274 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Son 5 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Osmanlı Devleti’nde Bir İngiliz Sermaye Girişimi: Şirket-i Maliye-i Mahdûde-i Osmanî

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 219-249 · DOI: 10.37879/belleten.2022.219
Tam Metin
Uluslararası ticaret ve yabancı sermaye yatırımları kapitalizmin çevre ülkelere başlıca yayılma kanallarındandır. Sanayi Devrimi’ni tamamlamış olan İngiltere’nin Kıta Avrupası’nda korumacı dış ticaret politikaları ile karşılaşması onu hammadde ve pazar ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla dünyanın diğer bölgelerine sevk etmiştir. Osmanlı Devleti de sahip olduğu zengin doğal kaynaklar ve geliştirilmeye açık ulaşım vasıtaları ile hammadde ve pazar ihtiyacındaki gelişmiş ülkeler için cazip bir yatırım alanı olmuştur. İngiliz sermayedarların Osmanlı topraklarında gerçekleştirdikleri yabancı sermaye yatırımları 1838 sonrası sürecin önemli bir bileşenidir. Özellikle Kırım Savaşı’nı takip eden dönemde İngiltere, Osmanlı Devleti’nde birçok farklı alanda yatırım girişimlerinde bulunmuştur. Bu girişimlerden bir tanesi de Londra’da kurularak Osmanlı Devleti’nin farklı şehirlerinde şubeler açan Şirket-i Maliye-i Mahdûde-i Osmanî’dir. Şirket, Amerikan İç Savaşı süresince uluslararası piyasalarda ortaya çıkan pamuk kıtlığı, fyat artışları ve yüksek karlılık nedeniyle Osmanlı topraklarında pamuk üretimini teşvik etmek amacıyla kurulmuşsa da uzun vadeli bir girişime dönüşememiştir. Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nde gerçekleştirilen farklı bir yabancı sermaye girişiminin iktisadi ve tarihsel arka planının detaylandırılması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda dönemin arşiv kaynaklarından ve gazetelerden istifade ederek Şirket-i Maliye-i Mahdûde-i Osmanî’nin kuruluşu, faaliyet alanları ve faaliyetlerine neden son verdiği araştırılmaktadır. Çalışmanın bulguları ucu 1866 Paniği’ne uzanan birtakım ilişkileri ortaya koymaktadır.

Selef-Halef İki Vakʻanüvîs Saʻdullah Enverî ve Halîl Nûrî’nin Terekeleri Mukayeseli Bir İnceleme

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 177-217 · DOI: 10.37879/belleten.2022.177
Tam Metin
Tereke kayıtları, Osmanlı sosyo-kültürel ve ekonomik tarihine ait kıymetli kaynaklar arasında yer alır. Bu kayıtlar tutuldukları devrin toplumsal tabakalarına, aile yapılanmasına, şahısların gelir düzeylerine, emtia türlerine ve bunların kıymetlerine ışık tutmaktadır. İşte bu çalışma, 18. yüzyılın sonlarına doğru sırasıyla vakʻanüvîslik makamına tayin edilmiş iki Osmanlı müellif ve devlet adamı Saʻdullah Enverî ile Halîl Nûrî efendilerin malvarlıklarını tereke kayıtları üzerinden tahlil etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, ilk olarak, müelliferin hayat hikâyelerine genel hatlarıyla değindikten sonra, iki müellife ait tereke kayıtlarının şeklî hususiyetlerini ele aldık. Ardından tereke verileri ışığında müelliferin aile efradı, vekil ve vasîleri, menkul ve gayr-i menkul malvarlıklarını konu edindik. Çalışmanın son kısmında terekelerin taksimi ve servetlerin dönemsel açıdan iktisadî tahlillerine eğildik. Kayıtların tutulma sebepleri, kayıt işlemlerine nezaret eden görevliler, yazım usulü ve kâtiplerin imlâ hataları, vekil ve vasilerin hukuki konumları, müelliferin servetlerine ait ayrıntılı veriler, her iki müellifn malvarlıklarının kendi yaşadıkları dönem standartlarına göre ekonomik açıdan konumu ve günümüz iktisadî şartlarıyla mukayesesi gibi meseleler çerçevesinde mezkûr konu başlıklarını etrafıca ele aldık.

Geç Antik Çağ Armenia’sında Kimlik Paradigması: Armenialılar Ermeni Midir?

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 61-88 · DOI: 10.37879/belleten.2022.061
Tam Metin
Armenia, tarih boyunca üzerinde yaşayan toplulukların çeşitli geleneklerinden ve coğrafyanın siyasi açıdan getirdiği istikrarsızlıktan ötürü çok farklı etnik kökene ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. Fakat bölgenin bu çok kültürlü yapısının genel literatürde derinlemesine irdelenmemesi bölge insanlarının toplu bir bakış açısıyla ve daha çok toponim açıdan Ermeni olarak değerlendirilmeleri sonucunu doğurmuştur. Ne var ki çok dilli ve etnik kökenli Armenia bölgesindeki doğal yaşamın bir parçası olan feodal anlayışı meydana getiren pek çok soylu aile, V. yüzyıldan sonra oluşan antik Ermeni metinlerinde dahi birçok farklı soy hikâyesiyle ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda geç antik çağ boyunca bölge halklarının toponim yerine etnonim olarak incelemeye tabi tutulması, bölgede yaşayan insanların bazılarının Armenialı bazılarının da Ermeni olarak adlandırılabileceğini göstermektedir. Bilhassa eponim adlandırmalar ve köken ilişkisinde Hristiyanlık sonrası Armenia’nın soy arayışının getirdiği kültürel yenileşme de önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma, Armenialı olmaktan çıkarak Ermeni adıyla anılan bölge halklarını meydana getiren alt etkenleri, yeni kimliğin üzerine inşa edildiği toplumsal yapıyı ve naxarar olarak adlandırılan soyluların gerçekte hangi kökenlere uzandığını tartışmayı amaçlamaktadır.

Sultan II. Abdülhamid’in Siyasi Mahkûmlara Yönelik 1896 Tarihli Umumi Afı

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 285-318 · DOI: 10.37879/belleten.2022.285
Tam Metin
Siyasi krizlerden sonra çıkarılan umumi afarın amacı, siyasi suçlara karışan kişileri afetmek suretiyle toplumun sükûnetini sağlamak, huzursuzlukları neticelendirmektir. Sultan II. Abdülhamid de, 33 yıllık hükümdarlığı döneminde pek çok defa umumi ve kısmi af ilan etmiştir. Çalışmamıza konu olan 1896 umumi afından önce Ermeniler ve Müslümanlar arasında yaşanan huzursuzluklar şiddetini artırmış, gerginlikler 1896 yılının Ağustos ayında gerçekleşen Osmanlı Bankası Baskını ile hadd safhaya çıkmış, olaylar neticesinde hapishanelerdeki siyasi mahkûmların sayısı istiap haddini aşmıştır. Bunun üzerine Sultan II. Abdülhamid, Ermeni Patrikhanesi’nin de af talebini göz önüne bulundurarak toplumun sükûnunu sağlamak ve dengeleri korumak amacıyla, 1896 yılı Aralık ayında siyasi suçluları kapsayan umumi af ilan etmiştir. Afın ilanından kısa bir süre sonra Düvel-i Sitte, afın bir an önce icrası için Osmanlı Devleti nezdinde girişimde bulunmuş ve bu husustaki baskılarını kısa aralıklarla yinelemiştir. Bu devletler olağan politikalarını afın icrasında da takip ettikleri gibi, büyükelçileri ve vilayetlerdeki temsilcileri aracılığıyla Ermenilerin savunuculuğunu üstlenmişler, afın icrasında yaşanan herhangi bir aksaklığı fırsata çevirerek bu durumu Osmanlı Devleti’ne baskı yapma unsuru olarak kullanmışlardır.

Midhat Paşa’nın Suriye Valiliği Döneminde Sultan II. Abdülhamid ve İngiltere Büyükelçisi Layard ile Olan İlişkileri (Kasım 1878-Ağustos 1880)

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 251-283 · DOI: 10.37879/belleten.2022.251
Tam Metin
Bu makale, Midhat Paşa’nın Kasım 1878-Ağustos 1880 tarihleri arasında devam eden Suriye valiliği ile ilgili hususları ele almaktadır. Makale, Büyükelçi Henry Layard’ın Midhat Paşa ile ilgisinin seyrini ve Suriye valiliğine tayininde nasıl bir rol oynadığını ele aldıktan sonra Paşa’nın valiliği döneminde gerçekleştirilen reformları açıklamaktadır. 1879’da gerçekleştirilen ve mahkemelerin vilayet yöneticilerinden bağımsızlığını hedefeyen reformların Midhat Paşa’nın hükûmet ve saray ile ilişkisini nasıl olumsuz etkilediği irdelenmektedir. Layard’ın Eylül 1879’da gerçekleştirdiği Suriye ziyaretinin, Sultan Abdülhamid’in İngiltere ve Midhat Paşa ilişkisinden duyduğu endişeleri artırdığı hususu anlatıldıktan sonra Mayıs 1880’de Layard’ın İstanbul büyükelçiliği görevinin sona ermesinin ve Haziran-Temmuz 1880’de ortaya çıkan Osmanlı karşıtı el ilanları meselesinin Midhat Paşa’nın konumunu olumsuz etkilemesi makalenin devamında açıklanan konuları oluşturmaktadır. Aynı dönemde, Cevdet Paşa ve Mahmud Nedim Paşa gibi Midhat Paşa’nın kuvvetli muhaliferinin hükûmette nazır olarak görev almalarının ilişkilerin gerilmesindeki rolü ve Mayıs-Haziran 1880’de birkaç defa tekrarlanan istifalar da ele alınmaktadır. Son olarak, Midhat Paşa’nın görevden alınışı ve yerine yapılan atama süreci aydınlatılmaktadır.

İhanetten İmparatorluğa: IV. Romanos Diogenes

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 89-117 · DOI: 10.37879/belleten.2022.089
Tam Metin
Bizans İmparatorluğu olarak da bilinen Doğu Roma, çağın gereklerine uyum sağlamayı başaran güçlü ordusu sayesinde varlığını asırlarca devam ettirebilmiştir. İmparator IV. Romanos Diogenes döneminde (1068-1071) bütün imkânlar seferber edilerek Büyük Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırmaya yönelik hazırlanan özgüveni yüksek bu ordu, Malazgirt’te Sultan Alp Arslan karşısında beklenmedik ağır bir yenilgiye uğramıştır (26 Ağustos 1071). Bizans askerî tarihinde bir kırılma noktası olarak kabul edilen bu hezimet üzerine yapılan tartışmalar daha çok Büyük Selçuklu ordusunun başarısı ve kazanımları üzerine odaklanırken Bizans ordusunun yenilgisine yol açan stratejik hata/ hatalar üzerinde yeterince durulmamıştır. Bu yaklaşım çerçevesinde, yenilginin temel nedeninin Selçuklu ordusunun gücünden ziyade İmparator IV. Romanos’un savaş öncesindeki psikolojik durumunun ve geleneksel imparatorluk düşüncesinin etkisiyle Bizans ordusunun sayısal çoğunluğuna-moral üstünlüğüne fazlaca güven duymuş olduğu göz ardı edilmiştir. Bu çalışmada, söz konusu durumu aydınlığa kavuşturmak adına, öncelikle Bizans ordusunun gelişim seyri ile IV. Romanos Diogenes’in imparator olma sürecine değinilmiş ve ardından belirtilen faktörlerin Malazgirt Savaşı’nın kaybedilmesindeki belirleyici rolü üzerinde durulmuştur.

A Comparative Approach to the Oannes Narrative in Mesopotamia and the Prometheus Myth in the Ancient Greek World

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 39-60 · DOI: 10.37879/belleten.2022.039
Tam Metin
The belief systems in Mesopotamia and Ancient Greece were based on the idea that knowledge was transferred from gods to humans. The common belief regarding the source of knowledge in both societies was somehow diferent. While Mesopotamian societies believed that knowledge was transferred from gods to humans through a being called Oannes, Ancient Greek society believed that Prometheus stole fre, which was the frst knowledge, from Zeus. As written in cuneiform scripts, coming ashore as a half-fsh and half-man creature, Oannes was thought to teach Mesopotamians various skills, ranging from building houses to agriculture. On the other hand, it is mentioned in the works of Hesiod and Aeschylus in Ancient Greece that Prometheus created humans and taught them all necessary knowledge to continue their lives. The present study compares diferent beliefs regarding the source of knowledge in two diferent societies which existed in two diferent geographical regions and time periods. Additionally, it aims to reveal the ways in which both societies shaped their world views through divine knowledge. For a closer analysis of both belief systems, Mesopotamian cuneiform scripts and Ancient Greek manuscripts were used as primary sources. After each source was examined in detail, modern interpretations of these sources were also analyzed. Finally, common points in both primary sources were identifed in order to characterize the present study based on these common points.

Değişim Çağında Osmanlı İstanbul'unda Oyuncaklar ve Oyun Nesneleri

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 319-358 · DOI: 10.37879/belleten.2022.319
Tam Metin
Çalışmanın amacı, Osmanlı İstanbulu’nda çocukların hangi oyuncaklar ve oyun nesneleriyle oynadığını, oyuncakçılığın durumunu da göz ardı etmeden somut olarak belirlemektir. Bu bağlamda 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren oyuncak imalinde öne çıkan İstanbul’un Eyüp semtine odaklanılmıştır. 19. yüzyılın ortalarındaysa endüstriyel üretim alafranga oyuncaklar, Avrupa menşeli mağazaların rafarında görünür hale gelmiştir. Nispeten daha iyi bilinse de Eyüp oyuncakçılığının ve oyuncaklarının değişim sürecindeki durumu, dönemin çocukları açısından nasıl bir değere sahip olduğu incelenmemiştir. Bunun nedenlerinden biri; dönemin yazınında geleneksel ve modern oyuncaklara yönelik nasıl bir yaklaşım sergilendiğinin sorgulanmamasıdır. Araştırmacılar; modern çağda Avrupai oyuncakların İstanbul’a girdiğinden sıklıkla bahsetmekte ama bunların somut olarak nelerden oluştuğunu nadiren belirtmektedir. Sözü edilen odak noktalarından hareketle planlanan çalışma; arşiv belgeleri, çağdaş gözlemler, yıllıklar, gazeteler ve çocuk dergileri ile mecmualarına dayanmaktadır. Çalışmada; Eyüp oyuncakçılığının Avrupa menşeli oyuncakların İstanbul’a girmeye başlamasından olumsuz etkilendiği ama kısa süre içinde yok olmadığı ileri sürülmektedir. Alafranga oyuncaklar, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde geleneksel Eyüp oyuncaklarının yerini almıştır. Modern eğitime daha fazla önem verilmesi, Hürriyet’in ilan edildiği 1908 yılından sonra çocuklara yönelik süreli yayınların nicelik ve niteliğinin artması ve Osmanlı aydınlarının tanıtım yazıları, Avrupai oyuncakların İstanbul pazarına hâkim olmasına katkıda bulunmuştur.