4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Osmanlı Döneminde İzmir’den Yapılan İhracatın Analizi (1774-1776)

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 603-640 · DOI: 10.37879/belleten.2022.603
Tam Metin
Bu çalışma, Osmanlı İmparatorluğu’nun İzmir’den yürüttüğü ihracatına ilişkin olarak, altı adet arşiv defterinden (gümrük defteri) hareketle, 1774-1776 yıllarına yönelik bir örneklem oluşturmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın temel sorusu, söz konusu yıllarda Osmanlı’nın İzmir Meyve Gümrüğü’nden yaptığı ihracatın yapısal özellikleri nelerdir şeklinde ifade edilebilir. Bunun için, söz konusu yıllarda İzmir Meyve Gümrüğü’nden ihracat yapan 244 geminin mal götürdüğü limanlar; ihracatı gerekleştiren bu gemilerin bandıraları ve 1.487 adet tüccara ait olan 2.563 parça ihraç malı sayısal olarak ve vergi rakamları bağlamında incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar, Osmanlı İmparatorluğu ihracatının ağırlıklı olarak Fransa, İngiltere ve Flemenk limanlarına yöneldiği; bu ihracatta Fransız, Venedikli, İngiliz ve Flemenk bandıralı gemilerin kullanıldığı; ihracata konu olan malların ise ham pamuk, iplik ile hammadde ve kimyasal mallardan oluştuğu şeklindedir. Bu sonuçların, daha önceden benzer kaynaklar kullanılarak yapılan kimi çalışmaların bulgularını kısmen desteklediği açıktır. Ancak elde edilen sonuçların bir tür örneklem olduğu ve genelleme yapabilmek için uzun dönemli serilerin incelenmesi gerekliliği mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Antalya Kaleiçi Panhagia Kilisesi ve Câmi-i Cedid

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 533-566 · DOI: 10.37879/belleten.2022.533
Tam Metin
Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Antalya Kaleiçi Panaghia Kilisesi, câmiye dönüştürüldüğü XVI. yüzyılın başlarına kadar Hristiyan cemaatinin ibadetine açık kaldı. Kilise, Sultan II. Bayezid’in emriyle câmiye çevrildikten sonra Câmi-i Cedid (Yeni Câmii) adını almıştı. Ne var ki İslam egemenliği döneminde uzun süre kullanılan ve Rum nüfusun meskûn olduğu bir semtte bulunan kilisenin câmiye dönüştürülmesi, kentin demografik yapısında yaşanan değişimin de etkisiyle bir süre sonra cemaatler arası çekişmelere neden oldu. Panaghia Kilisesi câmiye dönüştürüldükten sonra yaklaşık dört asır boyunca ibadethane işlevi görmüş, XIX. yüzyılın sonunda yanarak tahrip olmuş, daha sonra da terk edilmiştir. Bu makale Panaghia Kilisesi’nin ve dönüştürüldükten sonraki adıyla Câmi-i Cedid’in Osmanlı dönemindeki dönüşümünü ve terk edilmesiyle sonuçlanan sürecin nedenlerini anlamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda konuya ilişkin mevcut literatür eleştirel bir analize tabi tutulmuş, tarihi kaynaklar yeniden değerlendirilmiştir. Ayrıca, kaynakların yetersiz olduğu koşullarda, yapının kentin dinî manzara’sı içindeki yerinden ve kentin nüfus yapısından hareketle câminin tarihi ve ona atfedilen önem yorumlanmaya çalışılmıştır.

Karain Mağarası Orta Kalkolitik Dönem Seramiği

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 1-37 · DOI: 10.37879/belleten.2022.001
Tam Metin
Karain Mağarası’nın B gözünde yapılan çalışmalarda H I-IV katmanlarında Kalkolitik Çağ’a tarihlenen seramik örnekleri ele geçmiştir. Çağın erken, orta ve geç dönemlerini içeren örneklerinin mağaranın dip kenarlarında, özellikle H I-III katmanlarında, oldukça karışık durumda olduğu gözlenmiştir. Bu makale kapsamında söz konusu karışık malzeme içinde yer alan Orta Kalkolitik Dönem’e tarihlenen karakteristik seramik örnekleri değerlendirilmiştir. Seramik örnekleri içinde yer alan sepet kulplu ve mantar başlı saplı çanaklar ile mahmuzlu kulplara sahip çömlekler, Troas’tan Likya bölgesine kadar uzanan ortak seramik kültürünün ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu kültür bölgesinde yer alan Malkaya Mağarası, Tavabaşı Aşağı Mağarası ile birlikte Karain Mağarası, bölgede Orta Kalkolitik Dönem’e sadece höyük yerleşimlerinin olmadığını, aynı kültür materyallerini kullanan mağara yerleşimlerinin de olduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Bunun yanı sıra B gözünde bulunan seramik ve diğer buluntular birlikte değerlendirildiğinde; mağaranın mevsimlik olarak kullanılmadığı, Troas’tan Likya bölgesine kadar uzanan ortak kültürel materyallere sahip, ancak farklı yaşam biçimini tercih etmiş insanlar tarafından sürekli bir yaşam alanı olarak kullanıldığı düşünülmüştür.

A Comparative Approach to the Oannes Narrative in Mesopotamia and the Prometheus Myth in the Ancient Greek World

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 39-60 · DOI: 10.37879/belleten.2022.039
Tam Metin
The belief systems in Mesopotamia and Ancient Greece were based on the idea that knowledge was transferred from gods to humans. The common belief regarding the source of knowledge in both societies was somehow diferent. While Mesopotamian societies believed that knowledge was transferred from gods to humans through a being called Oannes, Ancient Greek society believed that Prometheus stole fre, which was the frst knowledge, from Zeus. As written in cuneiform scripts, coming ashore as a half-fsh and half-man creature, Oannes was thought to teach Mesopotamians various skills, ranging from building houses to agriculture. On the other hand, it is mentioned in the works of Hesiod and Aeschylus in Ancient Greece that Prometheus created humans and taught them all necessary knowledge to continue their lives. The present study compares diferent beliefs regarding the source of knowledge in two diferent societies which existed in two diferent geographical regions and time periods. Additionally, it aims to reveal the ways in which both societies shaped their world views through divine knowledge. For a closer analysis of both belief systems, Mesopotamian cuneiform scripts and Ancient Greek manuscripts were used as primary sources. After each source was examined in detail, modern interpretations of these sources were also analyzed. Finally, common points in both primary sources were identifed in order to characterize the present study based on these common points.

Bee Houses as a Rural Construct: Sampling from Konya, Türkiye

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 499-532 · DOI: 10.37879/belleten.2022.499
Tam Metin
Within the historical and geographical continuity of beekeeping culture, a rural building typology has developed for the storage of hives and use of bees. The bee house structures, also known as apiaries and function as shelters used by bees to produce honey are unique and distinctive components of the rural context. The architecture of these structures can be examined in a typological framework through their tectonic qualities as they differ in terms of material, construction logic, and architectural design. This study addresses the bee house as a rural architectural type and interprets the typological reading by examining the structural construct and logic of this building type through the concepts of “tectonic” and “syntax”. To illustrate the discussion, a group of bee houses identified and documented in the field surveys conducted in rural areas within the borders of Konya province in Turkey are introduced and contextualized; typology is prepared by classifying the documented sample according to construction techniques. For comparison, Antalya examples which set the basis of the typology are briefly mentioned.

16. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa Ticari İlişkilerine ‘Yusufça Defnesi’ Örneğinde Bir Bakış

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 119-176 · DOI: 10.37879/belleten.2022.119
Tam Metin
Bu makalenin konusunu Kocaeli’nin Kandıra İlçesi Yusufça Köyü’nde bulunmuş olan ve “Yusufça” olarak adlandırılmış defne oluşturmaktadır. Defnede toplam 154 adet altın, 2 adet gümüş sikke bulunur. Altın sikkelerin 98’si Osmanlı diğer 56’sı ise Avrupa sikkelerinden oluşmaktadır. Avrupa sikkeleri ile Osmanlı padişahlarının sikkeleri çağdaştır. Defne kabaca 1462-1622 yılları arasına tarihlenen sikkelerden oluşan yaklaşık 160 yıllık bir birikimi göstermektedir. Bu çalışmanın amacı, 16. yüzyıla tarihlenen defne ışığında söz konusu yüzyılda varlık göstermiş İmparatorluk/devletler/ beyliklerin ticari faaliyetleri/ilişkileri üzerinden para dolaşımını tartışmaktadır. Bu nedenle de önce 16. yüzyıl Osmanlı dünyasında ekonomi, pazar, ticaret, tüccar ve para konuları üzerinde durularak defnede yer alan sikkeler tarihsel, bölgesel ve darphane işleyişleri ile birlikte ele alınmak istenmiştir. Makalede 16. yüzyıla tarihlenen, Osmanlı ve Avrupa sikkelerinden oluşan 154 altın 2 gümüş sikke içeren Yusufça Defnesi örneğinden yola çıkarak, 16. yüzyılda uzun mesafeli ticarette altın sikkelerin yeri/ dolaşımı, birikimin sahibi ve mesleği tartışılmıştır. Defnedeki yabancı paraların temsil ettiği devletlere, altın paralarına ve darphanelerine değinilmiş, söz konusu devletler ve Osmanlı İmparatorluğu arasında ilişkiler ve bu iki devletin sikkeleri tartışılmış, Yusufça Defnesi, Anadolu ve Anadolu dışındaki çağdaş benzer defne örnekleri ile karşılaştırılarak ayrıca değerlendirilmiştir. Şehirlerde ya da kırsalda daha büyük madeni paraların bir parçası olarak toprağa gömülü bulunan değerli madenden paralar; paraların bulunduğu yerleri, nasıl kullanılmış olabileceğini, madeni para üretimi ve insanların para kazanma düzeylerini açıklayabileceği ilişkin ipuçlarından yola çıkarak, altın paranın nasıl ve kim tarafından kullanıldığı, defne sahibi ve birikimi tartışılmıştır.

Osmanlı Devleti’nde Bir İngiliz Sermaye Girişimi: Şirket-i Maliye-i Mahdûde-i Osmanî

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 219-249 · DOI: 10.37879/belleten.2022.219
Tam Metin
Uluslararası ticaret ve yabancı sermaye yatırımları kapitalizmin çevre ülkelere başlıca yayılma kanallarındandır. Sanayi Devrimi’ni tamamlamış olan İngiltere’nin Kıta Avrupası’nda korumacı dış ticaret politikaları ile karşılaşması onu hammadde ve pazar ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla dünyanın diğer bölgelerine sevk etmiştir. Osmanlı Devleti de sahip olduğu zengin doğal kaynaklar ve geliştirilmeye açık ulaşım vasıtaları ile hammadde ve pazar ihtiyacındaki gelişmiş ülkeler için cazip bir yatırım alanı olmuştur. İngiliz sermayedarların Osmanlı topraklarında gerçekleştirdikleri yabancı sermaye yatırımları 1838 sonrası sürecin önemli bir bileşenidir. Özellikle Kırım Savaşı’nı takip eden dönemde İngiltere, Osmanlı Devleti’nde birçok farklı alanda yatırım girişimlerinde bulunmuştur. Bu girişimlerden bir tanesi de Londra’da kurularak Osmanlı Devleti’nin farklı şehirlerinde şubeler açan Şirket-i Maliye-i Mahdûde-i Osmanî’dir. Şirket, Amerikan İç Savaşı süresince uluslararası piyasalarda ortaya çıkan pamuk kıtlığı, fyat artışları ve yüksek karlılık nedeniyle Osmanlı topraklarında pamuk üretimini teşvik etmek amacıyla kurulmuşsa da uzun vadeli bir girişime dönüşememiştir. Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nde gerçekleştirilen farklı bir yabancı sermaye girişiminin iktisadi ve tarihsel arka planının detaylandırılması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda dönemin arşiv kaynaklarından ve gazetelerden istifade ederek Şirket-i Maliye-i Mahdûde-i Osmanî’nin kuruluşu, faaliyet alanları ve faaliyetlerine neden son verdiği araştırılmaktadır. Çalışmanın bulguları ucu 1866 Paniği’ne uzanan birtakım ilişkileri ortaya koymaktadır.

Selef-Halef İki Vakʻanüvîs Saʻdullah Enverî ve Halîl Nûrî’nin Terekeleri Mukayeseli Bir İnceleme

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 177-217 · DOI: 10.37879/belleten.2022.177
Tam Metin
Tereke kayıtları, Osmanlı sosyo-kültürel ve ekonomik tarihine ait kıymetli kaynaklar arasında yer alır. Bu kayıtlar tutuldukları devrin toplumsal tabakalarına, aile yapılanmasına, şahısların gelir düzeylerine, emtia türlerine ve bunların kıymetlerine ışık tutmaktadır. İşte bu çalışma, 18. yüzyılın sonlarına doğru sırasıyla vakʻanüvîslik makamına tayin edilmiş iki Osmanlı müellif ve devlet adamı Saʻdullah Enverî ile Halîl Nûrî efendilerin malvarlıklarını tereke kayıtları üzerinden tahlil etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, ilk olarak, müelliferin hayat hikâyelerine genel hatlarıyla değindikten sonra, iki müellife ait tereke kayıtlarının şeklî hususiyetlerini ele aldık. Ardından tereke verileri ışığında müelliferin aile efradı, vekil ve vasîleri, menkul ve gayr-i menkul malvarlıklarını konu edindik. Çalışmanın son kısmında terekelerin taksimi ve servetlerin dönemsel açıdan iktisadî tahlillerine eğildik. Kayıtların tutulma sebepleri, kayıt işlemlerine nezaret eden görevliler, yazım usulü ve kâtiplerin imlâ hataları, vekil ve vasilerin hukuki konumları, müelliferin servetlerine ait ayrıntılı veriler, her iki müellifn malvarlıklarının kendi yaşadıkları dönem standartlarına göre ekonomik açıdan konumu ve günümüz iktisadî şartlarıyla mukayesesi gibi meseleler çerçevesinde mezkûr konu başlıklarını etrafıca ele aldık.

Geç Antik Çağ Armenia’sında Kimlik Paradigması: Armenialılar Ermeni Midir?

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 61-88 · DOI: 10.37879/belleten.2022.061
Tam Metin
Armenia, tarih boyunca üzerinde yaşayan toplulukların çeşitli geleneklerinden ve coğrafyanın siyasi açıdan getirdiği istikrarsızlıktan ötürü çok farklı etnik kökene ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. Fakat bölgenin bu çok kültürlü yapısının genel literatürde derinlemesine irdelenmemesi bölge insanlarının toplu bir bakış açısıyla ve daha çok toponim açıdan Ermeni olarak değerlendirilmeleri sonucunu doğurmuştur. Ne var ki çok dilli ve etnik kökenli Armenia bölgesindeki doğal yaşamın bir parçası olan feodal anlayışı meydana getiren pek çok soylu aile, V. yüzyıldan sonra oluşan antik Ermeni metinlerinde dahi birçok farklı soy hikâyesiyle ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda geç antik çağ boyunca bölge halklarının toponim yerine etnonim olarak incelemeye tabi tutulması, bölgede yaşayan insanların bazılarının Armenialı bazılarının da Ermeni olarak adlandırılabileceğini göstermektedir. Bilhassa eponim adlandırmalar ve köken ilişkisinde Hristiyanlık sonrası Armenia’nın soy arayışının getirdiği kültürel yenileşme de önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma, Armenialı olmaktan çıkarak Ermeni adıyla anılan bölge halklarını meydana getiren alt etkenleri, yeni kimliğin üzerine inşa edildiği toplumsal yapıyı ve naxarar olarak adlandırılan soyluların gerçekte hangi kökenlere uzandığını tartışmayı amaçlamaktadır.

Değişim Çağında Osmanlı İstanbul'unda Oyuncaklar ve Oyun Nesneleri

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 319-358 · DOI: 10.37879/belleten.2022.319
Tam Metin
Çalışmanın amacı, Osmanlı İstanbulu’nda çocukların hangi oyuncaklar ve oyun nesneleriyle oynadığını, oyuncakçılığın durumunu da göz ardı etmeden somut olarak belirlemektir. Bu bağlamda 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren oyuncak imalinde öne çıkan İstanbul’un Eyüp semtine odaklanılmıştır. 19. yüzyılın ortalarındaysa endüstriyel üretim alafranga oyuncaklar, Avrupa menşeli mağazaların rafarında görünür hale gelmiştir. Nispeten daha iyi bilinse de Eyüp oyuncakçılığının ve oyuncaklarının değişim sürecindeki durumu, dönemin çocukları açısından nasıl bir değere sahip olduğu incelenmemiştir. Bunun nedenlerinden biri; dönemin yazınında geleneksel ve modern oyuncaklara yönelik nasıl bir yaklaşım sergilendiğinin sorgulanmamasıdır. Araştırmacılar; modern çağda Avrupai oyuncakların İstanbul’a girdiğinden sıklıkla bahsetmekte ama bunların somut olarak nelerden oluştuğunu nadiren belirtmektedir. Sözü edilen odak noktalarından hareketle planlanan çalışma; arşiv belgeleri, çağdaş gözlemler, yıllıklar, gazeteler ve çocuk dergileri ile mecmualarına dayanmaktadır. Çalışmada; Eyüp oyuncakçılığının Avrupa menşeli oyuncakların İstanbul’a girmeye başlamasından olumsuz etkilendiği ama kısa süre içinde yok olmadığı ileri sürülmektedir. Alafranga oyuncaklar, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde geleneksel Eyüp oyuncaklarının yerini almıştır. Modern eğitime daha fazla önem verilmesi, Hürriyet’in ilan edildiği 1908 yılından sonra çocuklara yönelik süreli yayınların nicelik ve niteliğinin artması ve Osmanlı aydınlarının tanıtım yazıları, Avrupai oyuncakların İstanbul pazarına hâkim olmasına katkıda bulunmuştur.