4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Hititçe Çivi Yazılı Belgelere Göre Çoban

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 765-788
M.Ö. II. binyılda Anadolu'da çok önemli bir siyasal güç olarak ortaya çıkan Hititler, bu dönem dünyasının en çok dikkati çeken kültürlerinden birini de ortaya koymuşlardır. Hitit Devleti'nin ilk kez ortaya çıktığı yer, Hitit kültürünün izlerine bugün en yoğun olarak rastlanan bölge olan Kızılırmak'ın çizdiği geniş kavsin içinde kalan topraklardır. Bu merkez alandan hareketle Hititler, Anadolu'nun her yönünde siyasal ve askeri faaliyetlere girişmişler, devletin sınırlarını bu yönlerde genişletmişlerdir. M.Ö. XII. yüzyıl başlarındaki Hitit Devleti'nin yıkılışına dek Anadolu'nun pek çok yerinde ve ondan sonra biraz daha değişik kimliklerle Anadolu'nun güneyi ve güneydoğusunda Hititler'in izlerini takip edebilmekteyiz.

The Wounded Turks and the Fall of Damascus, 1 October 1918

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 931-942
Tam Metin
At 6 a.m. on 1 October 1918, Feisal's forces entered Damascus. All day and night they flowed into the Omayade capital and started looting and killing, particularly Turkish soldiers who were wounded and sick. British units remained outside the city. The new Arab administration proved unable to keep order. One particularly gruesome incident was the looting of the main Turkish hospital. It contained between 600 to 800 wounded. Many of them died. The Turks had no cover for the sick. Few of the men had blankets; they had no medical organisation. There were no drugs, bandages, or food fit for sick men; no sanitation. Very little assistance could be obtained from the local Arab authorities in Damascus. They were indifferent to human suffering. However, the wounded Turks left in Damascus suffered not just because of Arab logistical problems, but also because the political need to exclude the British units from Damascus left the sick and wounded Turks bereft of care. The British re-occupied the Turkish military hospitals after four days' Arab control as the Turkish wounded were receiving no care. They then set about cutting the death rate from 70 to 15 a day. The patterns of military administration in Damascus were supposed to follow international practice as prescribed in the Fourth Convention Concerning the Laws and Customs of War on Land signed at the Hague in the Netherlands on 18 October 1907 and entered into force on 26 January 1910, to which both Britain and the Ottoman Empire were parties. The British clearly disregarded the general rules on the occupied enemy territories as defined by this convention. It was essential to obey the main rules of military occupation. Therefore the neglect of the Turkish hospitals in Damascus by British forces, was, to say the least, unlawful. The poor conditions for the wounded Turks were a direct result of the British army being instructed to promote an Arab administration in Damascus. The French looked upon this British connivance with indignation. Paris accused London of hiding behind the façade of Arab nationalism to undermine French influence in Syria. During the war Britain had already in the Sykes-Picot Agreement recognised French interest in Syria. In terms of international politics it must have been that the Turkish sick and wounded were marginal to the central objective of giving the impression that Feisal's Arabs were in charge. Turks suffered as a result of British realpolitik.

Kaynak Kritiği ve Tehcir Olayında Belge Tahrifatı -Johannes Lepsius Örneği-

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 967-984
Tam Metin
Atatürk'ün "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır" sözü, tarih metodolojisi açısından irdelendiğinde, adeta bugünkü Avrupalıların "Ermeni meselesine" bakış açıları göz önünde bulundurularak söylenmiş gibidir. Tarih yazıcısı, çalışmalarının yöntemsel ve felsefi eleştirisine subjektif bir eğilim ile yaklaşmak yerine, tarih metodolojisinin ortaya koyduğu araştırma tekniklerine güvenmeyi tercih eden kişi olduğu ölçüde bilimsel olur. Bilimsel ölçünün iki temel öğesi olan gerçeklik ve kaynak belirtme meseleleri ise tarih ilmi araştırmalarındaki can alıcı noktayı teşkil etmektedir. Tarihçi, özünde bu iş ne denli güç olursa olsun, geçmişteki insanların eylem, düşünce ve harekete geçirici nedenlerini, kendi mevcut inançlarına doğrudan başvurmadan, bilimsel anlamda kavrayabilmek için çaba göstermek zorundadır.

Osmanlı Medrese Geleneğinin Doğuşu

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 849-904
Osmanlı medreseleri tarihi üzerine birinci el kaynaklara dayalı ilk ciddi çalışmayı -Osmanlı devlet teşkilatı konusunda olduğu gibi Osmanlı tarihinin geneli bakımından da- başlatan, rahmetli İsmail Hakkı Uzunçarşılı olmuştur. Onun 1965'te yayınlanan Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı adlı eseri bu konunun da öncüsü olmuştur. Uzunçarşılı bu eserinde Osmanlı medreselerini daha çok "teşkilat" açısından değerlendirmiştir. Eserinin medreselere ayrılan seksen sayfalık kısmında İstanbul'un fethinden önceki dönemi çok kısa şekilde (2.5 sayfa) ele almış, ardından Fatih'in Sahn-ı Seman medreseleri ile Kanûni'nin Külliyesi'ndeki medreseleri, vakfiye metinleri, kronikler, bazı arşiv belgeleri ve öğrencilerine daha önce yaptırmış olduğu akademik ödevlere dayalı olarak incelemiştir. Uzunçarşılı eserinde, medreselerin derecelerini, hiyerarşik düzenlerini ve müderrislerin tayin ve terfi usullerini ele alarak üzerinde uzun uzadıya durmuş ve bu konulan geniş arşiv malzemelerine dayalı olarak irdelemiştir. Uzunçarşılı ayrıca, medreselerde okutulan dersleri ve ilgili diğer konuları toplu şekilde incelemiş ve onlar hakkında önemli bilgiler ve referanslar sunmuştur.

Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan'ın İstanbul'u Ziyareti ve Türkler'in Tarihteki İlk Uçuş Denemesi (1162)

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 839-848
Tam Metin
Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud'un 1155 yılında ölümü üzerine tahta oğlu II. Kılıç Arslan geçti. Bu olay, Türkiye Selçukluları karşısında kaybettiği toprakları geri almaya çalışan Dânişmendli Yağıbasan'ı harekete geçirdi. Yağıbasan, Bizans İmparatoru Manuel Komnenos'un Sultan II. Kılıç Arslan aleyhinde kurduğu ittifaka da katılarak imparatorun yardımını temin etti. Bizans imparatoru Manuel Komnenos, Musul Atabegi Nureddin Mahmud Zengi, Dânişmendli beyleri Yağıbasan, Zülkarneyn ve Zünnun, Sultan II. Kılıç Arslan'ın kardeşi Ankara ve Çankırı Meliki Şâhinşâh gibi Türkiye topraklarında hâkimiyet icra eden hükümdarların oluşturduğu ittifak karşısında, tahtını korumakta zorluk çeken Sultan II. Kılıç Arslan, bu birliği mutlaka dağıtmalıydı. Aksi takdirde bu ittifaka karşı başarı kazanması mümkün değildi.

1849-1851 Bosna Hersek İsyanı

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 905-930
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde Tanzimat'ın ilânının ardından bir takım yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu durumdan en fazla yerel ayrıcalıklara sahip yöneticiler etkilenmiştir. Bunlar kendi ayrıcalıklarını korumak için merkezle kıyasıya bir mücadele içine girmişlerdir. Hıristiyan tebaaya tanınan haklar ise Hıristiyan güçlere verilen tavizler olarak algılanmıştır. Sonuçta Bosna Hersek, Bulgaristan ve Arnavutluk'ta şiddetli ayaklanmalar ortaya çıkmıştır. Bu kargaşa sadece devletin Balkan toprakları ile sınırlı kalmamıştır. Benzer çatışmalar devletin diğer bölgelerinde de meydana gelmiştir. Bosna Hersek bu düzenlemelerden derinden etkilenen bölgelerin başında yer almıştır. Bosna Hersek, Tanzimât'a kadar devletin nazarında korunması gereken ve çeşitli ayrıcalıklarına göz yumulan bir serhat eyaletiydi. Tanzimât'la birlikte orada da yeni değişikliklerin uygulanması gündeme geldi.

Çukurova'da Fransız-Ermeni İşbirliği (1918-1921)

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 943-966
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi'ni takip eden günlerde Türk yurdu yer yer işgallere uğrarken Çukurova yöresi de 1918 yılının Kasım ve Aralık aylarında Fransız ve İngiliz ortak işgaline uğramıştı. Çukurova bölgesi, ortak bir işgale uğramasına rağmen, bu bölgede İngilizlerle Fransızlar arasında nüfuz yönünden siyasi bir çekişme kendini gösteriyordu. Fransa, İngiltere üzerinde yaptığı baskıdan başarıyla çıkacak, Suriye ve Kilikya bölgesini kendi nüfuzu altına alacaktı.

Paphlagonia'daki Pompeiopolis Antik Kenti

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 819-838
Tam Metin
Pek çok kez değişikliğe uğramış olmakla birlikte ; doğuda Vezirköprü çevresi, güneyde Çankırı il merkezindeki antik Gangra kenti dolayları ve batıda da Gerede civarına değin uzanan antik Paphlagonia bölgesi kuzeyde ise Karadeniz tarafından sınırlandırılmaktadır. Paleolitik dönemden itibaren yerleşime sahne olduğu bilinen bölge, özellikle Hititler döneminde Gasga ve Pala kavimleri dolayısıyla kaynaklarda da tanınmaya başlamıştır. Öncüllerinin kimler olduğu net olarak bilinemeyen Paphlagonların, M.Ö.1200 dolaylarındaki kavimler göçü esnasında Anadolu'ya gelmiş Trakya kökenli halklardan oldukları görüşü genelde kabul edilmekle birlikte Anadolu'nun yerel toplumlarıyla bağlantılarının olduğu muhtemeldir.

Esnâdî ez revâbıt-ı İran bâ-menâtıkî ez Asya-yi Merkezî (İran'ın Orta Asya Ülkeleriyle İlişkilerine Dâir Belgeler), Vezâret-i Umur-i Harice, Defter-i Mütalâât-ı Siyasî ve Beynelmilelî, İdare-i İntişâr-ı Esnâd, Tahran 1372 h.ş. 505 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 991-1000
Eser, zamanın Dışişleri Bakanı Ali Ekber-i Velayeti'nin Önsöz'ü (s. 1-3) ve Belgeler Yayın Dairesi Başkanı Muhammed Hasan Kavusî-i Iraki'nin özet olarak yazdığı bölgenin tarihi ile ilgili Girişle (s. 5-20) devam etmektedir. I. Bölüm bölgenin genel olarak coğrafyası ve Orta Asya ülkelerinin tanıtılmasına ayrılmış olup, Özbekistan (s. 35), Tacikistan (s. 43), Türkmenistan (s. 47), Kazakistan (s. 52) ve Kırgızistan (s. 58) hakkında kısa bilgi verilmektedir.

Esnâdî ez revâbıt-ı İran bâ-mıntıka-i Kafkas (İran'ın Kafkasya Bölgesi ile İlişkilerine Dâir Belgeler), Vezâret-i Umur-i Harice, Defter-i Mûtalâât-ı Siyasî ve Beynelmilelî, İdâre-i İntişâr-ı Esnâd, Tahran 1372 h.ş., 490 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 985-990
Eser, devrin Dışişleri Bakanı Ali Ekber-i Velâyeti'nin Önsöz'ü (s. 1-3) ve Belgeler Yayın Dairesi Başkanı Muhammed Hasan Kavusi-i Iraki'nin özet olarak yazdığı bölgenin tarihiyle ilgili Giriş ile (s. 5-35) devam etmektedir. Burada Çarlık Rusyası'nın Gürcistan siyaseti, İran topraklarının Rusya tarafından işgali, Gülistan ve Türkmençay andlaşmaları, 1917 İhtilali ve Bolşeviklerin Kafkasya'ya hakim olmaları; II. Dünya Savaşı'ndan sonraki gelişmeler anlatılmaktadır.