56 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • eğitim
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Cumhuriyetin Kuruluş Yıllarında Türk Eğitim Yaşamında Macar Eğitimcilerin Yeri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2004, Cilt XX, Sayı 58 · Sayfa: 231-244
I.Dünya Savaşı'ndan sonra eğitim alanında aşamalar kaydeden Macaristan, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin bu alandaki çabalarına, kurulan işbirliği sonucunda yardımcı olmuştur. Bu çalışmada Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki Türk ve Macar eğitimi karşılaştırılarak, Macar eğitiminin Türk eğitimine yaptığı katkı incelenmiştir.

Cumhuriyetin İlânı ve Rejim Olarak Eğitime Katkıları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 56 · Sayfa: 471-481
24 Temmuz 1923'te Lozan ile Türkiye dünya devletleri tarafından resmen tanınınca, artık devletin siyasî rejiminin de belirlenmesinin zamanı gelmişti. Esasen, 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılmış, hükümet şeklinin ne olacağı zaman zaman tartışma konusu olmuştu. İstanbul basınında halifeyi siyasî bir konuma getirmek isteyenler, Meclis içinde halifeyi hararetle savunanlar mevcuttu. Bu yüzden Mecliste zaman zaman tartışmalar da oluyordu. Bu olayların da cumhuriyetin bir an önce ilân edilmesinde katkısı vardır.

Konya Halkevi Tarih Kolu Çalışmaları Ve Konya Dergisi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2002, Cilt XVIII, Sayı 52 · Sayfa: 265-278
Bu çalışmada, yaygın eğitim ve kültür kurumu olarak bir döneme damgasını vuran Halkevlerinde ve özel olarak Konya Halkevi'nde yapılan tarih çalışmaları incelenmiştir. Konya Halkevi'nin çıkardığı süreli yayın olan Konya dergisinin bibliyografyası da ayrı bir çalışma olarak yapılmıştır. Dönem olarak Halkevlerinin 1932-1951 yılları arasındaki birinci dönem Halkevleri incelendiği için tarihi araştırma yöntemi kullanılmıştır.

Atatürk’ün Dinî Yönü ve Din Eğitimine Bakışı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 675-698
Atatürk iyi bir din eğitimi almış inançlı bir insandır. Ailesinden ve okuldan aldığı din eğitimine İlaveten kendisini dini konularda camiide hutbe okuyacak kadar iyi yetiştirmiştir, Türk halkının dinini aslına uygun iyi öğrenmesini istemiştir. Bunun için Kur'an'ı, Hz. Muhammed'in hayatı ve temel din kitaplarını Türkçe olarak yayınlatmıştır. Din Eğitimini önemli görmüş, okullarda yapılmasını istemiştir. Atatürk dinin değil; cehalet, bid'atlar, hurafeler ve din istismarcılarının karşısındaydı. Bu da bazı çevrelerce din düşmanlığı şeklinde algılanmış ve gösterilmiştir. O, Kur'an'm özüne uygun Hz. Peygamber zamanındaki gerçek İslamiyet'in yanındaydı. Dini ve gerçek din bilginlerini Övmüştür.

Işığa Doğru

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1999, Cilt XV, Sayı 44 · Sayfa: 711-716
Bir milleti ayakta tutan, hür kılan, gelişip yükselmesini sağlayan üç temel unsur vardır. Bunlar; Dil, Eğitim ve Ekonomik Kalkınmadır.Bir toplumun bel kemiği niteliğindeki bu üç öğeyi gerçekten uygulayabilen bir devlet, daimi olarak ayakta kalır.Dil nedir, Dil "millet' dediğimiz insan topluluğunun oluşmasında ve kaynaşmasında en büyük etkendir.

Atatürk'ün Eğitime Verdiği Önem Ve İnebolu'da Eğitim Durumu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1999, Cilt XV, Sayı 44 · Sayfa: 701-709
Millet mektepleri her yıl 1 Kasım'da büyük ve eğlenceli törenlerle açılır ve başarılı olanlara diplomaları Mart ayında verilirdi. 1927 Okuma- yazma oranı genel olarak %10 iken bu oran 1935 yılında yani sekiz yıl sonra %20'lere çıkarılmıştır. Görüldüğü gibi artış sekiz yılda % yüzdür.

Atatürkçü Düşünce Işığında: Çağdaş Eğitim

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 780-830
Eğitim nedir? sorusuna karşı yeterli ve kuşkulardan uzak bir yanıt aramak boşunadır. Eğitim üzerinde düşünürken, onun canlı bir organizma gibi büyüyüp gelişme niteliği taşıdığını unutmamalıyız. Eğitimin değişmez verileri bulunmakla birlikte, sürekli gelişmekte ve yeni isteklerle yeni koşullara uymaktadır*1. Bu nedenle pekçok düşünür ve eğitimci, eğitim nedir sorusu üzerinde düşündüğü halde, hiçbirisi kendisini de tatmin eden bir tanıma ulaşamamıştır

Kazım Karabekir'in Eğitimle İlgili Düşüncelerinin Değerlendirilmesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1997, Cilt XIII, Sayı 38 · Sayfa: 471-500
Osmanlı Devleti'nin son dönem karışıklığı her yerde hüküm sürmektedir. Kamusa eğitim ve sağlık hizmetleri de okul ve hastahane gibi tesisler sayılıydı. İstanbul dışında ise parmakla gösterilecek kadar azdı. 5 Bilhassa eğitim-öğretimle ilgili faaliyetler savaşın da bir sonucu olarak tam bir çöküşü yaşamaktadır. Nisan 1919 tarihinde bir görevle Anadolu'ya geçen K. Karabekir de bu konuda farklı düşünmemektedir. Olayları yakından gören birisi olarak O'nun, bu durumdan endişe ve üzüntü duymakta olduğu görülmektedir. Hatta Anadolu'da meydana gelen dinî kaynaklı isyanların dahi cehaletin sonucu ortaya çıktığını belirtirken, eğitimsizliğin ülke için bu acı sonuçları doğurduğunu ileri sürmekte, "cahillik, her zaman yakın tarihlerimizde de milletimizi daima geri geri çekecek nice kanlı hadiseler kaydediyordu" diyerek bu kötü ve istenmeyen olaylara dikkat çekmektedir.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Din Eğitimi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 35 · Sayfa: 527-535
Tevhid-i Tedrisat öğretimin birleştirilmesi demektir. Böyle bir kanun inkılâp olarak getirildiğine göre, demek ki öğretimde bir çift başlılık veya çok başlılık vardı. Gerçekten vardı ve bir tevhid bekleniyordu. Tanzimat ve Meşrutiyet inkılâpları ile eğitim alanında da yeni düzenlemeler getirilmişti ama, yenilikleri eskilerle birleştirip bütünleştirme girişimlerinde bulunulamamıştı. Bunu başarmak Cumhuriyet dönemine kalmıştır. Cumhuriyet'ten önce başaramayanlar da Cumhuriyetle birlikte başaranlar da şüphesiz yine bizleriz.

Türkiye’de Yüksek Din Eğitimi ve İslam’da Eğitim

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 35 · Sayfa: 493-502
İslâm dini, Hz. Muhammed'e Kur'an vahiy olunmaya başlamasıyla dünya düşünce ve inanç alanında yeniden ve yeni bir din olarak doğmaya başlamıştı. Hz. Peygamber döneminde üzerinde oluştuğu iki temel bilgi kaynağı vardı. Biri Kur'an, Öbürü akıl idi. Kur'an Allah'a ait, akıl Hz. Muhammed'e aitti. Hz. Muhammed'in iki görevi vardı. Biri, Allah'tan aldığı Kur'an'ı tebliğ etmek, diğeri kendi aklı ile anlayıp uygulamaktı. Kur'an'ın dışında kendi aklına göre kendi namına konuşurdu. Allah adına Kur'an konuşurdu, kendisi Allah adına konuşmazdı.