4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Bazı Bulgular Işığında Anadolu'da Kimmer ve İskit Varlığı Üzerine Gözlemler

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 1-22
Tam Metin
Anadolu'nun kültürel birikiminde, yerleşik uygarlıkların yanısıra, Demir Çağ'da yağmacı ve saldırgan nitelikleriyle tanınan Kimmer ve İskit gibi göçebe toplulukların da etkin oldukları bilinmektedir; ancak, söz konusu toplulukların Anadolu'da ortaya çıkışları ve kültürel etkinlikleri, veri eksikliği nedeniyle, tam olarak kavranabilmiş değildir. Bu konudaki birikim, yazılı kaynakların yanısıra, az da olsa, kendi göçebe sanatlarına özgü bazı arkeolojik bulgulara dayanmaktadır ki, bunlar söz konusu göçebe toplulukların Anadolu'daki varlıklarını algılamada ve sanatsal etkinliklerini tanımlayabilmede yol gösterici niteliktedirler.

Bulgaristan'da Prenslik Döneminde Türklerin Sosyal ve Siyasal Kurumlaşma Çalışmaları

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 89-100
Tam Metin
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın sonunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı Sultanına bağlı, Bulgaristan Prensliği ve Doğu Rumeli Vilayeti kuruldu. Prenslik yaklaşık olarak bugünkü Bulgaristan coğrafyasının Tuna nehri ile Balkan Dağları arasındaki kısmını, Vilayet ise Balkan Dağları'nın güneyinde kalan yerleri kapsıyordu. Bulgaristan Türkleri için yeni bir dönem başlamıştı. Yüzyıllardır sahibi ve hâkimi olarak üzerinde yaşadıkları topraklarda artık bir azınlık olarak varlıklarını sürdürmek durumundaydılar. Bu yeni statülerine hiç mi hiç hazırlıklı değillerdi. 1877-78 Harbi'nde öldürülenler ve canlarını kurtarmak için Anadolu'ya göçmek zorunda kalanlardan dolayı nüfusları yarı yarıya azalmıştı. İdareciler, askerler, varlıklı kesim, aydınlar ve seçkin din adamları bu topraklardan kaçmak zorunda bırakılırken geriye fakir, cahil, hakkını aramasını bilmeyen, kendi tabirleri ile "başsız bir gövde" kalmıştı.

Modern Greece and the Sephardim of Salonica an Overview

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 161-186
Tam Metin
The first encounter between Greece and tha Spanish and Portuguese Jews (the Sephardim) in modern times started in 1821 during the Greek rebellion against the Sultan. From the beginning this encounter would follow a rocky path because of three basic facts; the faithfulness of the Sephardim to the Ottoman Empire, the traditional religious anti-Semitism of the Greek population and the economic rivalry between Jews and Greeks in the Eastern Mediterranean. Nowhere would the antagonism of the Greek population and government towards the Sephardim be more intense than in the city of Salonica, the Sephardic metropolis which Greece occupied in 1912. With over two-thirds of the population being Sephardi and with Spanish being the everyday language of the population, Salonica, under the liberal rule of the Sultans of the Ottoman Empire had flourished economically and had become the center of the Sephardic Nation within the Empire. Greek policy would be one of constant antagonism from the time of the occupation until the extermination of the Sephardim by the Germans and their loal collaborators during the Second World War. Every effort would be made by the Greek government to diminish the influence of the Sephardim in the city and to reduce their presence and economic wellbeing. The 70,000 Sephardim of Salonica at the time of the Greek occupation would see their numbers diminished by emigration. Those who remained would be reduced to a frightened minority in a city that had been theirs for over 400 years.

Bafra'da Fiyatlar ve Ücretler (1914-1930)

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 101-128
Tam Metin
1914-1930 yılları arası Türk tarihi açısından oldukça önemlidir. Bu dönemin siyasî ve askerî özellikleri kaynaklara istinaden birçok araştırmayla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sosyal ve ekonomik yönlerini ele alan araştırmalar ise oldukça sınırlıdır. Oysa, dönemin olaylarının daha iyi anlaşılabilmesi için ekonomik gelişimin yanı sıra gıda maddeleri ve tüketim mallarındaki fiyat hareketlerinin ortaya konması zarurîdir. Değişik tarihlerdeki fiyat hareketleri, narh defterlerine, sicillere, gazetelere ve konsolosluk raporlarına istinaden çeşitli çalışmalarda incelenmiştir. Fiyat hareketlerinin incelenmesinde faydalanılacak ana kaynaklardan birisi de Belediye Meclisi Karar Defterleri'dir. Bu defterlere istinaden yapılan çalışmalar yok denecek kadar azdır. Çalışmanın asıl kaynağını 1914-1930 tarihleri arasındaki kararları ihtiva eden üç ciltlik Bafra Belediye Meclisi Karar Defterleri oluşturmaktadır.

One of the Samples of the Influences of Avicenna on the Ottoman Medicine, Shams Al-Din Itaqi

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 63-68
Tam Metin
Anatomy was an important subject to solve human health problem. In Islam Avicenna (980-1037) was well known physician and he was also interested in anatomy and gave description on this subject in detail in his famous work, al-Qanun. Avicenna showed extensive influence on the physicians lived in the following the centuries, not only in the eastern countries, but also in the West. His work, al-Qanun was translated into different languages including in Latin. Its Latin version was published several times in different countries in Europe. Avicenna was also very influential in the Ottoman Empire. His work, al-Qanun was used extensively as a handbook among the physicians. One of the physicians who showed this influence obviously was Shams al-Din Itaqi in the Ottoman Empire in the seventeenth century. He wrote an illustrated anatomical work, named 'Treatise on Anatomy of Human Body'. 'Treatise on Anatomy of Human Body' was written in Turkish and gave description of the anatomical structures of the whole human body in detail including in several anatomical illustrations of some of the organs in colour. When we study Itaqi's work we can define the resemblance of his anatomical explanations witlı Avicenna did in his al-Qanun, as is seen in the classification of the organs as simple and compound organs. Itaqi also gave original description of some of the organs in his work. Among them can be mentioned the description of the cranial nerves.

Babaîler İsyanından Kızılbaşlığa: Anadolu'da İslâm Heterodoksisinin Doğuş ve Gelişim Tarihine Kısa Bir Bakış

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 129-160
Tam Metin
Alevîliğin tarihi, dünya tarihindeki benzeri birçok olgu gibi kökü uzun yüzyıllara dayanan bir süreç oluşturur. Bu süreç, uzun ve belli bir kronolojik boyutta, belli bir mekânda bazen çok yavaş ta olsa değişime uğrayarak bugüne kadar gelen çok ta homojen olmayan bir toplumsal yapının ürünüdür. Dolayısıyla bu tarihin bütün yönleriyle analizi, sistemli bir biçimde kavranması, anlaşılması ve anlatılması hayli çetin ve güç bir konu olarak böyle bir makale çerçevesinde tabii ki tam anlamıyla mümkün olamayacaktır. Bu makalenin amacı da, böyle bir iddiadan olabildiğince kaçınarak, bugünkü durumda tarihsel ve aktüel boyutlarıyla ortada duran Alevîlik olgusunu anlamaya yardımcı olabilecek genel bir tarihsel perspektif vermeyi denemektir.

Bartınlı İbrahim Hamdi ve Atlas'ı

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 69-88
Tam Metin
XVIII. yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı coğrafya yazıcılığı alanında, İslâm coğrafyasının temel eserleri incelenerek bunların tercüme ve şerhleri yapılmış, Menâzırü'l-avâlim ve Cihânnümâ gibi standart eserler yazılmış, Ebubekir Efendi ve İbrahim Müteferrika'nın mesaisiyle coğrafya ilminde hayli mesafe alınmıştı. Bu arada batı menşeli eserler de gözden geçirilerek bu alandaki yeni gelişmelerden de haberdar olunmuştu. İşte bu zemin üzerinde yeni eserler kaleme alındı. Ancak bu yüzyıldaki coğrafya çalışmaları orijinal eserler olmaktan çok Batı'da kaleme alınan eserlerin Türkçe'ye tercüme edilmesine hasr edilmişti. Fakat bunlar arasında İbrahim Hamdi Efendi'nin Atlas'ı, kitabî kaynaklar yanında yazarın müşahede ve duyduklarına da dayanması sebebiyle önem taşımaktadır.

Türkiye Selçukluları Devrinde Türkçe'nin Resmî Dil Olmasını Kim Kabul Etti?

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 51-58
Tam Metin
Son yıllarda devletin de kabul ettiği "Dil Bayramı" kutlamalarında (13 Mayıs) yanlış bir değerlendirme görülmekte ve Türkiye Selçukluları döneminde Türkçe'nin resmi dil olarak Karamanoğlu Mehmed Bey (1261-1278) tarafından gerçekleştirildiği ifade edilmektedir. Nitekim "Dil Bayramı" kutlamalarında gerek medyada ve yazılı metinlerde, gerek ders kitaplarında bu şekilde açıklamalar yapılmaktadır. Peki bu durum nasıl ortaya çıkmıştır veya bu konudaki değerlendirmeyi kim başlatmıştır?

Kayseri'nin Yazır Köyü'nde Bir Selçuklu Mescidi: Yazır Camii

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 59-62
Tam Metin
Kayseri'nin merkez köylerinden, şehrin 15 km kuzeyinde olan Yazır Köyünde, bugüne kadar yıkılmadan kalmış bulunan cami, şimdiye kadar ilgililerce görülememiş ve bu sebeple herhangi bir neşriyata da girmemiştir. Bu yazımızda bilinmeyen bu küçük mescidi tanıtacağız.

35. Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Araştırmaları Kongresi (The 35th International Congress of Asian and North-African Studies) Budapeşte, 7-12 Temmuz 1997

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 223-230
Tam Metin
7-12 Temmuz 1997'de Budapeşte'de yapılan 35. Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Araştırmaları Kongresi'ne ancak 7 Temmuz Pazartesi günü akşamı katılabildim. Bu aslında fiilen katıldığım gün değildi. Zira biraz geriye gidip hikâyeyi baştan almak gerekir. Anladığım kadarıyla CIEPO (Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Araştırmaları) Başkanı Jean Louis Bacque-Grammont, bu kongre içinde bir CIEPO seksiyonu açabilmek için beni ve CIEPO'ya üye bazı kişileri gerek Türkiye'den ve gerekse diğer ülkelerden davet etmişti. Bu çerçevede hem bildiri başlığımı hem de bildiri özetimi gönderdim. Ancak daha sonra arzedeceğim gibi Budapeşte'ye vardığımda listede adımı bulamadım. Davetiyeyi aldıktan sonra kongreye katılma kararı verdim ve gerekli girişimlerde bulundum. Ancak Budapeşte'ye hareket etmeme bir kaç gün kala yeşil pasaporta dahi Macaristan'ın vize uyguladığının haberini almış, buna üzülmemin yanında, Türkiye'nin bize vize uygulayan tüm ülkelere neden vize uygulamadığına içerlemiştim. Ancak böyle bir uygulamanın olmadığını öğrenince kendimi Budapeşte'de buldum.