249 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Son 5 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Bir Osmanlı-Amerika Ermenisi Kevork Şişmanyan’ın Misyonerlik Faaliyetleri ve Kumkapı’daki Mektebi (1880-1924)

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 969-1005 · DOI: 10.37879/belleten.2022.969
Tam Metin
Amerikalı misyonerlerin 19. yüzyıl boyunca Osmanlı topraklarında pek çok okul açtıkları bilinmektedir. Ancak onların okullarında yetişmiş yerli Protestan Ermenilerin değişik şehir ve kasabalarda basit müfredatlı müstakil okulları da söz konusudur. Bunlardan biri de Kumkapı’da Kevork Şişmanyan’ın 1880 yılında açtığı ilköğretim seviyesindeki mekteptir. Kurucusu ve müdürü Şişmanyan, Amerika tâbiiyetine geçmiş bir Osmanlı Ermenisidir. Bu sebeple onun tâbiiyetinden kaynaklanan problemler ve bu problemlerin yansımasıyla yeni bir hukuki vaka olarak ortaya çıkan Şişmanyan Mektebi, Osmanlı makamlarını hayli meşgul etmiştir. Dahası, yaşanan her hukuki sürece Amerika sefareti müdahil olmuş, doğal olarak bu müdahaleler iki ülke arasında birer krize dönüşmüştür. Bu makale bugüne kadar müstakil bir çalışmaya konu olmamış olan Kevork Şişmanyan’ın kimliği, tâbiiyet değişikliği, Anadolu şehirlerine gerçekleştirdiği misyonerlik gezileri, devletin resmî makamları ve güvenlik güçleriyle olan ilişkilerini incelemeyi, ayrıca Kumkapı’daki okulunun öğretim faaliyetlerini ve 1905 yılında Friend’s Mission adlı İngiliz misyonerlik teşkilatına devrini gün yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır. Bununla beraber bu makalede, adı geçen okulun tarihçesi, hukuki yapısındaki sorunlar ve bunları gidermek adına resmî makamlarla yaşanan süreçlere de yer verilmiştir. Böylece devletin ilgili makamlarının yabancı kurumlarla nasıl baş etmeye çalıştığı ayrıntılı olarak ortaya konmaya çalışılmıştır.

The Formation and Denouement of “Perso-Islamic” in Oriental History and the Case of Seljuk Art and Architectural History

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 895-927 · DOI: 10.37879/belleten.2022.895
Tam Metin
This paper questions the validity of the term “Perso-Islamic,” a label invented in scholarship on the history of the Middle East to coin the presumed cultural union between former ancient Persia and later Islamic culture. From the nineteenth century on, particularly the European historians with Indo-European philological background introduced an idiosyncratic discourse to studies on Islamic civilization. The phrase Perso-Islamic has been almost extemporaneously employed by them in places where institutions, culture and etiquette in central Islamic lands hint at elements of preIslamic kingship. As a result, the elements of culture in Central Asia, Iran and Anatolia that are considered as “civilized” are habitually linked to ancient Persia, and non-Iranian elements are marginalized under that holistic term, Perso-Islamic. As a chief expression of a long fostered orientalist paradigm, “Perso-Islamic” then became one of the key concepts of the grand narrative on Islamic art and architecture. The objective of this paper is first to reveal what “Perso-Islamic” refers to in historical studies, then to illustrate virtually impetuous use of the term in recent scholarship on Seljuk art and architecture.

Orta Anadolu Yerleşme Modeli ve Aşıklı Höyük

Höyük · 2022, Sayı 10 · Sayfa: 1-18 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.2.001
Tam Metin
Günümüzden yaklaşık 11 bin yıl önceleri Güneybatı Asya genelinde ilk köy yerleşmeleri kurulmaya başlamış, geçici tarzdaki yapılaşma zaman içinde yerini kalıcı yapılara ve ilk köy tarzı yerleşmelere bırakmıştır. Bu süreçte gerek yapı malzemesi gerek yapım teknikleri gerekse yerleşme düzeninin geliştiği görülür. Söz konusu gelişme, yerleşmelerin içinde yer aldığı kültürel ve fiziksel coğrafyaya göre biçimlenmiştir. Bu yazıda ele aldığımız yerleşme düzeni örneği, Orta Anadolu Bölgesi’nin güneyinde, Kapadokya kesiminde yer alan, bölgenin en eski yerleşmesi Aşıklı Höyük’te ortaya çıkan dokudur. MÖ 9. binyılın ortalarında kurulan kalıcı yerleşme, kendine özgü bağlamı içerisinde biçimlenerek, MÖ 8. binyıl Orta Anadolu bölgesi için tipik bir yerleşme dokusu oluşturmuştur. Aynı özelliklere sahip dokunun, bölgede Aşıklı Höyük’ün kronolojik takipçisi bazı yerleşmelerde de devam ettiği bilinmektedir. Orta Anadolu Yerleşme Modeli adı altında ele alınan bu ortak mimari özelliklerin en eski örneğini oluşturan Aşıklı Höyük’te, 2020 yılında uygulanmaya başlanan proje ile bu yerleşme dokusunun korunması ve sergilenmesi amaçlanmaktadır. Saha Gelişim Planı kapsamında yürütülen çalışmalarda 10 x 20 metrelik bir alan, rekonstrüktif koruma yöntemi ile bir yandan korumaya alınmış diğer yandan kazılarla ortaya çıkarıldığı şekliyle sergilenmek üzere canlandırılmıştır.

Asia Minor’da İyi Korunmuş Erken Hellenistik Çağ Tiyatro Örneği: Assos

Höyük · 2022, Sayı 10 · Sayfa: 37-59 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.2.037
Tam Metin
Klasik Çağ’da Atina’da en parlak dönemini yaşayan tiyatrolar, mimari bir yapı tipi olarak Hellenistik Çağ’da Asia Minor’da gelişmiştir. Roma İmparatorluk Dönemi’nde mevcut tiyatrolara bazı eklentiler yapılarak kullanılmaya devam edilmiştir. Bundan dolayı Hellenistik Çağ tiyatrolarını tarihlemede zorlanan araştırmacılar skene binasının işlevi ve mimarisi üzerine odaklanmışlardır. Asia Minor’da iyi korunmuş bir Yunan polisi örneği olan Assos’taki tiyatro, Hellenistik Çağ mimarisi için önemli bir yere sahiptir. Araştırmacılar tarafından MÖ erken 2. yüzyıla tarihlenen tiyatronun yapım evrelerini yeniden gözden geçirmek üzere, skene binası içinde kazı yapılmıştır. Bu kazıda skene binası altında, içinde seramik kaplar, dokuma ağırlıkları ve diğer eşyaların yer aldığı bir konut tespit edilmiştir. Deprem veya başka bir zorunlu nedenden dolayı MÖ 4. yüzyılın son çeyreğinde aniden terk edilen konutun üzerine kısa bir süre sonra skene binası inşa edilmiştir. Yeni bulgular Assos tiyatrosunun bu güne kadar önerilen tarihin aksine daha erken bir zamanda (Erken Hellenistik Çağ) inşa edildiğini ortaya koymuştur

Patara’dan Manus Fica ve Phallus Betimli İki Amulet

Höyük · 2022, Sayı 10 · Sayfa: 61-74 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.2.061
Tam Metin
Nazarın varlığına olan inanç ve insanların kendilerini ondan koruma düşüncesi Antik Dönem’e kadar uzanmaktadır. Dualar ya da koruyucu anlam yüklenen belli hareketlerin yanı sıra, amuletler gibi bazı objelerin de kişinin üzerinde taşınmasının kem gözü uzak tutacağına inanılmıştır. Bu koruyuculuğa olan inanç sadece yaşamla sınırlı kalmamıştır. Mezar hediyesi olarak da birçok örneğin bulunması öteki dünyada da koruyuculuğun devam ettiğinin düşünüldüğünü göstermektedir. Patara’da bulunmuş olan iki kemik amulet bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Amuletlerin bir ucu manus fica diğer ucu phallus şeklinde biçimlendirilmiştir. Başparmağın işaret parmağı ile orta parmak arasına yerleştirilmesiyle oluşturulan manus fica hareketinin genel olarak Antik Dönem’de insanları nazara karşı koruduğuna inanılmaktadır. Manus fica betiminin amuletler üzerinde tek başına tasvir edilmesinin haricinde, Patara buluntularında olduğu gibi bir diğer apotropaik sembol olan phallus ile kullanıldığı çift uçlu örnekler de bulunmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun batı eyaletlerinde sıklıkla kullanılmış olan bu amuletlerin Patara kazısında bulunmuş olan örnekleri manus fica ve phallusun çift taraflı kullanımları sebebiyle Anadolu için nadirdir.

A Terracotta Appliqué Relief Mould From Parion

Höyük · 2022, Sayı 10 · Sayfa: 19-36 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.2.019
Tam Metin
The ancient city of Parion lies on the coast of the Dardanelles in Turkey and is blessed with two natural harbours; it thus sits in an extremely important geopolitical location. The city experienced a golden age in the imperial Roman period as a religious and cultural centre. In 2006 a terracotta figure mould was found on the surface in the vicinity of Taşkule. The mould produces an Apollo figure. . According to Strabo and Apollon Aktaios legend seen on the local coins dated to 165-160 BC, the existence of an Apollo cult at Parion is known. In addition to its important association with the cult of Apollo at Parion, the mould also offers some information about ceramic production in the city. No other evidence related to the production of ceramic or terracotta figures has been discovered since excavations commenced in 2005. The mould is also stylistically important. The stylistic features indicate a date in the late Classical period. On the basis of its iconography and stylistic features, the figure may represent Apollo Patroos.

Kelenderis Odeion’u ve Belgeleme Çalışmaları

Höyük · 2022, Sayı 10 · Sayfa: 129-144 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.2.129
Tam Metin
Kelenderis Kazılarının 2020 yılı projesi kapsamında odeion’un belgelenmesi Türk Tarih Kurumu desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Bu proje ile ilgili olarak, son yıllarda yapılan kazılarda gün yüzüne çıkarılan bu yapının görünür kalıntılarının ölçümleri yapılarak, sahne, orkestra gibi bölümleri ile oturma alanlarının alt ve üst bölümlerinin bugünkü hâlleri çizilmiş, ardından restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanmıştır. Ne yazık ki kazılar öncesinde yapının dolaşma yeri (diazoma) olarak kullanılan yarım daire biçimli büyük ve kalın bir duvar dışında görünürde başka kalıntısı yoktu. 1989 yılında bu duvarın içindeki alanda başlayan kazılarla yapının bazı bölümleri gün ışığına çıkarılmış, ortaya çıkan kalıntılar ışığında yapı theatron olarak adlandırılmıştı. Bu ilk sezonda, alanın dolgusunu oluşturan toprakta yakındaki 19. yüzyılda inşa edilmiş küçük bir kilisenin mezarlığına ait olduğu anlaşılan birkaç gömü de ortaya çıkarılmıştı. 2001-2005 ve 2019-2020 yılları arasında gerçekleştirilen kazılarda ise, yapının kapladığı alandaki tüm mezarlar temizlendi, dolgu kaldırılarak yapının kalıntıları büyük oranda gün ışığına çıkarıldı. Kazılar aynı zamanda yapının nasıl tahrip olduğu hakkında veriler sundu. Mezarların oluşturduğu tahribat dışında, yapının doğusunda, kuzey güney yönlü olarak uzanan Orta Çağ surlarının sahne binasını büyük oranda yok ettiği anlaşıldı. Yapının birinci katına ait oturma sıralarının neredeyse tamamının sonraki dönemlerde alındığı ve geride moloz taş ve harçtan oluşan alt yapısının kaldığı görüldü. İkinci oturma alanına sadece dış destek duvarı dışında hemen hemen hiçbir kalıntı günümüze ulaşmamıştır. Bu yazıda, odeion olarak adlandırdığımız ve MS 2. yüzyılda inşa edildiğini düşündüğümüz bu yapının plan şeması ve diğer mimari özellikleri tanıtıldıktan sonra yapının özgün biçimiyle ilgili önerilerle ve onarımıyla ilgili önerileri içeren projeler sunulmaktadır.

Laodikeia Asopos (Gümüşçay) Köprüsü

Höyük · 2022, Sayı 10 · Sayfa: 97-128 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.2.097
Tam Metin
Laodikeia, Denizli İlinin 6 km kuzeyinde, Eskihisar, Goncalı, Bozburun Mahalleleri (eski köyler) sınırları içinde bulunur. Verimli Lykos Ovası’ndaki Laodikeia; kuzeydoğusunda Lykos (Çürüksu), güneydoğusunda Kadmos (Gökpınar) ve kuzeybatısında Asopos (Gümüşçay-Goncalı Deresi) olmak üzere üç tarafı ırmaklarla çevrili yüksek bir platform üzerinde yer alır. Hellenistik kent, MÖ 3. yüzyılın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos Teos tarafından karısı Laodike adına kurulmuştur. Roma İmparatorluk Dönemi’nde kent, stratejik öneminin de etkisiyle daha da büyümüş, ticarette özellikle de yün ve tekstil ticaretinde adını duyurmuştur. Laodikeia, antik yol güzergâhları üzerindeki kavşak noktasında olması sebebiyle, askerî, idari ve ekonomik yönden bölgenin merkezi konumundadır. Laodikeia kent merkezinin batısında yer alan Efes Kapısı ve devamında Asopos Nehri (Gümüş- çay-Goncalı Deresi) üzerinden batıya uzanan yol, doğu ile doğrudan bağlantı sağlamış ve “Güney yada Doğu Anayolu” olarak adlandırılmıştır. Bu güzergâh Laodikeia’nın da içinde bulunduğu büyük bir ticaret hacmine sahiptir. Laodikeia’nın önemli yol güzergahlarının merkezinde yer alması ve özellikle doğu-batı bağlantısını sağlayan konumu sebebiyle kentin batısında doğal bir engel olan Asopos (Gümüşçay) Nehri üzerine söz konusu ticaret kapasitesini karşılayabilecek nitelikte ve büyüklükte bir köprü inşa edilmiştir. Asopos Köprüsü, Asopos (Gümüşçay) Nehrinin üzerinde doğu-batı yönünde vadi içinde ve vadinin iki yakasını birleştirecek şekilde kesme traverten bloklardan yapılmıştır. Laodikeia Asopos (Gümüşçay) Roma Köprüsü, gösterdiği mimari özellikler göz önüne alındığında Roma mühendisliğinin ve Anadolu Roma yol ağının günümüze ulaşabilmiş en önemli örneklerinden biri olarak değerlendirilmelidir. Tüm veriler genel olarak değerlendirildiğinde, Asopos Köprüsünün MS 1. yüzyıl sonları ile 2. yüzyılın ilk çeyreği arasında yapılmış olması uygun görülmektedir.

Silifke Kalesi’nde Ortaya Çıkan Bir Grup Sikke

Höyük · 2022, Sayı 10 · Sayfa: 191-211 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.2.191
Tam Metin
Mersin ili, Silifke ilçesinde bulunan “Silifke Kalesi” hac ve ticaret yolu üzerinde yer almaktadır. 186 metre yüksekliğinde bir tepe üzerinde yer alır. İlk yerleşim Orta Kalkolitik Çağ’da başlamıştır. Hitit ve Asur Dönemi’nde de iskânın görüldüğü Silifke Kalesi’nde ilçeye ismini de veren Selefkoslar (MÖ 321 - MS 95) Dönemi’nde kale ve şehir büyük bir gelişim sağlamıştır. Kalenin Romalılar (MÖ 95 - MS 395) Dönemi’nde, akropol olarak kullanıldığı da bilinmektedir. Kalenin ana şeklinin Roma Dönemi’ne ait olduğu, günümüze ulaşan hâlinin ise büyük oranda Bizans Dönemi’ne ait olduğu bilinmektedir. Roma, Bizans, Ermeni, Rodos Şövalyeleri, Karamanoğlu ve Osmanlı Dönemlerinde de kaleye eklemeler ve onarımlar yapılarak kullanılmıştır. Kale geçirdiği onarım ve değişiklikler sonucu bugün bir Orta Çağ kale-kenti görünümündedir. Prof. Dr. Ali Boran başkanlığında 2011 yılından beri devam eden kazı çalışmalarında, kale burçlarının bir kısmı, Camii, konut olarak kullanılan mekânlar ve sarnıçlar gün yüzüne çıkarılmıştır. 2020 yılı kazı çalışmaları kalenin Kuzey-Batı bölümünde B4 mekânı güneyinde yer alan Hisarpeçe ve A2 mekânı arasında kalan alanlarda gerçekleştirilmiştir. Bu alanda yapılan kazı çalışmalarında farklı dönemlere ait sikkeler çıkarılmıştır. Kazılar sonrası farklı mekânlar da Roma, Bizans, Kilikya Tâbi Ermeni Baronluğu, Karamanoğlu Beyliği, Osmanlı Devleti ve Avrupa sikkelerinin yer aldığı 186 eser ele geçirilmiştir. Ortaya çıkarılan sikkelerin temizliği ve konservasyonundan sonra tanımlama ve değerlendirmeleri yapılmıştır. Araştırmanın temel amacı 2020 kazı döneminde özgün örnekler olarak gün yüzüne çıkarılan bu sikkelerin tanımlanması, benzer örneklerle karşılaştırılarak dönem özelliklerinin belirtilmeye çalışılarak literatüre kazandırılmasıdır.

Seramik Buluntuları Işığında Perre İşliklerinin Kullanım Evreleri Üzerine Bir Ön Değerlendirme

Höyük · 2022, Sayı 10 · Sayfa: 145-175 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.2.145
Tam Metin
Bu çalışmanın konusunu oluşturan seramikler, Perre Antik Kenti’nin güneyinde bulunan kayalık alandaki işliklerden ele geçmiştir. Söz konusu kayalık alan daha çok kentin nekropolisi olarak kullanılmış olmasına karşın, taş ocağı ve işlikler için de kullanılmıştır. İşlikler, topografyaya uygun olarak ana kayanın oyulmasıyla oluşturulmuştur. Söz konusu işliklerin bir bölümü, 2001-2009 yılları arasındaki Müze kazılarında ortaya çıkarılmıştır. 2020 yılında yeniden başlayan kazılarda nekropolisin yanı sıra işlik bölgesinde çalışmalar yapılmış ve çok sayıda seramik ele geçmiştir. Tabak, çanak, testi, maşrapa, çömlek ve amphora gibi farklı formlardan oluşan seramiklerin en erken örnekleri, MÖ 1. - MS 1. yüzyıllar arasına tarihlenen Doğu Sigillata A ve B grubu seramiklerdir. Daha sonra, genel olarak MS 3. - 7. yüzyıllar arasına tarihlenen Brittle Ware seramikleri ile MS 5. - 7. yüzyıllara tarihlenen Kuzey Suriye Amphoraları gelmektedir. Doğu Sigillata A ve B grubu örneklerinin oldukça az sayıda ele geçmiş olması, işliklerin ilk kullanım evresi için yeterli veri sunmaktan uzaktır. Ancak MS 3. - 7. yüzyıllara tarihlenen çok sayıdaki Brittle Ware seramiği, işliklerin MS 3. yüzyıldan itibaren kullanımda olduğunu düşündürmektedir. MS 5. - 7. yüzyıllar arasına tarihlenen Kuzey Suriye Amphoraları ise işliklerin bu dönemde yoğun kullanıldığını ve MS 7. yüzyılda Arap Akınları sonucunda üretimin sekteye uğradığını ortaya koymuştur. Mevcut seramikler, sadece işliklerin üretim evreleri hakkında bilgi sunmamış aynı zamanda kentin Kilikia, Suriye ve Doğu Akdeniz ile ticari ilişkilerde bulunduğunu göstermiştir.