148 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • türkiye
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Japonya'da Türk Tarihi Üzerindeki Araştırmalar (16 Ağustos 1945 - 31 Ekim 1992)

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 223 · Sayfa: 751-782
Tam Metin
Tokyo Yabancı Araştırmaları Üniversitesi Asya ve Afrika Dil ve Kültürleri Enstitüsü (Institute for the Study of Languages and Cultures of Asia and Africa, Tokyo University of Foreign Studies)'nün davetlisi olarak Misafir Profesör statüsünde 1 Temmuz - 31 Ekim 1992 tarihleri arasında Tokyo'da bulundum. Bu müddet zarfında Japonya'da Türk tarihi üzerinde yapılan çalışmaların bolluğu dikkatimi çekti. Bu yüzden Japonya'da gerek Orta Asya tarihi gerek Osmanlı öncesi ve Osmanlı tarihi hatta Cumhuriyet devri tarihi üzerindeki çalışmaların Türkiye ile Japonya arasındaki münasebetlerin gelişmesiyle artmakta oluşu memnuniyet vericidir.

Avrupa Politikasında Polonya

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 218 · Sayfa: 285-296
Osmanlı İmparatorluğunun Lehistan dediği bugünkü Polonya, Osmanlı Devleti'nin ve Türkiye'nin durumlarında olduğu gibi, Avrupa'nın gayet stratejik bir bölgesinde bulunması sebebile, Avrupa politikasında mücadele eden büyük kuvvetlerin, rekabet, mücadele ve toprak ihtiraslarının başlıca konusu olmuştur. Tarihî perspektif içinde, Polonya'nın, Avrupa'nın kuvvet dengesi ve politikası içindeki gelişmelerini anahtarları ile çizmeye çalışacağız.

Atatürk Türkiyesi ve Dünya

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 219 · Sayfa: 619-632
Tam Metin
Benim deyişimle, dünya tarihinin başlangıçtan zamanımıza doğru bir akışı vardır. Bu akış içinde bütün milletlerin, bu arada Türk milletinin tarihinin akışı da yer alır. Ancak dünya tarihinin akışı üzerinde en etkili olan Türk milletidir. Öyle ki, Türk milleti zaman zaman tarihin akışına yön vermiştir denebilir. Gerçekten, Türkler, burada açıklaması uzun sürecek olan -nüfus artışı, kıtlık, bir kavmin başka bir kavmi sürüp çıkarması v.s. gibi- sebeplerle, asıl vatanları Orta ve İç Asya'yı terk edip, o zamanın bilinen 3 kıtasına yayılmışlar, oralarda, yabancı soydan, yabancı din ve medeniyetden milletler üzerinde hâkimiyet kurmuşlardır ve sınırları içinde yaşayan bütün insanları refah ve mutluluk içinde yaşatmaktan ibaret olan Türk devlet anlayışını başarı ile uygulamışlardır.

Prof. Dr. Phil. Einar von Schuler

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 219 · Sayfa: 641-642
Tam Metin
Einar von Schuler'in 14 Şubat 1990 tarihinde, ameliyatını izleyen yedi aylık bir dönem sonunda vefatıyla Hititoloji sahası en seçkin temsilcilerinden birini daha kaybetti. Eski Şarkiyat Bilimi'nde çok önemli bir yer işgal eden Leipzig Okulu Ekolü'nün son temsilcilerinden olan Einar von Schuler, yüksek öğrenimini Johannes Friedrich (Leipzig, Berlin), Adam Falkenstein (Heidelberg) gibi alanlarında otorite bilim adamları yanında tamamladıktan ve Münster Üniversitesi'nde geçirdiği asistanlık yollarından sonra, 1963 senesinde çok genç sayılacak bir yaşta Berlin Üniversitesi'nde ordinaryüs profesörlüğe atandı. 1974 yılında aynı unvanla Würzburg Üniversitesi'ne gelen Einar von Schuler, 1987 Haziranı'na kadar burada Şark Dilleri Enstitüsü kürsü başkanlığı görevini yürüttü.

Bulgaristan Türklerinin Sosyo-Ekonomik Yapısı

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 220 · Sayfa: 781-794
Tam Metin
Bulgaristan Türkleri, XIX. yüzyıl Türkiyesi'nin Tuna ve Edirne vilayetleri Türkleridir. Beşyüzyıl Türk toprağı olan bu iki önemli vilayette Türk nüfusu büyük bir yekün tutuyordu. 1876 yılında Tuna vilayetinin altı sancağında (Niş sancağı hariç) 1.130.000 Bulgar ve 1.120.000 Türk vardı. Berlin Andlaşması'yla Doğu Rumeli adını alan Filibe ve İslimye sancaklarında ise, yine 1876'da 483 bin Bulgara karşılık 681 bin Türk yaşıyordu.

Rus İmparatoriçesi Aleksandra Fedorovna'nın Mektuplarında I. Dünya Savaşı ve Türkiye

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 219 · Sayfa: 581-588 · DOI: 10.37879/belleten.1993.581
Tam Metin
1884 yılında tahta geçen Çar Nikola II. 1895 yılında Kraliçe Viktorya'nın torunu, Alman asıllı Alis ile evlenmiştir. Ortodoks mezhebini kabul eden Çariçe, Aleksandra Fedorovna adını almıştır. 1905 Rus-Japon Savaşında yenilen Çar Nikola II. Meşrutiyet ilan etmek zorunda kalmıştır. Sırbistan'ın Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından yutulmasını engellemek için de I. Dünya Savaşı'na girmiştir. Savaş süresince Aleksandra Fedorovna, Çara 400 kadar İngilizce mektup yazmıştır. Bu mektuplar, Çarın uzun süre saraydan ayrılmış olması nedeniyle, Haziran 1914 ile 17 Aralık 1916 tarihleri arasında yazılmıştır. Mektupların 17 Aralık 1916 tarihinde kesilmesi, o dönemde bir hayli etkinliği olan Grigoriy Rasputin'in öldürülmesi ve Çarın bunun üzerine acil olarak Tsarsko Selo'ya gelmesindendir. Şubat 1917 tarihinde Çar tekrar cepheye döner. Ancak bu sıralarda Petersburg'da devrim hareketleri başlamıştır. Aleksandra Fedorovna'nın bu mektupları, Çar ailesinin öldürülmesinden sonra Ekaterinburg'ta (Sverdlovsk) üzerinde N.A. harfleri olan oymalı kara sandıkta, Alman İmparatoru Wilhelm'in Çar Nikola II. ye yazdığı mektuplarla birlikte bulunmuştur. Bu mektupların hangi yolla Almanya'ya gittiği bilinmemektedir. Ancak 1922 yılında Berlin'de Rusçaya çevrilerek "İmparatoriçe Aleksandra Fedorovna'nın İmparator Nikola II ye Mektupları" adıyla yayınlanmıştır.

Türk Görüntüsünün Rönesans Dönemi İngiliz Edebiyatına Yansıması

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 216 · Sayfa: 567-590
Tam Metin
İngilizlerin genelde Türklerle ilgili konulara ilgileri ancak on altıncı yüzyılın son yıllarında yani Türklerle Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilerin başlamasından yüzyılı aşkın bir süre sonra önem kazanmaya başlamıştı. Bu tarih Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileme sürecine başladığı zamana denk gelir. Bu gecikmenin kendine özgü nedenleri yok değildi. Elbette ki, en önemlisi coğrafi nedenlerdi: Her iki ülke de Avrupa'nın iki uç noktasında bulunuyordu. Yolculuklar bir çok zorluğu da beraberinde getiriyor ve çok uzun sürüyordu. Sanderson'ın 1584 yılındaki İngiltere'den İstanbul'a kadar süren ilk yolculuğu tam beş ay sürmüştü. 1591 yılında gerçekleştirdiği ikinci yolculuk ise hemen hemen altı ayını almıştı. Bu yüzden, ulaşım konusundaki zorluklar, Türkiye ve İngiltere'nin uzun süre birbrilerine yabancı kalmalarında önemli bir faktör sayılmalıdır. Aynı nedenden dolayı İngiltere Türk tehlikesi sınırının dışında kalıyordu. Ne Türklerin heybetli orduları, ne donanmaları ve hatta ne de Akdeniz korsanları, "hendekle korunma" ayrıcalığı içinde emniyette olan bu ada ulusu için bir tehlike oluşturmuyordu.

Yirmibirinci Yüzyıla Girerken Klasik Çağ Düşüncesi, Avrupa ve Türkiye

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 216 · Sayfa: 513-530
Tam Metin
Avrupa'yı ortaçağdan çıkarıp onu yeni bir hayata kavuşturan, yeni çağı açan klasik çağ düşünürlerinin 21. yüzyıla girmeye hazırlanan Avrupa için ve Atatürk devrimi ile çağdaşlaşma yolunda büyük bir atılım yapan ülkemiz için anlamı ve önemi nedir? Bu soruyu cevaplandırmadan önce klasik filolojinin, klasik eğitimin, humanist düşüncenin Atatürk'ün yaratmak istediği yeni Türkiye için hayati önem taşıdığı fikrinin ilk olarak 1940'ta Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji kürsüsünde dile getirildiği belirtilmelidir. 1940 yılından beri de kürsü mensuplarının çalışmalarında ön planda tutulduğunu hatırlatmak gerekir. Daha sonra 1960'ta yayınlanan L'Humanisme a Venir'de sorun tarihi bir çerçeve içinde teorik açıdan incelendi. 1976 ve 1977 yıllarında, bilindiği gibi, Klasik Çağ Araştırmaları Kurumu düzenlediği iki simpozyumda sorunu değişik açılardan inceledi. Son olarak 1-2 Aralık 1991'de düzenlenen seminerin amacı 21. yüzyıla girerken klasik filoloji, klasik eğitim ve klasik düşüncenin Avrupa'daki ve Türkiye'deki yerini saptamaktı.

ŞEVKET BEYSANOĞLU, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, 1. cilt: Başlangıçtan Akkoyunlular'a kadar, Ankara 1987; 2. cilt: Akkoyunlular'dan Cumhuriyete kadar, Ankara 1990: Diyarbakır Belediyesi yayınları. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 217 · Sayfa: 1111-1114
Tam Metin
Köklü bir tarihe sahip olan ve bir çok medeniyetlerin birleştiği bir konumu bulunan Diyarbakır'ın önemi inkar edilemez. Bu önemli şehir Ziya Gökalp, Süleyman Nazif, Cahit Sıtkı Tarancı ve Ali Emiri gibi meşhur şair ve ilim adamlarını yetiştirdiği gibi Muslihiddin-i Lari, Bıyıklı Mehmed Paşa ve Özdemir oğlu Osman Paşa gibi tarihçi ve tarih yapanları da yetiştirmiş ve bağrına basmıştır. İşte bunları eserleriyle birlikte ilim alemine tanıtan kişi de Dr. Şevket Beysanoğlu'dur. Beysanoğlu'nun en büyük yapıtı da henüz iki cilt halinde yayınlanan Diyarbakır Tarihi'dir.

Günümüz Türkiyesi'nde Akrabalık Terimlerinin Kullanımı

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 216 · Sayfa: 483-512 · DOI: 10.37879/belleten.1992.483
Tam Metin
Bir kültür ile o kültürün mensuplarının konuştukları dil arasında, iki yönlü, karmaşık türden bir ilişki olduğu görüşü benimsenmektedir. Kültürün oluştuğu fiziki ortam kadar o toplumdaki deneyimler birikiminin ortaya çıkardığı kültürel özellikler de, kullanılan dile yansıyarak, belirli terimlerin oluşmasına yol açar. Öte yandan, bizzat dilin kendisi, toplum üyelerinin kullanabilecekleri sözcüklerin sinirliliği nedeniyle, belirli bir gerçeğin de sınırlı bir biçimde idrak edilmesinde önemli bir rol oynar (D.Bates ve F.Plog, 1990: 275-277). Bir toplumda kullanılan dile, başka kültürlerle etkileşme sonucu, yeni kültür öğeleri ile birlikte yeni sözcüklerin katıldığı bilinmektedir. Bu arada, eski sözcüklerin bir kısmı da, yeni koşullara göre yeni anlamlar alarak yaşamaya devam ederler. Hatta, belirli bir zamanda tek bir görevi ya da anlamı olan terimlerin, yeni koşullar karşısında, birbirinin yerine kullanılmaya başlayan eşanlamlı sözcükler haline dönüştükleri de görülür (A.İnan, 1968:295). Bu gibi gelişmeler, yakın bir tarihe kadar, zoraki kültür değişmesine hedef olan sömürgeler dışındaki toplumlarda yavaş seyreden bir süreçti. Oysa,yüzyılımızın özellikle son çeyreğinde, kitle iletişim araçları oldukça yaygınlaşarak, insanların kendi kültürleri dışındaki kültürlere açılmalarını sağlamışlardır. İlk planda, diğer kültürlerden yapılan çeviri ve "görsel-işitsel" yayınlarla birlikte, toplumun sözcük dağarcığına, önemli ölçüde yeni terimler aktarılması söz konusudur.