4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Hint Biliminin Günümüz Bilimine Katkılarının Kısa Bir Değerlendirmesi

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 63-74
Tam Metin
Hint Uygarlığı dendiğinde aklımıza M.Ö. 5000'lerden başlayarak, gelişip serpilerek, bilimin çeşitli dallarında önemli çalışmaların yapılmış olduğu, ve bu çalışmalarla günümüz bilimini önemli ölçüde etkilemiş olan bir uygarlık akla gelmektedir. Hint bilim ve kültür tarihi ele alınıp incelenirken, beş döneme ayrılarak incelenir. Bunlardan ilki prevedik dönem, ki buna arkeolojik dönem de diyoruz; ikincisi vedik dönem, üçüncüsü post vedik dönem ya da budik dönem, dördüncüsü İslam Dünyası'yla etkileşim içinde bulunduğu dönem ve beşincisi ise on yedinci yüzyıl sonrası olarak ayırıyoruz. Bu yazıda Hint Uygarlığı'nın, İslam Dünyası'na kadar olan dönemindeki bilimsel çalışmaların, bilim tarihi açısından ne anlam taşıdığını, bir başka ifade ile, günümüz bilimine katkısı açısından kısa bir değerlendirmesi yapılacaktır.

Burdur Müzesi’ndeki Side Tetradrahmi Definesi

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 37-62
Tam Metin
Burdur Müze Müdürlüğü tarafından 1995 yılında Dudu Özmen'den satın alınmış olan bu define, Burdur İli, Yeşilova İlçesi, Çeltek Köyü'nde (batı Pisidia, Kibyratis ve güney batı Phrygia sınırında, Phrygia'nın Eriza, Pisidia'nın Olbasa ve Palaipolis antik kentlerinin ortasına düşen bir yerde) bulunmuştur. Define 33 adet erken baskılı Side tetradrahmisinden oluşmaktadır. Side'nin M.Ö. 205 - 190 tarihli darpları olan bu definede 12 farklı magistrat (sikke basımından sorumlu yetkili memur) ismine rastladık. Sikkelerin arka yüzünde yeralan bu yetkili memur isim kısaltmaları bize bu sikkelerin 205 ile 190 tarihleri arasındaki 12 yıl süresinde basılmış olduklarını (genellikle sikke basımından sorumlu memurlar bir yıllığına göreve geliyorlardı) göstermektedir.

Orta Karadeniz Bölgesi Protohistorik Çağ Maden Sanatının Kökeni ve Gelişimi

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 1-36
Tam Metin
Orta Karadeniz Bölgesi'nde Protohistorik Çağ'da yani İÖ 4500 ile İÖ 500 yılları arasını kapsayan yaklaşık 4000 yıllık bir zaman süreci içinde maden sanatının ortaya çıkışı ile nasıl bir gelişim gösterdiğinin ayrıntıları ile araştırılması ve bu bölge maden sanatının Anadolu maden sanatıdaki yeri ile komşu ülkelerin çağdaş kültürlerinin maden sanatları ile ilişkilerinin ortaya konması amaçlı proje ile çerçevesindeki çalışmalar 3 aşamalı olarak 1997, 1998 ve 1999 yıllarında gerçekleştirildi.

Osmanlı Döneminde Anadolu Şehirlerinin Gelişmesinde Devletin Rolü: Karahisar Örneği

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 161-192
Tam Metin
Tarih boyunca medeniyetler şehirlerde kurulmuş ve gelişmiş, medeniyetlerin çöküşü de şehirlerin gerilemesine paralel bir çizgi takip etmiştir. Medeniyet ve şehir arasındaki bu yakın ilişki dolayısıyla, medeniyetler, şehir ile özdeşleştirilmiştir. Osmanlı Sultanı II. Mehmed'in (1451-1481), İstanbul'un fethini "gazay-ı asgar" olarak niteleyip, "gazay-ı ekber"in şehrin imarı ile yeni başladığını belirtmesi ve hemen ardından İstanbul ile birlikte Anadolu ve Balkanlar'da şehirlerin gelişmesi ve yayılması için gerekli düzenlemelere başlanması, ancak medeniyetlerin yükselişi ile şehirlerin gelişmesi arasındaki sıkı ilişkinin iyi kavranmış olmasıyla açıklanabilir. İstanbul'un fethi ile Osmanlı Devleti bir İmparatorluğa dönüşmüştür. Ancak, özelde İstanbul'u, genelde ise, diğer şehirleri geliştirme ve şehirleşmeyi yaygınlaştırma politikası, II. Mehmed döneminde başlatılan, sonraları da devem ettirilen bir süreç olarak benimsenmeseydi, devlet gerçek manada bir İmparatorluk olabilir miydi? Tabii ki, hayır. Bu cevabın ardında, devletin şehirleri ve şehirleşmeyi teşvik ettiği ve bu amaca yönelik çeşitli politikalar geliştirdiği varsayımı yatmaktadır. Bu varsayım, yalnızca tarafımızdan geliştirilen bir düşünce olmayıp, sanayi öncesi toplumlarda, şehirlerin kurulması ve yayılması için, yalnızca ticaretin yeterli olmadığı, direk veya dolaylı şekilde devletin desteğinin gerektiği tezi ile yakından ilgilidir. Bu tezden hareketle, örnek durum olarak Karahisar ele alınmakta, fethedildiğinde yalnızca bir kale ve bir grup gayrimüslim nüfustan ibaret, küçük bir kasaba görünümünde olan bu yerleşim biriminin, zaman içinde gelişerek şehir haline gelişini mümkün kılan süreç ve bu süreçde devletin uyguladığı politikalar tespit edilmeye çalışılmaktadır.

Doğu Karadeniz'de Âyânlık: Tirebolulu Kethudazâde Mehmed Emin Ağa

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 193-214
Tam Metin
Osmanlı sosyal tarihinin en dikkat çekici dönemini, XVIII. yüzyılda taşradaki mahalli güçlerin yükselişi oluşturur. Bilindiği gibi söz konusu döneme bazı araştırıcılarca "Ayânlar Çağı" dahi denilmiş ve bu ad genel mahiyetteki kitaplara da yansımış ve tarihçi kesim arasında umumi bir kabul görmüştür. İmparatorluğun gerek Anadolu ve gerekse Rumeli yakasında ortaya çıkan ve gittikçe güçlenip hükümet merkezine ve onun taşradaki temsilcilerine karşı bir bakıma denge unsuru haline gelen âyân hakkında, zamanımızdaki değişmelerin ve yeni fikrî akımların etkisiyle farklı izahların yapıldığı; merkezî karekterli, koyu devletci anlayışla bu zümreleri "mütegallibe" kategorisinde vasıflandırma temelinde ele alınan konunun, zamanla değişik yönlerden yapılan çalışmalar ve bilhassa daha serbest bir tarihçilik anlayışının da tesiriyle giderek farklı bir çerçevede takdim edilmeye başlandığı dikkati çekmektedir. Her ne şekilde olursa olsun "âyânlık, eşkıyalık, mütegallibe" üçgeninin birbirinden çok ince çizgilerle ayrılan yanlarını ortaya koyabilmek, ayrıca bu zümrelerin ortaya çıkış sebeplerini layıkıyla anlayabilmek, derinliğine yapılacak araştırmaların rehberliğine muhtaçdır.

Turco-British Rapprochement on the Eve of the Second World War

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 257-312
Tam Metin
The Italian invasion of Ethiopia in 1935 marked the beginning of a definite closeness in Turco-British relations, which were to undergo a long process of development. During the Ethiopian crisis, Turkey followed Britain in defence of the League of Nations Covenant. Firm co-operation between Turkey and Britain during the Montreux Straits Conference of 1936 further accelerated the pace of rapprochement. With King Edward VIII's visit to Turkey, just after the Montreux settlement, the mutual friendship took a step forward. At the Nyon Conference of 1937, Turkey supported Britain in its defence of international shipping against attacks by pirate submarines in the Mediterranean. Nyon drew the Turks and British closer together. In 1938 Britain granted a credit of sixteen million pounds to Turkey which strengthened the growing friendship between Ankara and London and aimed at reducing the necessity of Turkish economy depending on Germany. Germany's occupation of Czechoslovakia and Italy's annexation of Albania in the spring of 1939 soon led Turkey and Britain to sign a mutual assistance agreement. This accord combined Turkish and British energies for the protection of peace and paved the way for the conclusion of the Turco-Anglo-French Triple Alliance Treaty in the autumn of the same year.

NİLÜFER BAYATLI, XVI. Yüzyılda Musul Eyaleti, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999, Sayfa sayısı: XI + 230. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 387-410
Tam Metin
Son yıllarda Osmanlı tarihi üzerinde yapılan araştırmalar artarak devam etmektedir. Bu araştırmalar özellikle arşiv vesikalarına dayandırılmakta, Osmanlı idari yapısı, teşkilat, ekonomik ve sosyal yapısı hakkında yeni bilgi ve belgeler gün yüzüne çıkarılmaktadır. Osmanlı tarihinin bütün boyutlarıyla ve objektif olarak yazılabilmesi için, Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki tasnif işlemlerinin bir an önce tamamlanması ve arşivlere dayalı ilmi çalışmaların da yoğunlaştırılarak sürdürülmesi gerekmektedir. Birkaç yıldan beri Osmanlı tarihi hakkında yapılan çalışmaların büyük bir kısmı, Tapu Tahrir defterlerinden faydalanıp Eyalet, Sancak ve Kaza ünitelerinin araştırılması yönünde yoğunluk kazanmıştır. Bu çalışmalardan biri de Nilüfer BAYATLI (Abdülhakim) tarafından, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 1974 yılında tamamlanan XVI. Yüzyılda Musul Eyaleti adlı çalışmadır. Bu çalışma Türk Tarih Kurumu tarafından 1999 yılında basılarak ilim aleminin istifadesine sunulmuştur.

Tanzimât Döneminde Bosna Hersek'te Kilise İnşa ve Onarım Faaliyetleri

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 215-242
Tam Metin
Osmanlı Devleti bir çok milletin aynı çatı altında yaşadığı kozmopolit bir toplumsal yapıya sahipti. Bu çok milletli imparatorlukta, tüm dengeler hak ve adalet ölçüleri üzerine kuruluydu. Adalet terazisindeki en küçük dengesizlik hemen hemen tüm toplumda huzursuzluğa yol açıyordu. XVII. yüzyıla gelindiğinde adalet mekanizması ve devlet otoritesinde aksaklıklar meydana gelmeye başlamıştı. Bu durumdan en fazla şikâyetçi olan bölgeler tabiî olarak farklı etnik gurupların iç içe bulunduğu yerlerdi. Bu bölgelerin başında da Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar sorun olmaya devam eden Balkanlar geliyordu. Balkanlarda adil olarak toplanamayan vergiler ve serbest dinî faaliyet icra edememek başlıca şikayet konularıydı.

Milletler, Halklar ve Devletler

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 313-374
Tam Metin
On küsur yıldan bu yana, sona ermekte olan soğuk savaşın ve sömürgeciliğin sona ermesinin (dekolonizasyon) çifte tesiriyle, dünya sanki devletlerin, milletlerin ve sınırların belli ölçüde istikrara kavuşmasına doğru yol alıyor gibidir. Zira gözlerimizin önünde, sömürgeci imparatorlukların çöküşünden sonra, orta Avrupa ve Balkanların sarsıntılara uğradığı bir sırada, SSCB imparatorluğu ve hattâ, Ukranyalıların, Baltıklıların ve Gürcülerin darbeleriyle, bizzat Ruslar ve sovyet halkı mefhumu çözülme yolundadır. Ulus-devlet modelinin kendisi, fırtınaya dayanacak mıdır? Başka modeller mi ortaya çıkacaktır? Yoksa bu durum, miletler üstü tutkuların ve millî-ötesi (post-nasyonal) ütopyaların matem çanı mıdır?

Turks and Indians on the Margins of Europe

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 243-256
Tam Metin
Knowledge of emerging New World settlements and opportunities was quick to diffuse from the western seaboard of Europe to central and eastern parts of the continent. This article contends that cultural knowledge and perceptions were ethnically filtered by Europeans desirous to include new knowledge in existing paradigms. Diverse aspects of New World society appealed to different communities and news and information was consciously manipulated and re-presented, using stock cliches, to be made more palatable to the target community. Blanket verbal and pictorial representations of 'America' and 'Europe' synthetically emerged to feed the appetite for understanding the New World. It is further suggested that the transfer of cultural cliches from Turk to Native American highlight the complex origins of European perceptions of America. These images had substantial effects on the creation of early American society.