4 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Anahtar Kelimeler
- Tatarlar 4
- Tatars 2
- Avusturya 1
- Ayaz Ishakî 1
- Ayaz İshakî 1
- Buğdan 1
- dil 1
- Eflak 1
- Erdel 1
- Fatih Kerimi 1
Ayaz İshakî’nin Mulla Babay Adlı Romanı Üzerine
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 57 · Sayfa: 87-124 · DOI: 10.24155/tdk.2024.233
Özet
Tam Metin
Ayaz İshakî, 23 Şubat 1878 tarihinde Kazan’da doğmuş, medrese eğitimi sonrası Tatar Öğretmen Okuluna devam etmiştir. Eser vermeye bu dönemde başlayan İshakî, hayatı boyunca pek çok gazete ve dergi çıkarmış; ayrıca piyes, hikâye, roman vb. eserler yazmıştır. 22 Temmuz 1954 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir. Gazeteci, yazar, siyasetçi kimlikleri olan İshakî, bir dönem sosyalizme meyletmiş ancak gelişmeler onun istediği gibi olmadığı için yönünü değiştirmiştir. Gençliğinde okuduğu Tercüman gazetesi ise onun milliyetçi ve hürriyetçi fikirlerinin temelini atmıştır. Pragmatist bir anlayışla hareket eden Ayaz İshakî, yazdığı tüm eserlerde Tatar/Türk kimliğine vurgu yapmış, Tatar halkını koruyabilmek için din olgusundan da yararlanmaya çalışmıştır. Mulla Babay (Molla Dede/ Hoca Efendi) adlı roman 1910 yılında Finlandiya’da kaleme alınmış ve 1912 yılında Kazan’da basılmış bir eserdir. Bu romanda medrese tahsili gören zeki bir Tatar genci olan Halim (Ḫelim) merkeze alınarak kadimci anlayışa yönelik eleştirel bir yaklaşım sergilenmiştir. Bu eserde Kazan şehrinin yakınlarındaki bir köyde, kendi hâlinde bir köylü ailesinin küçük oğlu olarak dünyaya gelen Halim’in köy medresesinde başlayan ve sonra şehirdeki farklı iki medresede devam eden öğrenim hayatı ele alınıp anlatılır; Halim ve onun medrese tahsilinden hareketle kadimci gelenek okurlara gösterilmeye çalışılır. Metin analizine dayalı olan bu çalışmada eserin dil ve üslup özellikleri ele alınacak, böylece hem eserin hem de yazarın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunulacaktır.
Tatar Maarif Hayatının Öncüsü: Gılman Kerimi (1841-1902)
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 49 · Sayfa: 87-100 · DOI: 10.24155/tdk.2020.129
Özet
İdil-Ural Türkleri arasında Avrupai tarzdaki yenilik ve reform hareketleri tüm Türk dünyasında birbirine benzeyen yenilik hareketlerinin tesiriyle gelişme göstermiştir. İlk olarak usul-i cedit adı verilen modern öğretim metotlarının okullarda uygulanması ve halka benimsetilmesi şeklinde başlayan Ceditçilik hareketleri sonraki yıllarda eğitim, matbuat, tiyatro, roman, hikâye gibi sosyal hayatın hemen her alanında kendisini göstermiştir. Gılman Kerimi, Tatar maarif hayatının şüphesiz en önemli ismidir. Kırımlı İsmail Bey Gaspıralı'nın usul-i cedit metodunu daha iyi anlamak için Samara vilayetinden Bahçesaray'a gitmiş, kendisiyle bizzat görüşmüştür. Bu görüşme sadece baba Gılman Kerimi için değil, ailesi ve Türk dünyası açısından da önemli gelişmelere zemin hazırlamıştır. Gılman Kerimi, İsmail Gaspıralı ile görüşmesinin ardından köyüne döner dönmez ilk iş imamlık ve ahunluk yaptığı 136 köyde uyguladığı eski öğretim metodunu değiştirmekle işe başlar ve kısmen de başarılı olur. Bu çalışmada modern Tatar edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Fatih Kerimi'nin babası Gılman Kerimi'yi tanıtmak amaçlanmıştır. Bunun için oğlu Fatih Kerimi'nin babasının vefatı üzerine kaleme aldığı "Merhum Gılman Ahund" adlı Hal Tercümesinden istifade edilmiştir. Bu sayede Türkiye'deki yayınlarda çok kısa birkaç cümleyle yer verilen ve hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız Gılman Kerimi'ye dair çok sayıda önemli bilgiye ulaşma fırsatı elde edilmiştir. İdil-Ural boyunda Ceditçilik faaliyetlerinin en önemli aktörlerinden biri olan Gılman Kerimi ile ilgili Türkiye'de henüz müstakil olarak bir çalışma yapılmamıştır. Bu itibarla Gaspıralı'nın ideallerini benimseyen samimi bir Tatar aydını olan Gılman Kerimi her yönüyle tanıtılmalı ve bilimsel çalışmalarda daha fazla yer almalıdır.
MÁRİA IVANICS : A Krími Kánság a tizenöt éves háborúban : Akadémiai Kiadó, Budapest, 1994. Körösi Csoma Kiskönyvtár 22. 235 sf. [=İVANİÇ, Mâria : On beş yıllık savaşta Kırım Hanlığı: Akademi Yayını, Budapest, 1994. Kööröşlü Çoma Cep Kitaplığı 22. 235 sf.] [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 238 · Sayfa: 935-946
Özet
Tam Metin
Eserine, "Kırım Hanlığı'nı anlatan Macarca yazılmış kitap yoktu." yakınmasıyla başlayan tarihçi Mária IVANICS, kitabinin kapak içindeki sunuş yazışında şunları söylüyor. "Bugün dahi bir işi yapmaya zamanımız var da acele etmek gerekmez demek istiyorsak "Tatar kovalamıyor ya!" deriz. Gerçekten bir zamanlar Tatar adı ürküntü ve kaçışla eşleşmişti. Atalarımız Tatar akınları tehlikesinden az korkmamışlardır. Çünkü onlar, Osmanlı Türklerinin 16-17. yüzyıllardaki Macaristan akınlarında, müttefik olarak bulundular ve Erdel [=Erdély]'in yazgısının belirlenmesinde pek çok kez işe karıştılar...'' Yazarı kitabının, "Macaristan ve özellikle de Erdel'in yazgısını değiştiren 1593-1606 arasında on beş yıl süren Osmanlı Avusturya savaşlarında Tatarlar'ın üstlendikleri görevleri ele alıyor." vurgulamasıyla ana konusunu belirttikten sonra, sözünde de üç ana konuya açıklık getirmeye çabaladığını yazıyor. - Hangi iç ve dış sebepler Tatarlar'ı Türklerin yanında yer alıp savaşmaya itti? - Osmanlı Türkleri'nin Macaristan akınları sırasında Tatarlar'ın görevi, yeri ve ödevi, daha çok da askerlik bakımından değeri neydi? - Savaşlar sırasında, Osmanlı Devleti'ne bağlı devletlerden Kırım Hanlığı, Erdel, Eflak [=Havasalföld] ve Buğdan [=Moldova]'nın birbirleri ve Osmanlı hükümeti [=Kapı]'yla ilişkileri nasıldı?
XX. Yüzyılda Tatarlarda Millî Kimlik Sorunu
Belleten · 1996, Cilt 60, Sayı 227 · Sayfa: 191-202
Özet
Tam Metin
"Tatar" adı: VIII. y.y.'a ait Orhun-Yenisey yazıtlarında "Türk" (kuvvet, güç) adının dışında "Tokuz Tatar" ve "Otuz Tatar" tamlamalarında "Tatar" adına da rastlamaktayız. Buna göre, 9 veya 30 kabileden müteşekkil bu halk, Radloff ile Thomsen'in ifadelerince "Moğol", Barthold'un fikrince "muhtemelen gayr-ı Türk" idi. Avrupalılar ve bilhassa Ruslar, Çıngız devrinden itibaren Türk-Moğol devletine "Tatar" İmparatorluğu ve halkına da (Türk ve Moğolları birbirinden ayırma gereğini duymadan) "Tatar" demişlerdir. Sonraları Ruslar, zaptettikleri Kazan, Astırahan, Kırım, Sibir, Türkistan ve Kafkasya gibi ülkelerde karşılaştıkları Türk boylarını da umumiyetle "Tatar" tesmiye etmişler, fakat bu adı hiçbir zaman "Moğol" anlamında kullanmamışlardır.