31 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Türk Milleti 28
- Turkish Nation 21
- Atatürk 19
- Türkiye 7
- Milli Birlik 6
Çanakkale Ne İdi Yahut Emperyalistler Nasıl Durduruldu
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2006, Cilt XXII, Sayı 64-65-66 · Sayfa: 1-14
Özet
Tam Metin
Avrupa devletleri 1800'lü yıllardan 1922'ye kadar emperyalist amaçlarını gerçekleştirmek için kendi aralarında çıkar çatışmaları yaşadılar. Bu çatışmaların en önemlisi maddesi Osmanlı Devletinin sömürülmesinin ve paylaşılmasının nasıl gerçekleşeceği idi. 1914'te Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman tüm kurumları ile iflas etmiş Osmanlı Devleti hızla tüm cephelerde savaşı kaybetti. Ancak Çanakkale Zaferi bu yenilgilerden sonra Türk Milleti için yeni bir sayfa açmıştır. Mustafa Kemal isimli genç bir subay Sofya Ataşeliğinden kendi isteği ve çabaları ile 19. Tümen Komutanı olarak Çanakkale Savaşına katıldı ve gerçek bir askeri deha ve kahraman olduğunu gözler önüne sererek tarihe geçti. Çanakkale zaferi Türk milletinin emperyalizm karşısında dirilişinin adı olmuştur.
Atatürk ve Türk Milleti’nin Sağduyusu
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2001, Cilt XVII, Sayı 50 · Sayfa: 359-368
Özet
Türk milleti, Türk tarihinin en zor döneminde Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde büyük bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Bu dönüşüm esnasında Mustafa Kemal Atatürk'ün tek dayanağı kendisinin de bir mensubu olduğu Türk halkı olmuştur. Bu dönüşümün başlangıcında emperyalist güçler hem şaşırmışlar hem de çılgın bir hareket olarak düşünmüşlerdir. Ancak, Atatürk Türk Milleti'nden Türk Milleti de Atatürk'ten güç alarak zor ve çileli bir savaşa girişmişler, inandıkları zaere ulaşmışlardır. Bu maka¬lede Mustafa Kemal Atatürk'ün Ulusal Kurtuluş Savaşı'm gerçekleştirirken halkına nasıl güvendiği, yine halkına dayanarak zafere nasıl ulaştığı anlatıl¬maktadır.
Atatürkçü Düşüncenin Tarihsel Gelişimine Bir Bakış
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2001, Cilt XVII, Sayı 49 · Sayfa: 281-288
Özet
Atatürkçü Düşüncenin gelişimine ait bir bakış açısı çizmeye çalıştığımız makalemizde önce Osmanlı Devleti'nin son zamanlarındaki düşünce akımları ve Devletin modernizasyonuna ilişkin çabalar üzerinde durulduktan sonra bunların başarısızlığı anlatılmıştır. Bu gelişmelerin Atatürk'ün düşünce ve görüşlerini oluşturmadaki etkisine değinildikten sonra Atatürkçülüğün oluşumu ve gelişimi aşama aşama ele alınmıştır. Makalede.son olarak Atatürkçü düşüncenin temel niteliklerine atıfla toplumumuzu çağdaşlaştırıcı ve birleştirici niteliğine dikkat çekilmiş, Atatürkçülüğün bireysel ve ulusal düzeyde benimsenmesinin, saptırıcı ve tutucu akımlara karşı Türk Devletinin parlak geleceğinin teminatı olduğu vurgulanmıştır.
Atatürkçülükte Sistem ve Strateji
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 47 · Sayfa: 603-613
Özet
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken, bir sistem ve stratejiye dayanarak amacını belirlemiştir. Sistem, modem bir Türk Cumhuriyeti kurulmasını amaçlıyordu. Atatürk, bu amacı gerçekleştirmenin zor olduğunu biliyordu. Çünkü, Osmanlı Devleti, çağdaş teknolojik gelişmelere ayak uyduramamıştı. Bu nedenle, Batı toplumlarıyla Türkler arasında büyük bir gelişmişlik farkı ortaya çıkarmıştı. Atatürk, çok zor da olsa, bu farkı ortadan kaldırıp, Türkler'i modem bir toplum haline getirmek gerektiğine inanıyordu. Önce bir bağımsızlık savaşı, sonra da bir devrim yapmak gerekiyordu, Bu modem sisteme bir an önce kavuşabilmek için, bir strateji oluşturdu. Bu stratejinin şartları, Türk Milleti'nin özellikleri dikkate alınarak belirlenmişti. Atatürk'ün oluşturduğu strateji, Atatürkçülük ve Atatürk ilkeleri olarak gerçekleşmiş oldu.
Kuva-yı Milliye'nin Askeri Açıdan Etüdü
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 980-1004
Özet
Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu günlerde "Kuva-yı milliye", "kuva-yı milliye ruhu" terimleri daha çok anlam kazanmaktadır. Kuva-yı Milliye deyiminin sözlük anlamı "Milli Kuvvetler, Milli Güçler" veya başka bir ifade ile "Milis Kuvvetleri" demektir. Geniş kapsamlı özel bir tanım yapmak mümkündür. Bu durumda; "Kuva-yı Milliye, yurdumuzu parçalamak üzere harekete geçen İngiliz, Fransız, Yunan, İtalyan kuvvetlerine karşı açılan cephelerde çarpışmak üzere teşkilâtlanan bölge milis kuvvetleridir" *1 denilebilir. Hareketin özelliği sebebiyle, Milli mücadeleye katılan ve bu mücadeleye taraftar olan herkese de "Kuva-yı Milliyeci" denilmiştir.
Atatürk Ve 75. Yılında Cumhuriyet
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 1100-1120
Özet
İnsanlar, toplum olma bilincine ulaştıkları dönemlerden itibaren, belirli sistemler içerisinde yaşamaya başlamışlardır. Toplumların millet olma vasfını kazanmalarıyla birlikte de, devlet denilen tüzel kişilikler vücuda getirilmiştir. Tarihî süreçte insanoğlunun teşkil ettiği en büyük organizasyon olan devletler, toplumların bilgi seviyelerinin artmasına bağlı olarak, şüphesiz daha iyi sistemlerle yönetilir olmuşlardır.
Büyük Taarruzdan Önce Yusuf Kemal Bey’in Padişahla Görüşmesi ve Avrupa Seyahati
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 41 · Sayfa: 488-512
Özet
Millî Mücadele, Türk Milletinin yediden yetmişe her ferdinin bütün imkânlarını seferber ettiği bir mücadeledir. Bu mücadelede önemli hizmetler üstlenmiş gerek siyasî gerekse askerî şahısları tanımak, millet olarak her ferdin görevi olmalıdır. Milleti için hayatını ortaya koymuş şahsiyetler, o milletin mimarlarıdır ve onlara saygı duymak, onların hatıralarını yad etmek bizim en önemli görevlerimiz arasındadır. Bir milletin şahsiyeti, onun tarihiyle bütünleştiği oranda güçlenir ve değer kazanır. Bu toprakları bizlere canı ve kanı pahasına bırakan şahsiyetlere minnet duymak her Türk için öncelikli bir görev olmalıdır. Tarihi şahsiyetlerin unutulduğu toplumlarda idealist bir gençliğin zemin bulması mümkün değildir. İdealist ve mefkure sahibi olmak için öncelikle mazi ile sağlıklı bir şekilde bütünleşmek esastır. Mazi ile yani tarihle bütünleşemeyen toplumlarda geleceğe güvenle bakmak mümkün değildir. Zira "gelecek" denilen kavram "mazi" ile güç bulur. Tarihimizle sorumlu tarih anlayışı çerçevesinde bütünleşmek mecburiyetindeyiz. Sorumlu tarih anlayışı, "dün"e saplanıp kalmak değil, aksine "dün"den "ibret" alarak hataların tekrarını önlemek ve geçmişimizi öğrenerek şahsiyet kazanmaktır. Zira "dün" olmadan "bugün" olamaz.
Mîllî Mücadele Şahsiyetlerinden Yusuf Kemal Bey (Tengirşenk)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 40 · Sayfa: 116-132
Özet
Millî mücadele dönemi, Türk milleti için bir var olma yok olma devresidir. Milletimiz, yediden yetmişine kadar bütün fertleri ile düşmana karşı mücadele vermiştir. Bu dönemde görev alan bütün şahsiyetlere millet olarak, şükran borçlu olduğumuzu hatırdan çıkarmamak, bir vatandaşlık görevi olmasından öte, manevî değerlerimizin bize yüklediği bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun gereği olarak, yakın tarihimizin belli başlı şahsiyetlerini tanımak ve tanıtmak başta gelen görevlerimizdendir. Yakın tarihimizde özellikle millî mücadele döneminin tarihî şahsiyetlerinin tamamının Türk gençliğine tanıtıldığım söylemek mümkün değildir. Bunun ideolojik sebeplerini bir yana bırakırsak bu konuda ciddi iki engelle karşılaşıldığını görürüz. Bunlar; arşivlerimizin düzensizliği ve arşiv tekelciğidir. Ülkemizde biyografi sahasında çalışmak isteyen araştırıcıların karşılaştıkları en ciddi engel bunlardır.
Tarih ve Hatırat
Belleten · 1996, Cilt 60, Sayı 227 · Sayfa: 227-232
Özet
Tam Metin
Tarih, yaşanan günlerle ilgisi bulunmayan, geçmiş, gerilerde kalmış ve çoğu nüfuz edilmesi imkânsız gibi görünen bir sisle örtülü yılların ve asırların üzerine eğilen bir araştırma dalıdır. Bu araştırmanın ilmî hüviyet kazanması ve tarihin bir sosyal ilim dalı olarak kabul edilmesi, araştırmada kullanılan metot ve tekniğin gelişmesi sayesinde mümkün olmuştur.
Atatürk Türkiyesi ve Dünya
Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 219 · Sayfa: 619-632
Özet
Tam Metin
Benim deyişimle, dünya tarihinin başlangıçtan zamanımıza doğru bir akışı vardır. Bu akış içinde bütün milletlerin, bu arada Türk milletinin tarihinin akışı da yer alır. Ancak dünya tarihinin akışı üzerinde en etkili olan Türk milletidir. Öyle ki, Türk milleti zaman zaman tarihin akışına yön vermiştir denebilir. Gerçekten, Türkler, burada açıklaması uzun sürecek olan -nüfus artışı, kıtlık, bir kavmin başka bir kavmi sürüp çıkarması v.s. gibi- sebeplerle, asıl vatanları Orta ve İç Asya'yı terk edip, o zamanın bilinen 3 kıtasına yayılmışlar, oralarda, yabancı soydan, yabancı din ve medeniyetden milletler üzerinde hâkimiyet kurmuşlardır ve sınırları içinde yaşayan bütün insanları refah ve mutluluk içinde yaşatmaktan ibaret olan Türk devlet anlayışını başarı ile uygulamışlardır.