4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Doğu Akdeniz'de Ticaret, Deniz Korsanlığı ve Gemiler Kafileleri*

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 685-696
Tam Metin
Doğu Akdeniz ticaretinin varlığı ve gelişmesi, Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa'daki siyasal şartların yarattığı ittifak yada çatışmaların kolaylaştırdığı ya da önlediği batılı güçlerin ekonomik etkinliklerine bağlıdır. Bu ticaretin varlığı ve gelişmesi, aynı zamanda bir yandan Osmanlı İmparatorluğu'nun Akdeniz'deki üstünlüğüne son vererek Türk topraklarına sayısı gittikçe artan mal sevk eden bu güçlerin deniz ticaretleri ve sanayilerinin gelişmesine bağlıdır. Bu ticarette batılıların lehine işleyen önemli bir faktör ise, Türklerin kendi imkânları ile bulamayacakları ve imal edemiyecekleri ya da tedarik edemiyecekleri ürünlere olan ihtiyaçlarıdır.

Osmanlı Ulaşım Ağında Irmak Kenarı Bir Yerleşme : Osmancık

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 535-570
Çorum ve çevresi, Anadolu'nun İ.Ö. 5000-4000 yıllarına kadar uzanan eski yerleşme bölgelerinden biri olmaktadır. Boğazköy, Alacahöyük gibi Anadolu'nun tarihsel eski yerleşmelerinde yapılan çeşitli arkeolojik kazılarla, geçmiş uygarlıkların verilen gün ışığına çıkarken, günümüze kadar ulaşabilen çeşitli devirlerden gelen yapılar da önem kazanmaktadır. Hititlerden Romalılara dek uzanan egemenliklerden sonra, Bizansın yenilgisiyle de Türklerin eline geçen Çorum ve çevresi, bundan böyle Türkleşmeye başlar. Yazımız, tüm Çorum-il, ilçe ve köylerindeki -Türk eserlerinin tanıtılması ve Türk mimarisindeki yerinin belirtilerek, değerlendirilmesine yönelik geniş bir çalışmanın parçası olmaktadır. Biz burada, Çorum'un kuzeyinde bulunan Osmancık'daki Türk devri yapılarından bazılarını tanıtmaya çalışacağız.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir İnceleme

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 627-652
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde, Osmanlı eğitim-öğretim kurumları yanında faaliyet gösteren Yabancı Devlet Okulları köken itibarıyla iki boyutlu bir konudur. Önceleri Osmanlı tebaası gayr-ı müslim cemaatler tarafından açılan Millet Okulları'nı daha sonra Yabancı Devletler tarafından açılan Yabancı Okullar izlemiştir. Bu oldukça uzun bir zaman ve olaylar dizisi sonucu belli aşamalardan geçerek gerçekleşmiş bir olgudur. Bu süreci ve tarihsel gelişmeyi görebilmek için de 1453 lere kadar dönmemiz gerekmektedir.

Tanzimat Döneminde Türkiye'de Yönetim (1839-1856)

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 601-626
Tam Metin
Bundan önce Belleten 201'de yer alan bir yazımızda "Tanzimat'ın İlanı Sıralarında Türkiye'de Yönetim (1826-1839)" başlığı altında Tanzimat Devri düzenlemeleri öncesinde Türkiye'de uygulanmakta olan idari teşkilatı genel çizgileriyle belirtmeye çalışmıştık. Bu makalemizde ise Tanzimat'ın ilanından 1864'te yayınlanan Tuna Vilayeti Nizamnamesi'nin yürürlüğe girdiği ana kadar geçen devrede ülke yönetiminde yapılan yeniliklerin bir kısmını ele alacağız.

XVIII. Yüzyılda Osmanlı Sanayi ve Ticaret Hayatına İlişkin Bazı Bilgiler

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 501-534
Tam Metin
Bu makalede, Osmanlı maliye kayıtlarına dayanarak, XVIII. yüzyılda Anadolu'nun sanayi ve ticaret hayatına ilişkin bazı değerlendirmeler yapılmaya çalışılacaktır. Hemen her şehirde klasik dönem uygulamalarının yeni şartların etkisinde de olsa sürdürüldüğü bu yüzyılda, genel durumu gösterecek belgeler, mukata'a kayıtlarıdır. Bu bakımdan mukata'a defterlerindeki veriler ışığında Anadolu'daki durum çeşitli açılardan incelenecektir.

Şehir Tarihi Araştırmaları Hakkında Bazı Düşünceler*

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 667-684
Tam Metin
Bu konuşmanın amacı, şimdiye değin yapı lan Osmanlı şehir tarihi araştırmalarından edinilen izlenimleri sıralamaktır. Diğer bir deyişle bu konuşma, konu üzerinde nelerin yapıldığını ve daha nelerin yapılabileceğini, ağırlıklı olarak da nelerin nasıl yapılabileceğini belirleme çabalarına katkı denemesidir.

Deliorman Türklerinin kökeni

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 697-716
Tam Metin
Proto-Bulgarların kökeni üzerindeki Türk-Tatar ya da Turan kuramı (teorisi) önemli bir ilerleme gösterdi. Bundan önceki kuramlardan Slav kuramını tutan Raiç, Venelin ve İ. D. İlovayskiy ile Fin kuramını tutan Şafarik, Drinov, Jreçek'in (İreçek okunur), tarih bakımından da daha esaslı gibi görünen en yeni Turan kuramının şiddetli baskısı önünde kesinlikle teslim oldukları görülmektedir. Gerçekte, tarih ve arkeoloji bilgilerinin güçlüce yardımlarını gören Turan kuramı da, bakış açısını bu alandan da inandırıcı bir biçimde açıklamak için etnografya ve dilbilm tanıtları (delil) kadar, yaşamakta olan etnik (kavmi) tanıtlarda pek çok başarılı olmuş sayılamaz. Hiç olmazsa, şimdiye kadar yapılan denemeler pek başarılı değildir; çünkü, kuram taraflılarının çevirdirleri Türk-Tatar kökenli sözlerin pek çoğunu bile göz önüne alsak, gene büyük ölçüde açık kalan bir soruya varmaktayız: Bu sözler, Bulgarcaya ne vakit, hangi kavimle girmiştir? Acaba, Asparuh'un alayı ile mi, yoksa Avarlar, Kumanlar, Tatarlar, Peçenekler vb. gibi daha sonraları gelip Slav-Bulgar öğesi (unsuru) ile ilişkiye giren kavimlerle mi?

Devlet Kurucusu Atatürk

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 777-794
Tam Metin
"Türk Tarih Kurumu"muzun Büyük Atatürk için tertiplediği konferans serilerinden birincisini benim konferansımla açmayı tensip etmesini alicenap bir teveccüh sayıyorum. Sayın Türk Tarih Kurumu Başkanımızın Genel Müdürle beraber lütfettikleri daveti eksiklerime bakmaksızın cesaretle kabul ettim, o vazife ile huzurunuzdayım. Sayın Başkanımıza teşekkür ödevimi yerine getirdikten sonra başlıyacağım. Atatürk'ün bütün hayatında askeri kudretini, kumandan olarak büyük değerini dikkatle takip etmişimdir ve büyük bir kumandanın bilgi olarak ve karakter olarak vasıflarını Atatürk'te daima bulmuşumdur. Muharebelerde ve harita başında Atatürk'ün büyük kumandan olarak müdahalelerini, icraatını muhtelif vesilelerle dile getirmişimdir; anladığım ve duyduğum gibi. Bunun gibi, Atatürk'ün büyük kumandan olarak vasıflarını takdir ettiğim gibi, siyasi kudretini, siyasi vasıflarını kumandanlığının da üstünde gördüğümü daima belirtmiştim. Bu kanaatle bu konferansa başlıyorum. Atatürk'ün bugün size kumandan olarak büyük vasıflarını, memlekete büyük tesirlerini ve hizmetlerini dile getirmiyeceğim, devlet kurucusu olarak siyasi vasıflarını anlatmağa çalışacağım.

Dr. RİFAT ÖZDEMIR XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara (Fizikî, Demografik, İdarî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı) 1785-1840, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları 694, Kültür Eserleri Dizisi 59, Ankara, 1986 (2 harita, 1 plan, 1 resim), 329 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 717-722
Tam Metin
Son yıllarda Osmanlı dönemi sosyo-ekonomik tarihi üzerinde yapılan araştırmaların yoğunluk kazandığı memnuniyetle müşahade edilmektedir. Gerçekten de tarih, sadece siyasi olaylardan meydana gelen bir disiplin olmayıp, bir "bütündür". Bu bütünlük içerisinde özelde insanın, genelde de, toplumun bütün fonksiyonlarının ele alınıp incelenmesi gerekir. Ancak o zaman tarih "faydacı" ve "ders alınabilir" bir nitelik kazanacaktır. Yakın zamanlardaki tarihçiliğimizde bu anlayışın hâkim olduğu görülmektedir. Hele bu tür araştırmalarda, birinci elden kaynakların, arşiv belgelerinin kullanılması olumlu bir gelişme olarak görülmeli ve her türlü taktirin üstündedir.

Atatürk ve Demokrasi

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 825-832
Tam Metin
4 Haziran 1933 tarihindeyiz. Atatürk'ün etrafında devlet ve fikir adamlarımızın toplandığı bir gece idi. Gündüz Genel Kurmay'da meşgul olan Atatürk, gece bazı arkadaşlariyle çeşitli konular üzerinde konuşuyordu ve bundan büyük haz duyuyordu. Hazır bulunanlardan Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı Atay, Saffet Arıkan, Recep Peker, Necip Ali Küçüka, Fethi Okyar, Tevfik Rüştü Aras ve Şükrü Kaya beyleri hatırlıyorum. 1933 sonlarında Cumhuriyetin onuncu yılı tamam olacaktı. O gece on yılın tarihçesi üzerinde duruldu. Atatürk'ün sorduğu sualler üzerinde veyahut herkes kendi düşüncesine göre bir konu üzerinde konuşmuştu. Fakat en çok inkılâplar üzerinde duruluyordu. Uzun ve istifadeli konuşmalar arasında Atatürk bazen dinliyor bazen kendisi uzun uzun konuşuyordu. Fakat her zaman olduğu gibi mefhumların, tarifleri üzerinde formüller aramıştı ve ısrarla "inkılap" kelimesinin lûgat mânasından gayrı, Türk inkılâpları yönünden tarifini, izahını istemişti. İnkılâp kelimesinin diğer batı dillerindeki karşılığı aranmıştı.