6 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • manuscripts
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

DEDE KORKUT’TA AĠ VE AĠ BAN ĖV’İ YENİDEN OKUMAK-TÜRKÇEDE AĠ ‘YÜKSEK’ VAR MIDIR?-

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2023, Sayı 55 · Sayfa: 9-22 · DOI: 10.24155/tdk.2023.215
Tam Metin
Dede Korkut gibi tarihsel derinliği olan ve geniş bir coğrafya ile bütünleşmiş bir metni okumaya çalışmak, bir okyanusun derinliklerini keşfetmeye çalışmak gibidir. Bu uçsuz bucaksız tarih ve coğrafya birikimi ile dolu okyanusun neresinde hangi kültürel öge ile neresinde hangi coğrafyanın söz varlığı ile karşılaşacağınızı tahmin etmek oldukça güçtür. Konu, dilin kendi malzemesi ile ilgili olduğu kadar alınma kelimeler ile de ilgilidir. Metindeki kelimelerin, söz diziminin ve bağlamın izini sürerken karşınıza sorunlar yumağının tahmin edilemez derecede yanıltıcı ve bir o kadar şaşırtıcı örnekleri çıkabilir. Bu sorunlar yumağının bir kısmı ses bilgisi, şekil bilgisi, söz dizimi, alınma kelimeler, deyimler, söz kalıpları ile ilgili olabilir. Bir kısım sorunlar ise anlam ve bağlam ile ilgilidir. Ayrıca okuduğunuz metindeki bir yapı, başka bir eski metinde görülmemiş veya başka bir metinde okuduğunuz metindeki anlamda kullanılmamış olabilir. Başka bir metinde geçmeyen bir dil yapısını doğru okuyup anlamak için eldeki tek anahtar bağlamdır. Türkçeye kaynaklık eden eski metinler, sayıca az ve sınırlı genişliktedir. Eski metinler, yazılmış oldukları dönemde kullanılan dilin bütün sözcüklerine, dil yapılarına ve bunların bütün anlamlarına tanıklık etmez. Ayrıca bazen aynı öge ile ilgili olarak karşınıza yukarıda sayılmış olan sorunların birden fazlası çıkabilir. Böyle bir metinde sorunlar bilinmezin bilinmezi olur ve birbirini izler gider. Bu makalede konunun bir örneği olarak Dede Korkut yazmalarında geçen ve aġ ban ėv üzerinde durulmaktadır.

SÖZLÜ EDEBİYAT ÜRÜNÜ YAZMALARIN EDİSYON KRİTİK YÖNTEMİ İLE OKUNMASI: DEDE KORKUT ÖRNEĞİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2017, Cilt 65, Sayı 1 · Sayfa: 91-104
Kültür mirasımızın ilk elden kaynaklarından olan yazma eserlerin büyük kısmıyazarı belli olan, bir kısmı ise yazarı belli olmasa da telif veya başka kaynaklardanderlenerek yazıldığı anlaşılan eserlerdir. Yazma eserlerin önemli bir bölümü de sözlüedebiyattan gelen ve günün birinde yazıya geçirilmiş ve farklı zamanlarda kopyaedilerek çoğaltılmış eserlerdir. Sözlü geleneğe dayanan yazmalar kimi bir yazaraait olan kimi anonim özellik taşıyan eserlerdir. Telif yazma eserler ile sözlü kültüredayanan yazmaların farklı yönleri ve karakteristik özellikleri olacağını düşünmekyanlış olmasa gerek. İşte tam bu noktada söz konusu yazılı ve sözlü kültüre aityazmaların okunması ve metinlerinin tespitinde aynı yöntemlerle hareket edilmesibir sorun teşkil eder mi, şeklinde bir soru akla gelmektedir. Yani bilimsel metinokumalarında telif eserler için kullanılan edisyon kritik yönteminin sözlü geleneğedayanan yazmalar için de uygulanması uygun ve yeterli bir yöntem midir? İşte bumakalede edisyon kritik yönteminin bu konuda ne derece uygun ve yeterli olduğu /olabileceği tartışılmaktadır.

Yazma Eserlerde Fiziksel Niteleme

Erdem · 2012, Sayı 63 · Sayfa: 169-204
Tam Metin
Türkiye'de yazma eserlerin bibliyografik denetimine ilişkin yapılan çalışmalar çoğunlukla projelerle gündeme gelmiş ve günümüze kadar birçok yazma eser kataloğu yayınlanmıştır. Bu çalışmalar yazma eserlerin tespiti açısından oldukça önemlidir ancak özellikle fiziksel / sanatsal tanımlamalar açısından yetersiz kalmaktadır. Bu yetersizlik yazma eser kataloglanması işlemlerinde çalışanların yazma eserlerin fiziksel nitelemesine ilişkin yeterli bilgiye sahip olmayışından kaynaklanmaktadır. Nitekim yazma eserlerin bibliyografik nitelemesi, özellikle de fiziksel özelliklerinin tüm yönleriyle ortaya koyularak eserin sanatsal açıdan taşıdığı değerin yansıtılması ayrı bir uzmanlık alanıdır. Makalenin amacı özellikle Osmanlı dönemi yazma eserlerinin fiziksel tanımlamalarına ilişkin temel bilgiler vermek ve katalog kayıtlarında bir standart oluşturulmasına kaynaklık etmektir. Katalog kayıtlarındaki bu standartlaşma daha nitelikli katalog kayıtları ile yazma eserlerimizin hizmete sunulmasına katkıda bulunacaktır.

TÜRKMEN ŞAİRİ MAĞTIMGULI VE ONUN ESERLERİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN KONULAR-1

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2012, Cilt 60, Sayı 1 · Sayfa: 85-122
Büyük Türkmen klasik şairinin ünü kendi yaşadığı devirde bile yalnız Türkmenlerin yaşadığı bölgenin değil, Orta Asya'nın sınırlarını da aşmıştır. Kendisinden önce yaygın olan edebî dil ile halk dili arasındaki engeli aradan kaldırdıktan sonra XVIII. yüzyıl Türkmen edebiyatının çehresini değiştirerek halka sunmayı başarmıştır. Halk edebiyatının ve halk dilinin zengin malzemesini ustalıkla kullanarak çok çeşitli temalarda yazdığı şiirleri Orta Asya halk ozanlarının ilgi çekici malzeme olarak kullanmaları sonucu, şairin eserleri geniş bir coğrafi alana yayılmıştır. Şairin şiirlerinin sade olduğu kadar derin anlamlı olması yalnız Türkmenleri değil, Maveraünnehir'den Kafkasötesi'ne kadar uzanan bölgelerde yaşayan Türk kökenli halkları iki yüzyıl boyunca etkisi altında tutmuştur. Mağtımgulı, üslubuyla ve Türkmen edebiyatına getirdiği yeniliklerle çığır açmış, toplumun bütün katmanlarına hitap eden eserleriyle evliya mertebesine ulaşmıştır. Şairin kendi eliyle yazdığı divanı kaybolmuş, başkaları tarafından istinsah edilen nüshalarda da sayılmayacak kadar çok hatalar yapılmıştır. Bu yüzden düzgün bir Mağtumgulı Divanı'nı bulmak kolay değildir. Yanlış istinsah edildiği için metin kargaşası yaratan dizeler şairin şiirlerinin yanlış anlaşılmasına ve mantıksız şekillerde yorumlanmasına neden olmaktadır. Özellikle de Mağtımgulı'ya mal edilen şiirler, şairin edebî mirasına halel getirmektedir. Şairin şiirleri ve edebî kişiliği üzerinde, özellikle de Sovyet Dönemi'nde önemli çalışmalar yapılmıştır. Ancak bütün hazırlanan divanlar, şairin kendi dilinin özelliklerine göre değil de, şimdiki zaman Türkmen edebî dilinin gramer özelliklerine göre yazılmıştır. Türkmenistan'da şairin şiirlerinin sayısı artırılmaya çalışılırken hiçbir yazma divanda şairin şiirlerinin sayısının üç yüzü aşmadığı da bir geçektir. Bu gerçek hiçbir zaman dikkate alınmıyor

Kahire Millî Kütüphanesi’nden Minyatürlü Farsça Yazmalar

Erdem · 2008, Sayı 51 · Sayfa: 235-254
Tam Metin
Mısır, antik medeniyetiyle ve önemli tarihsel anıtlarıyla dünyanın en çok ilgi çeken ülkelerinden biridir. Mısır 1517'de Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Kahire sokaklarındaki Osmanlı mimari üslubunun özelliklerini taşıyan birçok yapı, Mısır'ın bu kültürden etkilendiğinin göstergesidir. Osmanlı kültürünün etkileri sadece mimaride değil diğer sanat alanlarında da görülmektedir. Mısır kütüphanelerinde Osmanlı dönemine tarihlenen birçok resimli yazma bulunmaktadır. El yazmaları bakımından ülkenin zengin kütüphanesi hiç şüphesiz Dâru'l-Kütüb el-Kavmiyye olarak bilinen Kahire Milli Kütüphane'sidir. Kütüphanede Arapça, Türkçe, Farsça resimli yazmalar bulunmaktadır. 70 civarındaki minyatürlü eserle Farsça yazmalar sayı bakımından en geniş grubu teşkil etmektedir. Daha çok edebî konulu bu yazmalardaki minyatürler genellikle İran resim üslubu ile Hind-Moğol resim üslubunu yansıtmaktadırlar.

Milli Kütüphane Hadis Elyazmalarının Osmanlı Hadis Edebiyatı Çerçevesinde Analizi

Erdem · 2007, Sayı 45-46-47 · Sayfa: 109-127
Bu yazıda öncelikle genel olarak Osmanlı dönemi hadis faaliyetlerinde muhaddislerin ortaya koydukları eserler incelenmeye çalışılmış ve bu inceleme sonucunda hadis eserlerinin genel olarak hadis şerhleri ve Kırk Hadis türü eserler üzerinde yoğunlaştığı görülmüştür. Daha sonra bu çerçevede Milli Kütüphane'nin hadis elyazmaları ele alınmış ve bu elyazmaların Osmanlı dönemi hadis eserleriyle paralellik arz ettiği görülmüştür; yani Buharî'nin Sahîh'i, Bağavî'nin Mesâbih'i, Sağânî'nin Meşârik'inin ve Nevevî'nin Kırk Hadis'inin ağırlığı görülmüştür. Bilindiği gibi bunlar ve benzeri diğer kitaplar, Osmanlı medreseleri ve Daru'l-Hadislerinin hadis müfredatında okutulan kitaplardır. Dolayısıyla genel olarak Osmanlı dönemi hadis müfredatı ürünleri ile Milli Kütüphane'deki hadis elyazmaları arasında bir örtüşme görülmektedir. Bu da Osmanlı dönemi hadisçiliğinin anlaşılması noktasında, eserlerden hareketle değerli ipuçları sağlamaktadır ki, bu dönemdeki eserlerin ağırlıklı olarak büyük eser şerhleri ve Kırk Hadis şerhlerinden oluştuğu bulgusu öncelikle dile getirilmelidir.