5 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk ordusu
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Teaching Turkish as a Foreign Language at Seoul National University (Seul Devlet Üniversitesinde Yabancı Dil Olarak Türkçenin Öğretimi)

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2015, Cilt 63, Sayı 2 · Sayfa: 167-188
Türk dil ve lehçeleri Büyük Okyanus'tan Baltık Denizi'e ve Kuzey Buz Denizi'nden Basra Körfezi'ne kadar uzanan çok geniş alanda konuşulmuş ve konuşulmaktadır. Altay teorisi, yani Türk dili, Moğol dili ve Mançu-Tunguz dilinin, Kore dili dahil veya hariç, akrabalığı hakkındaki teori bütün bilginlerce kabul edilmiş değildir. Bir grup bilgin Altay dillerinin genetik olarak ilişkili olan dillerin bir grubunu temsil ettiğine inanıyor. Başka bilginler kesinlikle kanıtlanmış bir gerçek olarak genetik akrabalığı kabul etmekten çekiniyor. Başka bilginler ise genetik akrabalığı kabul etmeyerek ve Altay teorisini reddererek açıkça belirtilen olumsuz tutumunu sergiliyor. Türkçenin en eski yazılı kayıtlar olan Orhon yazıtlarında bir eski Kore krallığı olan Goguryeo (고구려/高句麗, M.Ö. 37 - M.S. 668) ile ilgili iki pasaj var. Bu zamandan sonra, Türk askerleri Birleşmiş Milletler askerleri içinde yer alarak Kore Savaşı'na (25 Haziran 1950 - 27 Temmuz 1953) katılıncaya kadar Koreliler uzun bir zaman Türklerle hemen hemen hiç temas etmediler. Koreliler bu Türk askerlerinden Türkçe öğrendiler. Özel eğitim kurumlarındaki bazı dil kursları dışında, Türkçe Kore'de dört üniversitede öğretilmektedir. Türkçe, ilk olarak Eylül 1955'te Seul Devlet Üniversitesi'nde öğretildi. Türkçe dersi, 2012 yılının birinci dönemine kadar Beşerî Bilimler Fakültesi Dilbilimi Bölümü'ne aitti. 2012 yılının ikinci döneminden itibaren Türkçe dersi, aynı fakültenin Asya Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü'ne aittir. Seul Devlet Üniversitesi'nde gözlemlediğim kadarıyla, daha fazla Türkçe öğrenmek veya Türk dilbiliminde ihtisas yapmak isteyen öğrenci yoktu. Bunun ana nedeni, Kore'de birkaç kişi dışında pratikte hiç kimsenin Türkoloji alanında geçimini sağlayamamasıdır. Kasım 2012 ve Haziran 2013'te Türkiye'nin Yunus Emre Enstitüsü Seul Devlet Üniversitesi ile işbirliği talep etti. Ama bu talep Seul Devlet Üniversitesi tarafından reddedildi. Böylece, Seul Devlet Üniversitesi'nde Türkçenin öğretiminin daha fazla geliştirilmesi için iyi bir fırsat elden gitti.

Mustafa Kemal Paşa ve Yıldırım Ordular Grup Komutanlığı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 47 · Sayfa: 395-419
XIX. Asrın sonlarına doğru II. Abdülhamit ve Wilhelm'in kişisel gayretleri ile başlayıp zamanla giderek artan Türk-Alman dostluğu, I. Dünya Savaşı öncesinde bir ittifak bloğunun kurulması ile sonuçlandı. Osmanlı Devleti, 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanlarla açık-gizli antlaşmalar yaparak, I. Dünya Savaşı'na yorgun, bitkin, ekonomik ve malî yönden sıkıntı ve bunalımlar içerisinde, mânevi bakımdan ise yıpranmış, bütün gücü tü¬kenmiş ve huzursuz bir vaziyette girmişti. Savaşın ikinci yılında Bağdat Cephesi'nin düşmesi, Alman ekonomisinin sekteye uğramasma neden olabilecek bir sonuç doğurdu. Çünkü Ortadoğu coğrafyasında petrolün en yoğun olduğu yer Irak bölgesi idi. Bağdat'ı geri almak amacıyla Irak Cephesi'nde teşkili düşünülen Yıldırım Ordular Gurubu, daha sonra bir strateji değişikliğine gidilerek Filistin cephesine kaydırılmış ve Alman Generallerinden Falkenhayn bu ordular gu¬rubunun komutanlığına atanmıştır. Filistin Muharebeleri, mukadderatını yabancı eline teslim eden bir or¬dunun uğrayacağı akıbeti göstermesi bakımından son derece önemlidir. Bu savaşta şu husus çok açık anlaşılmıştır: Almanlar gerçekten Osmanlı Dev- leti'nin müttefiki olarak Filistin'e gelmemişlerdi. Almanlar, aslında Or¬tadoğu'da nasıl hakimiyet kurar ve bu bölgenin zenginliklerine ka¬vuşabiliriz düşüncesi ile geldiklerini göstermişlerdi. Karargahlarındaki tavır ve uygulamaları ile de zaten Türklerin fikirlerine pek değer ver¬medikleri görülmekte idi. Nitekim 1917 yılında başlayan Filistin geri çe¬kilmesi 1918 yılı Ekim sonlarına kadar devam etti. Mustafa Kemal Paşa, Liman Von Sanders'in İstanbul'a çağrılmasının ardından, yani Mondros Mütarekesinin imzalandığı gün, Yıldırım Orduları Grup komutanlığına tayin edildi. Mustafa Kemal Paşa, ordudaki Alman etkisinin mümkün olduğunca azaltılmasını istiyordu. Osmanlı Genelkurmayı, Mondros Mütarekesinin imzalanmasının ardından Mustafa Kemal Paşaya gönderdiği telgrafta, ordunun Suriye'nin kuzeyine çekilmesi durumunda savunma vaziyeti alıp alamayacağını, bu sayede mütareke şartlarının değiştirilmesinin ve hafifletilmesinin mümkün olup olmadığını sormuş; mütareke şartları tebliğ olununcaya kadar uygun bir şekilde oyalanmasını istemişti. Mustafa Kemal Paşa, maiyetindeki komutanlara gönderdiği emirde, mütareke hükümlerinin uygulanmasının bizim için daha ağır bir duruma gelmemesini sağlamak üzere gerekli tedbirlerin alınmasını isterken, Toros Tünellerinin Osmanlı Devleti için stratejik açıdan çok büyük öneme sahip olduğunu hatırlatarak elde tutulması gerektiğini ve terhis işlerinin geçiştirilmesi veya geciktirilmesini tavsiye ediyordu Mütarekenin imzalandığı gün, Yıldırım Ordular Gurup Komutanlığına atanan Mirliva Mustafa Kemal Paşa, Filistin harekâtını icra eden bu son ordu kalıntılarını bir araya topladıktan sonra Toros Dağlarının kuzeyine çekilmeyi başarmıştı. İşte Mustafa Kemal Paşa'nın kuzeye çekmeyi başardığı bu kuvvetler, bir yıl sonra başlayacak olan Türk İstiklal Mücadelesi'nin Güney Cephesi'ndeki çekirdek kadrosunu oluşturacak olan birlikler idi. Bu bildiride, kısaca Yıldırım Ordular Gurubu'nun kuruluşu, amacı, faaliyetleri anlatıldıktan sonra, Mondros Mütarekesinin imzalanması ve Mustafa Kemal Paşa'nın Yıldırım Ordular Gurup Komutanlığı'na getirilmesi ve mütareke karşısındaki tutum ve davranışları izah edilmektetir

Başkumandanlık Meydan Muharebesi ve Diğer Meydan Muharebeleri Arasındaki Yeri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 311-322
Dünya tarihinin akışı üzerinde en fazla etki yapan Türk milleti, bu başarısını bağrından çıkardığı ordusuna borçludur. Zaten, millet-ordu ayırımı yoktu: "Türklerde, halk bir ordu, ordu ise, halk idi." Başka bir deyişle, Türk milleti, yaşlısı ile, genci ile, kadını ile asker bir milletti. Doğan çocuk, yürüyebilecek yaşa geldiğinden itibaren, kendisini askerliğe hazırlayacak hareketler yapardı. Zaten, yaptığımız araştırmalarda vardığımız sonuçlara göre, Türk toplumu, tarih boyunca, her yaştan kadını ile, erkeği ile hayatlarını ya yarışma ile, ya da yardımlaşma ile geçirirlerdi. Yarışma onların her alanda ilerlemelerini bu arada, askerlik alanında, dünyanın en mükemmel savaşçıları olmalarını sağlamıştır. Dayanışma ise, aralarındaki tesanüdü geliştirmiştir.

18 Mart Zaferi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1988, Cilt IV, Sayı 11 · Sayfa: 437-448
Bugün, Türk ordusunun sayısız zaferlerinden birinin, 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 73 ncü yıldönümünü kutluyoruz. Birinci Dünya Harbi daha ilk yılını doldurmadan kazanılan bu zafer ve bu zaferi izleyen kara muharebelerinde Türk ordusunun sağladığı üstün başarı harbin akışını ve sonucunu etkilemiş, yerli, yabancı bütün askerî tarihçilerin hâlâ üzerinde önemle durdukları bir konu olmuştur. Bu mutlu yıldönümünde 73 yıl önce Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden muharebeyi kısaca gözden geçirmek, sonuçlarını değerlendirmek ve o gün vatanları uğruna canlarını veren şehitlerimizle bugün ebediyete intikal etmiş olan gazilerimizi rahmetle, şükranla anmak için huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Çeşitli Cephelerde Kâzım Karabekir

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1988, Cilt IV, Sayı 11 · Sayfa: 449-458
Büyük bir asker olan Korgeneral Kâzım Karabekir, koruyucu ve sevecen kişiliği yanında, Türk ahlâk ve karakterinin de seçkin bir siması idi. Bazı eserlerde son rütbesi Orgeneral olarak gösterilmekte ise de Genelkurmay Başkanlığının ilgili şubesinde ve arşivdeki şahsî dosyasında bu rütbe¬ye yükseldiğine dair bir kayıt ve belgeye rastlanamamıştır.