274 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Ottoman Empire 17
- Osmanlı 16
- Osmanlı Devleti 16
- Ottoman 15
- Architecture 6
Xueyantuoların Kökenleri ve Tarihlerindeki Boşluklar
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 310 · Sayfa: 833-852 · DOI: 10.37879/belleten.2023.833
Özet
Tam Metin
Friedrich Hirth’in Çin kaynaklarındaki Xueyanuo’nun Sir Tarduş olduğu fikri kısa süre için genel kabul gördüyse de sonraki araştırmalar başka sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Hirth, Xue’nin Tonyukuk Yazıtı’ndaki Sir olduğundan emin olmakla birlikte, Yantuo’nun Tarduş olduğunu kanıtlayamamıştır. Tongdian’ın Yantuoları Helanlarla özdeşleştirmesi yeni araştırmalara yön vermiştir. Araştırmacılar Helan ve Yantuo kelimelerinin Türkçe karşılıklarına odaklanmış ve Yantuo’nun Tarduş olmadığı kanıtlanmıştır. Fakat Yantuoların tarihleri devamlılık içinde aydınlatılamamış, büyük boşluklar kalmıştır. Diğer Yandan Xue’nin anlamı ve Xuelerin tarihi üzerinde durulmamıştır. Bu çalışmada Tongdian’ın kurduğu Hela-Helan-Yantuo özdeşliği sorgulanmıştır. Yantuo ismi kaynaklarda ortaya çıkıncaya kadar Helanların vaziyetine dair kayıtlar araştırılmak suretiyle Yantuo tarihinin boşluklarının doldurulması için çalışılmış, Xuelerin kökenine ve Xueyantuo adının kaynaklarda belirmesine kadarki tarihlerine dair kayıtlar incelenerek Xuelerin Yantuoları ele geçirdiği tarihin tespit edilmesi hedeflenmiştir. Xueyantuo Kağanlığı’nın yıkılışından sonra Xueyantuo boyunun akıbeti sorgulanırken nihayet Tonyukuk Yazıtı’nda görülen Sir’in bir boy adı olarak Çin kaynaklarınca zikredilen Xue Boyu olup olmadığı incelenmiştir.
A New Phrygian Inscription from Gordion: A Pergamene Contingent in Phrygia in the early Reign of Antiochus I
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 310 · Sayfa: 793-831 · DOI: 10.37879/belleten.2023.793
Özet
Tam Metin
This article contains the first publication of a newly discovered inscription from Gordion which is written in Phrygian and probably dates to early reign of Antiochus I. The inscribed slab appears to have formed part of a funerary monument which is associated with a man named Parsaparnas who probably was a member of the Persian nobility originating from the region of Pergamon in Mysia and commanded a Pergamene military contingent deployed by Antiochus in the region of Gordion. This is the first and, so far, the only inscription known to mention the city of Gordion by name. After an introduction sketching out the situation at Gordion in the Hellenistic period, the article presents in turn the article presents in turn a description of the stone (§1), a detailed commentary on the epigraphical features of the inscription (§§2- 4) and a concise philological discussion (§5), followed by a translation (§6), comments on the geographical and ethnocultural background of the text (§§7-8), the nature of the associated monument (§9), and finally, conclusions about its date and historical context (§10).
Rumeli Vilayetlerinde Mülkiye Müfettişliği (1896-1902)
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 310 · Sayfa: 1059-1082 · DOI: 10.37879/belleten.2023.1059
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nde teftiş uygulaması modern anlamda Tanzimat Dönemi ile başlamıştır. Mülkiye müfettişliği ise 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Berlin Antlaşması’nın hükümlerinin yerine getirilmesi için yapılan Rumeli Islahatları çerçevesinde 1896 yılında oluşturulmuştur. Mülkiye müfettişlerinin vazifeleri ile görev tanımını belirlemek için aynı yıl bir talimatname yayınlanmıştır. Bu talimatnameye göre mülkiye müfettişleri en geniş anlamıyla mülkiye memurlarının kanun ve yasalara uygun hareket edip etmediklerini teftiş edeceklerdi. Mülkiye müfettişliğinin bu ilk uygulamasında Anadolu dışarıda kalmış ve sadece altı Rumeli vilayeti kapsam dâhiline alınmıştır. Bunun önemli sebeplerinden biri Osmanlı’nın son döneminde krizin eksik olmadığı Rumeli’de asayiş ve güvenliğin sağlanması hedefiydi. Bu doğrultuda 1896 yılından 1902 yılına kadar altı yıl boyunca mülkiye müfettişleri Rumeli vilayetlerinde görevleri icabı teftişlerde bulunmuşlardır. Merkezi yönetim ve bilhassa II. Abdülhamid mülkiye müfettişlerine büyük önem verse de başta valiler olmak üzere yerel makamlar ile mülkiye müfettişleri arasında başlangıcından itibaren bazen birbirlerini merkeze şikâyet edecek boyutlara ulaşan problemler ve anlaşmazlıklar meydana gelince nihayet 1902 yılında bu uygulamadan vazgeçilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşiv belgeleri kullanılarak 1896-1902 yılları arasında mülkiye müfettişliği teşkilatının kurulması, müfettişlik talimatnamesinin değerlendirilmesi, müfettişlerin atanma süreçleri ile görev yerlerinde karşılaştıkları sorunların ele alınması hedeflenmiştir. Çalışmanın temel gayesi Osmanlı Devleti’ndeki bu ilk mülkiye müfettişliği tecrübesinin analiz edilmesidir.
İstanbul ve Çevresinde Veba-yı Bakari (1886-1891)
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 310 · Sayfa: 1021-1057 · DOI: 10.37879/belleten.2023.1021
Özet
Tam Metin
Sığır vebası, en eski hayvan hastalıklarındandır. En çok, hassas türler olan sığır ve mandalara etki ettiği bilinir. Bulaşıcılığı ve ölüm oranı çok yüksek olan hastalık Anadolu coğrafyasında çağlar boyunca çok sayıda kırıma neden olduktan sonra ancak Cumhuriyet devrinde etkeni ile birlikte ortadan kaldırılabilmiştir. Anadolu tarihinin en uzun ve önemli kesitlerinden birisini temsil eden Osmanlılar devri boyunca ise hayvan varlığıyla sağlığını tehdit eden hastalıkların başında yer almıştır. Buna karşılık akademik literatürde diğer hayvan hastalıklarıyla birlikte insan hastalıklarının gölgesindedir. Hâlbuki hane ekonomisinin çift hayvanlarına dayandığı tarım odaklı ekonomilerde başta sığır vebası olmak üzere salgın hayvan hastalıkları, yalnız hayvan varlığı ve gönenciyle değil, sosyoekonomik hayatın bütünüyle ilgili deneyimlerdir. İnsan refahı ile şehirlerin huzur ve güvenliği bu travmatik deneyimden bağımsız düşünülemez.
Ele alınan çalışma hayvan mobilitesinin görece arttığı bir dönemde, Osmanlı sosyoekonomik hayatının istikrarı bakımından belirgin bir tehdit oluşturan ve Osmanlı İmparatorluğunun kalbi niteliğindeki başkentinde meydana gelen büyük bir sığır vebası salgınına odaklanmaktadır. 1886-1890, 1891 yıllarında en büyük tahribatını gerçekleştiren söz konusu salgın çalışmada yayılım coğrafyası, kronolojisi ve mücadele uygulamaları bağlamında değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede kaynak, intikal, korunma/önleme gibi başlıklar çalışmanın odak noktalarını oluşturmuşlardır. Çalışmanın ana kaynağı ise birinci el kaynak niteliğindeki Osmanlı arşiv vesikalarıdır. Makale, dönemi ve hastalığın tarihçesini konu edinen doğrudan ve dolaylı diğer literatürle de desteklenmiştir.
Yeni Dönem Kazı Sonuçları Işığında MÖ 3. Binyıl Sonu-2. Binyıl Başında Kültepe-Kaniş
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 39-55 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.039
Özet
Tam Metin
Kayseri il merkezinin 20 km kuzeydoğusunda yer alan Kültepe-Kaniş, Erciyes Dağı’nın kuzeyinde uzanan ve Sarımsaklı Deresi tarafından sulanan bereketli ovada yükselmektedir. Kaniş höyüğü ve aşağı şehir olmak üzere iki bölümden oluşan yerleşim 2,5 km çapındadır. Bu ölçüleriyle Kültepe yalnız Anadolu’nun değil aynı zamanda tüm eski Yakın Doğu’nun en büyük Tunç Çağı kentlerinden birisidir. Bu makale, eski Yakın Doğu arkeolojisi için kilit yerleşim yerlerinden olan Kültepe-Kaniş’in MÖ 3. binyıl sonu-2. binyıl başına tarihlenen ve son dönemde kazılan yapı katlarına ait ilk sonuçları içermektedir. Son dönemde höyüğün güneybatısında yapılan kazılar, Kültepe’deki Erken Tunç Çağı III tabakalarına ait anıtsal binalarının yerini, MÖ 3. binyıl sonlarında ve 2. binyıl başlarında birbiri üstüne inşa edilmiş küçük konutlar ile bunlara ait işliklerin aldığını göstermektedir. Ancak, mimarinin aksine; literatürde “Alişar III boyalıları” olarak bilinen seramik örnekleri ile monokrom çanak-çömlek geleneği ve formları, Kültepe’de Orta Tunç Çağı’nda kültürel bir devamlılığın olduğunu gösterir. Kültepe-Kaniş’te gerçekleştirilen yeni dönem kazılarında elde edilen veriler, söz konusu süreçte yerleşimin kesintisiz devam ettiğine işaret etmekle kalmaz, aynı zamanda MÖ 3. binyılın sonunda Orta Anadolu ve çevresinde meydana gelen sosyo-ekonomik değişimin izlerini mimari kalıntılar üzerinden analiz etmek için de önemli kanıtlar sunar.
Yöntem ve Uygulamada Direkli ve Diğer Mağara Kazılarına Genel Bir Bakış
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 1-22 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.001
Özet
Tam Metin
Kazı alanları, arkeoloji biliminin laboratuvarları ve veri kaynaklarıdır. Her kazı alanının kendine özgü uygulamaları vardır. Bu uygulamalar göz önünde bulundurularak farklı kazı yöntemleri geliştirilmiş, ilerleyen teknolojik araç ve gereçler vasıtasıyla halen geliştirilmeye devam edilmektedir. Sit alanı dinamikleri, kazının nasıl yapılması gerektiğine karar vermede önemli rol oynar. “Yatay Plan Kazıları” ve “Dikey Plan Kazıları” olarak iki farklı sistematik içinde gerçekleştirilen kazılar sonucunda elde edilecek veriler ve veriye ulaşmadaki hız değişkenlik gösterir. “Yatay Plan Kazıları”nda hedef genellikle geniş plan karelerde yaşamın tüm unsurlarının bir arada, aynı düzlemde ortaya çıkarılmasına dayalı olduğu için stratigrafide oturma tabakalarının net bir şekilde görünür hale gelmesini; “Dikey Plan Kazıları”nda ise hedef birkaç birbirine bitiş plan karede yukarıdan aşağıya doğru kazı yaparak kültür tabakalarının hızlıca tespit edilmesini sağlar. “Step Trench” genellikle höyüklerde uygulanan “Dikey Plan Kazı” yöntemlerinden biridir, fakat mağara kazılarında da uygulanabilirdir. Anadolu arkeolojisinin zengin kaynakları arasında mağara, büyük ya da küçük ölçekli höyük ve büyük ölçekli kent kazıları olduğundan, yukarıda söz edilen farklı kazı yöntemleri uygulanabilmektedir. Bu kazı yöntemlerinin hangisinin yapılmasına karar vermede yerleşimin kültür dolgusunun yapısı da önemli bir belirleyicidir. Bu makalenin amacı az sayıdaki kazılarla sürdürülmeye çalışılan mağara arkeolojisinin yatay plan kazısıyla gerçekleştirildiğinde elde edilecek verilerin değerlendirmedeki avantajlarını Direkli Mağarası Kazıları özelinde ortaya koymaktır.
İzmir-Yeşilova Höyüğü ve Geç Neolitik Dönem’de Kıyı Ege Mimarisi
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 23-38 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.023
Özet
Tam Metin
Bornova Ovası’nın ortasında, Yeşilova Höyüğü kazı çalışmalarıyla birlikte Yassıtepe Höyüğü ve İpeklikuyu Höyüğü’nü de kapsayan, yaklaşık 1200 metre çapındaki alanda ‘İzmir’in Prehistorik Yerleşim Alanı’ ortaya çıkartılmıştır. Yaklaşık 70 bin metrekareden fazla bir alana yayılan Yeşilova Höyüğü’nde ilk yerleşimin günümüzden en az 8500 yıl önce Neolitik Çağ’ın başında başlamış olduğu, Neolitik Dönem’den Roma Dönemi’ne kadar birçok kültürün yaşadığı kazı çalışmaları sonucu ortaya konulmaktadır. Höyükteki ilk yerleşime ait kalıntı ve buluntular, bugünkü ova seviyesinin yaklaşık 4-5 metre altında killi ana toprağın üzerinde yer almaktadır. Yerleşimin kültür dolgusu ise yaklaşık 3-3,5 metredir. Kültür dolgusu 4 kültür katından oluşmaktadır. Kültür katları, yüzeyden başlayarak; I. Kat Roma Dönemi, II. Kat Tunç Çağ, III. Kat Kalkolitik Çağ (1-2 Tabakaları) ve IV. Kat Neolitik Çağ (1a,b,c-8 Tabakaları) olarak saptanmıştır. Dört kültür katında gelişim gösteren höyük genellikle tahribatlardan sonra yeniden inşa edildikleri anlaşılan 15 mimari kata sahiptir.
Yeşilova Höyüğü’nde Neolitik Çağ’ın başında başlayan yerleşim, Neolitik Çağ’ın sonuna doğru en zengin dönemine ulaşmıştır. Neolitik yerleşimin MÖ 6000-5700 yılları arasındaki son dönemini temsil eden, kalıntılarıyla en çok verinin elde edildiği yerleşim katlarında, birbirlerinden ayrı inşa edilen mekânlarda genellikle gündelik yaşama ilişkin işlikler ortaya çıkartılmıştır. Yeşilova Höyüğü Geç Neolitik Dönem mimarisi Kıyı Ege kültürlerine özgü niteliklere sahiptir. Mimari özellikler ve plan bakımından İç Batı Anadolu’dan farklıdır.
Demir Çağı Kappadokia’sında İlk Tapınak: Oluz Höyük İbadethane ve Ateşgedesi
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 57-78 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.057
Özet
Tam Metin
Amasya ili sınırları içinde, şehir merkezine yirmi beş kilometre mesafede yer alan Oluz Höyük’te 2007 yılından beri sürmekte olan kazı çalışmaları Kalkolitik Dönem’den Orta Çağ’a kadar buluntu veren bu önemli merkezin dinsel bir yapılanma içinde olduğunu gözler önüne sermektedir. Hitit Büyük Krallığı’nın çöküş dönemine tanıklık eden tabakalarda ele geçen dini ayinlere ait deliller, Phryg Dönemi yerleşiminin merkezini teşkil eden Kubaba Sunağı erken dönemlere ait dinî bulguları oluştururken, Oluz Höyük’ün önemli dinî bir merkez olarak ortaya çıkışı Anadolu’nun Akhamenid (Pers) İmparatorluğu egemenliğine girdiği döneme rastlamaktadır.
Oluz Höyük’te, 2B Mimari Tabakasında (MÖ 450-300) ele geçen, Akhamenid (Pers) Dönemi’ne tarihlenen önemli ve eşsiz arkeolojik bulgular, Pers kökenli olup kutsal ateşe tek tapınım noktası olarak saygı gösteren ve arkaik monoteizme işaret eden bir zümrenin yerleşmiş olduğuna kanıt teşkil etmektedir. Bu makale, mimari kanıtları, kutsal ateşin yandığı Ateşgede ve inananların ritüellerini, mekân ve işlevdeki ortak ilişkilerini yerine getirdikleri ibadethane birlikteliğinde tartışmaktadır. Basit ve gösterişsiz mimariye sahip bir Ateşgede ve onunla fiziki bağlantısı olmasa da konumsal ilişkisi bulunan bir İbadethane yapısının varlığı, sonraki dönemlerde Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi tek tanrılı dinlerde ortak nokta olacak bir toplanma mekânında cemaat oluşturulması fikrinin ortaya çıkışı ile ilgili olmalıdır. Bu durumu dini pratiklerin tapınak mekânına etkisi olarak da açıklayabiliriz. Bu yeni dini mimari Demir Çağı’nda yeni bir inanç sistemi ile birlikte Anadolu coğrafyasında ortaya çıkmıştır. Oluz Höyük 2B Mimari Tabakası tapınağı ile birlikte Perslerde ve Anadolu’da kutsal yapı kavramının başlamış olduğu düşünülebilir. Oluz Höyük 2B Mimari Tabakasında bahsi geçen bu zümre tarafından hayata geçirilmiş Kutsal Alan, İbadethane ve bu yapıları bir araya getiren Pers Yolu makalenin konusunu oluşturmaktadır.
İznik Çini Fırınları Kazısı’nda Bulunan Süzgeçli Testi Formları
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 185-200 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.185
Özet
Tam Metin
Bursa ili, İznik ilçe merkezinde 1981 yılında başlayan ve 1984 yılından itibaren BHD (Belediye Hamamı Doğusu) kodlu kazı alanında sürdürülmekte olan İznik Çini Fırınları Kazısı’nda 2014-2019 çalışma mevsimlerinde kazısı yapılan A-B-C /9-10-11 plan karelerinde bulunan kırmızı hamurlu kalıba baskı ve baskı dekorlu tabak, kâse, testi ve süzgeçli testi formlarında kaplara ait parçalar, çeşitli çalışmalarda form, teknik ve bezeme özelliklerine göre ele alınarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmalar kapsamında, İznik’te üretilen süzgeçli testilerin teknik ve bezeme özellikleri üzerinde de durularak, bunların gövde formları ve bezemeleri kalıba baskı tekniğiyle meydana getirilen türü dışında dış yüzeylerine basit baskı yivlerin uygulandığı örneklerinin bulunduğundan da bahsedilmiştir. Kalıba baskı tekniğinde üretilmiş süzgeçli testilere ait gövde parçaları ve bunların yapımında kullanılan pişmiş toprak kalıpların seçili yedi örneğine uygulanan pXRF ölçümlerinde de en geç 15. yüzyılın sonlarına tarihlenebilecek kimyasal bileşenlere rastlanılmıştır.
Önceki tespitler ışığında bu makalede, kalıba baskı gövdeli süzgeçli testi parçaları ile tamamı çarkta çekilerek gövdeleri baskı yivlerle bezenen süzgeçli testi parçalarının form özelliklerinin daha kapsamlı tanıtılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda tüme yakın ya da formu açısından önemli bulunan altı kazı buluntusu seçilerek bunlar diğer kazı buluntularıyla birlikte değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, İznik’te kırmızı hamur kullanılarak iki farklı yöntemle üretilmiş olan süzgeçli testilerin aynı dönemde Anadolu’da görülen seramik üretim gelenekleri ile ilişkili ancak özgün örnekler oldukları saptanmıştır.
Perge Stadium Kazılarında Bulunmuş Bir Grup Geç Roma Unguentariumu
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 135-156 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.135
Özet
Tam Metin
Pamphylia Bölgesi’nin metropol kentlerinden biri olan Perge antik kentinin stadiumunda 2021 yılı kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bu kazı sezonunda bulunmuş olan 68 adet pişmiş toprak unguentarium bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Bu eserlerin 11 adedinde monogram tespit edilmiştir. Söz konusu örneklerin Geç Antik Dönem’de tüm Akdeniz coğrafyasında yaygın olarak kullanılan “Geç Roma Dönemi” unguentariumları tipinde olduğu yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmaktadır. Akdeniz coğrafyasında MS 5. yüzyıldan MS 7. yüzyılın ortalarına kadar kullanımda olduğu bilinen ve işlevsel olarak Hristiyan hacılarının kutsal sularını veya yağlarını taşıdıkları kap olarak literatüre giren bu unguentariumların, Perge’deki buluntu alanları çeşitlilik göstermektedir. Stadium alanından ele geçen bu parçalar konteks buluntusu olarak ele geçmemiştir. Bu buluntuların tamamı dolgu toprak içinde karışık bir konteks ile birlikte tespit edilmiştir. Makalenin konusunu teşkil eden unguentariumlar öncelikle hamur yapıları ele alınarak incelenmiştir. Bu bağlamda dört mal grubuna ayrılabilecekleri belirlenmiştir. Ele geçen buluntular arasında büyük çoğunluğunun monogramsız örneklerden oluştuğu anlaşılmıştır. Üzerinde monogram barındıran örnekler ise kendi içerisinde farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıklar da x biçimli, haç merkezli, blok ve istisnai olmak üzere alt gruplara ayrılarak çalışılmıştır. Monogramsız parçaların neredeyse hepsinin ağız kenarlarından kırık olduğu, monogramlı parçaların ise mühre yakın kısımlardan kırılmış oldukları dikkat çeken bir ayrı husustur. Bu husus göz önüne alındığında, kutsal buluntu grubunda değerlendirilen bu eserlerin kırıklarının, olası bir ritüelin parçası olabileceği düşünülmüştür