4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
— Summary — Two Inscriptions from Ilgaz (Olgassys), and Kimiatene
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 63-66 · DOI: 10.37879/belleten.1983.63
Özet
These inscriptions were found at the village of Kurmalar in the distriction of Ilgaz at the province Çankırı (ancient Gangra). A Dedication To the Great Gods of Stoa Buildings and Oikema etc. Limestone; the bottom part of this cilindiric inscription which has 12 lines is broken. H. 0,50 m. Diamet. 0,35 m. The hight of letters: 0,02 m. These are suggestive of the late third century or the beginning of the second century B.C. The Stoas are the most important buildings of the Agora, that is market places of ancient cities. The stoas, according to J. J. Coulton, show the the wealth and the magnificance of an ancient city. At the same time these enourmous buildings could be taken the pledge to pay the depts of cities to anothers. We think that this inscriptions must indicate a new construction and not a repairing phase of the same building. Because, the repairing inscriptions, to J. J. Coulton again, have been generally written after the first century B.C. in which there were the most troublous years of Asia Minor.
Ilgaz (Olgassys) dan İki Yazıt ve Kimiatene (16 resim ve 1 harita ile birlikte)
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 47-62 · DOI: 10.37879/belleten.1983.47
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu'nun parasal desteğiyle 1979 yılında Çankırı iline bağlı Ilgaz ilçesinde gerçekleştirdiğimiz araştırma ve inceleme gezisinde iki önemli yazıt saptamış bulunuyoruz. Bunlardan biri Stoa Binaları Yazıtı diğeri ise Hera Tapınağı Onarım Yazıtı Parçalarıdır. 4-5 yüzyıllık bir çağ farkıyla yazılmış bulunan bu iki yazıtın verileri ve keramik buluntuları, bu yerin 9-10 asırlık bir yerleşmeye sahne olduğunu bize göstermektedir. Gerek bu verilere ve gerekse bazı yazarların tanımlamalarına dayanarak bu antik alanla ilgili görüşlerimizi, yazıtları inceledikten sonra açıklamak istiyoruz.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Katıldığı ilk Uluslararası Sergiler ve Sergi-i Umumi-i Osmani(1863 İstanbul Sergisi)
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 195-236 · DOI: 10.37879/belleten.1983.195
Özet
Tam Metin
Bilindiği üzere sergiler bir ülkenin sanayi, ziraat, küçük sanat ve güzel sanatlar ürün, mamul ve eserleriyle memleket hayatına ait teşkilat ve meselelerini gösterip anlatmak için devlet, kurum ve fertlerin teşebbüsüyle kurulan ve açılan yerlerdir . Tarihi oldukça eskiye dayanan sergilerin uluslararası bir nitelik kazanması 19. yüzyılın ortalarına rastlamaktadır. Özellikle Napolyon savaşlarından sonra başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletlerinde artan üretime pazar ve ham madde kaynakları bulmak ciddi bir sorun haline gelmişti. Şüphesiz pazar bulmanın başta gelen şartı üretimin tanıtılmasıdır. Bu amaca yönelik en iyi vasıtlardan birisi uluslararası sergilerdir. İlk uluslararası sergi Avrupa'nın güçlü sanayi ülkesi olan İngiltere'nin girişimiyle 1851'de Londra'da açılmıştır. Sergiye Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Felemenk ülkeleri, İspanya, Portekiz, Prusya, Zollverein devletleri, Rusya, Hindistan ve Osmanlı imparatorluğu gibi çeşitli ülkelerden 22.000 dengin üzerinde eşya gönderilmiştir. Çin'den de gözlemciler gelmiştir. 24 Zilkade 1266 tarihli Ceride-i Havadis gazetesinde neşredilen bir hükümet bildirisinden anlaşıldığına göre, imparatorluğun sergiye katılmaktan amacı ülke topraklarının verimliliğini göstermek, Osmanlı tebasının tarım, sanayi ve sanat alanlarındaki kabiliyetini kanıtlamak, Padişahın ülkenin gelişmesi yolunda sarfettiği gayreti ortaya koymaktı. Osmanlı İmparatorluğu'nu sergiye katılmaya sevkeden diğer önemli bir faktör de bilhassa Tanzimattan sonra gelişen Osmanlı-İngiliz dostluğu idi. Sergide teşhir edilecek eşyaların tesbitiyle mahalli meclis ve memurlar görevlendirilerek seçilen emtianın üzerinde bölgesi, sahibi ve fiatı yazılı olduğu halde Nafia Nezareti'ne gönderilmesi istenmiştir 3. Toplanan eşyalar Istanbul'da gemiye yüklenmeden evvel devlet ricali, sefirler, esnaf ve tüccarı n görebilmesi amacıyla kısa bir süre sergilenmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu ve Sonu
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 353-362 · DOI: 10.37879/belleten.1983.353
Özet
Tam Metin
Osmanlı İmpatorluğunun son yıllarında birleştirici nitelikteki üç değişik ideoloji, uyruklar arasındaki bağlılığı sağlamak üzere birbirleri ile üstünlük yarışına girdi. Bu ideolojiler, İslamcılık, Osmanlıcılık ve Türkçülük ilkeleri olarak saptanabilir. İslamiyet, klasik İslam dünyasının hemen hemen tüm ülkelerinde olduğu gibi Osmanlı hanedanının da geleneksel temeli idi. Bu, hakimiyet, birlik, siyasal ve sosyal dayanışma ilkeleri ile birlikte bağlılığı sağladı. İdare şekli, şeriata dayalı olarak düşünülmüş olup, bunun başı, geçmişin parlak halife ve sultanlarının halefidir ve İslam hakimiyetinin halifesi olması nedeniyle İslamiyeti korumak ve sınırlarını genişletmekle görevlidir. Osmanlı Müslümanları, Prusya ve Savua'nın Alman ve İtalyan halklarını birleştirmesindeki rolü görüp, kendilerinin de buna benzer bir rol oynamalarının mümkün olduğunu düşündüklerinde, bunu kendilerine özgü bir biçimde Türklerle ilgili olarak değil de, İslâmiyetle-Osmanlı Türkiyesi önder olmak üzere tüm Müslümanları kucaklayan daha büyük bir İslam birliği ile-ilgili olarak gördüler. Bu anlamda imparatorluk, Türklerin, Türk olmayanlar üzerindeki egemenliği olarak değil de, Müslümanların, Müslüman olmayanlar üzerindeki egemenliği olarak düşünülmüştür. Zira, bütün Müslümanlar, dil ve kökene bakılmaksızın nazari olarak birbirine eşittir. Müslüman İmparatorluğunun görevi, Peygamber'in mirasını korumak, İslam hukukunu sürdürüp kuvvetlendirmek ve son olarak da bunu bütün insanlara götürmektedir. Gayrimüslimler, en azından boyunduruk altına sokulacak, tercihen dinlerinden döndürüleceklerdi. İmparatorluğun ileri gelenlerinin inancını kabul edenler, her türlü eşitliği elde edebildikleri gibi, bütün görevlere de gelebilecek ve hatta en yüksek mevkilere yükselebileceklerdi. Eski dinine bağlı kalmayı tercih edenlerin dinlerini değiştirmemelerine izin verilecek, ancak bu kişilerin İslam üstünlüğünü tanımaları ve Müslüman egemenliği altına girmeleri gerekecekti.
Fâtih'in Ştefan Çel Mare Üzerine İki Boğdan Seferi (1474 - 1476)
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 139-194 · DOI: 10.37879/belleten.1983.139
Özet
Gerek Osmanlı ve gerek yabancı yani Romen-Avrupalı kaynaklarında Sultan II. Mehmed'in Boğdan/Moldova seferleri derin izler bırakmıştır. Bu meyanda bu iki olay hakkında Osmanlı-Türk hikâye-naratif kaynakları başta olarak çağdaş kroniklerden: Aşık Paşa - Zâde (öl. 1484), mahlasını kullanan Mir Sayyid 'AB bin Muzaffer at-Tosi 2, Karamanlı Nişanci Mehmet Paşa (öl. 1481), Kıvami (öl. 1489/1490), Tursun Bey (öl. 1499), Oruç bin Adil (öl. 1510), Sarıca Kemâl ve Anonim Tevârih-i âl-i 'Osman denilen kronik-eserleri hatırlayabiliriz. Bunlardan başka, bu iki sefer zamanında yaşamış olan İdris Bitlisi'yi (öl. 1520), Mevlana Mehmed Neşri'yi (öl. 1520) ve Hadidi'yi (1523) ve bunların da vekayinâmelerini sayabiliriz. İtalyanca yazı yazılmasına rağmen Fâtih'in hazinedarı olan Giovani-Maria-Angiolello'nun 1476 tarihli Boğdan seferi hakkında çok değerli hatıratı çağdaş Osmanlı kronikleri arasında mühim bir yer almaktadır. Şüphesiz çocukluğunda Boğdan seferlerini işitmiş olan Ibni Kemal yani Kemal Paşa-Zâde (öl. 1535)'nin değerli eserinde bazı fasıllar bu olay hakkında fazlasıyla bilgi vermektedir. XVI. y. yılın ikinci yarısında yazılmış olanlardan Lütfi Paşa (öl. 1564)'nın ve Nişancı Mehmed Paşa'nın icmâl tarihin (1574)'de ufak tefek haberler varsa da bunlardan daha önemli Ruksanzâde Ahmed Feridun'nun (öl. 1583) Münşe'ât es-Selâttîn unvanlı eserinde bir iki tane Fetihnâme-i Boğdan olabilir. Hakiki oldukları biraz şüpheli'dir. Elbet ki meşhur Sa'düddin Hoca Efendi'nin (öl. 599) Tâc-üt-Tevârih adlı eserinde Boğdan destanı için çok değerli bir kısım vardır. Çünkü o, iki üç Osmanlı padişahının lalası yani hocası olarak, Topkapı Sarayındaki mevcut olan arşivi bol bol kullanmıştır. Mustafa 'Ali'nin de (öl. 599) Künh ül-ahbar başlıklı kroniğinde, özellikle bazı yazmalarında Boğdan seferleri hakkında haber ve kıta'lar vardır.
Kahire Konferansı Tutanakları(4-7 Aralık 1943) ve Türkiye'yi Savaşa Sokma Girişimleri
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 295-338 · DOI: 10.37879/belleten.1983.295
Özet
Tam Metin
Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşı döneminde, Türkiye genellikle Müttefiklere yönelik iyiliksever bir tarafsızlık çizgisi üzerinde yürümüş ve stratejik koşulların gerektirdiği zorunluluklar dolayısıyla 2 Ağustos 1944'de Almanya ile bütün ilişkilerini keserek, Müttefiklerin saflarında yerini almak kararını resmen vermiştir. Oysa, başta Birleşik Krallık (İngiltere) olmak üzere Müttefiklerin savaş planı, Türkiye'yi bu tarihden çok önce kendi savaş amaçları doğrultusunda harbe sokmaktı. Türkiye ise herşeyden önce kendi milli çıkarlarını ön planda tutuğundan, bu savaş çağrılarına haklı nedenlerinden ötürü uyum sağlamak istememiştir. Bundan dolayı, 1940-43 yılları bir taraftan Türkiye'yi savaşa sokmak isteyen Müttefiklerin yaklaşımları ve buna karşılık Ankara'nın Müttefikler için "iyiliksever tarafsızlık politikasını" sürdürmek çabasından kaynaklanan bir siyasetin tablosunu çizmektedir. Özellikle, Kahire Konferansı olarak bilinen ve Cumhurbaşkanı İnönü'ün siyasi hayatında, belki de Lozan'dan sonra karşılaştığı en çetin müzakereler olarak meydana çıkan Türk-Amerikan-İngiliz görüşmelerinin tutanakları, İngiliz Devlet Arşivi (Public Record Office) belgeleri içinde CAB 66 /45 grup ve WP (44) 8 tasnif numarasıyla, Dışişleri Bakanı'nın gizli evrakı olarak 1973 yılından itibaren araştırmaya açılmıştır.
Soğdluların Orta-Asya'daki Faaliyetleri
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 339-352
Özet
Tam Metin
1956 yılında, Moğolistan'daki Bugut şehrinin on kilometre batısında Arahangay aymağı bölgesinde bir yazılı taş bulunmuştu. İki Rus bilgini, S. G. Klyaştornyj ve V. A. Livşits, 1971 ve 1972 yıllarında yayınladıkları yazılarda, bunun Soğdça bir yazıt olduğunu belirtmişlerdir. Kendim, bu "Bugut Yazıtı" denilen yazılıtaşı, 1972 yılında Japon bilim çevresine tanıtmıştım. Ve Prof. Saadet Çağatay ile Doç. Semih Tezcan, sözünü ettiğim bu yazılı taşı, 1976 yılında "Türk Dili Araştırma Yıllığı Belleten" dergisinde Türk bilim çevresine tanıtmışlardır. Yukarıda sözünü ettiğim iki Rus bilginine göre, bu yazıt, I. Göktürk İmparatorluğu zamanında, Mahan Tegin adlı soylu bir kişi için dikilmiştir. Ve Sayın Çağatay ile Tezcan, tanıtma yazılarında; "Oldukça gelişmiş bir yazı dilinin örnekleri olan Eski Türk yazıtlarının eski bir geleneğe dayandığı açıktır. Bu geleneğin kurulmasında Soğdluların oynadığı rolü aydınlatmak bakımından, Bugut Yazıtı büyük önem taşımaktadır. Bu konuda ayrıntılı çalışmalar yapılması gerekir. Şimdilik, yalnızca 6. yüzyıl sonlarında Türk Kağanlığında Soğutçanın yazı dili olarak kullanılmakta olduğunu söyleyebiliriz." demektedirler. Kendim, şimdilik bu nazariyeleri destekliyorum. Ve birkaç bilgin, Soğdluların sadece Moğolistan'daki ve Göktürk İmparatorluğu zamanındaki faaliyetleri üzerinde durmuştur. Fakat, Soğdlular, Göktürk İmparatorluğu zamanında birdenbire Moğolistan'a gelmiş değildir. Soğdlular, önce de, Orta-asya ve Moğolistan'da çeşitli sahalarda faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bunu açıklamayınca, I. Göktürk İmparatorluğu zamanındaki Bugut yazıtının dikilmesinin nedeni de açık olmayacaktır. Burada, özellikle Çin kaynaklarına dayanarak, Soğdluların, Orta-asya ve Moğolistan'daki faaliyetlerini açıklayıp, Bugut yazıtının dikilmesinin temelini belirtmeye çalışacağım.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 100. Doğum Yıldönümü Dolayısıyla 1981 Yılında SSC Birliğinde Yapılan Bilimsel Faaliyetler
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 281-294 · DOI: 10.37879/belleten.1983.281
Özet
Tam Metin
UNESKO tarafından Atatürk yılı ilan edilen 1981 yılında SSC Birliği'nde, Bilimler Akademisi tarafından ülkemize davet edilen Türk bilim adamlarının iştirakiyle 4 büyük bilimsel konferans ve Moskova toplum çevrelerinin tören toplantısı yapılmış ve yazılar yayınlanmıştı. Mart ayında, Atatürk'ün 100. doğum yıldönümü ve 1921 tarihli Sovyet-Türk dostluk ve kardeşlik antlaşmasının yıldönümü dolayısıyla Moskova, Bakü ve Tiflis Şarkiyat Enstitüleri bilgin kurulları tarafından üç bilimsel konferans düzenlenmişti. Bu toplantıların büyük önemi vardı, çünkü Mustafa Kemal'in iki ülke arasındaki ilişkilerin kurulup geliştirilmesinde oynadığı rol ve bu ilişkilerin önemi hiç küçümsenemez. Mustafa Kemal kendisi de bu ilişkilerin yeni Türkiye'nin kaderleri için önemli olduğunu söylerdi. Aralık ayında Moskova'daki Şarkiyat Enstitüsü'nde yapılan 4. Konferansta, Atatürk'ün milli ekonominin geliştirilmesiyle ilgili fikirleri ele alınmıştır.
Osmanlı-Fransız Diplomatik İlişkileri, 1798-1807.
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 259-280 · DOI: 10.37879/belleten.1983.259
Özet
Tam Metin
Araştırmamızda, 1798'e kadar olan Osmanlı-Fransız ilişkilerini, Mısır sorunu ve sonuçlarını, I. Napolyon'un Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki politikasını, O'nun "İmparator" olarak tanınmasını, Osmanlı İmparatorluğunu Fransız siyaseti doğrultusuna çekmek ve O'ndan Rusya'ya karşı bir müttefik yapmak amacıyla girişilen Fransız diplomatik manevralarını , Osmanlı İmparatorluğunun bu iki devlet için yaptığı faaliyet ve karşı faaliyetleri ve nihayet Napolyon'un gerçek yüzü ve söz ve davranışları arasındaki çelişkileri inceleyeceğiz.
Rapports Diplomatiques Ottomano-Français, 1798-1807.
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 237-258 · DOI: 10.37879/belleten.1983.237
Özet
Tam Metin
Nous allons étudier dans l'étude presente les relations turco-françaises jusqu'en 1798, la question d'Egypte -et ses conséquences, la politique de Napoleon vis â vis de l'Empire ottoman, sa reconnaissance comme Empereur, les manoeuvres diplomatiques françaises pour attirer l'Empire ottoman dans le sens de la politique française et d'en faire un allié contre la Russie, l'action et la reaction de l'Empire ottoman contre les deux puissances et ainsi le vrai visage de Napoleon, contradiction entre ses paroles et ses actions.