340 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • tarih
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Tarih ve Söylentilerde Mihalbeyoğulları

Belleten · 1996, Cilt 60, Sayı 229 · Sayfa: 801-818
Tam Metin
Türk egemenliği döneminde Bulgaristan'ın birçok yerinde Mihalbeyoğlu soyadını taşıyan beyler yaşamıştı. Bunlar arasında ilk doğan çocuklar vakıfların mütevellisi (dinsel, eğitsel, hayri, toplumsal kurumların; cami, okul, imaret, köprü, çeşme vb. gibi yapıların masrafları karşılığı olarak vasiyet edilmiş emlâk müdürü) olurdu. Vakıf gelirlerinin bir bölümü de, vakıfnameler hükümlerine göre, mütevellillerin ve ailelerinin geçim masraflarına harcanırdı. Mihalbeyoğlu adı Bulgarların da dikkatini çekmekten uzak kalmamıştır; çünkü bu, yalnızca Hıristiyan olmak şöyle dursun, aynı zamanda bir Bulgar adı gibi görünmüştür.

Orhan Şaik Gökyay'ın Ardından

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 224 · Sayfa: 245-272
Tam Metin
Hocaların hocası, ülkemizin her tarafına yayılmış pek çok öğretmenin de hocası, hatta değişik mesleklerdeki kişilerin hocalığını da yapmış bulunan Orhan Şaik Gökyay'ı 2 Aralık 1994 Cuma günü kaybettik. Onun vefatı, Türk kültürünün en büyük kayıplarından biri olmuştur.

Rusya'nın Karadeniz'de Ticarete Başlaması ve Osmanlı İmparatorluğu (1700-1787)

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 225 · Sayfa: 353-394
Tam Metin
"Tarihen sâbittir ki, Boğazları kontrol altında tutan her devlet, sonunda Karadeniz üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmıştır. Gerçekten de Boğazların iki tarafındaki ana topraklara hükmeden devletler, Bizans ve Osmanlı devletleri örneklerinde olduğu gibi bunu başarmıştır" diyen H. İnalcık, Karadeniz'i hakimiyet altına almak için Boğazların ne derece önemli olduğuna işaret etmektedir. Fâtih'in İstanbul'u fethiyle (1453) Boğazları ve II. Bayezid devrinde Kili ve Akkirman'ın alınmasıyla (1484) bütün Karadeniz kıyılarını kontrolü altına alan Osmanlı Devleti, çok geçmeden bu denize geçişi yabancılar için imkânsız hâle getirdi. Böylece XVI. asrın sonlarında dış ticarete tamamen kapanan Karadeniz, siyasi, idari ve ticari bakımdan bir iç deniz haline geldi ve bu durumunu XVII. yüzyıl boyunca devam ettirdi.

Osmanlı Sosyal ve İktisâdî Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 225 · Sayfa: 395-412
Tam Metin
Tanzimat devrinde, önceleri değişik adlarla alınan vergilerin yerine tek bir verginin ikamesi için hane reislerinin gelirlerinin tespiti maksadıyla yapılan temettü sayımları XIX. yy. ortaları Osmanlı sosyal ve iktisadi tarihi için fevkalade kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. XV. Ve XVI. yy. için tahrir defterlerinden çıkarılan bilgilerden çok daha fazlasını bu defterlerde bulmak mümkündür. Hemen aynı tarihlerde İmparatorlukta nüfus sayımları da yapıldığından nüfusun tespiti bakımından nüfus defterleri derecesinde mühim değillerse de hüviyetleri itibariyle bu defterler, çok daha teferruatlı bilgi ihtiva ettiklerinden daha mükemmel sonuçlar çıkarmak kabil olmaktadır.

Bahrî Memlûklerden Sultan Kalavun ve Hânedanı

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 226 · Sayfa: 605-620 · DOI: 10.37879/belleten.1995.605
Tam Metin
Eski Türk hâkimiyet anlayışı, hükümdarda Tanrı bağışı bazı vasıfların bulunduğunu ve idare etme hakkının kendisine Tanrı tarafından verilmiş bir hak olduğunu kabul eder. Başka bir deyişle hükümdar, Tanrı tarafından kendisine 'kut' ve 'ülüg' (kısmet) verildiği için hükümdardır. Buna göre hâkimiyetin kaynağı ilahî olup, Türk kağanı âdeta göğün yeryüzündeki temsilcisi gibidir. Öte yandan eski Türk hukukî kurallarına göre hükümdar olabilmek için hânedana mensup olmak şarttı. Asya Hun Devleti zamanından itibaren, bu anlayışın asırlarca Türk devlet idaresinin temel unsuru olarak kaldığı bilinmektedir.

Harput ve Çemişgezek'te Askerî Ailelerin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1890-1919)

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 226 · Sayfa: 739-836 · DOI: 10.37879/belleten.1995.739
Tam Metin
Tarih boyunca, dünya üzerinde yaşayan birçok milletin çeşitli devletler kurup yönettikleri bilinmektedir. Kurulan hemen hemen her devletin, egemenlik haklarını koruyup kollayan, toplum huzurunu sağlayan askerî kudretlerinin de olduğu bir gerçektir. Bazı toplumlarda bu askerî güç, imtiyazlı zümrelerden oluşurken, bazılarında ise toplumun her kesiminden oluşmaktaydı. Türk askerî tarihine bakıldığı zaman, genellikle ikinci şeklin uygulandığı dikkati çekmektedir.

OMAR KHALIDI, Dakan Under the Sultans, 1296-1724 A Biblography of Monographic and Periodical Literature, Wichita, Kansas USA 1987, XXIV+121 s. (Sultanların idaresinde Dekken, 1296-1724 Monografik ve Peryodik Eserlerin bir Bibliyografyası). [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 225 · Sayfa: 495-496
Tam Metin
Yazar, Acknowledgement-Teşekkür (s. I) kısmında kitabının tamamlanmasında, eser basılmadan önce ölen, babası Dr. Ebunasr Muhammed Halidi'nin tenkidlerinden yararlandığını belirtiyor. Onun bu projeyi sonuçlandırmasında ikinci teşvik Sultan Galib'in Dekkeni tarihine derin alâkası olmuştur. Ömer Halidi bu sayfada kendisine yardımcı olan başka şahıslara da teşekkür ediyor. Yazara göre, her nekadar yaklaşık 250 periyodik ve makale koleksiyonlarından bu konuda 1300'den fazla eser tespit edilmişse de, bu derlemenin mükemmel olduğunu iddia etmek pek doğru sayılmaz. Daha sonra II-XVII. sayfalarda eserin oluşumunda faydalanılan eserlerin kısaltma listesi yer almaktadır.

Türklerin Yönetimi Döneminde Cezayir'in İdaresi ve Kurumları

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 71-118
Tam Metin
Cezayir'de yüzotuz yıl kadar süren Fransız sömürgeci yönetimi önemli politik ve sosyal dengesizliklere sebep olduğu gibi, ülkenin idaresi, askeri, iktisadi ve kültürel kurumlarının varlığı yönünden de olumsuz bir tablo bırakmıştır. Cezayir'in böyle bir duruma düşmesi, gerçekte, işgal ettiği ülkeyi her bakımdan sömürmeyi ve kendisine bağımlı durumda bırakmayı gaye edinen işgalci düzenin doğal sonucudur. İşgal öncesinden mevcut olan kurumların bir bölümünü Fransa'nın çıkarları yönünde işleten sözkonusu yönetim, birçok kültür ve eğitim kurumu ile ibadet yerlerini kuruluş amaçları dışında kullanmış, bunlardan bir bölümünü de kiliseye çevirmiştir.

Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı'nın Ardından

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 241-266
Tam Metin
Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı İstanbul'da 1913 tarihinde doğmuştur. Babası Abdurrrahman Sayılı'nın görevi dolayısıyla henüz altı aylıkken gitmiş olduğu İran'dan dokuz yaşındayken dönmüştür. Orada bulunduğu sürece özel eğitim görmüştür. Daha sonra ailesiyle birlikte yurduna dönen Aydın Sayılı'nın hayatında bu dönemin önemli izleri olduğu bir gerçektir. Daha sonra, üniversite yıllarında aldığı derslerle Farsça ve İran Edebiyatı ile ilgili bilgilerini geliştirmiştir. O İran kültürünü çok iyi tanıyordu ve meşhur İranlı şairlerinin birçok şiirini ezbere bilirdi. Muhtemelen bu, biraz da onun güzele, sanata olduğu kadar bilime, ve doğru ve gerçeğe tutku denebilecek eğiliminden kaynaklanmış olmalıdır. Bu eğitim onun bu birbirini bütünleyen iki konuya yoğun ilgi duymasını sağlamıştır. Biz onun resim yaptığını, özellikle karakalem resimle uğraştığını biliyoruz.

İnsanın Tarih Yapma Rolü ve Eğitim Geleneğinin Tarihi Temelleri

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 211-230
Tam Metin
İnsanın tabii gerçeklik hakkındaki bilgi düzeyi ve insan-tabiat ilişkilerinde ulaşılan akılcı çizgi, beşeri gerçeklik için düşünüldüğünde henüz emekleme çağındadır. Aynı evrenin parçası olmak hasebiyle, beşeri gerçekliği objeleştiremeyen insanoğlu, gerek kendisini, gerekse kendi türünden olanların teşkil etmiş olduğu toplum denen beşeri ortaklığı, bilimsel anlamda yeni yeni inceleme olgunluğuna erişmiştir. Yoğunlaşan bir tempoyla XX. yüzyılda insan ve toplum gerçeğine çevirilen araştırıcı bakışlar, bu gerçeklik alanının yapı ve işleyiş sırlarına ulaşma çabası içinde, sosyal ve kültürel varlıkların oluşum ve gelişim boyutlarını kadrosuna alan tarih disiplini ve tarihi bilgi ihtiyacını önemli hale getirmiştir.