13 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Revolution
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Bir Akademik Literatür Tartışması: Halkevleri Neden Ve Nasıl Araştırılmalı?

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 109 · Sayfa: 239-274 · DOI: 10.33419/aamd.1480265
Tam Metin
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla başlayan inkılabın ilkelerini halka benimsetmek için, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) kültür kolu olarak 1932’de halkevleri kurulmuştur. İdeal bir halkevinin dokuz mesai şubesi vardır: Dil, edebiyat, güzel sanatlar, temsil, spor, halk dershaneleri ve kurslar, kütüphane ve yayın, köycülük, tarih ve müze. Dolayısıyla halkevleri inkılap ilkelerini halka benimsetmenin yanında, halkın bazı kültürel ve maddi ihtiyaçlarını karşılamak için de çalışmıştır. İnkılabın ve CHP’nin halkla doğrudan ilişki kurmasını sağladığı için halkevlerinin, inkılabın gündelik hayattaki yansımalarını gösterdiği söylenebilir. Bu da demektir ki inkılabın Türkiye’de neleri değiştirdiğini ve pratikte nasıl yaşandığını anlamak için halkevlerini araştırmaya ihtiyaç vardır. Nitekim inkılap sürecinin sona ermesiyle birlikte, 1951’de kapatılan halkevleri 1964’ten itibaren akademik araştırmaların konusu hâline gelmiştir. Ancak bu tarihten 2022’ye kadar hazırlanan konuyla ilgili akademik çalışmaların çok büyük bir kısmının, halkevleri hakkında özgün bir bakış açısı geliştiremediği anlaşılmaktadır. Çünkü söz konusu çalışmalar hazırlanırken, halkevleri hakkındaki resmî söylemin dışına çıkmayan kaynaklar kullanılmış; bu durum da bütün halkevlerinin gerektiği şekilde çalıştığı izlenimini uyandırmıştır. Hâlbuki inkılabın gündelik hayattaki tezahürlerinin anlaşılması için verimli bir saha olan halkevi pratiğinin kayıtlarını içeren birincil kaynaklar mevcuttur. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı; halkevleriyle ilgili akademik çalışmaların büyük bir kısmının özgün bir bilgi ve bakış açısı üretememesinin nedenlerini anlamaya çalışıp, hangi kaynakların hangi bağlamlarda kullanılmasıyla bu sorunun aşılabileceğini göstermektir. Bu amacı gerçekleştirmek için önce halkevlerinin neden araştırılması gerektiğine dair bir fikir ileri sürülmüş, konuyla ilgili birincil kaynaklar tanıtılmış; sonra da 1964’ten 2022’ye kadar hazırlanan, halkevleriyle ilgili başlıca akademik çalışmalar içerik analizi yöntemiyle incelenip, bu çalışmaların özgün olan ve olmayan yanları belirtilmiştir. Birincil kaynakların sadece içeriğinden bahsedilmiş; çalışmanın kapsamını, konuyla ilgili akademik çalışmalar oluşturmuştur. Sonuç kısmında ise özgün olmayan çalışmaların içerik ve yöntemine dair fikirler belirtilmiş, özgün olan ve olmayan çalışmalar arasındaki farklara değinilmiştir.

İspanya Elçilik Raporlarında 1875 Hersek İsyanı

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 294 · Sayfa: 627-673 · DOI: 10.37879/belleten.2018.627
Tam Metin
1875 yılında, Hersek'in Nevesin kazasında başlayan küçük isyan, Osmanlı Hükümeti'nin zafi yeti nedeniyle, kısa sürede Bosna ve Hersek'in neredeyse tamamına yayılmıştır. Osmanlı Hükümeti, isyanın yayılmaya başladığı süreçte de Sırbistan ve Karadağ'ın isyana dâhil olmasından çekinerek ve büyük Avrupa devletlerini endişelendirmekten imtina ederek, isyanı bastırmak için büyük bir güç kullanmamış ve bu politikanın sonucunda isyan uluslararası bir boyut kazanmıştır. İspanya'nın İstanbul, Viyana, Berlin ve St. Petersburg elçileri, isyanın başlangıcından itibaren, hazırladıkları raporlar aracılığıyla hükümetlerini yaşanan gelişmelerle bilgilendirmişlerdi. Bu çalışmada, ilgili elçilik raporlarında, tarafsız bir ülkenin temsilcilerinin gözünden olayların nasıl anlatıldığı ve yorumlandığı ortaya konulacaktır. Bu çerçevede, İspanya Dışişleri Bakanlığı Arşivi'nde Hersek isyanıyla ilgili oldukları tespit edilen 32 rapor incelenecektir.

Türk-Sovyet İlişkilerinde G. V. Çiçerin ve Ermeni Meselesi

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 619-638 · DOI: 10.37879/belleten.2016.619
Tam Metin
Sovyet devlet adamı Georgi Vasiliyeviç Çiçerin, Türk-Rus İlişkilerinde önemli rol oynamıştır. O, Çar Rusya'sı zamanında Dış İşleri Bakanlığı Arşivinde çalışmış, 1917 Ekim devriminden sonra ise Lenin ve Stalin dönemlerinde Dış İşleri Bakanlığı yapmıştır. Rusya diplomasisinde önemli rol oynayan bir aileden gelmesi, onun geleceğini belirlemiştir. Avrupa'da Georgi Çiçerin haklı olarak en eğitimli bakan olarak anılıyordu. O, Petersburg Üniversitesi Tarih-filoloji bölümünden mezun olmuştu. Çiçerin'in Dış İşlerindeki faaliyetleri ve siyasi taktikleri çoğu zaman Lenin tarafından desteklenmiş ve değerlendirilmiştir. Fakat Ermeni Sorunu konusunda yürüttüğü yanlı siyaset, Lenin'in Stalin ile yaşadığı fikir ayrılıklarından dolayı tam olarak gerçekleşmemiştir. Çiçerin ve Ermeni asıllı yardımcısı Karahan Sovyet Rusya'nın dış işlerinde ve özellikle Doğu siyasetinin belirlenmesinde ve gerçekleştirilmesinde önemli şahıslardı. Çiçerin'in Ermenileri savunma siyasetinde tabii ki, Karahan'ın büyük etkisi vardı. Ancak etken sadece Karahan değildi, şöyle ki, Çiçerin eski çar rejimidiplomatı idi ve o, Rusya Devleti'nin Doğu ve özellikle Kafkasya halklarına dönük yürüttüğü siyasetin içerisinde yetişmişti.

Mustafa Kemal’de İnkılâp Düşüncesinin Oluşumu ve Gelişimi

Erdem · 2009, Sayı 53 · Sayfa: 1-22
Tam Metin
Mustafa Kemal'de inkılâp düşüncesi bir anda ortaya çıkmış değildir. Onda inkılâp düşüncesi okul sıralarında var olan bir gerçekliktir. Ondaki inkılâp düşüncesinin gelişiminde birçok faktör rol oynamıştır. Yaşadığı çevre ve çocukluk yılları bilinçli bir şekilde yetişmesini sağlamıştır. Eğitim öğretim hayatı, arkadaşları, öğretmenleri, okuduğu kitaplar, düşünce akımları Mustafa Kemal'de inkılâp düşüncesinin oluşumuna ve gelişimine etki eden faktörler arasındadır. Mustafa Kemal, doğuştan getirdiği hususiyetler ile sonradan elde ettiği kazanımları harmanlayarak inkılâpçı bir karaktere sahip olmuştur. Çalışma, Mustafa Kemal'de inkılâp düşüncesinin oluşumunu ve gelişimini irdelemektedir.

Tokat Halkevinin Yayınladığı Yeni Tokat Dergisinde Yer Alan Yazılara Göre Türk Devriminin Genel Özellikleri

Erdem · 2007, Sayı 45-46-47 · Sayfa: 235-254
Atatürk öncülüğünde gerçekleşen Türk devrimi ile, Avrupa'da aydınlanma döneminden sonra başlayan devrimlerle oluşan çağdaş medeniyetin Türkiye'de de kurulması hedeflenmiştir. Ancak Türkiye'de Avrupa'dakine benzer bir Aydınlanma yaşanmadığı için, devrim, bir lider ve etrafında toplanan aydınların öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bu durum, Türk devriminin en belirleyici özelliklerinden biri olmuştur. Devrimin oluşumunda, kazandığı başarılarla milletin yanında efsanevî bir karizma elde eden Atatürk'ün liderliğinin ve öncülüğünün büyük bir yeri vardır. Bunlarla birlikte devrim, Türk milletinin eğitim durumu, sosyal ve ekonomik yapısı ve ülkenin stratejik konumundan kaynaklanan siyasal şartlar yüzünden kendine özgü özelliklerle gelişmiştir. Devrimleri taşrada yerleştirmeyi ve yaşatmayı amaç edinen Halkevlerinin yayın organlarından biri olan Yeni Tokat dergisi, devrimlerin genel özelliklerini yansıtmak konusunda da oldukça başarılı olmuş bir dergidir.

Üniversite Gençliğinin Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Dersine Bakışı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 57 · Sayfa: 1043-1088
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersi, üniversitelerde ve kamuoyunda tartışma konusu edilmektedir. Bu anket, üniversite öğrencilerinin bu tartışmalardaki yerini belirlemeyi ve bu derse öğrencilerin bakışını öğrenmeyi amaçlamaktadır. Veriler gösteriyor ki, üniversite öğrencilerinin büyük bir çoğunluğu bu dersi gerekli görmektedir. Fakat dersin işlenişini beğenmemekte ve derse devam zorunluluğu olmamasını istemektedirler. Bu sorunların çözülmesini, düzeltilmesini talep etmektedirler. Sadece bilgi birikimlerinin yetersizliğini ve kitap okumaktan uzak olduklarını itiraf etmektedirler. Anket, üniversitelerde derse giren Öğretim kadrosunun yardımcı doçent, doçent ve profesörlerden oluştuğunu göstermektedir. Anketin sonuçları ile ilgili alınacak önlemlerle bu ders, verimli ve İstenilen düzeye getirilebilir.

Harf Devrimi ve Sağladığı Kolaylıklar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2001, Cilt XVII, Sayı 50 · Sayfa: 429-450
Tarih içerisinde değişik yazı şekilleri kullanmış olan Türkler, Müslüman olduktan sonra da, uzun bir süre Arap harflerini kabul etmişler ve kullanmışlardır. Ama zaman içerisinde, özellikle Arap harfleri sessiz harflerden oluştuğundan ve Türkçe'de ise sekiz ya da dokuz sesli harf bulunduğundan, Türkçeyi, bu harfler ile okuyup yazmanın kolay olmadığı ve yetersiz kaldığı anlaşılmıştır. Son dönem Osmanlı Aydınları, Türkler için Arap harfleri ile okuma-yazma öğrenmenin ne kadar zor olduğunu ve bunun için altı yıl kadar zaman gerektiğini, genelde tartışmışlar; bu durumun aleyhimize olduğunu belirtmişler ve bu harflerin ıslah edilerek okuma ve yazmanın kolaylaştırılmasını istemişlerdir. Böylece ıslah çalışmaları başlamıştır. Ama Arap harflerinin ıslahı için yapılan çalışmalar, kolaylaştırmayı sağlayamamıştır. Tersine Arap harflerin¬den yararlanarak ortaya konulan yazım şekilleri, okuyup-yazmayı daha da zorlaştırmıştır. Bu arada Avram Galanti bu çalışmaların en güzelini ortaya koymuştur. Ama gerçek anlamda Türkçe'nin en kolay okunup yazılması Lâtin harfleri ile oluşturulan Yeni Türk Harfleri ile olmuştur ve bu harflerin kabul edilmesi de Atatürk sayesindedir

Atatürkçü Düşüncedeki Laiklik Türkiye Gerçeklerine Uygundur

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 699-710
Atatürkçü düşüncede lâiklik başka milletlerdeki uygulamalardan farklıdır. Çünki halkı müslüman olan ve lâikliği uygulayan tek ülke Türkiye'dir. Batı'da lâikliği uygulayan ülkelerin dinleri, millî kültürleri, değer yargıları, örf ve âdetleri... Türkiye'dekinden farklıdır. Ayrıca Türk Tarihi'nde, Türkler müslüman olmadan önce ve sonra yönetimde lâik uygulama denemelerine de sahiptir. Türk sultanları, politik ve sosyal düzen ile ilgili kuralları, din gereği olmaktan ziyade, ihtiyaç ve kendi otoriteleri gereği koymuşlardır. Ancak tam lâikliğe dönüş Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra, İstiklâl Savaşı'nın sonucunda uygulanmaya konuldu. Atatürkçü lâikliğin temel özellikleri; a) Din ve vicdan hürriyeti, b) Resmî bir devlet dininin bulunmaması, c) Devletin din ve mezhep ayrımı gözetmemesi, ç) Devlet kurumlarıyla din kuramlarının ayrılmış olması, d) Devlet yönetiminin din kurallarına bağlı olmamasıdır. Bunlar arasında Diyanet İşleri Başkanlığının Devlet çatısı içinde Anayasal bir kurum olarak yer alması Türkiye'nin Özel durumu sebebiyledir. Devlet, gene özel durum sebebiyle, din işlerinin yürütülmesini ve meslekî din eğitiminin yapılmasını bir kamu hizmeti saymış, masraflarının genel bütçeden karşılanmasını uygun görmüştür. Böylece dinin devlet hayatına müdahale ede¬bilme imkanlarına son verilmek istenmiştir. Zira Türk Milleti, dini siyasete karıştıran devlet sisteminin acılarını çok çekmiştir. İslâm dininde ruhban sınıfı, din adamı sınıfı mevcut olmadığı için din işlerinin cemaatlere bırakılması uygun olamazdı. Lâiklik ülkemizde, akılcı ve İlmî düşüncenin yerleşmesi, hurafelerin ve cehaletin ortadan kalkması, dine saygının artması, din istismarının önlenmesi, toplumsal bütünleşmenin güçlenmesi, inanç, mezhep ve tarikat ayrılıkları sebebiyle parçalanmanın önüne geçilmesi, insana, düşünceye saygının ve sevginin gelişip kökleşmesi... bakımlarından önem taşır

Toplumsal Değişme ve Atatürk İnkılapları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1990, Cilt VII, Sayı 19 · Sayfa: 21-28
Dünyada başka hiçbir devlet kurucusu, büyüğü, kurtarıcısı ölümünden elli küsur yıl geçtikten sonra devlet katında milleti tarafından böyle her yıl anılmamıştır. Bu yüce duyguya sadece peygamberler konu olmuşlardır. Devrim gençliği, bizzat devrimlerin gerçekleşmesinde rol almış veya devrimin sıcaklığı, problemleri, sıkıntılarının henüz devam etmekte bulunduğu dönemlerde yaşamış gençlerden oluşur. Adı geçenler devrimin heyecanını bir süre korurlar; sonra duygular normalleşir. Bu sosyo-psikolojik gerçek karşısında yapılacak şey, bugünün gençlerine yeni ve canlı sloganlar marifetiyle yenileştirilmiş hedefler göstermek olmalıdır. Heyecan ve duyguların sürekliliği ancak bu yolla sağlanabilir.

Principles Of Kemalism-Intellectual Foundations Of Revolutions / Rational-Nationalist-Social Views

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt V, Sayı 15 · Sayfa: 489-522
The Turkish revolution is as much a" revolution "as it is a"reform " movement. Revolution is translated into Turkish as Revolution and uprising. In fact, it means the sudden change of an existing situation or a way of life or a social order, and it means the opposite of revolution (gradual change and evolution). There are many kinds; for example, technical revolution is the sudden emergence of a new tool or procedure. Political revolution is a bottom-up strain. Its aim is to bring about a new order and to take measures to protect it. For this purpose, it is necessary to reject the existing order, to gain the combative forces and to change those in power. The first requirement of revolutional changes is to strengthen existing resistance forces with attractive passwords, addressing the interests of the aggrieved classes. For this reason, sometimes ideologies, even if they lead to social utopias, play an important role in terms of revolutions. These provide striking power to revolutional action. Many times, after the first successes, there is a power struggle between the leaders of the revolution and between the radicals and the mutedites. Since revolutions are based on force, they often resort to terror methods.