16 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • TIP
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Şeyhü’r-Reis İbn Sinâ’nın Regşinâsî Adlı Eserinde Nabız İle Mûsikî İlişkisi

Erdem · 2023, Sayı 84 · Sayfa: 205-218 · DOI: 10.32704/erdem.2023.84.205
Tam Metin
Her bir ilmin temelinde diğer ilimler de bulunmaktadır. İlimlerin bu mahiyet ve özelliklerine dayanarak İslâm filozofları ilimleri nazarî (teorik) ve amelî (pratik) olmak üzere iki grupta sınıflandırmıştır. Nazarî ilimler kısmında sıralanan tıp ile mûsikî ilimleri münasebetlerinden, hem tabipler hem de mûsikî âlimleri eserlerinde söz etmişlerdir. Söz sahibi mûsikî âlimleri, mûsikînin temelini oluşturan ilimlerden bahsederken, riyâziyye (matematik), hendesî (geometri), edebiyat gibi ilimlerle beraber, tıp ilmini de zikretmişlerdir. Mûsikîde olduğu gibi, büyük tabipler de tıbbın mûsikî ile ilişkili olduğunu açıklayarak tabibin mûsikî ilmini üst seviyede değilse de temellerini bilmesinden yana olmuş bu hususu vurgulamışlardır. İslâm bilginleri tarafından ilimlerin sınıflandırmalarında da mûsikî ve tıp aynı seviyede yer almaktadır. Tıp ve mûsikî risalelerinde, bu iki ilmin birbiri ile olan bazı ilişkilerinden söz edilmiştir. Mûsikî eserlerinde, sesin insan nefesine olan etkisini vurgulayarak, mûsikîşinâsın tıp ilmini bilmesini ve bu bilgi sayesinde makamların özelliklerine göre hangi vakitte veya kimler huzurunda icra edilip edilmemesi gibi konulara değinmişlerdir. Tıpta da aynı şekilde ses ve mûsikînin insan ruhu üzerinde bıraktığı tesirinden yola çıkılarak hasta tedavisinde mûsikîden yararlanılmıştır. Bu sahada eser kaleme almış olan Cürcânî, İbn Hindû, el-Mecûsî gibi pek çok âlim bulunmaktadır. Konuya en iyi örneklerden biri de Şeyhü’r-Reis İbn Sinâ’dır. Zira kendisi tıp ilminde olduğu gibi mûsikî ilminde de söz sahiplerindendir. İbn Sinâ kaleme aldığı eş-Şifâ ve en-Necât gibi tıbbî ile Cevâmu ‘ilmi’l-mûsikâ ve Risâle fi’l-mûsikî gibi mûsikî eserlerinde tıp ile mûsikî arasında olan bu ilişkilerden bahsetmiştir. Mûsikî ile tıbbın ortak noktalarından birisi zaman ölçümüyle alakalı olarak mûsikînin ikâ’sı (ritim) ve nispetleri (oran) ile tıptaki kalp ritminin göstergesi olan nabızdır. Nitekim tabipler, nabız atışının ölçülmesi ile hastalığın ne olduğunu teşhis edebilirler. İbn Sinâ’nın mûsikî ilmi üzerinde kaleme aldığı eserleri dışında, damarlar ve nabızlar ile ilgili kaleme aldığı Farsça Risâle-i Regşinâsî eserinde mûsikî ilmine değinerek, bu konuyu incelemiştir. Bu makalede, İslâm filozofları ve bilginlerinin göre tıp ve mûsikî ile ilgi görüşleri aktarıldıktan sonra İbn Sinâ’nın Risâle-i Regşinâsî tanıtılmıştır. Kitabın altıncı bölümünde nabız ve nabzın çeşitlerinden bahsedilmiştir. Ardından eserin nabız ve ikâ ile ilişkileri olan bölümü üzerinde bilgiler verilmiştir. Nabız ve ikâ ilişkisinden yola çıkaran İbn Sinâ hem mûsikîşinas hem de tabibin karşılıklı olarak mûsikî ve tıp ilmine ait temel bilgilere hâiz olması gerekliliğini belirtmektedir.

ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİYLE YAZILMIŞ BİR TIP METNİ: MANẒŪME-İ ṬIBB

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2023, Sayı 75 · Sayfa: 151-180 · DOI: 10.32925/tday.2023.99
Tam Metin
Selçuklular, Beylikler ve Osmanlıya geçiş dönemini içine alan Eski Anadolu Türkçesi, Oğuzcaya dayalı ilk yazı dili olarak 13. ve 15. yüzyıllarda ortaya çıkmıştır. Bu dönemde yazılan eserlerin temalarını yalnızca edebî konular oluşturmamaktadır. Din, tasavvuf ve aşk dışında çeşitli temalarla örülü çok sayıda eserin yazıldığı bu dönemde tıp konulu eserler de önemli bir yere sahiptir. Tarihsel perspektiften bakıldığında tıbba dair terimlerin Türk yazı dilleri içinde Göktürkler döneminde ortaya çıktığı, bilgi birikimi ve uygulama alanlarının artmasıyla Uygurlar döneminde ilk yazılı kaynakların verilmeye başlandığı görülmektedir. Karahanlı Dönemi'yle birlikte tıp metinlerine duyulan yoğun ilgi özellikle 15. yüzyılda daha da artmış, Türk hekimleri başta olmak üzere tıp alanında çok sayıda isim yetişmiş, bu isimlerin artışına paralel olarak alana ait metinlerin sayısında da artış gözlemlenmiştir. Çalışmanın konusunu oluşturan Manẓūme-i Ṭıbb isimli mesnevi Eski Anadolu Türkçesiyle yazılmış bir tıp metnidir. Eser üç varaktan oluşan kısa bir mesnevidir. 15. yüzyılda yetişmiş, musahibi olduğu hükümdara yakın olacak kadar saygı duyulan ünlü hekimbaşı Ahî Çelebi tarafından kaleme alınmıştır. Belirlenebildiği kadarıyla Türkiye ve Türkiye dışında toplam sekiz nüshası bulunan eserin bu yazıdaki neşri için bütün nüshalar dikkate alınmış ve bu nüshalardan hareketle bir metin neşri hazırlanmıştır. Böylelikle bazı nüshalarda tespit edilen eksiklikler ve vezne bağlı kalınmadan yazılan beyitler tamir edilerek okuyucuya sunulmuştur.

Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet İdeolojisini Edebî Düzlemde Okumak: Dikmen Yıldızı Örneği

Erdem · 2017, Sayı 71-72 · Sayfa: 25-37 · DOI: 10.32704/erdem.536802
Tam Metin
Bir toplumu derinden etkileyen savaşların o toplumun edebiyatında kendine yer bulması kaçınılmazdır. Aynı durum Kurtuluş Savaşı için de geçerlidir. Osmanlı Devleti'nin 1919-1923 yılları arasında Anadolu'da farklı devletlerle olan mücadelesi, ardından kurulmaya çalışılan rejimle bu yeni yönetimin ve idari kadroların yapılanma sürecindeki kendilerini meşrulaştırma ve resmî tarih oluşturma çabaları Türk edebiyatında pek çok romana, oyuna konu olmuş, hatta bunların bir kısmı doğrudan Atatürk tarafından ısmarlama olarak yazdırılmıştır. Çünkü toplumsal kırılmaların kalıcı olması yalnızca cephede kazanılan bir savaş değildir. Hâkim ideolojiyi halkın zihninde somutlaştırıp tabana doğru nüfuz edebilmek için edebiyatın gücünden yararlanılır. Aka Gündüz, başta Dikmen Yıldızı olmak üzere pek çok eserinde resmî ideolojiye hizmet eden üslubu benimser. Genel olarak bu dönem ürünlerinde belli kadın erkek tiplerinden bahsetmek mümkündür. Erkekler korkusuz ve vatan aşkı uğruna bireysel aşkı hiçe sayan nitelikteyken kadınlar güçlerinin yettiğince onlara destek olmaya çalışan hemşirelerdir. Dikmen Yıldızı'ndaysa bu imajlar daha da kuvvetlenir. Yıldız; bizatihi savaşan, nişanlısının şehadetine dahi ağlamayan bir kadındır. Başka bir deyişle resmî ideoloji tarafından kadına atfedilen her türlü temsil unsuru, Yıldız'da vücut bulur. Bu çalışmada Osmanlı kötücülüğü ve cumhuriyet olumlaması altında söylevvârî bir üslupla yazılan Dikmen Yıldızı aracılığıyla ideoloji ve edebiyat ilişkisi sosyolojik eleştiri yardımıyla incelenecektir.

Akabi Hikâyesi’ne Marksist Eleştirel Bir Yaklaşım

Erdem · 2016, Sayı 70 · Sayfa: 63-74 · DOI: 10.32704/erdem.536808
Tam Metin
Akabi Hikâyesi, 1851 yılında Ermeni harfleriyle yazılan ilk Türkçe romandır. Eser, Ermeni toplumunun farklı mezhebine mensup iki gencin aşk hikâyesi üzerinden, Tanzimat döneminin sanat anlayışı ve sosyal hayatını yansıtır. Temel kaynağını, diyalektik yöntemden ve doğru çözümlenmiş bir tarih anlayışından alan Marksist eleştiri ise edebiyat yapıtlarını incelerken aynı ilkelerden hareket eder. Bu nedenle toplumun ekonomik, politik, sosyal açıdan eleştirisi kabul edilir. Toplumdaki sosyal yapı, sınıf farkları, çatışan güçler Marksist eleştirinin değer ölçütleridir ve metin bu eleştiriyi somutlaştıran nesne işlevi görür. Bu makalede, Akabi Hikâyesi'ndeki ekonomik ve sosyal ilişkilerden yola çıkılarak roman Marksist eleştiri kuramına göre değerlendirilecektir. Romandaki karakterler aracılığıyla ekonomik koşullar ve dinin topluma etkisi dikkate alınmıştır. Ayrıca ekonomi ile toplum arasındaki etkileşimin çözümlenmesiyle, Akabi Hikâyesi'nde temsil edici "tip"ler tespit edilmiştir. Makalede, romanın Marksist eleştiri kuramına göre çözümlenmesi amaçlandığından, olay örgüsü üzerinde durulmamış ve yalnızca çözümleme açısından gerekli görülen noktalara değinilmiştir.

Tarihsel ve Güncel Yönden Tıp Etiği

Erdem · 2005, Sayı 44 (Etik Özel Sayısı) · Sayfa: 83-102

Tıp etiği tıp biliminin tarihi kadar eskiye gider. Tıp bir toplumda yaşayan tüm insanları ilgilendirdiği için bu bilimin yöntem ve kuralları diğer bilimlere göre daha erken geliştirilmiştir.

Tarihsel süreç içerisinde baktığımız zaman günümüzde dahi kabul edilen hasta-hekim ilişkisinin etik yönünün temel ilkeleri eski Yunanlı hekim Hipokrat'a; özellikle de hekimlerin içmelerinin öngörüldüğü onun andına (yeminine) atfedilir.

Kesin bilgiler olmamasına karşılık Hipokrat Andı, Yunan kültür ve bilimine ait diğer unsurlarla birlikte bütün Orta Çağ boyunca unutulmuştur.

Ancak Avrupa'da başlayan Rönesans düşüncesi ile eski Yunan kültürünü arama çabaları sonucu Hipokrat Andını tıp etiğinin temel taşı durumuna getirmiştir.

Son 30 yıl içinde değişen ve gelişen toplumsal değerler, insan haklan vd. gibi kavramlar ile Hipokratik geleneğe içerik ve kapsamı zengin yeni ilke ve kurallar eklenmiştir.

Z. VESEL - H. BEIKBAGHBAN - B. THIERRY (de Crussol des Epesse) (et. Birleştiren ve Sunan) La Science Dans le Monde Iranien a l'Epoque Islamique, Tahran 1998. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 252 · Sayfa: 569-576
Bu kitap bilim tarihi ile ilgili araştırmaları kapsayan makalelerden oluşmakta olup, başında UNESCO'nun, Strasburg Üniversitesi Rektörünün, yine orada öğretim elemanı olan H. Beikbaghban'ın önsözleriyle bir giriş ve kısaltmaları gösteren cetvelden oluşmaktadır. Giriş kısmında da belirtilmiş olduğu gibi, bu kitapta, İran ve çevresindeki bölgelerde astronomi, fizik, kimya ve biyoloji ve tıp konusunda yapılan çalışmaların değerlendirilmesi niteliğini taşıyan makaleler yer almaktadır. Burada ele alınan ilk grup makale astronomi ile ilgilidir. David King'in 'Two Iranien World Maps for Finding the Direction and Distance to Mecca' adlı makalede iki haritadan söz edilmektedir.

XVII. Yüzyılda Yazılmış Önemli Bir Tıp Kitabı

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2001, Cilt 49 · Sayfa: 99-113
Türkçenin eski metinleri içerisinde, tıp yazmalarının ayrı bir yeri vardır. Dini, tarihi, edebi vb. alanlarda yazılmış eserler üzerinde birçok çalışma yapılmış iken, tıp konusunu içeren eserler yeterince ele alınamamıştır. Halbuki tıp yazmaları Türk dilinin kelime hazinesini, terimlerini, işleyişini ortaya koymak açısından büyük önem taşırlar.

Paracelsus, Selected Writings, Ed. JOLANDE JACOBI Çev. NORBERT GUTERMAN, Princeton University Press, 1988 (IX + 279 sayfa). [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 661-662
Tam Metin
Paracelsus ya da asıl adıyla Philippus Aurelius Theophrastus Bombastus von Hohenheim onaltıncı yüzyılda yaşamış meşhur bilimadamlarından olup, o dönemde eserlerini anadilinde yazan nadir düşünürlerdendir. Onun sadece hekim olduğunu söylemek pek doğru olmaz; tıbbın yanısıra, alşimi ve astroloji ile de yakından ilgilenmiştir. Onun çalışmaları, sadece devri tıbbına değil, daha sonraki dönemlerdeki kimya çalışmalarında da etkili olmuş; kimyanın ve inorganik ürünlere dayalı farmakolojinin gelişiminde önemli bir adım teşkil etmiştir.

D. KRASSZON, A Concise History of Veterinary Medicine, Academia Kiada, Budapeste 1988. 458 sayfa. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 214 · Sayfa: 855-856
Tam Metin
Eser bir önsöz, beş bölüm, bibliyografya, kronolojik tablo, ad ve konu indeksinden meydana gelmiştir. Eserde, ilk bölüm paleontropolojik dönemde, Mezopotamyada, Eski İran'da, Eski Hindistan'da ve Eski Çin'de hayvanların tedavisi konudunda bilgi verilmiştir. Bilindiği gibi, veteriner hekimlik bu devirde rituel motiflerle meczolmuş durumda bulunmakdaydı. Bu eski uygarlıklarda bu paralelde bilgilerle yoğun şekilde karşılaşılmaktadır. Eserin ikinci kısmında, başta Aristoteles'teki konuyla ilgili çalışmalar olmak üzere, klasik Yunanda, İskenderiye Okulunda, ve Roma İmparatorluğu'ndaki veteriner hekimlik konusundaki çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir.

Yeni Bulunan Bir At'Tasrif Tercümesi : "Zahrâvi ve 'İlm-i Cerrah"

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 445-452
Tam Metin
Manisa İl Genel Kütüphanesi tıp yazmaları yönünden oldukça zengindir ve bunlar içinde tek nüsha olan eserler de mevcuttur. Bu nadir yazmalara hekim ve şair Ahmedî (1334?-1413)'nin Tarvih al-Ervah ve Beyruni' (973-1051)'nin Farsça Kitab-al Saydala Tercümesi örnek gösterilebilir. Burada tanıtmaya çalışacağım kısaltılmış Zahravî tercümesi de bu ünik yazmalardan bir tanesidir.