4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Şine-Usu Yazıtı'nda Geçen Yer Adları Üzerine
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 427-434
Özet
Tam Metin
Yer adlarının bir milletin kültür tarihi için son derece öneme sahip olduğunu kimse inkar edemez. Her millet yaşadığı yerlere kendi benliğini aksettiren isimler vermiştir. Bu isimlerde o milletin her türlü özelliğini görmek mümkündür. Hiçbir millet Türk milleti kadar yaşadığı yerlerin adlarına bu kadar çok sahip çıkmamıştır. O ilk doğduğu yerlerin isimlerini dünyanın neresine giderse gitsin götürmüş ve oralarda yaşatmıştır. Eski atalarımız hepimizin bildiği gibi bir kültür mirası olarak bizlere birçok metin bırakmıştır. Zamanın şartlarına uygun olarak bunlar kayalara, tahtalara, kağıtlara, çanak-çömleğe hülâsa her türlü nesnenin üzerine kaydedilmiştir. Bunların üzerinde kimi zaman bir tarihî olayı, kimi zaman bir ayrılığı, kimi zaman da herhangi bir malın sahibinin ismini görmek mümkündür. Bunun gibi atalarımız bu metinlerde zaman zaman yaşadıkları ve gördükleri coğrafyanın da isimlerini kaydetmişlerdir. Biz burada Uygur dönemine ait olan bir yazıtta geçen yer adları üzerine bazı bilgiler vermeye çalışacağız.
Birinci Dünya Savaşı Sonlarında Kafkasya'da İngiliz Faaliyetleri
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 487-508
Özet
Tam Metin
Dünya üzerinde stratejik açıdan çok önemli bir coğrafya üzerinde bulunan Kafkasya tarih boyunca çevresindeki büyük devletlerin sürekli ve yakın ilgisini üzerinde hissetmiştir. Doğuda Hazar Denizi'nden batıda Karadeniz'e uzanan, kuzeyde Rusya ile güneybatıda Türkiye ve güneyde İran'a dayanan bu bölge kaçınılmaz olarak Rusya, İran ve Osmanlı Devleti'nin mücadele sahası olmuştur. Bölgenin eşsiz coğrafi konumu çevresindeki güçlerce rakiplerinin nüfuz sahasını daraltma projelerinde geçit olarak telakki edilmiştir. Hakikaten tarihi gelişmelere bakıldığında görülecektir ki eğer bölge Türk hakimiyetine geçmişse daha kuzeye Türk ilerleyişini kolaylaştırmış; İran hakimiyetinde ise İran'ın Anadolu'ya ve kuzey Kafkasya'ya yönelik genişleme gayretlerini mümkün kılmış; Rus hakimiyetinde ise İran üzerinde Rusya'nın nüfuz kurmasına ve Osmanlı'nın aleyhine genişlemesine ve böylece sıcak denizlere yaklaşmasına imkan vermiştir.
Yeni Kronolojik Veriler Işığında İonia Kalıp Yapımı Kaselerinin Bazı Serilerinin Değerlendirilmesi
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 419-426
Özet
Tam Metin
Hellenistik seramiğin geniş repertuarı içerisindeki belli başlı gruplardan biri olan kalıp yapımı kaselerde en önemli kriter dekorasyon olarak kabul edilir. Bu düzen içerisinde şekil serilerinden birinin diğerinin yerini alması önemli noktayı oluşturur. Bununla beraber kalıp yapımı kaseler gerçek seri üretim değildir. Her usta motifleri kendi düşüncesine göre kompoze eder, kompozisyonda kendi yöntemlerini kullanır, damga serilerini üretir ve düzenler. Kalıplarda damgalarla farklı desenler oluşturmak ustanın zevkine bağlıdır. Bu sistem en azından orijinal damgaların tek olarak yapıldığını gösterir. Kullanılan sınıflandırma sistemi buna göre gelişmiştir.
Timur Sâdece Bir Asker mi idi?
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 453-466
Özet
Tam Metin
Timur, Asya'da bir kasırga gibi esti ve arkasında bütün dünyaca tanınan bir isim bıraktı. Seferleri ve zaferlerine ait tasvirler, zamanında yazılan eserler ve görgü tanıklarının ifadeleri ile canlı bir biçimde günümüze kadar gelmiştir. Orduları Moskova'dan Delhi'ye, İzmir ve Filistin'den Çin'e kadar giderek bütün o devrin dünyasını titretti. Bütün bu seferler zaman ve mekân tanımaz bir tarzda icra edilmişti. Bâzı Avrupalı tarihçiler Makedonyalı İskender ve Napolyon'un seferlerine bakarak onları tarihte en büyük asker ve cihangir olarak göstermeye çalışırlar. Fakat Timur'un seferleri ele alınacak ve km. olarak hesaplanıp kıyaslanacak olursa, İskender ve Napolyon'un bu hususta onunla mukayese edilemeyeceği açıkça görülecektir.
Van Gölü'nde Vapur İşletme Teşebbüsleri (1879-1907)
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 467-486
Özet
Tam Metin
Türkler Anadolu'ya ilk adım attıkları anlardan itibaren denizlerle ve denizcilik ile ilgilenmeye başlamışlardır. Bu ilginin kökenlerinin daha önceki dönemlere dayandığı bilinmektedir. Mesela bazı Türk hükümdarlarının çocuklarının isimleri Tengiz yani Deniz idi. Aynı şekilde Hazar Denizi ile Baykal Gölü'nde de Türklerin Anadolu'ya gelmeden önce denizcilik ile uğraştıkları bilinmektedir. Nitekim Timur, Yıldırım Bayezit'ı esir aldığı zaman O'na, "...sizin ceddiniz gemicidir..." diye hitap ederek, bu gerçeğin tarihi temellerinin derin olduğunu ifade etmiştir.
N. NİCOLAS AMBRASEYS & CAROLİNE F. FİNKEL, The Seismicity Of Turkey and Adjacent Areas A Historical Review, 1500-1800, İstanbul 1995, 240 s, Eren Yayınevi. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 657-660
Özet
Tam Metin
Bilindiği gibi tarihin günümüzdeki ilgi sahası oldukça genişlemiştir. Tarih, XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sadece siyasi olayları açıklamada kullanılan bir bilim dalı olmaktan çıkmış, toplumların sosyal ve kültürel yaşantılarını açıklamak için de çaba sarf etmeye başlamıştır. Bu özelliği bünyesinde toplamaya başlamasıyla birlikte, kardeş bilim dalı olan sosyolojinin imkanlarından faydalanarak tarihsel olayların topluma olan etkilerini de açıklamayı bir görev olarak üstlenmiştir. Tarihsel bir olayın toplum üzerindeki sosyal etkilerini ortaya koymak oldukça zor bir hadisedir. Bu çalışmalar yapılırken çeşitli olaylara ilişkin veriler dikkatlice kullanılarak bir sonuca ulaşılmaya çalışılır. Araştırmacının bu konuda başvurduğu ilk kaynaklar hiç şüphesiz savaşlar, anlaşmalar, barışlar ve fetihler gibi siyasal olaylardır. Bu gibi hadiselerden sonra gelişen nüfus hareketleri, göçler, vergi düzenlemeleri, idari teşkilatlanmalar ve dinsel faaliyetlere bakılarak toplumun genel karakteri hakkında bir fikir elde edilmeye çalışılır. Ancak, bilgiye ulaşmak için kullanılan veriler sadece bu tip siyasal, dini veya askeri hareketlilikler değildir. Bunların yanında; depremler, büyük sel baskınları, yangınlar, salgın hastalıklar, kuraklıklar ve kıtlıklar gibi siyasi olmayan tabiî afet ve olaylar da değerlendirilerek siyasal ve sosyal yaşam açıklanmaya çalışılır. Ancak, ülkemiz tarihçiliği bu konuda yeterli bilgileri ortaya çıkarabilmiş değildir. Son yıllarda doğal afetlerin tarihsel sonuçlan ile ilgili çalışmalar yapılmaya başlanmışsa da bu çalışmaların ihtiyaca cevap verdiğini söylemek güçtür.
Birinci İnönü Savaşı'nın Anadolu, İstanbul ve Dış Basında Karşılanışı ve Yorumu
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 523-540
Özet
Tam Metin
Türkiye Büyük Meclisi'nin açılışından önce Ocak 1920 içerisinde Ankara'da Ziraat Mektebi'nde yapılan ve Ankara Kongresi diye de anılan toplantılarda tartışılan hususlardan biri de Kuva-yı Milliye'den Düzenli Ordu'ya (Nizami Ordu) geçilmesi idi. Bu konuda Mustafa Kemal ile İsmet (İnönü) arasında yapılan görüşmelerin sonucunda üzerinde uyum sağlanan bir düşüncenin ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu gelişmeden önce ise Ali FuatPaşa'ya 9 Eylül 1919 tarihinde bildirilen bir yazıdan; Sivas Kongresi sırasında Batı Anadolu'daki milli kuvvetlerin bir kumandaya bağlanması konusunda karar alınmış olduğu, Ali Fuad Paşa'nın da söz konusu kongre kararıyla "Garbi Anadolu Umum Kuva-yı Milliye Kumandanlığı'na" getirildiği anlaşılmaktadır. Bunu 16 Mayıs 1920 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin kararı izledi. Bu karara göre; Kuva-yı Milliye, Müdafaa-i Milliye teşkilatına bağlanıyor, yedirilip içirilmeleri ve öteki gereksinimleri hükümetçe üstleniliyordu. Kararın uygulanmasından da Müdafaa-i Milliye ile Maliye Vekilleri sorumlu tutuluyordu.
M. NAEEM QURESHI, Pan-Islam in British Indian Politics, A Study of the Khilafat Movement 1918-1924, E.J. Brill, Leiden-Boston-Köln 1999, XV-543 sahife. Esas metin 414, ekler 425-445. Bibliyoğrafya ve index. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 667-670
Özet
Tam Metin
Hindistan Müslümanları ile Osmanlılar arasındaki ilişkilerin tarihi çok eskilere gitmektedir. XIX. ve XX. yüzyıllarda bu ilişki dramatik bir mahiyet kazanmış adeta Osmanlılarla kendilerini özdeşleştirmişlerdi. Zira Osmanlı Devleti, Hıristiyanların hâkimiyeti altına girmiş Müslümanların ümit ve teselli kaynağı idi. Bunlar arasında Hindistan Müslümanlarının özel bir yeri vardı. Osmanlı Devleti İslâm'ın dünyevî gücünün sembolü ve hilâfet merkezi olarak özellikle İngiliz Hindistan'ındaki Hindû çoğunluk içinde yaşayan Müslümanlara bir güvenlik duygusu veriyordu. Fakat XIX. yüzyılın ikinci yarısında Hint Müslümanları, bu devletin parçalanması halinde hem İngilizler karşısında hamisiz kalacakları hem de Hindûlar arasında ezilecekleri korkusuna kapıldılar. Bu sebeple Osmanlı Devleti ile dayanışma anlamında Panislâmizm, onlar için psikolojik bir takviye olmanın yanı sıra millî kimliklerini kazanma yolunda çok önemli vazife ifa etmişti.
Osmanlı Medrese Tarihçiliğinin İlk Safhası (1916-1965) -Keşif ve Tasarlama Dönemi-
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 541-582
Özet
Tam Metin
1331-1924 tarihleri arası altı asra yakın çok uzun bir döneme ve başta Anadolu ve Rumeli olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu'nun geniş coğrafyasına yayılan Osmanlı medreselerinin tarihinin incelenmesi, ikinci Meşrutiyet döneminde başlar ve günümüze kadar devam eder. Bu çalışmada İkinci Meşrutiyet döneminde konu ile ilgili çıkan yazılardan başlamak suretiyle İ.H. Uzunçarşılı'nın bu sahada dönüm noktası olarak kabul ettiğimiz, 1965'te basılan Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı adlı eserinin basılmasına kadar yapılan çalışmalar, tarih yazıcılığı (historiography) açısından incelenecek, Osmanlı medrese tarihçiliğinin "keşif ve tasarlama" dönemi olarak adlandırdığımız bu dönemde yapılan çalışmalarda topluma müessir olan siyasî ve ideolojik fikirler ile Osmanlı tarihi konusundaki, kanaatimizce sübjektif yaklaşımların hangi kaynaklardan doğduğu ve bunların medreseler tarihi ile ilgili çalışmalardaki tezahürleri araştırılacaktır.
MEHMET ASAF (SAYGUN), Volga Kıyılarında ve Muhtıra: Esaret Hatıra ve Maceraları, (Yay. Hz. Murat Cebecioğlu), İzmir Akademi Kitabevi 1994, XXIII+310 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 647-656
Özet
Tam Metin
İlkokul yıllarımda Birinci Dünya Savaşının ve Kurtuluş Savaşı'nın muharip neslinden pek çok savaş anılarını dinledim. Tarihimizin son yüz yıllık kesitinde ülkeleri için hiçbir kuşağın yapamadığı kadar fedakârlık yapan, kan ve can veren; karşılığında da verdikleri ölçüde sahipsiz bırakılan bu âbide insanlardan o yıllarda dinlediklerimin hepsini anladığımı iddia edemem. Hatta bir ölçüde, içlerinde çeşit çeşit ölüm motifi gizlenmiş cephe hikayelerinden, açlık ve bulaşıcı hastalık olaylarından ürktüğümü, korktuğumu dahi söyleyebilirim. Dinlediğim her hikayeyi, olaylarda geçen ülke coğrafyasına ait isimleri çocukluk hayalleriyle bir yerlere yakıştırdım; ancak, her hikayede aslında Osmanlı Devleti'nin çöküş tarihinin anlatıldığını ve yeni bir Türk devletinin doğum sancılarının çekildiğini fark edemedim.