4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
Bulgaristan Türklerinin Birinci Milli Kongresi (31 Ekim - 3 Kasım 1929)
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 309-330
Özet
Tam Metin
Bundan 60 yıl önce, 31 Ekim - 3 Kasım 1929 tarihleri arasında Sofya'da Bulgaristan Türk azınlığının Birinci Milli Kongresi yapıldı. Bu, Bulgaristan Türklerinin milli varlığını, duygularını dile getiren ilk teşebbüs oldu. Böyle bir kongrenin yapılması için çeşitli düşünceler senelerce ortaya atılan konular arasında yer almış, fakat onun gerçekleştirilmesi için gereken imkânlar yaratılmamıştı. 1928-1934 yılları arasında Mehmet Celil yönetimi altında çıkarılan "Rehber" gazetesi Milli Kongre düşüncesini özetle şöyle açıklamaktadır: "Bulgaristan'ın kuruluşundan beri geçen elli yıl içinde Bulgaristan'da yaşayan Türk azınlığı bir genel toplantı yapmamış, kendi sorunlarını birlikte görüşüp konuşmamış ve ortak kararlar almamıştı. Bu, büyük bir eksiklikti. Bulgar Hükümeti böyle bir toplantıyı engellemiyordu; ama Türklerin kendisinden kongre teklifi de gelmemişti. Ara sıra bu düşünceyi ortaya atanlar olmuşsa da onlar da bu işi gerçekleştirememişlerdi. Başkaları böyle toplantılar yapıyorlardı. Bulgaristan Türk gençliği de bazı dernekler kurmuştu ve periyodik aralıklarla toplantılar düzenliyorlardı. Bütün Bulgaristan Türklerini kapsayacak genel bir kongre ihtiyacı günden güne artmıştı".
Balkan Türkleri ve Bulgarlar
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 297-308
Özet
Tam Metin
İkinci Dünya Savaşı sonunda Rusya'nın Kars ve Boğazlar üzerindeki isteklerini bildirmesi ile birlikte Türkiye'ye dışarıdan yapılan saldırılar giderek yoğunluk kazanmıştır. Bu saldırılar zaman zaman açıkça, çoğu zaman ise terör örgütlerine her türlü destek sağlanarak dolaylı yollardan yapılmış ve yapılmaktadır. Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu bu tehlike yanında Türkiye dışında, özellikle komşu ülkelerde yaşayan Türkler üzerindeki baskı ve zulüm son elli yılın en üzücü olayları olarak tarihe geçecektir. Rusya'da yaşayan Türklerin durumu herkesce bilinmektedir. En iyi durumda bulundukları Romanya ve Yugoslavya'da her türlü hakları sınırlandırılmıştır. Arnavutluk'ta Türklerin varlığı artık kabul edilmemektedir. Yunanistan Türk kelimesinin kullanılmasını yasaklamıştır. Bulgaristan'da Türklere yapılanlar ise insanlık tarihinin bir yüz karasıdır. Bunlar Türkiye'de az-çok bilinen durumlardır. Türkiye'de pek çok kişi tarafından bilinmeyen bir durum vardır ki o da Suriye, Irak ve İran'da yaşayan Türklere yapılan zulüm, baskı ve soykırımın Bulgaristan'da yapılanlara rahmet okutacak boyutlara ulaşmış olmasıdır.
XIV-XVI. Yüzyıllarda Ayasuluğ
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 121-178
Özet
Tam Metin
Ephosos, erken dönemlerden beri iskân edilmiş olmakla birlikte, şimdiye kadar yapılan çalışmalarda şehrin eski yerleşim yeri saptanamamıştır. Bir takım bilim adamları, eski kentin Ayasuluğ tepesi üzerinde kurulduğunu ileri sürerlerken J. Keil bunun Akropolis tepesi ile Panayır dağının kuzey yamacında olduğu kabul etmektedir. Strabon'a göre, Kroisos öncesine ait kent, Athenaion, Typelaion ve Koressos dağının yamaçlarında idi. Athenaion ve Typelaion'un yeri belli değildir. Koressos dağı ise Bülbül dağı olmalıdır. Ephesos'un Arkaik dönem öncesinde ve Arkaik dönemde liman yakınında kurulmuş olması akla yakındır. Heredotos, Kroisos'un kuşattığı kent ile Artemis tapınağının yedi stadion çektiğini yazmaktadır. Aslında Strabon, eski kentin yerini bize açıkça göstermektedir. Ephesos'un kendisi ve özellikle bir bölümü Smyrna adıyla anılıyordu. Strabon'a göre burada yaşayanlar, kentten ayrılarak şimdiki Bayraklı'da bulunan eski Smyrna'yı kurmuşlardır.
General Characteristics of the Ottoman State Policy During the XVIIIth and the XIXth Centuries
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 233-244
Özet
Tam Metin
This paper is designed to explain the general characteristics of the Ottoman State policy during the XVIIth and the XVIIIth centuries. Two factors made this essential. The first was the effects the late XVIIIth century socio-economic and cultural changes of the world had on the Ottoman Empire. The second was the chain of developments which extended from 1683 through 1918. These dramatic developments joined with one another and resulted in the collapse of classical empires of the world, Ottoman Empire being one of them. In other words, the First World War ended monarchical empires of classical structures. Hence, new and independent states were formed in various regions of wide-spread territories which once were under sovereignty if a single administration recognized as "pax ottomana".
Onaltıncı Yüzyıl Başlarında Amid Sancağı Yer ve Şahıs Adları Hakkında Bazı Notlar
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 213-222
Özet
Tam Metin
Bizans, Arap, Selçuklu, Artuklu, Eyyubi, Akkoyunlu ve Osmanlı gibi çeşitli devletlerin yönetiminden geçen ve Müslümanlarla Hıristiyanların yanyana aynı köyde aynı mahallede yaşadığı Amid sancağı (bugünkü adıyla Diyarbakır vilayeti) asırlar boyunca bu devletlerin tesiri altında kalmıştır. Bu tesir bölge halkının sosyal yaşantılarında örf ve âdetlerinde ve burada konumuzu teşkil eden yer ve fertlere vermiş olduğu adlarda kendini apaçık gösterir. Konumuzun ana kaynağını Amid sancağının 924/1518 tarihli olan ilk tapu-tahrir defterinde ki yer ve önemli gördüğüm şahıs isimleri teşkil etmektedir.
Şeyhülislâm Ahmed Ârif Hikmet Beyefendi
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 245-260
Özet
Tam Metin
Ahmed Ârif Hikmet Beyefendi, Sultan III. Selim devri ricâlinden Rumeli Kadıaskeri İbrahim İsmet Bey'in oğludur. Belgrad Muhâfızı olan dedesi Râif İsmâil Paşa'dan dolayı 'bey' ve İlmiyye'ye mensûp olması sebebiyle de 'efendi' ile birlikte 'beyefendi' olarak anılan bir kaç şeyhülislâmdan biridir. Aslında merhûm, bilinmeyen bir şahsiyet değildir. Buna rağmen onu bahis mevzuu edişimiz, mevcûd literatürde kendisi hakkında yer alan perâkende mâlûmâtın ihtilâflı yönlerini telife çalışmak, mezar kitâbesi ve eserleri ile ilgili olarak bilgi vermek ve aile mezarlığında bulunan ecdâd ve ahfâdına âit mezârları zabtetmek, düşüncesinden ileri gelmektedir.
Some Notes on the Personal and Place Names Used in the Sancak of Amid During the First Half on the Sixteenth Century
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 223-232
Özet
Tam Metin
The sancak of Amid (today known as Diyarbakır) has been ruled by the Byzantines, Arabs, Selçukids, Artukids, Ayyubids, Akkoyunlus and Ottomans. Therefore the sancak has been exposed to the cultures of these states. Thus the province had undergone a great cultural impact which can clearly be traced in the personal and place names used in the sancak. The place and personal names recorded in the 1518 Ottoman cadastral survey of the sancak of Amid are the basis of some pointers made in this article.
Türkiye'de İlahiyat Biliminin Gelişimi
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 347-354
Özet
Tam Metin
M.Ö. V. y. yıldan beri türlü yerlerde, bölgelerde köklü devletler kurarak varlığını günümüze dek kesintisiz sürdüren Türk ulusu, sürekli olarak, kendi yapısına uygun bir dinin arayışı içinde olmuştur. Bu amaçla türlü Türk boyları, toplulukları, türlü bölgelerde animizm, şamanizm, budizm, maniheizm, hıristiyanlık, yahudilik vb. gibi dinlere girmişlerdir. Örneğin, adlarını verdikleri Hazar Denizi kıyılarında bir devlet kuran Hazar Türkleri 508 yılında hıristiyanlığı benimsediler. Arapların VII. y. yıl sonlarında Kafkas bölgesine saldırıları sırasında islamiyet de aralarında yayıldı. Başkentleri Belencer olan bu devlet IX.y.yılda yahudiliği resmi din olarak kabul ettiler. Bugün Romanya'da yaşayan Gagavuz Türkleri, ortodoks hıristiyandırlar. Kiliselerinde ibadetlerini türkçe yaparlar. Türkistan bölgesindeki Türk devletleri islamiyeti resmi din olarak X. y.yıl sonlarında kabul etmeye başlamışlardır. İlk müslüman Türk devleti olarak, 840-1212 yılları arasında hüküm sürmüş olan Karahanlıları görüyoruz. İlek Hanlar da denilen bu devleti oluşturan Türk halkı X.y.yıl sonlarında (940'da) toplu olarak müslüman oldular. Bu tarihten sonra kurulan Türk devletlerinin hepsi müslümandırlar.
The Development of Theological Studies in Turkey
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 355-364
Özet
Tam Metin
By establishing firmly-based states in various places and regions the Turkish nation, has continued to exist uninterrupted since the 7th century B.C. up to the present day always looking for a religion befitting its both national and individual character. On the strength of this various Turkish clans and groups in different regions, have embraced religions such as Animism, Shamanism, Buddhism, Christianity, Judaism etc. For example, Khazar (Caspian) Turks, who founded a state on the coast of the Caspian Sea, to which they gave their name, accepted Christianity in 508. Furthermore, Islam began to spread amongst them when the Arabs attacked the Caucasus at the end of the 7th century A.D. This state of which Balanjar was the capital accepted Judaism as the offical religion. The Gagauz Turks who live in Rumania today are Orthodox Chirtians. They conduct services in their church in Turkish. Turkish states of Turkestan, began accepting Islam as their official religion towards the end of the 10th century A.D. The first Turkish Muslim state (Which existed from 840-1212) was that of the Karahanlis. The Turkish people, who set up this state, which was also called Ilek Hanlar, became Muslims collectively at the end of the 10th century. (in 940 A.D.) Turkish states after this date were all Muslim.
Arşiv Belgeleri Işığında Zeytun Ermeni Meselesinin Halli
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 435-462
Özet
Tam Metin
Ermeni konusu XIX ve XX. yüzyıllarda gerek iç gerekse dış politikada Türk komuoyunu meşgul eden meselelerden birisidir. Türklerin Anadolu'ya ayakbasmaları ile başlayan Türk-Ermeni münasebetleri XIX. yüzyıla kadar iyi bir seyir takip ederken, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ermeniler tarafından tek taraflı olarak bozulmasını, Osmanlı İmparatorluğu'nu bölme ve paylaşma faaliyetlerinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Batılı devletler Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma faaliyetlerini Ermenileri kullanmak suretiyle ülke içine yaymışlar ve gayelerini gerçekleştirme yolunda onları maşa olarak kullanmışlardır. Ermeniler ise olayları gerçekci bir değerlendirmeye tâbi tutmadan kışkırtmalara alet olmuşlar ve yüzyıllarca bütün nimetlerinden istifade ettikleri Türk devletini yıkma yolunda Batılı devletlerin saflarında yer almışlardır.