4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Atatürk'ün Geleceği Seziş Gücüne ve İnsandan Anlayışına Üç Örnek

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 975-984
Tam Metin
İlk örneği 1918 bırakışması sıralarında çıkmış olan Minber gazetesinden alacağız. Bu gazeteyi Dr. Rasim Ferid (Talay) çıkarıyor ve orada Ali Fethi (Okyar)'ın başkanı bulunduğu "Osmanlı Hürriyetperveran Avam" partisinin görüşleri yayınlanıyordu. Bunların ikisi de Mustafa Kemal'in düşünce arkadaşı idiler ve o da gazeteye, daha önce atlarını Bahriye Nazırı ve IV. Ordu Komutanı Cemal Paşaya satarak elde ettiği paranın bir kısmını yatırmıştı. Minber'in 19 Kasım 1918 günlü nüshasında "Nühüfte bir Sima" başlıklı bir yazıda Mustafa Kemal övüldükten ve gördüğü işler belirtildikten sonra onun, adı söylenilmeyen bir dostuna, Fransızlar'la Almanlar arasındaki Marn vuruşmasından az sonra yazılmış bir mektubunu, içindeki bütün öz adları çıkararak yayınlamıştır.

Atatürk Milliyetçiliği

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 849-868
Tam Metin
"Birtakım kelimeler vardır ki, sık sık telâffuz edildiği halde hattâ münevverlerimiz arasında onu tamamiyle anlayan çok değildir!" Bu sözler, Atatürk'ün 18 Aralık 1930 da İstanbul'da yaptığı bir konuşmadan alınmıştır. İşte biz bügün, herkesin, her aydının kendine göre bir mâna verdiği, kendi anlayışına göre yorumlamağa çalıştığı bir konuyu ele almış bulunuyoruz. Millet, milliyetçilik ve Atatürk milliyetçiliği, bir gerçek, bir realite olmakla beraber, bizzat Atatürk'ün deyimiyle, herkesin üzerinde ittifak edemediği kavramlar niteliğini taşımaktadır. Bu yüzden biz, "bina'yı bânisine götürerek", eseri onu yaratana malederek yani doğrudan doğruya Atatürk'ü konuşturmağa gayret ederek, O'nun millet, milliyet ve milliyetçilik anlayışını izah etmeğe çalışacağız.

Gazi'nin (Atatürk'ün) Halkçılık Ülküsü, Halkevleri ve Sonrası

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 869-912
Halkçılık çağı: Halkçılık, halk amacında, halka dayalı ve halkça yürütülen bir toplumsal düzen anlamındadır. Temelinde gerçek demokrasi anlamına gelir. Ancak Gazi'nin halkçılığı, bugünkü anamalcı (kapitalist) ülkelerin biçimsel ve törensel demokrasisi değil, gerçek bir halkçılıktır. Halk, halkçılık, demokrasi deyimleri günümüzde ve ülkemizde hemen tüm dünyada çok kullanılan sözcükler olmuştur. Ancak bu sözcükleri herkes kendine göre bir anlamda kullanmaktadır. Halk sözcüğü bizde 1920 den beri -demek ki yeni Türk Devleti'nin kuruluşundan beri- özellikle üzerinde durulan ve çok yinelenen (tekrarlanan), çok söylenen bir deyim olmuştur.

Atatürk'ten Anılar

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 939-952
Tam Metin
ATATÜRK ADI, Bunu Atatürk Hayatı ve Eseri adlı kitabımın önsözünde kısaca ele almıştım. Sonra karşılaştığım sorular dolayısıyle işin gerektiği gibi anlaşılmadığını gördüğümden daha açık yazmayı doğru buldum. Bir akşam Atatürk, bu adı almaya karar verdiğini söyledi ve düşüncemi sordu. "Mustafa Kemal adıyle parlak zaferler kazandınız, ün saldınız, çürümüş bir imparatorluktan dipdiri bir cumhuriyet çıkardınız, büyük devrimler yaptınız; bu adı bırakmak doğru olmaz." dedim.

Atatürk'ün Hastalığı

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1195-1454
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Atatürk'ün sağlığı konusunda ilk haber, Kasım 1923'te çıktı. Cumhuriyet ilan edileli henüz on gün kadar olmuştu. Bir gün Gazi, öğle yemeği sırasında, sofra başında birdenbire bir kriz geçirdi. Eşi Lâtife Hanım'ı tedavi için rastgele orada bulunan Dr. Refik (Saydam) Bey hemen bir morfin iğnesi vurdu. Kriz geçti. İki gün sonra, öğle yemeğinden sonra Cumhurbaşkanı bir kriz daha geçirdi. Bu biraz daha hafifti. Bunun üzerine, kalp mütehassısı Prof. Dr. Neşet Ömer (İrdelp) 13 Kasım 1923 günü İstanbul'dan Ankara'ya çağırıldı. Ertesi günü Çankaya'da Cumhurbaşkanı'nı muayene etti. Rahatsızlığın "çok çalışmadan ve yorgunluktan" ileri geldiğini, asabî bir hal olduğunu söyledi. Dinlenme; alkol, tütün ve kahveyi azaltmayı öğütledi. Gazi, iki ay kadar rejim yaptıktan sonra tamamen iyileşti. Bu konuda önce bir bildiri yayınlanmadı. Gazeteler konuyu kurcaladılar. Sonunda Hükümet, Prof. Dr. Neşet Ömer (İrdelp) imzasını taşıyan sağlık raporunu yayınladı. 2 Şubat 1924 tarihli bu raporda, "Gazi Paşa'nın tamamen ve katiyen afiyette bulundukları" kesinlikle açıklandı. Atatürk aslında beş-on gün kadar iyice dinlenip perhiz yapmış, ondan sonra doktorun öğütlerine pek aldırmamış, yine eski yaşamını ve yoğun çalışmalarını sürdürmüştü.

Türkiye'yi II. Dünya Savaşı'na Sokma Çabaları

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1455-1468
Tam Metin
I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış antlaşmalarıyla Avrupa'da, Versailler sistemi diye isimlendirebileceğimiz yeni bir düzen kurularak, dünya barışının garanti altına alındığı kabul olunmuştu. Ne var ki bu düşünce çok kısa ömürlü olmuş, her gün bir tarafından çatlak veren bu sistem, 1938 senesine gelindiğinde tamamen iflas etmiş, Anschluss'un gerçekleşmesinden sonra da, artık barışın devam edeceğini düşünmenin dahi hayal olduğu idrak edilmişti. 1938 Avrupası bir bakıma bugünkü gibi muhasım kamplara bölünmüştü. Ancak, bir taraftan bu muhasım kampların çokluğu, diğer taraftan, bitaraf durumdaki devletlerin önem ve ağırlığı bakımlarından genel görünüm bugünkünden hayli farklı idi. O tarihlerde Avrupa, hatta, dünya dış polikasına istikamet veren en kudretli devlet Almanya idi. I. Cihan Harbi'nde İtilaf grubuna dahil olan İtalya bu defa Almanya ile Mihver grubunu oluşturmaktaydı. Her iki devlet de, hayat sahası sloganı altında, yayılma politikası takip ediyorlardı.

Cumhuriyet Eğitimine Geçişte Atatürk'ün Etkisi

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1013-1088
Konumuzu Cumhuriyet eğitimine geçiş dönemi sınırları içinde ele alacağız ve geçiş yıllarını da hesaba katarak Atatürk'ün etkisini belirtmeğe çalışacağız. Bu dönem bilindiği gibi 23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anakra'da toplanması, 25 Nisan 1920 tarihinde de İcra Vekilleri Heyetinin kurulmasıyla başlar. Cumhuriyetin ilanı olan 29 Ekim 1923 yılına kadar süren bu dönemin eğitime ait durumu ve gelişimi üzerindeki incelemelerimizi açıklarken kurtuluş savaşlarının başlatılmasında ve yeni devletin bu savaşların temel felsefesi üzerine kurulmasında öncülük eden Atatürk'ün Cumhuriyet öncesinden başlayan eğitime etkilerini de belirteceğiz.

Atatürk Hakkında Şiirler (1915-1938) Bunların Tarih ve Edebiyat Bakımından Değerlendirilmesi

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1169-1194
Türk edebiyatının yeni devirleri üzerinde çalışanlar için, henüz ciddi olarak işlenmemiş, ele alınması gerekli konulardan biri de Atatürk hakkında yazılmış olan eserlerdir. Hatıra, Roman, Hikâye ve başkaca nevi'lerdekilerden daha çok şiirlerde ondan bahsedildiği gibi, yine muhtelif nev'ilerde ona ayrılmış eserlerimiz de vardır. Elimizde, Atatürk hakkında yazılanları içine alan başlıca altı bibliyografya bulunmaktadır; 1941 - 74 yılları arasında yayımlanan bu eserlerden ba'zılarında yer-yer, ba'zılarında ayrı bir bölüm halinde onun için yazılmış şiirlerin künyeleri verilmiştir.

Atatürk'ün Edebiyat ve Sanat Anlayışı

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1133-1168
Tam Metin
Sözlerime başlamadan önce, Türk Tarih Kurumu Başkanı Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu ile, bu Kurumun Yönetim Kurulu Üyeleri Meslektaşlarıma, Atatürk'ün 25. ölüm yıldönümünde, bütün bir yıl verilecek konferanslar dizisinde, bana da yer ayırdıklarından ötürü, kendilerine, önünüzde teşekkür etmek isterim. Atatürk'ün edebiyat ve sanat anlayışı ve bu alanlardaki başarılariyle ben, yıllardır, yalnız ilgilenmiş değil, aynı zamanda o çağın havasını da içime almış ve başlangıçtan bugüne değin onun sağladığı hız içinde edebiyat ve sanatımızın gelişme basamaklarını izlemiş bulunuyorum.

Atatürk ve Türk Sanatları

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1119-1132
Türk sanatlarına dair etüdlere XIX. yüzyılın sonlarına doğru başlanılmış olduğu ve bazı yabancı alimler tarafından ele alınan bu konunun "İslam Sanatı" başlığı altında incelendiği görülmektedir. Halbuki Çin'den tâ İspanya'ya kadar yayılmış olan milyonlarca İslâmların asırlar boyu devam eden çeşitli sanatlarını bir din birliğine bağlamağa imkân var mıdır? Böyle bir etüd imkânı olsa idi, bütün dünya sanatlarını dini zümrelere, yani birkaç gruba ayırmakla mesele halledilmiş oluverirdi.