274 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Son 5 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

A New Funerary Stele from Karkemish and New Values for Some Anatolian Hieroglyphic Signs

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 357-383 · DOI: 10.37879/belleten.2023.357
Tam Metin
Karkemish is located on the West bank of Euphrates River, about 60 kilometres southeast of Gaziantep, Turkey, and 100 kilometres northeast of Aleppo, Syria. Ruins of the city, over 90 hectares, of which over 55 lie in Turkey and around 35 in Syria. Since 2011 Karkemish has been newly explored by a joint Turco-Italian Archaeological Expedition. During the 2016 excavation campaign by the Turco-Italian Archaeological Expedition at Karkemish, a fragment of a funerary stele bearing a Hieroglyphic Luwian text was unearthed in the Lower Palace area. The stele probably dates to the early eighth century BCE (reign of Yariri/Yarri) and belonged to the wife of a cultic official. In this article, after presenting an edition of the inscription in question, new values for the Anatolian hieroglyphic sign L375 (which is attested on the stele in the writing PURUS-L375-sá of the word *kummayalli(ya)s, “sacred priest”) and related signs such as L375, L144 (= *521), L74, L129, and L398 are suggested while reinterpreting several passages of hieroglyphic Luwian inscriptions from both the Empire and Late Hittite periods.

Türk Diplomatik Belgeleri Işığında Japonya’nın Mançurya’yı İşgali ve Mançukuo Devleti’nin Kuruluşu (1931-1933)

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 685-724 · DOI: 10.37879/belleten.2023.685
Tam Metin
Japonya, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ciddi bir modernleşme sürecine girmiştir. Hızlı bir değişim ve dönüşüm gösteren ülke, Batılı devletlerde başarılması yüzyıllar süren teknolojik, ekonomik, askerî ve sosyal gelişmeleri kısa bir sürede tamamlamıştır. Ancak Japonya gerçekleştirdiği hızlı gelişim sonucunda artık sınırlarına sığamaz hâle gelmiştir. Özellikle artan nüfusuna yeni yerleşim sahaları temin etmek, sanayileşen ve gelişen ekonomisi için hammadde ve pazar bulma çabası ülkeyi yayılmacı politikalara yöneltmiştir. Emperyalist bir yapıya bürünen bu yayılmacılık, Japonya’yı Çin ve bir başka yayılmacı kuvvet olan Rusya ile karşı karşıya getirmiştir. Her iki ülkeye karşı giriştiği savaşlardan zaferle ayrılan Japonya Asya’nın en büyük güçlerinden biri hâline gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise konumunu daha da perçinleyerek dünya siyasetine yön veren büyük devletler arasına girmiştir. Mevcut durumunu güçlendirerek korumak isteyen Japonya genişlemeye devam ederek Mançurya’yı işgal etmiştir. Kendisine ait toprakların bir bahaneyle işgal edilmesine karşı çıkan Çin ise Milletler Cemiyetine başvurmuştur. Cemiyet bölgedeki olayların araştırılması için uluslararası bir komisyon görevlendirmiştir. Japonya ise işgaline farklı bir görünüm kazandırmak amacıyla Mançurya’da Mançukuo adında bir devlet kurdurmuştur. Milletler Cemiyeti işgalin sonlandırılması ve bölgenin eski statüsüne dönmesine yönelik kararlar alınca Japonya bu kararları tanımayarak Cemiyetten ayrıldığını ilan etmiştir. Türkiye ise yurt dışı temsilcilikleri aracılığıyla bir taraftan Uzak Doğu’daki gelişmeleri ve bu gelişmelerin dünya siyasetine yansımasını takip ederken diğer taraftan da barışın sağlanması için çaba göstermiştir. Ayrıca Japonya güdümündeki Mançukuo Devleti’nin tanıyıp tanımama konusunda da politika belirlemeye çalışan Türkiye, bu devletin kurduğu ilişkiler ve mevcut yapısı hakkında detaylı bilgiler toplamaya çalışmıştır.

Yunan İşgali Sonrasında Doğu Trakya’dan Bulgaristan’a İltica Hareketi

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 635-684 · DOI: 10.37879/belleten.2023.635
Tam Metin
Yunan ordusunun Temmuz 1920’de Doğu Trakya’yı işgali üzerine 1. Kolordu birlikleri direniş gösteremeden mağlup olmuş ve tarafsız bir devlet olan Bulgaristan’a iltica etmiştir. Katliam endişesine kapılan sivil ahali de askerî birlikleri takip ederek Bulgaristan’a sığınmıştır. Bu çalışmada asker ve sivil mültecilerin Bulgaristan’a iltica ve memleketlerine iade sürecinde neler yaşandığı ve özellikle mültecilerin iade sürecinde Bulgar ve Osmanlı Hükûmetleri arasında yaşanan krizlerin nasıl çözüldüğü sorularına yanıt aranmıştır. ATASE Arşiv belgelerine dayandırılarak daha önce yapılmış bir çalışmadan farklı olarak, bu çalışmada Osmanlı Arşivi belgelerinden istifade edilmiştir. Böylece ulaşılan yeni belgeler ışığında, konu detaylandırılmış ve yukarıdaki sorulara yanıt verilmiştir. Buna göre Bulgar Hükûmeti asker ve sivil mültecileri Bulgaristan’ın çeşitli yerlerinde geçici olarak iskân etmiş ve iaşelerini sağlamıştır. Ancak ülkedeki siyasi ve iktisadi sorunlar nedeniyle mültecilere daha fazla yardım edemeyen Bulgar Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinden mültecilerin memleketlerine iadesi talebinde bulunmuştur. Savaştan çıkmış Osmanlı Hükûmeti de mali sıkıntıda olduğu için mültecilerin memleketlerine iadesi sürecini sağlıklı bir şekilde yürütememiştir. Bunun yanı sıra subayların Bulgar Hükûmeti tarafından el konulan şahsi hayvanları ile kolorduya ait resmî evrakların iadesi iki hükûmet arasında önemli bir sorun hâlini almıştır. Osmanlı Hükûmeti aynı zamanda İtilaf Devletlerinin müdahalesi ile Bulgar Hükûmetinin mültecilerin pasaportlarını vize etmemesi nedeniyle yaşanan krizi de çözmek için uğraşmıştır. Sürecin geneline bakıldığında sivil ve asker mültecilerin çok büyük bir kısmı kendi çabaları ile memleketlerine dönmek mecburiyetinde kalmıştır.

Osmanlı Savaş Hukukunda Sivillere Yönelik Benimsenen Genel Siyaset (1853-1920)

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 595-634 · DOI: 10.37879/belleten.2023.595
Tam Metin
Osmanlı Devleti, yönetim anlayışında İslam dini ve hukuk sistemini esas almıştır. İslam dininin meşruiyet nedenleri itibarıyla haklı; gözettiği hukuki ve ahlaki ilkeler ile adil bir savaş yaklaşımı, Osmanlı savaş hukukuna da yansımıştır. Buna göre savaş, gerekçeleri gibi gerçekleştiriliş biçimi bakımından da meşruiyet taşımalıdır. Savaşın tüm safhalarında insani, hukuki, ahlaki açıdan belli prensiplere uyulması gerekmektedir. İtidale riayet, haddi aşmayı, ve aşırılığa yönelmeyi reddetmektedir. İslam dininin ve Türk devlet geleneğinin en önemli uygulayıcılarından biri olan Osmanlı Devleti, hüküm sürdüğü dönem boyunca yüzlerce savaşın içinde yer almıştır. Kuruluş Devrinde iştirak ettiği savaşlardan genel olarak galip veya belirleyici taraf olarak ayrılan Osmanlı Devleti, özellikle incelediğimiz XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgesel savaşlar dışında büyük savaşların tamamına yakınını kaybetmiştir. Ancak Osmanlı Devleti, her şeye rağmen savaşta insani, ahlaki ve hukuki ilkeleri gözetme hususunda azami gayret göstermiştir. Bilhassa savaş esnasında ve sonrasında kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere sivillerin, gayrı muharip unsurların haklarının korunması amacıyla mütemadiyen düzenlemelere gitmiştir. Savaş meydanında ve sonrasında bu ilkeleri gözetmeye çalışırken zaman zaman kendi yetkililerini uyaran, hatta aksine davrananları cezalandıran bir siyaset izlemiştir. Öte yandan karşı karşıya geldiği herhangi bir devletle dinî ve ırkî bağları olan Osmanlı vatandaşlarının da güvenliğini sağlamaya çabalamıştır. Arşiv belgeleri tetkik edildiğinde Osmanlı Devleti’nin, kazanma gayretleri ile insani değerler arasında bir denge kurmaya çalıştığı görülmektedir.

The Question of Tunisia’s Status Quo and the Firman of 1871

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 559-593 · DOI: 10.37879/belleten.2023.559
Tam Metin
The status quo of Tunisia, that is, the nature of its relationship with the Ottoman centre emerged as a problem with the occupation of Algerian costs in 1830 and the centralisation of Tripoli in 1835. France frequently warned the Ottoman Empire not to subvert the status quo in Tunisia. Clarifying and internationally securing this formally undefined state of affairs had been the British policy in the region since the 1850s. Britain, especially with its consul, Richard Wood, endeavoured for a declaration of a firman stating that the Ottoman Empire recognised the inherited governorship of the Husaynid Dynasty and that the beys accepted the Sultan’s political suzerainty in Tunisia. This project, which was constantly delayed by the opposition of France, was realised in 1871. So the firman, which was expected to bring the region’s political position to wider international acceptance, was declared. This study aims to examine the debates about Tunisia’s status quo based on British and Ottoman archival sources. So, the efforts of the Ottoman Empire to protect the province, as well as the approaches and plans of Britain and France towards Tunisia, were explored.

Assos (Behram) Paleolitik Çağ Araştırmaları

Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 1-15 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.001
Tam Metin
Troas’ın güney kıyısında, Lesbos’un kuzeyinde konumlanan Assos (Behram), 234 metre yüksekliğinde eski bir volkanik tepenin üzerine kurulmuştur. Assos’un arkeolojik geçmişi en erken Kalkolitik’e kadar uzanmakta ve çoğunlukla Antik Yunan, Roma ve Bizans arkeolojik geçmişiyle gündeme gelmektedir. Bu sebeple Assos’un tarih öncesi kronolojisinin oluşturulmasını sağlayacak nitelikte bölgede yapılan Paleolitik araştırmaların önemi büyüktür. 2021 yılında antik kent çevresinde yürütülen araştırmalarda 12 farklı noktada Paleolitik Çağ’a tarihlenebilecek yontmataş buluntular tespit edilmiştir. Tespit edilen buluntu yerlerinde çakmaktaşı, bazalt gibi ham madde kaynakları oldukça zengindir. Üretilen yontmataş endüstrilerin yapımında da sıklıkla bu ham maddeler kullanılmıştır. Yontmataş endüstri grupları iri kesici aletler, yontuk çakıl teknolojisi, hazırlanmış ve hazırlanmamış çekirdek teknolojileri, yongalama ürünleri ve düzeltili aletlerden oluşur. Buluntular arasında iki yüzeyli el baltaları, iri kazıyıcılar, satır ve kıyıcılar gibi çekirdek alet teknolojileri önemli bir yere sahiptir. Hazırlanmış çekirdek teknolojileri Levallois teknik ile ilişkilidir ve kullanımı yüksek bir orandadır. Düzeltili aletlerin oranı yüksek olmakla beraber birçoğu dişlemeli-çentikli aletlerden oluşur. Assos’ta tespit edilen yontmataş buluntular tekno-tipolojik özellikleri bakımından Alt ve Orta Paleolitik Dönem özelliklerini yansıtmaktadır. Düzeltili aletlerin yüksek oranda olması tespit edilen buluntu yerlerinin işlik yerlerinden ziyade yaşamsal etkinliklerin gerçekleştirildiği alanlar olduğuna işaret etmektedir. Asya ve Avrupa arasındaki bir geçiş noktasında yer alan Assos’taki bu keşif Paleolitik Çağ’ın erken dönemlerinde insan hareketlerini ortaya koyması açısından önemlidir.

Ortaköy’de Ele Geçen Bir Hitit Mührü

Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 17-30 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.017
Tam Metin
Ortaköy/Şapinuva Kazı Başkanlığı, Çorum Müze Müdürlüğü ve Çorum Emniyet Müdürlüğü’nün iş birliği sonucunda, bronzdan üretilen yarım küre formda bir Hitit mührü bilim dünyasına kazandırılmıştır. Metalden üretilen yarım küre formda damga mühürler, Anadolu arkeolojisinde az sayıda örnekle bilinmektedir. MÖ 15. yüzyılın sonları ile MÖ 14. yüzyıla geçiş sürecinde ortaya çıkan yarım küre formda mühürlerin tarihlemesi konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Buluntuların ele geçtiği konteksler, üzerlerinde yer alan hiyeroglif işaretler ile süsleme motifleri mühürlerin tarihleme kriterleri olarak kullanılmıştır. Ortaköy mührü, metalden üretilen diğer yarım küre forma sahip mühür örnekleriyle hem tarihleme hem de süsleme motifleri açısından paralellik göstermektedir. Üzengi biçimli bir tutmağa sahip olan mührün hem dışbükey hem de taban kısmında yer alan hiyeroglif işaretlerle mühür sahibinin adı ve unvanı okunmaktadır. Mührün üzerinde yer alan bantlardaki süslemelerde bitkisel ve simgesel motiflerin yanı sıra mühür sahibinin adı ve unvanına yer verilmiştir. Mühür sahibinin adı ve unvanının bantlar üzerinde süsleme motifi olarak kullanılması diğer yarım küre mühür örneklerinde görülmemektedir. Mührün ele geçtiği Ortaköy ilçesinin sınırları içerisinde, 1990 yılından itibaren kazı çalışmaları yapılan ve MÖ 14. yüzyılın ilk yarısında Hitit İmparatorluğuna başkentlik yapmış Şapinuva kenti yer almaktadır. Mühür, Şapinuva’da tespit edilen Hitit Dönemi’ne ait arkeolojik bulgular ve yazılı belgelerin tarihlemesiyle paralellik göstermektedir. Bu makalede, mührün üzerindeki hiyeroglif işaretlerin okunmasına, mührün üretim tarihinin ve yerinin belirlenmesine odaklanılmıştır.

Pisidia Antiokheia’sı Geç Antik Çağ İşliklerinde Bulunan, Yerel Üretim Pişmiş Toprak Mühürlü Unguentarium ve Kandiller

Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 141-175 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.133
Tam Metin
Pisidia Antiokheia Antik Kenti’nde 2021 yılında, tiyatronun Roma İmparatorluk Dönemi’nde inşa edilmiş olan sahne binasında (skene), yapılan kazı çalışmalarında açığa çıkarılan pişmiş toprak unguentarium ve kandiller, makalenin konusunu oluşturmaktadır. MS 5. yüzyıldan itibaren işlevini yitirmiş olan sahne binası, günümüzde temel seviyede korunmuş durumdadır. Sahne binası, işlevini yitirdikten sonra binanın içerisine devşirme moloz taşlardan yeni mekânlar inşa edilmiştir. Bu mekânlarda yapılan kazı çalışmalarında pişmiş toprak kandil ve unguentarium formlarına ait toplamda 442 parça ele geçmiştir. Bu parçalar içerisinden seçilen; 7 adet mühürlü unguentarium ve 15 adet kandil ile toplamda 22 parça çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. “Geç Antik Çağ Unguentariumları” olarak tanımlanan parçalar üzerinde yer alan monogram mühürlerin işleniş biçimlerine göre 3 grup altında değerlendirilmiştir. Kandiller de formlarına göre 9 tip altında incelenmiştir. Unguentariumların tamamı birbirine yakın bir tarih gösterirken; Tip I altında değerlendirilen kandiller MS 3. yüzyıla, diğer kandiller ise MS 6.-7. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Tip II- Tip IX başlığı altında ele alınan kandillerin tamamı kalıp yapımı olup; bu kandiller kentte bulunmuş olan kandil kalıplarına uymaktadır. Söz konusu buluntuların, diğer kentlerde bulunan benzer örnekleri ile karşılaştırmaları yapılarak, buluntu konteksi de dikkate alınarak tarihlendirmeye gidilmiştir. Pişmiş toprak eserlerin bulunduğu mekanların dışındaki bir yapıda, yoğun üretim artığı kemiklerin açığa çıkartılmış olması, agoranın başlangıcını oluşturan bu alanın, geç dönemde işlik ve dükkân olarak kullanılmış olduğunu göstermiştir. Aynı şekilde çalışmaya konu edilen mühürlü unguentariumların ve zaten Antiokheia’da üretiminin yapıldığı bilinen kandillerin de bu mekânlarda üretimlerinin/satışlarının yapılmış olma ihtimalleri oldukça yüksektir.

Ovaören-Yassıhöyük Kazıları ve Orta Anadolu Demir Çağı Mimarisinde Gelişim ve Değişime Kronolojik Bir Bakış

Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 49-71 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.041
Tam Metin
Orta Anadolu Bölgesi’nin jeolojik açıdan zengin Kapadokya Bölümü içerisinde yer alan Ovaören, Nevşehir ili Gülşehir ilçesine bağlı Ovaören kasabasının 2,5 km güneyinde, 3 farklı birimden oluşan arkeolojik bir bütünlüğü temsil etmektedir. “Ovaören Arkeolojik Yerleşim Alanı” olarak da tanımlanan söz konusu alan batıda Topakhöyük ve Teras Alanı, doğuda ise bu birimlere 350 m uzaklıktaki Yassıhöyük’ten oluşmaktadır. Ovaören’de 2007-2021 yılları arasında gerçekleştirilen kazı çalışmaları 3 birimin kronolojik olarak birbirini tamamlayan nitelikte alanlar olduğunu ortaya koymakla beraber, Topakhöyük ve Teras Alanı’nda Erken ve Orta Tunç Çağı tabakaları, Yassıhöyük’te ise Geç Tunç Çağı ve Demir Çağı tabakaları ile zayıf karakterli bir Hellenistik-Roma Dönemi tabakası açığa çıkarılmıştır. Ovaören, Erken Demir Çağı’nda bölgede yaşanan politik ve kültürel değişimden etkilenen, Orta Demir Çağı’nda ise Tabal Ülkesi sınırları içerisinde büyüyüp gelişen yerleşimlerden birisidir. Geç Hitit Dönemi’nde önemli Tabal merkezlerinden biri olduğu anlaşılan Ovaören, Geç Demir Çağı’nda ise Kapadokya Satraplığı sınırları içerisinde yer alan bir kasabaya dönüşmüştür. Bu kapsamda yerleşimde, Demir Çağı tabakalarında açığa çıkarılan mimari kalıntılar ve arkeolojik buluntular bölgenin Demir Çağı kültürünün anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır. Ovaören’de bu gelişim ve değişim sürecini kapsayan Demir Çağı tabakaları, Yassıhöyük’ün Erken Demir Çağı’na tarihlenen YH 8-7, Orta Demir Çağı’na tarihlenen YH 6-4 ve Geç Demir Çağı’na tarihlenen YH 3-2 tabakaları ile temsil edilmektedir.