147 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı 10
- Osmanlı Devleti 9
- Ottoman 9
- Ottoman Empire 9
- Architecture 5
- Mimari 5
- Central Anatolia 4
- Lycia 4
- Lykia 4
- Orta Anadolu 4
Seramik Sanatının Topluma Yansıması: Karacahisar Kalesi Oyuncak Buluntuları
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 177-195 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.169
Özet
Tam Metin
Seramik günlük yaşamın her alanında kullanılmakla birlikte sosyal hayatta önemli bir yere sahiptir. Pişmiş topraktan oluşan örneklerde kâse, tabak, küp, testi, kandil gibi çeşitli kap türleri görülmektedir. Seramiklerin ilk örnekleri yemek pişirmek, saklamak ve servis etmek işlevleriyle yapılmıştır. Ayrıca kandillerde olduğu gibi aydınlatma, yapılarda ise akustik, bezeme ve taşıyıcı elemanları hafifletmek amacıyla kullanılmıştır. Biblo benzeri süs eşyası işlevine sahip olarak kullanıldıkları da görülmektedir. Konumuz kapsamında 1999-2015 yılları arası Karacahisar Kalesi sırlı hayvan figürlü oyuncakları incelenmiştir. Osmanlı Beyliğine ait olan buluntular 14. yüzyıl ile 15. yüzyıl başı arasına tarihlenmektedir. Hayvan figürlü örnekler ana hatlarıyla çok detaylı olmayan kaba şekilde yapılmış köpek ya da kurt, at, koyun, kuş ve koç figürleri şeklindedir. Ancak baş kısımları oldukça gerçekçi betimlenmiş örneklerde bulunmaktadır. Bu örnekler seramik ustalarının gözlem yeteneğini de yansıtmaktadır. Büyük kısmı mevcut olmayan bazı örneklerde ise hayvan türünü tespit etmek zordur. Konumuz oyuncak buluntuları, bölge sosyo-ekonomik yapısı ve kültürü hakkında da önemli bilgiler sunmaktadır. Günlük yaşamda karşılaşılan hayvan figürlerinin aynı zamanda mitolojik kökenlerinin olduğu da bilinmektedir. Hayvan figürlü oyuncaklar seramik ustalarının toplumun her kesiminin ihtiyaçlarına cevap verdiğini göstermektedir. Ayrıca konumuz buluntuları Orta çağ Türk-İslam sanatında toplumun çocuğa verdiği değeri de yansıtmaktadır. Bu tarz seramiklerin varlığı Karacahisar Kalesi’nde ya da yakın bölgelerde seramik üretimi olduğuna işaret etmesi bakımından da büyük önem taşımaktadır.
Syedra Roma Dönemi Taş Kapları
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 111-139 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.103
Özet
Tam Metin
Syedra hem liman kenti olması hem de korunaklı zirvedeki yerleşim alanıyla, Antik Çağ’da önemli bir yere sahiptir. MÖ 9. yüzyıldan MS 12. yüzyıla kadar kentte yerleşimin devam ettiği yazıtlardan, buluntulardan ve yapılardan anlaşılmaktadır. Kentin en parlak dönemi, MS 2-4. yüzyıl aralığıdır. Bu çalışmada 28 adet taş kap değerlendirilmiştir. Roma Dönemi’nde taş kaplar, agoralarda hamamlarda, evlerde ve dükkanlarda yoğun olarak kullanım görmüştür. Havan, havaneli, sığ kap, tabak ve çanak Syedra’da ele geçen taş kap türleridir. En yoğun buluntu grubunu havanlar oluşturmaktadır. Havaneli ise ikinci yoğun gruptur. Bu da havanla birlikte kullanılan yardımcı malzeme olmasıyla doğru orantılıdır. Bu eserler, Geç Antik Çağ insanın taş kapları ürettiklerini ve ağırlıklı olarak beslenme kültüründe kullandıklarını göstermektedir. Bu kullanımının yanı sıra ilaç ve kozmetik ürünlerinin yapımında da bu kaplardan yararlanılmış, temizlikte ise sığ kaplar tercih edilmiştir. Kentte bulunan derin havanların zeytinyağı veya şarap üretiminde kullanılmış olabilecekleri düşünülmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere endüstriyel alanda derin havanlar tercih edilmiştir. Geç Antik Çağ’da ölüye sunulan armağanlar arasında taş kaplar da bulunmaktadır. Oda Mezar I ve II’de ele geçen havanlar bu kapların ölü hediyesi olarak mezarlara bırakılmış olabileceklerini göstermesi açısından önemlidir. Tamamlanmamış hâlde elde geçen iki eser, kentte taş kap üretimin varlığını dolayısıyla bir atölyenin olabileceğini göstermektedir. Syedra’da bulunan taş kaplar, MS 2. yüzyıl ile MS 6. yüzyıl aralığına tarihlenmektedir.
Metropolis Verileri Temelinde, Deneysel Yöntemlerin Arkeoloji Öğretimine Katkıları Üzerine Bir Deneme
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 197-218 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.189
Özet
Tam Metin
Bu çalışma, Metropolis’teki arkeolojik kazılarda tespit edilen buluntulardan yola çıkılarak domestik/ evsel ve ticari/endüstriyel üretimlerin deneysel arkeoloji uygulamaları çatısı altında yeniden ele alınmasını hedeflemiştir. Bu kapsamda Metropolis’te domestik/evsel kullanıma yönelik üretildiği bilinen zeytinyağı ve dokuma ürünleri ile endüstriyel kullanıma yönelik üretilen cam imalatlar, antik yöntem ve teknikler doğrultusunda tekrar üretilmeye çalışılmıştır. Deneysel arkeoloji uygulamaları sadece teorik olarak ele alınmamış, aynı zamanda 20-25 yaş aralığında herhangi bir ustalığa sahip olmayan arkeoloji öğrencilerinin de dahil olduğu interaktif bir atölye çalışması ile deneyimlenmiştir. Öğrencilere deneysel uygulamalar hakkında verilen eğitim ve bilgilendirmenin ardından uygulama aşamaları takip edilmiştir. Uygulamaların sonunda öğrencilerin edindikleri deneyimlerle; Antik Çağ’da Metropolis’te yaşayan halkın yaşam koşullarının, günlük uğraşlarının ve ürettikleri malzemenin ortaya çıkış aşamalarının daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır. Günümüz insanının Antik Çağ’da yaşayan bir birey gibi düşünebilmesine ve geçmişle bağ kurabilmesine katkıda bulunulabilmesi de çalışmanın en önemli hedeflerinden birini oluşturur.
Beycesultan Höyüğü Doğu Koni Geç Tunç Çağı Araştırmaları
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 31-48 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.031
Özet
Tam Metin
Batı Anadolu Geç Tunç Çağı kültürel sürecinin anlaşılmasında önemli bir merkez konumunda yer alan Beycesultan Höyüğü’nde 2007 yılında başlatılan yeni dönem kazıları, bölgede Geç Tunç Çağ kronolojisini yeniden değerlendirmek ve bölgesel ilişkileri anlamak için önemli veriler sunmuştur. Höyüğün hem batı hem de doğu konisinde gerçekleştirilen çalışmalarda Geç Tunç Çağı mimarisine, mekân kullanımına ve yerleşim planlamasına ilişkin bilgilerimize yeni veriler eklenmiştir. Özellikle her iki konide açığa çıkarılan taş temelli kerpiç duvarlı ve birbirlerine bitişik nizamda inşa edilen çok odalı yapılar mimari geleneğin anlaşılmasında önemli bir rol oynamıştır. Batı koniye nazaran çalışmaların henüz başlangıç aşamasında olduğu doğu konideki Geç Tunç Çağı araştırmaları ise batı konideki kültürel sürecin tamamlayıcı bir öğesi olarak sunduğu bilgilerle, yerleşimde bu kültür sürecinin anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Bu alanda yürütülen çalışmalarda büyük bir mekânda tespit edilen Hitit Dönemi’ne ilişkin çanak çömleklerin varlığı ve Hitit etkili buluntular, yerleşimde Hitit varlığının arkeolojik yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kibyra Soffit Bezemeleri
Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 89-110 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.081
Özet
Tam Metin
Bu çalışmanın konusunu, Antik Dönem’de birçok kültür bölgesinin kesişme noktasında konumlanmış ve bulunduğu Kibyratis Bölgesi’ne adını vermiş olan, günümüzde Burdur ili, Gölhisar ilçesi sınırları içinde kalan Kibyra antik kentinin çeşitli yapılarına ait arşitrav bloklarının soffit bezemeleri oluşturmaktadır. Bu kapsamda, kentte 2006 yılından başlayarak günümüze kadar kesintisiz devam eden kazı çalışmalarından ele geçmiş toplam 19 adet soffit bezemesi incelenmiştir. Söz konusu soffit bezemeleri; Anıtsal Kent Kapısı, Agora I. Teras Caddesi’nin Doğu Stoası, Agora III. Teras Güney Yamaç, Tholos Nymphaion, Tiyatro ve Kaisarion gibi yapı ve alanlardan ele geçmiş; ayrıca Agora’nın teras duvarlarında devşirme olarak da kullanılmıştır. Çalışmanın bütününde, soffit bezemeleri arşitrav bezemeleriyle beraber değerlendirilmiştir. Bu inceleme sonucunda bir katalog oluşturulmuştur. Daha önce çalışılmış Anadolu kentlerinin soffit bezemeleriyle tipolojik olarak karşılaştırılarak parçaların tarihlemelerini de içeren genel bir değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirmeler sonucunda kentteki soffitlerin çok çeşitli bezemelerden oluştuğu ve bu bezemelerin MS 2.-3. yüzyıllar arasında yaygın kullanılmış olduğu tespit edilmiştir.
Hristiyan ve İslam Züht Hayatının 13. Yüzyıldaki Dönüşümü: Biraderler ve Kalenderîler Hareketi Bağlamında Zahitlikte Kitleselleşme ve Sosyal Boyut
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 53-86 · DOI: 10.37879/belleten.2023.053
Özet
Tam Metin
13. yüzyılın başları hem Hristiyan hem de Müslüman zahitliğinde önemli bir dönüşümü ifade eder. Avrupa’da Fransisken ve Dominikenlerin, İslam dünyasında da Kalenderîlerin temsil ettiği bu yeni zahitlik hareketleri neredeyse eş zamanlı olarak, tespit edilmiş bir irtibatlandırma söz konusu olmaksızın, kendi geleneklerinden farklılaşarak ama pek çok nokta itibariyle de büyük benzerlik göstererek ortaya çıkmışlardı. Her şeyden önce her iki gelenek zahitliğin kitlesel bir boyut kazanmasında ve yaygınlaşmasında büyük rol oynamışlardı. Fransisken ve Dominikenler Hristiyan zahitliğini kendi öğretileri üzerinden kapalı, donuk ve kırsal kimliğiyle öne çıkan manastır kapsamından yeni gelişmekte olan kentlere taşımışlardı, buna karşılık Kalenderîler de henüz teşkilatlanma aşamasının başlangıcında olan İslam zahitliğini kendilerine has biçimiyle hem yeni ülkelere taşımada hem de kırsal kesime ulaştırmada önemli rol oynamışlardı. Fakat esas değişim onların temsil ettiği zahitlik prensiplerinde kendini gösteriyordu. En tipik, aynı zamanda en belirgin ortak yönlerini de oluşturan bu prensipler mutlak fakirlik ve dilenme üzerine kuruluydu. Buna seyahat ve vaaz pratiklerini de dahil etmek mümkündür. Koyu bir dünya yadsıyıcı eğilimle hareket eden bu zahitler, ağırlığı ve önceliği farklı olmakla birlikte, insana hizmet ideallerini de öncelikleri hâline getireceklerdi. Fransisken ve Dominikenlerde çok belirgin olarak Hz. İsa’nın ve havarilerinin yaşamını taklit etme düşüncesiyle insanlara İncil’i anlatmak, onları tanrı yoluna davet etmek ve insanların yararına işler yapmak onların en yaygın faaliyetleri hâline gelmişti. İslam dünyasının yeni zahitleri belki başlangıçta böyle bir eğilime sahip değillerdi ama zamanla onların öğretileri arasında da insana hizmet ideali önemli yer tutacak, bu kapsamda pek çok kamu yararına işlerin aktif figürleri hâline geleceklerdi.
Tapınak Şövalyelerinde Kadın
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 23-51 · DOI: 10.37879/belleten.2023.023
Özet
Tam Metin
Orta Çağ Avrupası’nda kadının toplumsal konumunu belirleyen unsurlar çeşitlilik gösterse de, dinî değer yargılarının temel bir faktör olarak dikkate alındığı görülmektedir. Kilise, kadının toplumsal konumunun belirlenmesinde önemli rol oynamıştır. Kilise tarafından yaratılan kadın imajı, Orta Çağ Avrupa toplumunun genelinde ve bilhassa dönemin dinî yapılanmaları üzerinde etkili olmuştur. Bu etki, Tapınak Şövalyeleri dâhil olmak üzere, XII-XIV. yüzyılları arasında ortaya çıkan dinî-askerî karakterli tarikatlar üzerinde de gözlenmiştir. Katolik Kilisesi’ne bağlı bir tarikat/örgüt olan Tapınak Şövalyeleri, ait olduğu medeniyetin kabaca değerlerini kendi yapılanma anlayışı doğrultusunda değerlendirerek kadın konusunda kendine özgü bir duruş sergilemiştir. Bu duruş, tarikata ait tüzük metinlerinde açık bir şekilde ortaya konmuştur.
Çalışmada, Orta Çağ Avrupa ve özellikle Haçlı Seferleri sürecinde kadın meselesine genel hatlarıyla değinilerek bu durumun Tapınak Şövalyelerine yansıması değerlendirilecektir. Dönemin diğer dinî-askerî tarikatların kadın konusundaki uygulamaları kısaca ele alınarak Tapınak Şövalyeleri ile kimi benzerlik ve farklılıkları tespit edilecektir. Tüzük metinlerinden hareketle, Tapınak biraderlerinin kadınlarla münasebetleri ve bu münasebetlerin hukuki karşılığı, çeşitli örnekler üzerinden değerlendirilerek bu konuya dair teorik ve pratik uygulamalar arasındaki tutarlılık ortaya konacaktır. Çalışmanın sonunda Tapınak Şövalyeleri’nin hiyerarşik yapılanmasında kadının konumu ve tarikat düzeyindeki imajı tartışılacaktır.
Çalışma, Tapınak Şövalyeleri dönemine ait belgeler ile bu dönemi ele alan kaynak ve çağdaş eserler ışığında ele alınacaktır.
The Serpent-Fighting Imagery of Anatolia in the 2nd Millennium BC and Malatya Serpentine Monster in the Light of Newly Published Old Assyrian Seal Impression from Kültepe
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 1-22 · DOI: 10.37879/belleten.2023.001
Özet
Tam Metin
The present work deals with serpent-fighting motifs from Anatolia of the second millennium BC reconsidered in the light of recently discovered composition with a serpent-fighting scene on an Old Assyrian seal impression from Kültepe kept at the Pushkin State Museum of Fine Arts in Moscow (I 2 б 1591). Besides this sealing, the famous representation at the Malatya Relief H (the orthostat AMM 12250) and myths of Illuyanka and Hedammu are compared to each other according to various criteria of depicting the hero, the monster and the fighting scene itself. The scholars often regarded Malatya Relief H as representing the plot of Illuyanka myth, but the discovery of dragon-slaying scene on the Pushkin Museum’s sealing gives grounds for its re-analyzing. It is revealed that the pictorial monuments from Anatolia in contrast to the textual ones depict the hero acting alone; most of Anatolian dragons have front paws.
The ultimate fighting is shown in iconography as a close combat struggle while in the narratives the close combat seems to give more advantage to the serpent. The composition similarity of Malatya Relief and the Pushkin Museum’s sealing is demonstrated in general as well as in concrete details. This fact allows to trace the development of the Neo-Hittite dragon-slaying imagery and plots to pre-Hittite times (the dragon-slaying motif as depicted in the orthostat AMM 12250 roots back at least to the 18th century BC when similar features were reflected at the Old Assyrian sealing from the Pushkin Museum I 2 б 1591) and to solve some problems of interpretation for the Malatya Relief H (number of monster’s heads, identification of monster’s parts stretched up to the hero’s figure, possible role of the dagger, etc.).
Şehzade Mehmet Camisi Modüler Tasarımı
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 87-111 · DOI: 10.37879/belleten.2023.087
Özet
Tam Metin
Şehzade Mehmet Camisi, Tarihî Yarımada’nın önemli bir noktasında, 1543-1548 yılları arasında inşa edilmiştir. Caminin içinde yer aldığı külliye, Valens (Bozdoğan) Kemeri ile dönemin Fatih Külliyesi’ne uzanan yolu arasında konumlandırılmıştır. Bölge günümüzde olduğu gibi 16. yüzyılda da kentin merkezini oluşturmakta ve silüetini etkilemektedir. Cami, külliyenin merkezî noktasına konumlandırılmıştır. Şehzade Mehmet Camisi, Mimar Sinan’ın tasarladığı ve inşa ettiği ilk selatin camisidir. Sinan’ın, camiyi “Çıraklık eserim” olarak tanımlamasına karşın, araştırmacılar, yapının Sinan’ın çıraklık değil “Kalfalık” eseri olduğu görüşündedir. Mimar Sinan yapıları üzerine çok sayıda çalışmalar yapılmıştır. Bunların bir bölümünde, Sinan camilerinde modüler yaklaşım ya da oransal sistemler olup olmadığı sorgulanmıştır. Bu sorgulamalar, Batılı oran sistemleri, geleneksel ölçülendirme sistemleri ya da kubbe birimi modül kabul eden yaklaşımlar bağlamında yapılmıştır. Bu makalede de Şehzade Mehmet Camisi analitik olarak incelenerek nasıl bir modüler düzenin tasarımı yönlendirdiği anlaşılmaya çalışılacaktır. Diğer çalışmalardan farklı olarak bu makalede yapının çağdaş teknolojiler ile elde edilmiş kapsamlı rölövesi kullanılmıştır. Bu altlık üzerinden kubbe birimi modül kabul eden bir yaklaşımla konu derinlemesine ele alınmıştır. Sonuçlar, çeşitli çizimlerle sunulmuştur.
II. Abdülhamid Döneminde Kayseri İptidai Mektepleri (1876-1908)
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 153-193 · DOI: 10.37879/belleten.2023.153
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin son yüzyıllık döneminde en önemli yenileşme alanlarından biri de eğitimdi. İlkokul düzeyindeki eğitim yüzyıllardır Sıbyan Mektebi yahut Mahalle Mektebi denilen okullar aracılığı ile sürdürülmekteydi. Bu okullar, XIX. yüzyılın ikinci yarısında öğrencileri makul süreler içerisinde okuryazar yapamama başta olmak üzere genel anlamda verdikleri eğitimin niteliği nedeniyle eleştiriye uğradı.
Eğitim alanındaki yenilikler II. Mahmud döneminde başlayıp Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde devam etti. Bu dönemlerde diğer düzeylerde önemli adımlar atıldıysa da ilkokul seviyesindeki eğitimde aynı ölçüde bir değişim yaşanmadı. 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin çıkarılmasından sonra Batı tarzında eğitim veren örnek ilkokullar açılmaya başladı. Daha sonra “iptidai” adıyla sıbyan mekteplerinden ayrışacak olan bu okulların sayısı II. Abdülhamid döneminde hızla arttı.
Kayseri’deki ilk iptidai mektebi 1893’te açıldı; zamanla sayıları arttı. Dersler sıbyan mekteplerinin aksine Maarif Nezareti tarafından belirlenen öğretim programı kapsamında verilmekteydi. Bu çalışmada şehirdeki iptidailerin açılması, görev yapan öğretmenler ile arşiv kayıtlarının nispi zengin içerik sunması nedeniyle dört erkek ve iki kız iptidaisindeki eğitim-öğretim faaliyetleri (dersler, sınavlar, başarı başarısızlık vs.) ve öğrencilere dair (sayı, yaş vs.) bilgiler verilmektedir. Bilgilerin önemli bir kısmına bu altı okulda öğrenim gören öğrencilerin imtihan cetvellerinin incelenmesi ile ulaşılmıştır.
Bu çalışma yalnız Kayseri iptidai mektepleri hakkında değil, aynı zamanda geniş sınırlara sahip Osmanlı Devleti’ndeki ilkokul eğitiminin genel özellikleri hakkında da fikir verecektir. Çalışma, arşiv belgeleri ile bahse konu iptidailerde öğrenim görmüş bazı öğrencilerin anıları ve diğer kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.