4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Prof. Dr. Hans Gustav Güterbock'un Anısına
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 671-672
Özet
Tam Metin
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin ilk Hititoloji profesörü Dr. H.C. Hans Gustav Güterbock 24 Mart'ta 91 yaşında Şikago'da vefat etti. Türk Tarih Kurumu'nun şeref üyesi olan H.G. Güterbock 27 Mayıs 1908'de Berlin'de doğdu. Babasının "Alman Doğu Kurumu"nun Genel Sekreteri olması, onun daha gençlik yıllarında eski yakındoğu dillerine, tarihine ilgi duymasının nedeni oldu. Hititoloji, Sumeroloji-Assirioloji öğrenimini zamanın ünlü bilginleri Prof. Dr. Hans Ehelof, Prof. Johannes Friedrich ve Prof. Benno Landsberger'in yanında tamamlayan H.G. Güterbock, göreve Berlin Müzesi'nde başladı.
Paracelsus, Selected Writings, Ed. JOLANDE JACOBI Çev. NORBERT GUTERMAN, Princeton University Press, 1988 (IX + 279 sayfa). [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 661-662
Özet
Tam Metin
Paracelsus ya da asıl adıyla Philippus Aurelius Theophrastus Bombastus von Hohenheim onaltıncı yüzyılda yaşamış meşhur bilimadamlarından olup, o dönemde eserlerini anadilinde yazan nadir düşünürlerdendir. Onun sadece hekim olduğunu söylemek pek doğru olmaz; tıbbın yanısıra, alşimi ve astroloji ile de yakından ilgilenmiştir. Onun çalışmaları, sadece devri tıbbına değil, daha sonraki dönemlerdeki kimya çalışmalarında da etkili olmuş; kimyanın ve inorganik ürünlere dayalı farmakolojinin gelişiminde önemli bir adım teşkil etmiştir.
OKTAY BELLİ, Anzaf Kaleleri ve Urartu Tanrıları, Arkeoloji Sanat Yayınları, İstanbul 1998, 104 sayfa, 1 harita, XXXII levhada 97 resim, 46 çizim [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 663-666
Özet
Tam Metin
Prof. Dr. Oktay Belli başkanlığındaki bir ekibin, Urartu başkenti Tuşpa (Van) dan 11 km kadar kuzeydoğudaki Aşağı ve Yukarı Anzaf kalelerinde yürüttüğü kazı çalışmalarının ilk kitabı olarak değerlendirilebilecek eser, Sunuş, Aşağı Anzaf Kalesi, Yukarı Anzaf Kalesi, Meher Kapısı ve Bronz Kalkan Parçası başlıklarını taşıyan 5 bölüm olarak düzenlenmiş, ayrıca metnin sonunda bibliyografya ve dizin verilmiştir.
Memlûkler Devrinde Mekke'de Fiyatlar
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 599-646
Özet
Tam Metin
Çok önemli olmasına ve birinci dereceden kaynakların varlığına rağmen, islambilimcilerinin büyük çoğunluğu için, ortaçağ Batı Arabistanı'nın siyasal, sosyal ve ekonomik tarihi hala belirsizdir (terra incognita). Bu makalede Memlûk Devri Mekkesi'nde tahıl ve diğer gıda fiyatlarına ilişkin bilgiler detaylıca kullanılarak şehrin ekonomik tarihi biraz daha aydınlatılmaya çalışılacaktır. Konunun en iyi şekliyle anlaşılması için devrin Mekke'sinin önemli siyasal ve ekonomik yönlerinin hatırlanması yerinde olacaktır.
Osmanlı Muhalefet Geleneğinde Yeni Bir Dönem: İlk Siyasî Bildiriler
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 901-920
Özet
Tam Metin
Osmanlı araştırmalarında ilgiyle cevabı aranan konulardan birini, doğal olarak bulunması gereken muhaliflerin varlığı ve onların ne tür tavırlar sergileyerek kendilerini ifade ettikleri oluşturmaktadır. Genel hatlarıyla Osmanlı Devleti'nin de dâhil edildiği patrimonyal sistemlerde muhalefetsiz bir irâdenin hüküm sürdüğü ve bütün statü gruplarının temel vasfının sadakat olduğu belirtilir. Buradaki statü grupları şüphesiz bugünkü anlamdaki baskı gruplarının karşılığı değildir. Osmanlı Devleti'nin tüm dönemlerinde hemen hemen bütün vazifeliler için geçerli olarak "intisâb sistemi" adıyla tanınan, bir çeşit kadrolaşma/geçinme biçiminin yürürlükte kaldığı bilinmektedir. Padişahların tahtdan uzaklaştırılmaları, sadrıâzam veya onun gibi üst dereceli ricâlin görevden alınmaları, bazen muhalif seslerin isteği doğrultusunda ve öncelikle onların eylem gücünü kırmak için gerçekleştirilmekteydi. Taşrada şehzâde merkezli, İstanbul'da yeniçeri merkezli muhalif hareketlere dâir bolca örnek bulunmaktadır. Kuvvete, gücün kullanımına dayanan ve bazen trajediyle sonlanan bu tür hareketlerin ayrıntılarını tarih eserlerinden izlemek mümkündür.
Kadı Burhaneddin Karşısında Bir Selçuklu Şehzadesi Kılıç Arslan
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 847-862
Özet
Tam Metin
Türkiye Selçuklu Devleti'nin II. Gıyaseddin Mesud'un 1308'de vefatı ile resmen de son bulduğu genellikle kabul edilen bir görüştür. Ayrıca II. Mesud'un yerine V. Kılıç Arslan'ın geçtiği, böylece hanedanın 1318 yılına kadar devam ettiği de ileri sürülmektedir. O. Turan, Hamdullah Kazvini'nin 1334 yılında yazdığı tarihinden naklen Selçuklu saltanatı adının artık kalmadığı, onlardan bazılarının da "sahillerde ve uçlarda henüz padişah" olduğu kaydından yola çıkarak, bu durumun uç beyliklerinde bazı Selçuklu şehzadelerinin bir müddet daha yaşamış olduğunu doğruladığını ifade etmektedir. Ona göre Anonim Selçuknâme'de yer alan "Sultan Alaeddin bin Süleymanşah bin Melik Rükneddin bin Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev bin Alaeddin Keykubâd'ın 765 Muharrem/Ekim 1363 yılında şehit olduğu" hakkındaki kayıd, hanedan mensubu şehzadelerin, sultan değil fakat şehzade olarak bu tarihe kadar mevcud olduklarını ortaya koymaktadır.
Gümüşhane'de Pek Bilinmeyen İki Mezar Anıtı
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 827-846
Özet
Tam Metin
Burada tanıtılmaya çalışılacak olan iki mezar anıtı Gümüşhane'nin merkezinde olmayıp; bunlardan Anonim Kümbet (Pir Ahmet Türbesi) merkeze bağlı Pirahmet Köyü'nde, diğeri, Çağırgan Baba Türbesi ise, Tekke Beldesi'ndedir. Bu iki mezar anıtının bulunduğu yerlerden Tekke Beldesi Gümüşhane-Bayburt yolunda; Pirahmet Köyü ise Gümüşhane-Kelkit yolu üzerinde, Tekke Beldesi'ne 5 km. mesafededir. Her iki yerleşim yerinin Gümüşhane'ye bağlı olması, tabiî olarak Gümüşhane tarihi üzerinde durmayı gerektirir. Ancak, eski Gümüşhane'nin, Harşit Vadisi'ne doğudan ilhak eden Musalla Deresi yamaçlarında olması, Gümüşhane'nin şimdiki konumunu 1918'den sonra kazanmış olması, özellikle Türk tarihiyle ilgili olaylar bakımından, tarihî bilgilerin, bölge olarak, Bayburt'un tarihi ile birlikte ele alınmasının daha uygun olacağını düşündürmüştür. Çünkü, Bayburt, bölgenin Türkleşmesinde önemli rol oynamış bir merkezdir.
Türk Kültüründe "Yada Taşı" ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus Savaşlarında Kullanılması
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 863-900
Özet
Tam Metin
Türk kültür tarihine baktığımızda, yada taşı diye bilinen taş vasıtası ile, bir nevi sihir yoluyla kar ve yağmur yağdırıldığının pek çok örneklerine rastlamaktayız. Bu hususta Çin kaynaklarında olduğu gibi İslâm kaynaklarında (Arap, Fars ve Osmanlı) da bilgi vardır. Arapça İslâm kaynaklarında hacerü'l-metar, Farsça kaynaklarda seng-i metar (=yağmur taşı), seng-i ceda (=ceda taşı) diye geçen taşa, muhtelif Türk lehçelerinden Yakutça'da sata, Altayca'da çata, Kıpçak grubu lehçelerde cay adı verilmektedir.
FİRDAWS AL-IQBĀL, History of Khorezm, By Shir Muhammad Mirab Munis And Muhammad Rıza Mirab Agahi, Translated from Chaghatay and Annotated by Yuri Bregel (Şîr Muhammed Mîrâb Munis ve Muhammed Rıza Mîrâb Agahî, Firdevs el-İkbâl, Harezm Tarihi, Çağatayca'dan tercüme eden ve notlayan Yuri Bregel), Leiden-Boston-Köln 1999 (LXXVII+718 s.- iki soy kütüğü - üç harita), Brill yayını. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 977-982
Özet
Tam Metin
Yuri Bregel girişte önce Harezm hakkında çeşitli bilgiler veriyor. Ona göre, "Harezm, Orta Asya'da deltası dahil olmak üzere Amu Derya (Ceyhun)'nın aşağı vadisinde uzanan nispeten küçük bir bölgedir. Bununla beraber çeşitli zamanlarda kültürel ve siyasî sahanın etkisiyle veya idarecilerinin doğrudan otoritesiyle, batıda Hazar Denizi ve Aral Gölü arasındaki Üstyurt platosu, Kara-Kum Çölü'nün kuzey kısmı, hattâ bazı zamanlar güneye Horasan'a âit dağların kuzeyi boyunca uzanan vahalar ve kuzey-doğuda Sır-Derya (Seyhun) nehri deltasına doğru Kızıl-Kum çölü de bu bölge içindedir". Ayrıca gerek İslâm öncesi gerekse İslâmî dönemde Harezm resmî olmasa bile, fiilî olarak genelde siyasî bağımsızlığını devam ettirmiştir. Harezm tarihinde sadece bir kere büyük bir imparatorluğun (12. yüzyıl-13. yüzyılın başı Harezmşahlar'ın) merkezi olmuştur. Bu bölge, Moğol devrinden sonra 20. yüzyıla kadar, Orta Asya'daki Türk edebî dil ve edebiyatının gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Bregel'e göre, Harezm zaman zaman çeşitli devlet ve toplulukların akın ve yağmalarını görmüştü, söz gelişi Moğollar, Timur, Şeybanî Han'a bağlı Özbekler, Türkmenler ve Karakalpaklar gibi. Bregel'in tarihî olaylar hakkında verdiği bilgiler kısaca böyledir.
The Basic Principles and Practices of the Turkish Foreign Policy Under Atatürk
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 949-968
Özet
Tam Metin
The basic foreign policy of Turkey under Atatürk was one of friendship with all its neighbours and non-involvement in Great Power politics. Atatürk was essentially a realist. He repudiated adventurism and expansionism. What Turkey wanted was to accomplish its internal reconstruction in peace. The major stance of Atatürk's diplomacy was not only pacific, but was also clearly respectful of law. Since the Republic of Turkey came into existence, the main background of Turkish foreign policy had been friendship with the Soviets. Good relations with Russia guaranteed Turkey's continued security on its northeastern frontier and in the Black Sea. Following the Italian conquest of Ethiopia and basically on account of this fact a Turco-British rapprochement started to take shape since 1935. Close co-operation between Turkey and Britain during the Montreux Straits Conference further accelerated the pace. Another aspect of Turkish foreign policy was the Balkan Entente of 1934 to guard against aggression in the region. Turkey's part in the Saadabad Pact of 1937 had also been active and enthusiastic. Regaining of Turkish sovereignty over the Straits at the Montreux Conference and winning back of the district of Hatay were among the most important successes of the Turkish diplomacy under Atatürk's auspices.