3 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Soviet Union
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

İbraim Paşi’nin “Şeytan Esirliğinde” Adlı Hikâyesi ve Sovyetler Birliği’nin Yeryüzünde Yarattığı Cehennem: Gulag Kampları

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 53-82 · DOI: 10.24155/tdk.2025.247
Tam Metin
Almanya’daki Nazi hükûmetinin 1933’ten itibaren siyasi muhaliflerini hapsetmek için kullandığı toplama kampları, milyonlarca insanı sistematik olarak öldürmek için tasarlanan yerlerdir. Sovyetler Birliği’nde özellikle Stalin hükûmeti tarafından cezalandırılan kişilerin gönderilmesi için oluşturulan Gulag sistemi, Nazi Almanya’sının toplama kamplarıyla benzer özellikler gösterir. “Yeryüzündeki cehennem” olarak tabir edilen Gulag kampları; Sovyetler Birliği’nde savaş esirleri, siyasi ve sıradan suçluların sürgüne gönderilerek ölüme terkedildiği çalışma kamplarıdır. Yüzlerce Türk aydını, çoğu zaman gerekçe gösterilmeden bu ölüm kamplarına gönderilerek ağır şartlar altında çalışmak zorunda bırakılmış ve birçoğu kamptayken zorlu koşullara dayanamayarak hayatını kaybetmiştir. Kırım’da 1944 yılında gerçekleştirilen etnik temizlikle halk geçersiz sebeplerle sürgüne gönderilirken aydın şahsiyetler “işgalci Nazi askerleriyle iş birliği yapma” gibi suçlamalarla “halk düşmanı” ilan edilerek Gulag çalışma ve esir kamplarına sürgün edilmiştir. Kırım Tatarı yazar İbraim Paşi’nin 1998 yılında yayımlanan Canlı Nişan romanının sonunda yer verdiği “Şeytan Esirliğinde” adlı hikâyesinde bu toplama kampları ele alınarak dönemin karanlık panoraması çizilmektedir. Hikâyede, Sovyet rejiminin insanların hayatında açmış olduğu ve doldurulması imkânsız boşluklara, suçsuz olmasına rağmen rejim tarafından katledilen aydınların mücadelelerine değinilmiştir. Anlatıdaki önemli olgulardan birisi de yazarın hayatındaki belirli dönem ve olayların esere yansıtılmasıdır. Bu çalışmada İbraim Paşi’nin “Şeytan Esirliğinde” adlı hikâyesi yazar-eser ilişkisi açısından ele alınarak incelenmiş, eser içerisinde tarihe kaynaklık eden ve bahsedilen dönemleri aydınlatan önemli olgular çözümlenmiştir.

Boraltan Faciası: Türk Kökenli Sovyet Vatandaşı Mültecilerin Sovyetler Birliği’ne İadesi (1945)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2016, Cilt XXXII, Sayı 93 · Sayfa: 149-186
Tam Metin
Sovyet Rusya kuruluşundan itibaren dünyaya barış mesajları vermiş, buna karşın idaresindeki halkları baskı ile yönetirken, yakın çevresine Marksizm ihraç etmeye çalışmıştır. II. Dünya Savaşı'nda elde edilen galibiyet Sovyet Rusya'ya Çarlık benzeri yeni yayılmacı politikaları uygulamaya koyma fırsatı sağlamıştır. Bu fırsatı kazanca çevirmek yolunda Sovyet lideri Josef Stalin ve Dışişleri Komiseri V. Mihailoviç Molotov Türk Boğazları'nda egemenlik ve Doğu Avrupa ile Ortadoğu'da etkinlik kurmak için çalışmışlardır. Stalin ve Molotov savaş bittiğinde Türkiye'nin yalnız başına kalmasını istiyordu ve bu dileği Yalta Konferansı'nda (1945) dile getirmişlerdi. İlk başta İngiltere'nin Sovyet taleplerine direnmesi Türkiye'ye yönelik politikada farklı bir yöntem izlenmesine neden olmuştur. Savaşın son senesi olan 1945 yılı Mart ayında Moskova Büyükelçisi Selim Sarper'e 1925 yılında imzalanan Dostluk ve Tarafsızlık (Saldırmazlık) Antlaşması'nın süresinin uzatılmayacağı, Haziran ayında ise Kars ve Ardahan'ın iadesi ile Boğazların statüsünün yeniden ele alınması gerektiği bildirildi. Bu esnada yaşanan diğer kriz Savaş başladıktan hemen sonra Türkiye'nin doğu sınırına kaydırılmış Sovyet Ordusu'ndan firar ederek Türkiye'ye sığınmış 243 Türk kökenli Müslüman Sovyet asker ve subayının iadesi sorunuydu. Türkiye söz konusu mültecilerin bir kısmını 1945 yılı Şubat ayında başlayan müttefiklik ilişkileri ve mütekabiliyet esasıyla zorla iade etmeye karar vermiş ve 195 kişi Kars sınırında Sovyet askerlerine teslim edilmiştir. Bu çalışmada, söz konusu iade hadisesiyle ilgili arşiv vesikaları incelenerek Sovyet vatandaşı Türk kökenli Müslüman asker mültecilerin iade süreci ve sonuçları irdelenecektir.

The Uneasy Relationship: Turkey's Foreign Policy as Regards the Soviet Union at the Outbreak of the Second World War

Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 250 · Sayfa: 949-986
Tam Metin
In view of growing threat of the Axis powers, by the beginning of 1939 a security agreement with the Soviet Union came high on the list of Turkish priorities. Turkey would also co-operate with Britain in the Balkans and the Mediterranean. Ankara proposed a triangular Turco-Anglo-Soviet relationship. Turkey sought to search for the illusive Soviet connection to parallel its signing of mutual assistance agreement with Britain on 12 May 1939. But the Germano-Soviet Non-aggression Pact of 23 August 1939 upset the entire international balance and put Turkey into a delicate position. Nonetheless Ankara still considered that arriving at an accord with Moscow would not be incompatible with its engagements towards the West. Saracoğlu's mission to Muscow in the autumn of 1939 failed because of Russia's attempts to unilaterally amend the Montreux Straits Convention and to draw Turkey away from the West. During Saracoğlu-Molotov talks, Kremlin endeavoured to obtain a foothold at the Straits in order at once prevent others from commanding the warm water approach to its Black Sea ports and to place itself in a position to exercise a hand in Mediterranean affairs. Relations between Turkey and Russia thus entered into a new period of mutual distrust and tension.