4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Asırlar Boyu Tanrı Rê

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 1-28
Rê ya da Râ, eski Mısırca Râu yaratmak, yapmak, vermek kelimesinden gelmekte ve yaratıcı anlamına geldiği sanılmaktadır. Kökeninin Delta bölgesinden Sahebu olduğu ve sonraları Heliopolis'te (Annu ya da İyun) tapılan yerel tanrı Atum'la birlikte tapıldığı öne sürülmüştür. Rê'nin önem kazanması Eski İmparatorluk (M.Ö. 2950-2280) II. Hanedan devrine rastlamaktadır.

İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold'un Türk Ulusal Akımı'na Karşı Tutumu (1920-1923)

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 159-184
Tam Metin
İsviçre'deki İngiliz orta-elçisi Sir Horace Rumbold, 17 Kasım 1920'de Amiral Sir John de Robeck'in yerine İstanbul'a Yüksek Komiser olarak atanırken, Merkez Güçleri'nin üyesi Osmanlı İmparatorluğu, felaket getirici Yüce Savaş'ta (I. Dünya Savaşı) İttihat (Antant) Güçleri'nce yenilgiye uğratılmış ve 30 Ekim 1918'de Mondros Bırakışması'nı imzalamak zorunda kalmıştı. Bağlaşıklar (İttilâf Güçleri), Osmanlı İmparatorluğu'nu büsbütün ortadan kaldırarak topraklarını paylaşmak amacıyla, savaş sırasında kendi aralarında yapmış oldukları gizli antlaşmalardan yararlanarak, çoğunluğu Türk ve öteki Müslüman halklardan oluşan birçok ülkeleri işgal etmiş; öteyandan, Yunanistan'ın 15 Mayıs 1919'da İzmir ve bölgesini istilası, Mustafa Kemal (Atatürk)'ün önderliği altındaki Türk Ulusal Akımı'nın şahlanmasına yol açmıştı.

Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı'nın Ardından

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 241-266
Tam Metin
Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı İstanbul'da 1913 tarihinde doğmuştur. Babası Abdurrrahman Sayılı'nın görevi dolayısıyla henüz altı aylıkken gitmiş olduğu İran'dan dokuz yaşındayken dönmüştür. Orada bulunduğu sürece özel eğitim görmüştür. Daha sonra ailesiyle birlikte yurduna dönen Aydın Sayılı'nın hayatında bu dönemin önemli izleri olduğu bir gerçektir. Daha sonra, üniversite yıllarında aldığı derslerle Farsça ve İran Edebiyatı ile ilgili bilgilerini geliştirmiştir. O İran kültürünü çok iyi tanıyordu ve meşhur İranlı şairlerinin birçok şiirini ezbere bilirdi. Muhtemelen bu, biraz da onun güzele, sanata olduğu kadar bilime, ve doğru ve gerçeğe tutku denebilecek eğiliminden kaynaklanmış olmalıdır. Bu eğitim onun bu birbirini bütünleyen iki konuya yoğun ilgi duymasını sağlamıştır. Biz onun resim yaptığını, özellikle karakalem resimle uğraştığını biliyoruz.

İnsanın Tarih Yapma Rolü ve Eğitim Geleneğinin Tarihi Temelleri

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 211-230
Tam Metin
İnsanın tabii gerçeklik hakkındaki bilgi düzeyi ve insan-tabiat ilişkilerinde ulaşılan akılcı çizgi, beşeri gerçeklik için düşünüldüğünde henüz emekleme çağındadır. Aynı evrenin parçası olmak hasebiyle, beşeri gerçekliği objeleştiremeyen insanoğlu, gerek kendisini, gerekse kendi türünden olanların teşkil etmiş olduğu toplum denen beşeri ortaklığı, bilimsel anlamda yeni yeni inceleme olgunluğuna erişmiştir. Yoğunlaşan bir tempoyla XX. yüzyılda insan ve toplum gerçeğine çevirilen araştırıcı bakışlar, bu gerçeklik alanının yapı ve işleyiş sırlarına ulaşma çabası içinde, sosyal ve kültürel varlıkların oluşum ve gelişim boyutlarını kadrosuna alan tarih disiplini ve tarihi bilgi ihtiyacını önemli hale getirmiştir.

Hitit Sarayında Kraliçelerin Rolü

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 222 · Sayfa: 279-294
Tam Metin
Bilindiği üzere, Anadolu'nun tarihteki ilk siyasi birliğini sağlayan ve hemen sonrasında da iki yüzyıldan beri Anadolu'nun zengin maden kaynaklarını sömüren Asurlu kolonistleri sınır dışı ederek, Anadolu'daki Asur Ticaret Kolonileri Devri'ne (M.Ö. 1950-1750) son veren Kuşşara kralı Anitta, Hitit krallarının atası olarak kabul edilmektedir. Bu yüzdendir ki, Hitit devletinin siyasi tarihini Kuşşara Krallığı ile başlatmanın daha doğru olacağı kanaatindeyiz. Ancak biz burada Hitit siyasi tarihi içinde kraliçelerin oynamış olduğu rolü, daha doğrusu Hitit kraliçelerinin devlet içindeki etkinliklerini ele alarak, meseleye yeni boyutlar kazandırmaya çalışacağız.

ABDULLAH CEYHAN, Sırât-ı Müstakim ve Sebîlürreşâd Mecmuaları Fihristi, (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 298 İlmî Eserler 55), Ankara, 1991, X+610 s [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 237-240
Tam Metin
Bilindiği gibi Sırât-ı Müstakîm ve Sebilü'r-Reşâd birbirinin devamı olarak önce Arap harfleri, sonra da yeni Türk harfleriyle yayınlanan ve ilk sayısı ile son sayısı arasında 57 senelik uzun bir devreyi içeren son derece de önemli süreli yayınlarımızdan birini oluşturur. Onun önemi çok değişik yönleri dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri 1925 ila 1948 seneleri arasında 23 sene ara verilmiş olsa bile, yarım asırdan fazla varlığını korumuş olmasıdır.

"Defter Congress" (Tahrir Defterleri Kongresi)

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 231-236
Tam Metin
İlk ikisi Konya'da yapılan Tahrir Defterleri kongrelerinin (Defter Congress) üçüncüsü 18-19 Mart tarihleri arasında Almanya'nın şirin bir kenti olan Erlangen'da yapıldı. Katılım planlamanın üzerinde idi. Başta Türkiye olmak üzere Avrupa'nın bir çok ülkelerinden ilim adamları katıldılar. Ayrıca Filistin'den Kamal Abdulfattah ve Amerika'dan Heath Lowry ile Margaret Venzke katılanlar arasında idiler. Bildirilerin ve alınması gereken kararların çokluğu iki günlük ağır bir çalışma temposunu gerekli kıldı. Mamafih gerek seyahat gerekse bildirilerin çekici olmaları bir taraftan dinlenmemizi diğer taraftan tatlı bir yorgunluğun zevkini tatmamızı sağladı.

The Attitude of British High Commissioner Sir Horace Rumbold Towards the Turkish National Movement, 1920-1923

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 185-210
Tam Metin
When Sir Horace Rumbold, the British Minister in Switzerland, succeeded Admiral Sir John de Robeck, on 17 November 1920, as High Commissioner in Istanbul, the Ottoman Empire, a member of the Central Powers, was already defeated by the Entente Powers (the Allies) in the disastrous Great War, and was forced to sign the Armistice of Mondros (Mudros) on 30 October 1918.

Eski Mısır Kraliyet Tanrısı Ptah

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 222 · Sayfa: 265-278
Tam Metin
Başlangıçta Libya çölünde, Hibis Vahası'nda hem Mısırlıların hem de Libyalıların taptıkları bir tanrıydı. Bunu, bu bölgede bulunan anıtlarda tanrı Ptah'ın genç kralı şekillendirirken resmedilmesinden anlamaktayız. Tanrı Ptah Tinit devrinde, Yukarı Mısır'ın kralı Menes'in M.Ö. 3100'de Delta bölgesini ele geçirip Mısır'ın birliğini ve I. Hanedanı kurmasıyla ve kendine başkent olarak Memfis şehrini seçmesiyle önem kazanmaya başlamıştır. Ptah adının "şekil veren, yapan" anlamına geleceği sanılmaktadır.

Mulâzım-ı Evvel Mehmed Nazif Efendi'nin Conkbayırı'nda Şehit Düşüşü ve Buna İlişkin Mustafa Kemal (Atatürk)in Bir Mektubu

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 222 · Sayfa: 451-460
Tam Metin
Olgular ve belgeler, -kuşkusuz- kendi başlarına tarihi oluşturamazlar; onları tarih biliminin süzgecinden geçirecek olan tarihçidir; ama, tarihçinin yaptığı binada harcı ve tuğlaları, olgular ve belgeler değil midir? Tarihçi, tarihsel olayların açıklanmasına yarayacak nitelikteki belgelere ulaşma ve onları tanık oldukları olaylar hakkında sorgulama amacını sürekli olarak taşır; oysa, sözkonusu belgeler, tarihsel olayları açıklamaya yarar bilgiler yanında, tarihin oluşum biçimi üzerinde rol oynamış önemli kişilere ait olma gibi, "manevi" bir değer de taşıyorsa; tarihçi, hem bilimsel sorgulamanın gereği hem de -büyük adamlarına sahip çıkmak zorunda olan toplumunun bir bireyi olarak- karanlıkta kalmış bir belgeyi gün ışığına çıkarmak gibi, iki yönlü sorumluluğu aynı anda duyuyor demektir. Bu yazının konu edindiği belge, Çanakkale Savaşları'nın önemli bir evresinde, 8 Ağustos 1915 (R. 26 Temmuz 1331) tarihinde, Conkbayırı'nda, Mareşal Fevzi Çakmak'ın kardeşi Mülâzım-ı evvel Mehmed Nazif Efendi'nin şehit düşmesi üzerine, o gün Anafatalar Grubu Kumandanlığı'na atanmış olan Miralay Mustafa Kemal'in, yine Çanakkale savunmasında görev yapan 5. Kolordu Kumandanı Mirlivâ Fevzi Paşa'ya yazdığı, 9 Eylül 1915 (R. 26.6.1331) tarihli mektubudur.