2 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • loan
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Borçlanma Stratejileri ve Sarraf Kredileri Bağlamında Osmanlı Vakıflarında Kriz Yönetimi (1750-1840)

Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 313 · Sayfa: 845-898 · DOI: 10.37879/belleten.2024.845
Tam Metin
Osmanlı vakıfları çok geniş bir yelpazede kendisinin şekillendirdiği ve kontrol ettiği iktisadi bir faaliyet alanı yaratmıştır. Osmanlı vakıflarını idari ve mali yönden tetkik etmek için iktisadi ve idari değerlendirmelere daha elverişli, farklı bir tasnife ihtiyaç olduğu aşikârdır. Nitekim selatin, paşa ve ümera vakıfları olarak anılan ve devletin çeşitli büroları tarafından sıkı bir denetimde faaliyetlerini yürütün merkezi vakıflar, devasa bütçeleri idare etmişlerdir. Her biri müstakil ekonomik üniteler şeklinde organize olan bu vakıflar, kuruldukları bölgelerdeki sosyal, beledi, kültürel, dinî ve kentsel yaşamın ihtiyaç duyduğu çok katmanlı ve önemli hizmetleri yerine getirmişlerdir. Gerek bütünüyle saray kadrolarından atanan görevlilerce yönetilen veya denetlenen gerek vakıf kurucusunun kendi soyundan gelen ardıllar tarafından yönetilen merkezi büyük vakıflar, 18. yüzyılın ikinci yarısına kadar belirli bir bütçe seviyesini koruyabilmişlerdir. Ancak bu yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren vakıflarda devasa bütçe açıkları görülmeye başlamıştır. İltizam, malikâne, esham ve kaime gibi uygulamaların erken modern çağdan 19. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı merkez hazinesi için savaş ekonomisinin finansmanında iç borçlanma ve kredi işlevi gördüğü bilinmektedir. Bununla birlikte Osmanlı tarihinin en yaygın ve en uzun ömürlü kurumları olan vakıfların kurumsal kriz yönetme pratikleri ile mali buhran dönemlerinde geliştirdikleri stratejilere dair bilgilerimiz henüz çok sınırlıdır. Bu tespitlerden hareketle çalışma, Osmanlı vakıf sisteminin bütçe açıkları karşısında geliştirdiği kriz yönetme pratiklerinden özellikle borçlanma stratejilerini ve sarraflarla kurulan kredi ağlarını ele alır.

BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İN ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ’NDEKİ SİYASİ VE İKTİSADİ TEMASLARI (2-9 EKİM 1954)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 481-524 · DOI: 10.33419/aamd.1381266
Tam Metin
Köklü bir geçmişe sahip olan Türk-Alman ilişkileri İkinci Dünya Savaşı sonuna doğru kesintiye uğradı. Yalta Konferansı’nda (4-11 Şubat 1945) Almanya’ya savaş ilan eden ülkelerin Birleşmiş Milletler’in kuruluş toplantılarına kurucu üye olarak katılması kararlaştırıldığından Türkiye de, 23 Şubat 1945’te Almanya’ya –kâğıt üzerinde de olsa– savaş ilan etti. Böylelikle Türkiye ile Almanya’nın tüm diplomatik ve ticari ilişkilerinin kesilmesi resmiyet kazandı. İki ülke arasında kopan ilişkiler 1949 yılında Federal Almanya’nın kurulmasıyla hızlı bir şekilde yeniden tesis edilmeye başladı. Nitekim Türkiye 1950 yılında Federal Almanya’nın başkenti Bonn’da bir temsilcilik açtı ve bir yıl sonra da bu temsilciliği büyükelçiliğe dönüştürdü. Aynı yıl Türkiye’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle iki ülke arasında kurulan sınırlı diplomatik ve ticari temaslar ciddi bir gelişme göstermeye başladı. Özellikle de Federal Almanya’nın Kurucu Şansölyesi Konrad Adeanuer’un 1954 yılı başlarında Türkiye’yi ziyareti ile bu ilişkiler bir adım daha ileriye gitti. Bu ziyaretten yaklaşık yedi ay sonra Başbakan Adnan Menderes de yanında pek çok uzman, kurum müdürü ve gazetecinin bulunduğu kalabalık bir heyetle resmi davet aldığı Almanya’ya gitti. Diplomatik temasların yanı sıra özellikle ticari ilişkilerin daha da geliştirilmesi anlamında büyük bir beklenti ile Almanya’ya giden heyet, her yerde büyük sevgi gösterileri ve protokol ötesi bir ilgiyle karşılandı. İki ülke arasında yapılan görüşmeler neticesinde Almanya, Türkiye’nin kredi isteğine olumlu yanıt vermiş ve taraflar ticari ilişkilerin daha da geliştirilmesi için müzakerelerin sürdürülmesi kararı almışlardır. Nihayetinde Başbakan Menderes ve beraberindekiler Almanya’da yapılan görüşmelerden oldukça iyi sonuçlar elde ederek Türkiye’ye dönmüşlerdir.