340 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • tarih
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

ŞEVKET BEYSANOĞLU, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, 1. cilt: Başlangıçtan Akkoyunlular'a kadar, Ankara 1987; 2. cilt: Akkoyunlular'dan Cumhuriyete kadar, Ankara 1990: Diyarbakır Belediyesi yayınları. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 217 · Sayfa: 1111-1114
Tam Metin
Köklü bir tarihe sahip olan ve bir çok medeniyetlerin birleştiği bir konumu bulunan Diyarbakır'ın önemi inkar edilemez. Bu önemli şehir Ziya Gökalp, Süleyman Nazif, Cahit Sıtkı Tarancı ve Ali Emiri gibi meşhur şair ve ilim adamlarını yetiştirdiği gibi Muslihiddin-i Lari, Bıyıklı Mehmed Paşa ve Özdemir oğlu Osman Paşa gibi tarihçi ve tarih yapanları da yetiştirmiş ve bağrına basmıştır. İşte bunları eserleriyle birlikte ilim alemine tanıtan kişi de Dr. Şevket Beysanoğlu'dur. Beysanoğlu'nun en büyük yapıtı da henüz iki cilt halinde yayınlanan Diyarbakır Tarihi'dir.

Batı Anadolu'daki 1'den Fazla Naos'lu Tapınaklar

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 215 · Sayfa: 7-12 · DOI: 10.37879/belleten.1992.7
Tam Metin
Dikdörtgen planlı tapınaklardaki naos kapısı, ön cepheyi oluşturan kısa tarafın simetri ekseni üstündedir. Sadece M.Ö. IV. yüzyılın başlarında inşa edilmiş olduğu sanılan Priene'deki Demeter Ve Kore Tapınağı nda, naos kapısı, biraz yana kaymıştır. Zaten bu binada, alışılmamış olan başka özelliklere de rastlanır. Genellikle tapınak naos'larında, kapı sayısı 1'dir, Sardis'deki Artemis Tapınağı, Roma İmparatorluk Dönemi'nde A. Pius ile Faustina'ya ithaf edilen bir çift tapınak durumuna getirildiğinden, herikisi de uzunlamasına eksen üstünde olan 2 naos kapısına maliktir. Yani naos'lar, gene de 1'er kapılıdırlar.

Cevat Açıkalın'ın Anıları : 2. Dünya Savaşının İlk Yılları (1939-1941)

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 217 · Sayfa: 985-1080 · DOI: 10.37879/belleten.1992.985
Tam Metin
Bilindiği gibi, Eylül 1938'de, Hitler Fransa ve İngiltere'ye Münich anlaşmasını kabul ettirmişti. Verdiği sözü hiçe sayan diktatör 15 Mart 1939'da, yani 6 ay sonra Çekoslovakya'yı işgal etti. Artık tehlike işareti verilmiş bulunuyordu. Türkiye tehlikeyi bütün ciddiyetiyle gören memleketlerden biri idi. Türkiye bu tehlikeyi yanlız bu Balkan Devleti olarak değil, fakat coğrafi mevkiinin ehemmiyeti ile mütenasip, kendisine terettüp eden siyasi ve tarihi mukadderat zaviyesinden gözönünde tutuyordu. Esasen Türkiye'nin durumu, I. Dünya Harbi sonrası Rusya, Avusturya-Macaristan ve Alman İmparatorlukları'nın bünyelerinden koparılıp eklenmek suretiyle genişletilmiş, keyfi ve suni olarak kurulmuş Baltık, Orta Avrupa ve Balkan Devletleri'nin hiçbiri ile kıyaslanamazdı. Türkiye Cumhuriyeti, İstiklal Savaşı'ndan sonra, kendi sınırları içinde belki mali ve iktisadi bakımdan zayıf, fakat siyaseten metin ve sağlam idi.

Günümüz Türkiyesi'nde Akrabalık Terimlerinin Kullanımı

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 216 · Sayfa: 483-512 · DOI: 10.37879/belleten.1992.483
Tam Metin
Bir kültür ile o kültürün mensuplarının konuştukları dil arasında, iki yönlü, karmaşık türden bir ilişki olduğu görüşü benimsenmektedir. Kültürün oluştuğu fiziki ortam kadar o toplumdaki deneyimler birikiminin ortaya çıkardığı kültürel özellikler de, kullanılan dile yansıyarak, belirli terimlerin oluşmasına yol açar. Öte yandan, bizzat dilin kendisi, toplum üyelerinin kullanabilecekleri sözcüklerin sinirliliği nedeniyle, belirli bir gerçeğin de sınırlı bir biçimde idrak edilmesinde önemli bir rol oynar (D.Bates ve F.Plog, 1990: 275-277). Bir toplumda kullanılan dile, başka kültürlerle etkileşme sonucu, yeni kültür öğeleri ile birlikte yeni sözcüklerin katıldığı bilinmektedir. Bu arada, eski sözcüklerin bir kısmı da, yeni koşullara göre yeni anlamlar alarak yaşamaya devam ederler. Hatta, belirli bir zamanda tek bir görevi ya da anlamı olan terimlerin, yeni koşullar karşısında, birbirinin yerine kullanılmaya başlayan eşanlamlı sözcükler haline dönüştükleri de görülür (A.İnan, 1968:295). Bu gibi gelişmeler, yakın bir tarihe kadar, zoraki kültür değişmesine hedef olan sömürgeler dışındaki toplumlarda yavaş seyreden bir süreçti. Oysa,yüzyılımızın özellikle son çeyreğinde, kitle iletişim araçları oldukça yaygınlaşarak, insanların kendi kültürleri dışındaki kültürlere açılmalarını sağlamışlardır. İlk planda, diğer kültürlerden yapılan çeviri ve "görsel-işitsel" yayınlarla birlikte, toplumun sözcük dağarcığına, önemli ölçüde yeni terimler aktarılması söz konusudur.

LEV NİKOLAYEVİÇ GUMİLYOV, "Tisyaçeletie vokrug Kaspiya", Azerbaydjanskoye Gosudarstvennoye İzdatel'stvo, Baku 1991, 312 s. (L.N. GUMİLEV, Hazar Etrafının Bin Yıllığı, Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Baku. 1992, 312 s.) [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 217 · Sayfa: 1105-1110
Tam Metin
Yukarıda, aslından kelime kelime çevirerek verdiğimiz eserin Rusça adı o kadar kısa yazılmış ki, yalnız kapağına bakmakla konusunu açık olarak anlamak mümkün değildir. Ancak eseri açıp ilk sayfasından birkaç cümle okuduktan sonra bunun "Eurasia"da yaşamış halkların bin yıllık tarihi ile ilgili olduğunu görüyoruz. Bu yüzden kitabın adı Azerbaycan şivesine: "Hazar etrafı halkların bin yıllık tarihi" diye açıklanarak çevrilmiş bulunmaktadır (s. 309).

Reformcu Bir Hükümdar Fatih Sultan Mehmed

Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 212 · Sayfa: 79-86
Tam Metin
Bu yazımızda, devlet adamı ve kumandan Fatih Sultan Mehmed'in araştırıcılarca işlenmemiş reformcu yönünü ele alacağız. Zira, menşei nereden gelirse gelsin benimsediği bir imparatorluk idesini gerçekleştirmek yolunda tüm hayatını ve enerjisini harcamış, cihan hakimiyetini gerçekleştirememişse de cihanşümul Osmanlı İmparatorluğu'nu kurmayı başarmış, Fatih'in bu yönü bugüne dek gerçek anlamda ele alınıp işlenmemiştir. Çünkü, onun bizce en ilginç yanı Osmanlı Devlet düzenine getirdiği yeniliktir. Ancak, burada esas konumuza girmeden önce kısa da olsa İstanbul'un alınmasının nedenleri ve benimsediği cihanşümul hakimiyet fikrinin oluşumuna bir bakış yapmanın yerinde olacağı kanısındayız.

Osmanlı Dönemi Fiyat Politikası ve Fiyatlarının Tahlili

Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 212 · Sayfa: 87-100
Tam Metin
Tarih ilminin konusu, zaman içinde insan olduğuna göre, insanın bütün faaliyetlerine esas olan düşünce, yaşayış tarzı, inanç sistemi, kültürel değerleri, üretim ve tüketim biçimleri, kısaca maddi ve manevi unsurları, bu unsurların kaynağı, gelişmesi ve sonuçları, tarihin de konusunu teşkil eder. Böylece tarihi, sadece bir takım siyasi ve askeri zaferler yekünü veya sülâle tarihleri olarak ele almak, tarihin hakiki manası ve mahiyeti ile bağdaşmaz. Bu haliyle tarih, ne "faydalanılan" ve ne de "ders alınması gereken bir ilim" olmaktan çıkar. O halde," "faydacı" ve "ders alınması gereken tarih", bir "bütün" olarak telâkki edilen tarihtir.

Doç. Dr. ÜNSAL YAVUZ, Atatürk, İmparatorluktan Milli Devlete, Türk Tarih Kurumu Yayınları XXIV. Dizi-Sa. 10, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1990. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 212 · Sayfa: 257-268
"İçindekiler" ve "Giriş" dışında, metin kısmı 95, "Kronoloji", "Bibliyografya" ve "Dizin" ile birlikte 117 sayfadan oluşan "Atatürk, İmparatorluktan Milli Devlete" adlı kitabın tanıtımının yapılmasında izlenen yöntemi birkaç cümle ile belirtiyoruz: Her bölüm ele alınarak alıntı yapılan kitapların tesbiti, cümle bozukluklarının saptanması, var olan kronoloji ve bilgi hatalarının gösterilmesinin yanısıra, bölümde anlatılmak istenen düşüncelerin ne ölçüde verilmiş olduğunun belirlenmesi anlatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca "Bibliyografya" kısmı ele alınarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu arada böyle oldukça geniş, kapsamlı ve "iddialı" sayılabilecek bir konunun değerlendirilmesi sırasında nasıl bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğine çalışılmıştır.

Osmanlı Düşünce Tarihinde Toplumsal Bir Muhalefet Olarak Şeyh Bedreddin ve Hareketinin Tahlili

Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 213 · Sayfa: 341-350
Tam Metin
İslam Düşünce Tarihinde 'zaman zaman' Hakim düşünce yapısına itiraz ederek, o devrin anlayısında değişiklik yapmak isteyenlerden birisi de Şehy Bedreddin'tir. Özgünlük, bağımsızlık ve karşıt olma temel hareket noktalarından kalkan bu insanlar, o zamana kadarki uygulamalardaki aksayan yönleri göstermeye çalışarak, kamunun belli bir kısmının sesi olabilmişlerdir. Gayeleri ıslahat olmasına rağmen, İslâm akâidi açısından vardıkları noktalar oldukça farklı olabilmiştir. Dolayısıyla Şeyh Bedreddin'in akâide dair görüşlerini iyi tahlil edebilmek için, o devrin sosyal ve iktisadî şartlarını iyi değerlendirmek gerektiği kanatindeyiz.

Tarih Nedir?

Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 213 · Sayfa: 579-588
Bugünkü dünyanın hâli, tarihin belki ...tarihinin bir dönemecinde bulunduğu bir hâldir. Şüphesiz içinde yaşadığımız, hareket ettiğimiz ve düşündüğümüz toplumların tarihi diye ilan edilmiş olduklarını artık biliyoruz. Bir oluş şuuru içine köksalmış olduğumuzu hissediyoruz. Bu noktai nazardan, "bunalım'ın sarstığı çağdaş zihniyet, bizi yalanlamıyor. Bu zihniyet, bir sonun çileli bekleyişiyle sürekli biçimde ihtimal dahilinde bulunmayan rabıtalar kurduğundan, daima şunları itiraf etmek zorunda kalmıştır: "Herşey değişiyor" veya: "uyum sağlamak gerekir". Hiçbir şey devamlı değildir, sonsuz bir şekilde verilmemiştir, herşey istihâle ediyor. En azından bir şey kesindir: eğer bu kökleşmenin tertibatı altüst olursa, karanlık bir gecenin sessizliğine gömülmüş intibaına kapılabiliriz. Bununla birlikte, yeni meselelerin ortaya çıktığını iyiden iyiye hissediyoruz. Eskiden tarihin geçmiş çağlar arasında muzafferâne bir tekâmülünün bakış açılarını, bir hürriyete kavuşma yörüngesinin temaşasını tanzim ettiği yerlere kısmen ortak tecrübeler yerleşiyor, bir vaadedilmiş toprak haberleri kayboluyor. Şaşırtıcı bir biçimde, biyografiler, nokta incelemeler ve hadiselerin veya nutukların sınırlı tahlilleri lehine, evrensel tarihler bir yana bırakılmıştır. Sanki beşerî eylemlerin, onların ölümlerinin ve sanatlarının kitabını sekanslar, ağlar hâlinde çözmeye gayret etmek, onları evrensel ve erek-bilimsel bir akış fikri altında tahlil etmekten daha değerliymiş gibi. Öyleyse, tarihin bu yeniden dökümünde ve çağdaş yönlere ve şuura yepyeni biçimler kazandırılmasında rol oynayan kimdir?