21 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Vakıf
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Mevleviler ve Devlet: Ankara Mevlevîhanesi Örneği (Ekonomik Statü, Vakıflar ve Yönetim)

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 276 · Sayfa: 527-552
Anadolu Selçuklu Devleti'nin son yıllan ve Beylikler devrinde Mevlevîlerin devlet adamlarıyla kurmuş oldukları dostluklar, zamanla tarikatın büyümesinde, dergâhların inşa edilmesinde önemli bir etken olmuştur. Genel olarak söylenebilir ki; Anadolu Selçuklu Devleti'nden OsmanlI Devleti'ne kadar geçen sürede Mevlevîlerin padişah ve devlet adamlarıyla karşılıklı iyi niyetli yaklaşımları çerçevesinde gerek aynî ve gerekse Mevlevîhânelerin ihtiyacı olan nakdî yardımlar artarak sürmüştür. Bütün bu gelişmeler, tesis edilmiş olan iyi niyetli çabaların bir ürünüdür. Mevlevi tekkeleri, XIV. yüzyıldan beri Konya'da oturan ve Mevlana Celâleddîn-i Rûmî'nin soyundan gelen Çelebiler tarafından kurulmuş ve yönetilmiştir. Anadolu'da Mevlevîhânelerin ilk ortaya çıkışı, Mevlâna'nın vefatından sonra yerine geçen oğulları ve torunları zamanında olmuştur. Özellikle Ulu Arif Çelebi'nin devlet adamlarıyla kurduğu iyi ilişkiler, pek çok şehirde yeni tekkelerin açılmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı Devleti'nin kurulmasından sonraki dönemde ise Mevlevîhânelerin sayısı önce yetmişaltı, sonra da doksanikiye kadar ulaşmıştır. Mevlevîliğin şehirli bir tarikat olması nedeniyle kurulan tekkeler, genellikle büyük yerleşim sahalarında ortaya çıkmıştır. Elimizdeki kaynaklardan Ankara'da bir Mevlevîhânenin olduğu biliniyor olsa da bunun şehrin hangi kısmında olduğu, kimler tarafından idare edildiği, tekkenin fizikî yapısının nasıl olduğu ve bütün bu sorular içerisinde belki de en önemlisi tekkenin temel geçim kaynaklarının nelerden oluştuğu hiç bilinmemektedir. Bu yazı, gerek şer'iyye sicilleri ve gerekse Osmanlı Arşivi'nden elde edilen belgeler ışığında, Ankara Mevlevîhânesi'nin tarihi hakkında bazı bilgiler ortaya koymaya çalışacaktır.

Alaca Hisar Sancağına Ait 1536 Tarihli Bir Vakıf Defteri

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 31-44
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'nda ve bütün İslam dünyasında, dini ve insani yardım amacıyla tesis edilen en önemli kurum vakıflardı. Vakıflar genellikle dini kurumların, camilerin, mescidlerin, mekteblerin, medreselerin, tekke­lerin ve buna benzer binaların yapılması demektir. Balkanlarda bu konuyla ilgili çok yazı yazılmıştır. Yazımızda incelediğimiz ve transkripsyon ve tıpkı­basım şekilde verdiğimiz 1536 tarihli Alaca Hisar Sancağı Tahrir Defterine ait vakıf defterinde ihtiva edilen Alaca Hisar'da (bugünkü Kruşevaç) ve Leskovçe'de bulunan vakıflar hakkında da araştırma yapılmıştır. Bu defter­den ve diğer vakıf defterlerinden Osmanlıların fethinden itibaren XVI. yüzyılın sonuna kadar İslam mimarlığına ait hangi kamu binalarının yapıl­dığını görebiliriz. Aynen öyle bu defterden anlayabiliriz ki, emlak vakıfları­nın yanında, sadece nakit sermaye ile de vakıf kurmak mümkündü, bu tür vakıflar para vakıfları adıyla adlandırılıyorlardı. Vakfedilen para belirli bir istirbah ile (ribh) (verilen 10 akça için 11,5 veya 12 akça çevirilmeliydi, de­mek yılda ribh genelde %15-20 arasında değişirdi) kredi olarak borç verili­yordu.

The Magnificent Süleymaniye Owed a Debt to the Butcher and the Grocer

Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 272 · Sayfa: 87-134
The large waqf complex of Süleymaniye in Istanbul held vast agricultural lands and numerous revenue-yielding real estates. However, in 1586, it was mentioned as being in debt to butcher and grocer in an official document. The financial distress of the waqf around the 1580s could have not been determined although the waqf has been examined through its account books. The present study using the detailed registers shows that the waqf experienced serious difficulties in revenue collection. This study particularly emphasizes two points. First, the detailed registers are valuable sources supporting the financial analysis of the waqf institutions. Secondly, considering the fact that the Süleymaniye was deriving the major part of its income from the rural areas in the Balkans, the financial hardship of the waqf may imply deterioration in agricultural conditions. Therefore, future research analyzing the waqf for a longer term is significant to reveal economic conditions in the Balkans.

Gazi Hüsrev Bey’in Saraybosna’daki Vakıfları

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 645-670 · DOI: 10.37879/belleten.2009.645
Tam Metin
Saraybosna şehrinin kuruluşu 15. yüzyılın ikinci yarısına denk düşer ve kuruluşu da gelişimi de vakıf eserleri vasıtası ile gerçekleştirilmiştir. Bosna sancağının ikinci sancak beyi olan İshak Bey'in oğlu İsa Bey, Saraybosna şehrinin kurulacağı yeri kendisi belirlemiş ve burada bina ettiği zaviye, köprü, han, hamam gibi vakıf eserlerle şehrin temellerini atmıştır(1). Kendisinden sonra gelen sancak beyleri aynı yolda devam etmişler, hem bizzat sancak beyleri hem yörenin zenginlerinin kurdukları yeni vakıflarla şehrin vakıflara dayalı iskeleti oluşmaya başlamıştır. Bu oluşum burada bizim de ele alacağımız Hüsrev Bey vakıfları ile tamamlanmıştır. Ya da Hamdija Kreševljaković, Ćiro Truhelka, Avdo Sućeska gibi Bosnalı tarihçilerin kabul ve tekrar ettikleri ifade ile Hüsrev Bey'in vakıf yoluyla gerçekleştirdiği imar faaliyetleri "sıradan bir kasabayı gerçek bir şehir haline getirmiştir"(2) ve Hüsrev Bey zamanı yine Bosnalı tarihçi Behija Zlatar'ın belirttiği gibi Saraybosna'nın "Altın Çağı"dır(3).

XVI. Yüzyılda Ayaş Kazası Vakıfları

Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 250 · Sayfa: 801-852 · DOI: 10.37879/belleten.2003.801
Tam Metin
Osmanlı devletinde genel olarak mâlî kaynaklar avârız, cizye ve mukataalar ile havâss-ı hümâyûn olarak adlandırılan pâdişah hâslarının oluşturduğu iç ve dış hazîne; eyâletler mâliyesi olarak tanımlanan timar sistemi ve büyük ölçüde eğitim, sağlık ve bayındırlık gibi hizmetlerin finansmanını sağlayan vakıflar olarak kategorize edilebilir. İmâret, câmi, zâviye, medrese, çarşı gibi çeşitli hayrî, içtimâî ve iktisâdî unsurların vakıf eserler olarak vücut bulduğu ve varlıklarını sürdürebilmeleri için emlâk, akar veya nakit para tahsis edildiği (vakfedildiği) bilinen bir keyfiyettir. Tarihi vakıflarla ilgili çalışmalar arttıkça bir yandan içtimâî ve iktisadi amaçlı müesseseler gün yüzüne çıkacak diğer yandan bu amaç için ayrılan fakat devlet bütçesi dışında kalan kaynakların kabaca da olsa miktarı belirlenebilecektir. Böylelikle toplumun varlıklı kesiminden yoksul kesimine yönelik kaynak transferi ve sosyal ihtiyaçlar için yapılan harcamalar, diğer bir ifade ile toplumun sosyal adalet mekanizmaları daha sağlıklı olarak değerlendirilebilecektir.

ÖMER DEMİREL, Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü: Osmanlı Vakıf-Şehir İlişkisine Bir Örnek, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000, XI+209+31 sayfa levha ve resim

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 245 · Sayfa: 181-186
Diğer Orta ve Yakındoğu Türk ve İslam devletlerinde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu'nda da, devletin temel görevinin, egemenliği altında bulunan topraklarda güvenliği ve adaleti sağlamaktan ibaret olduğu bilinmektedir. Buna mukabil, bugün, genelde devlet tarafından yürütülen din, kültür, eğitim, sağlık ve diğer sosyal hizmetler toplumdaki varlıklı kimselerin kurmuş oldukları vakıflarca sağlanmış ve böylece dengeli bir toplum tesis edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle, eski Türk toplum hayatına ilişkin yapılan her araştırmada vakıf müessesesiyle karşılaşılmaktadır. İşte burada, Cumhuriyet Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Ömer Demirel'in, Osmanlı devri Türk toplumunun şehir hayatında vakıfların rolünü irdeleyen ve bu konuda bize yeni bilgiler sunan bir çalışması üzerinde durulacaktır.

Yirminci Yüzyılda Vakıf Çalışmaları: Durum Tespiti

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 244 · Sayfa: 1115-1144 · DOI: 10.37879/belleten.2001.1115
Tam Metin
Vakıf çalışmaları - İslâmî hayır kurumu - genellikle İslâm çalışmalarının geniş bir bölümünü oluşturmuştur. Bununla beraber konuya uzunca bir süredir daha az önem verilmekte ve konu nispeten az sayıda öğrenci ve araştırmacının ilgisini çekmektedir. Yirminci yüzyıl sonu itibari ile bu durum artık tersine dönmüş bulunmaktadır. Son yirmi yılda ve özellikle 20. yüzyıl öncesinde hiç olmazsa vakfa yönelik bazı müracaatlar yapan İslâm dünyasının herhangi bir bölgesinin ekonomik, sosyal, görünümü ile ilgili - çalışmalarda, kültürde, İslâm tarihinde - üniversitelerin uzmanlaşmış, ilgili bölümlerinin müfredatları ve İslami hayır kurumu vakıf konusunda hayli yol kat etmişlerdir.

EVANGELİA BALTA, Les vakıfs de Serrés et de sa région (XVè et XVè s.) -un premier inventaire- (Traduit par Edith Karagiannis), Athènes 1995, 442 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 238 · Sayfa: 949-954
Tam Metin
İslâmiyet dönemi Türk medeniyetinin eğitim-öğretimden mimariye, sosyal dayanışmadan şehirciliğe kadar her alana damgasını vurmuş olan temel müesseselerinden birisi, hiç şüphesiz vakıf müessesesidir. 1984'te Vakıflar Genel Müdürlüğünün Vakıflar Haftası münasebetiyle düzenlemiş olduğu sempozyuma sunmuş olduğum 'Vakıf incelemelerinde metod araştırmaları" adlı bildirimde [I.Vakıf Haftası (3-9 Aralık 1984) Konuşmalar ve Tebliğler, Ankara, 1985, s.16-18] , bu müesesenin asıl mâhiyetini anlayabilmemiz için vakıf araştırmalarında denenebilecek birkaç yaklaşım tarzı ileri sürmüştüm. Bunlardan biri de, Osmanlı coğrafyası üzerinde bu coğrafyanın değişik bölgelerini temsil edebilecek biçimde seçilmiş on onbeş dar mıntıkadan her birinde kurulmuş bütün vakıfları o mıntıkanın kültür bütünlüğü içinde ve ilk kuruluşlarından günümüze kadar geçirdikleri tarihi süreç çerçevesinde tahlil ederek anlamaya çalışmayı amaç edinen bir yaklaşım tarzıydı. E. Balta'nın yukarıda künyesi verilmiş olan çalışması, benim tasarladığım tarzdaki bir araştırmaya yönelik önemli bir adım sayılabilir. E.Balta'nın Atina'da İlmi Araştırma Milli Vakfı Neo-Helleniques Araştırmalar Merkezi (Centre de Recherches Neo-Helleniques Fondation Nationale de la Recherche Scientifique) tarafından yayınlanan eserinin konusu, XV. ve XVI. yüzyıllarda Siroz ve bölgesinin vakıfları'dır. Siroz vakıflarının ikiyüz yıllık envanterini veren ve bunların muhtelif açılardan değerlendirmesini yapan bu çalışma kaldığı noktadan günümüze doğru geliştirildiğinde ve tahlil açısından biraz daha derinleştirildiğinde, şüphesiz vakıf olgusunu anlamada çok daha ileri bir seviyeye ulaşılacaktır.

MUHAMMAD M. AL-ARNAVUT, Mu'tiyat 'an Dımaşk ve Biladi’ş-Şam el-Cenubiyye fi Nihayeti el-Karni's-Sadis ‘Aşer, Şam 1993, 247 Sahife (Sinan Paşa ve Suriye'deki Vakıfları) [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1997, Cilt 61, Sayı 231 · Sayfa: 429-438
Tam Metin
Osmanlı-Arap tarihinin eskiden gözdesi bu gün gözyaşı olan Biladi'ş-Şam denilen Suriye bölgesi üzerine gerek Arapça gerekse Türkçe pek araştırma yapılamamıştır. Buna mukabil Muhammad al-Arnavut'un belirttiği gibi araştırmalar Batılılarca veya Batı dillerinde yapılmıştır.

Tarih ve Söylentilerde Mihalbeyoğulları

Belleten · 1996, Cilt 60, Sayı 229 · Sayfa: 801-818
Tam Metin
Türk egemenliği döneminde Bulgaristan'ın birçok yerinde Mihalbeyoğlu soyadını taşıyan beyler yaşamıştı. Bunlar arasında ilk doğan çocuklar vakıfların mütevellisi (dinsel, eğitsel, hayri, toplumsal kurumların; cami, okul, imaret, köprü, çeşme vb. gibi yapıların masrafları karşılığı olarak vasiyet edilmiş emlâk müdürü) olurdu. Vakıf gelirlerinin bir bölümü de, vakıfnameler hükümlerine göre, mütevellillerin ve ailelerinin geçim masraflarına harcanırdı. Mihalbeyoğlu adı Bulgarların da dikkatini çekmekten uzak kalmamıştır; çünkü bu, yalnızca Hıristiyan olmak şöyle dursun, aynı zamanda bir Bulgar adı gibi görünmüştür.