Türklerinin kendi varlıkları ve temel insan hakları için mücadeleleri(1), 4 Haziran 1878'de Osmanlı Devleti'yle İngiltere arasında imzalanmış olan Kıbrıs Sözleşmesi gereğince, adanın geçici olarak İngiliz yönetimine devredilmesinden hemen sonra başlamıştı(2). Kıbrıs Türkleri, Helen hayranı İngiliz yöneticilerin tutumlarına karşı kendi ulusal, kültürel ve dinî inançlarını koruyabilmek için oldukça güç bir görevle karşılaşmışlardı. Bu İngiliz yöneticiler, çoğu kez Kıbrıs Türklerini, kendilerini üstün gören, çığırtkan, saldırgan ve bağnaz Rumların insafına bırakmışlardı. Ayrıca, İngiltere Adayı işgal edince, yabancı boyunduruğu altında yaşamak istemeyen Kıbrıslı birçok Türk Türkiye'ye göçmüştü.