4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

CHARLES VE BARBARA JELAVICH The Establishment of the Balkan National States, 1804-1920 (Balkan Ulusal Devletlerinin Kuruluşu) Seattle ve London, 1977, University of Washington Press, A History of East Central Europe serisi, Cilt VIII. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 184 · Sayfa: 917-922
Tam Metin
Balkan Ulusal Devletlerinin Kuruluşu adlı kitap, Washington Üniversitesi'nin Doğu-Orta Avrupa tarihine (A history of East Central Europe) ilişkin olarak yayınlamayı amaçladığı on bir ciltlik eserden biridir. Bunlardan dördü modern tarih öncesi, altısı modern tarih ve biri de atlas ve bibliyografya ile ilgilidir Barbara Jelavich ve Charles Jelavich, daha önceki kitap ve makalelerinden de tanıdığımız gibi özellikle Balkan Devletleri tarihi ile yakından ilişkisi olan tarihçilerdir. Indiana Üniversitesi öğretim üyelerinden Südost-Forschungen'in yayın kurulu mensuplarındandırlar. Kitap 19 bölümden ibarettir. Yazarlar bu eserde 1804-1920 arasında kurulan 7 Balkan devletinin (Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan, Yunanistan, Karadağ, Romanya ve Sırbistan) bağımsızlıkları tarihini, bunların politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel durumlarını, ayrıntılı olarak sunmakta, bu bilgilerin yanısıra da Balkan milletleri arasındaki zıtlık ve benzerlikleri, Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa ile ilişkileri çerçevesi içinde açıklamaktadırlar.

ALBUCASIS - On Surgery and Instruments, trans, and com. M. S. Spink and G. L. Lewis, London 1973, s. 850 + XV (B/8496). [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 184 · Sayfa: 901-904
Tam Metin
Bu kitap onbirinci yüzyılda İspanyada yaşamış meşhur bir cerrahın, Ebu'l-Kâsım e'z-Zehrâvi'nin Kitâb e't Tasrif Ii men Acize an e't Te'lif adlı eserinin son kısmıdır. Eserin daha önceki kısımlarında, devrindeki bazı yazarlarda da gördüğü üzere, elementlerden, onların karışımlanndan, genel anatomiden, mürekkep ilaçlardan, vücut hastalıklarından, onların tedavi yöntemleri ve ilaçlarından bahsedilir. Eserin cerrahi kısmı hariç, diğer kısımları onüçüncü yüzyıl ortalarında İbranice ve sonra da 1519'da Latinceye çevirilmiştir (Liber Theoricae nec non Practicae Alsaharavii). Eserin ilaçlarla ilgili kısmı ise onun hemen hemen yarısına yakın kapsamına sahip olup, onüçüncü yüzyılın sonlarına doğru Liber Servitoris adı altında Latinceye çevirilmiştir ve çok meşhur olmuştur. Aynı kısım 1471'de Venedik'te basılmıştır. Eserin burada söz konusu olan Cerrahi kısmı resimli olup devrinde konusunda yazılmış eserlere bir örnek teşkil etmiştir. Zehrâvi eserinde, sadece kendi devrine kadar gelmiş olan cerrahi aletleri vermekle kalmamış, onların yanı sıra örneğin iltihaplı yerlerin açılmasında kullanılacak özel aletler, şırıngalar, mesane taşlarında kullanılan litotomdan da bahsetmiştir; bunların gayet güzel resimlerini de vermiştir.

Prof. Dr. SEMAVİ EVİCE, Son devir Bizans mimârisi, İstanbul'da Palaiologos'lar devri anıtları, Istanbul 1980, Genişletilmiş ikinci baskı, XI + 150 sayfa. (s. 145-148 almanca özettir). [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 184 · Sayfa: 909-910
Tam Metin
Bizans Sanatı Tarihini yıllardan beri İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde uhdesinde bulunduran müellif, uzun zamandan beri mevcudu kalmayan kitabının ikinci baskısını, İstanbul yayınlan üzerinde duran Turing Kurumu tarafından gerçekleştirildi. Önsözünde, yeniden yazma yerine gerekli ekleri uygun gören Eyice'nin bu kitabından sonra etraflı bir araştırma yapılmadığı için alanında tek kalmıştı. Bir sanat tarihçisi olmadığımız için, bu alanlarda verilen hükümlerden kendimizi uzak tutup, İstanbul ve dolayısıyla Türk tarihçiliğine etkisine değineceğimiz kitap, Fatih Sultan Mehmed tarafından Osmanlı yönetimine kazandırılan metropol hakkında yeterli bilgi vermektedir. Örneklerin çoğu İstanbul'da olduğu için, senelerden beri inceleme konusu olan yapılar, sonradan camiye çevrildiği için günümüze dek ayakta durmuştur. İlk devir Osmanlı mimarisine olan etkilerin de incelenmesi (s. 140-142), bu geçiş döneminin iki ayrı dünya arasındaki karşılıklı etkisini de işaret eder.

PHILIP ANTON DETHIER, Der Bosphor und Constantinopel. Forschungsgeschichtlicher Nachdruck der ersten Ausgabe Wien 1873, mit Biographie und Schriftenverzeichnis heraugegeben von B. Höhner und B. Piiffgen, Kerpen 1981, XVI-91 Sayfa. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 184 · Sayfa: 911-912
Tam Metin
İstanbul üzerinde çağdaş bilimsel kurallara göre ilk çalışanlardan biri sayılan müellifin nadir bulunan bir kitabı, ölümünün 100. yılı anısına, doğum yeri olan Kerpen kentinde tekrar yayınlanmış bulunuyor. Günümüz için eski görünmekle beraber, tarihsel anılarla dolu bir kitaba müellifin bir resmi, yaşam öyküsü de kaynakçasıyla birlikte eklenmiştir. Bir arkeolog ve tarihçi bakımından çalışması Höhner ile Pffirgen tarafından işlenmiştir (s. Arkeoloji ilminin geçirdiği yeni evrede, önemli malzeme bulunması muhtemel Osmanlı Devleti topraklarında araştırmalara girişen Dethier, bir meraklı olarak eski eserlere de yönelmiştir. Onun bu tarafını daha önce ele almış olan Prof. Dr. Semavi Eyice, bu kez yeni bulgularıyla tekrar ele almıştır (S. X-XIII).

Türk Tarih Kurumu Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 184 · Sayfa: 958-1000
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu'nun 1982 yılı olağan Genel Kurul toplantısı 16 Nisan 1982 Cuma günü saat 10'da Kurum merkezinde yapıldı. Kurum üyeleri saat 9.30'da Kurum'un kurucusu Atatürk'ün Anıtkabri'ni ziyaret ederek saygı duruşunda bulundular ve bir çelenk koyarak şeref defterini imzaladılar. Saat 10'da Kurum merkezine dönen üyeler Genel Kurul toplantısına katıldılar. Yoklama sonunda 27 üyenin hazır bulunduğu anlaşıldığından Asbaşkan Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal oturumu açtı. Kurum'un 1981 yılında yitirdiği asıl üyelerinden Prof. Dr. Bahadır Alkım, Prof. Tayyib Gökbilgin ve Başkan Ord. Prof. Enver Ziya Karal'ın anısına iki dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Daha sonra geçen yıl Kurum'un asıl üyeliğine seçilen Askeri Yargıtay Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Müşavirliğinden emekli Hakim Amiral Fahri Çoker'i Asbaşkan Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal bir konuşma ile Kurul'a takdim etti. Amiral Fahri Çoker teşekkürlerini bildirdikten sonra kısa bir bildiri sundu ve Atatürk andını imzaladı. Kendisine üyelik beratı sunuldu.

Pelasglar Kim İdiler?

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 475-486 · DOI: 10.37879/belleten.1982.475
Tam Metin
Son yüzyıllarda yapılan arkeolojik kazılar Eski Çağa mensup yazarların ve özellikle Herodot'un ilmi değerini azaltmak şöyle dursun, tersine, onların anlattıklarını teyit etmiştir. Görülmüştür ki, o çağın gerek tarihçilerinin, gerek şairlerinin yazdıkları, önemsiz ayrıntılar bir tarafa bırakılırsa, şaşılacak derecede tarihi gerçeklere uymaktadır. Yüzyıllar boyunca efsanevi ve hayali bir şehir bilinen Troya'nın keşfedilişi Schliemann'ı n Homer'e olan güveninin yerinde olduğunu göstermiştir. Bundan dolayıdır ki, bugünkü tarihçiler için Eski Çağa ait kaynaklar değerlerini kaybetmemiştir. Hele Herodot, özellikle İran'ın tarihi ve Mısır'ın örf ve âdetleri bakımından âdeta İncil gibi kabul edilmektedir. Bununla beraber, bu durumun bir istisnası vardır: Herodot'un "Pelasgoi" adını verdiği, eserinin bir çok yerinde sözünü ettiği, göçlerini anlattığı, örf ve âdetleri hakkında bilgi verdiği bir milleti bugünkü tarihçiler ve özellikle Lâtin ülkelerin tarihçileri yok farzetmek hususunda sözbirliği etmiş gibidirler. Zamanımızda Yunanistanın tarihi de, tarihöncesi de, Pelasglardan söz edilmeden yazılabilmektedir. Sadece bazı sözlüklerle bazı ansiklopedilerde onlar hakkında bir iki satır bulabiliyorsunuz. Stock Yayınevinin 1968 de yayınladığı "Tarihi Atlas" gibi bir eserde, Pelasg kelimesinin ne metinde, ne de notlarda görülmemesi bugünkü tarihçilerin tutumunu oldukça iyi yansıtmaktadır.

Abu Al-Rayhan Al-Bayrûnî 362/973 - Ca. 443/1051

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 595-636 · DOI: 10.37879/belleten.1982.595
Tam Metin
Al-Bayrûni, çağdaşlarına bilgi vermek ve kendisinden sonra gelecek kuşaklara bin yıl önce olabileceğince çok bilgi bırakmak için yarım yüzyılı aşkın bir süre çaba harcamıştır. Ama, birçok karanlık soruna öylesine çok ışık tutan bir adamın yaşamı ve yaptıkları konusunda her türlü yarı-gerçek ya da gerçek-dışı şeyler söylenmiştir. Kuzey-batıdaki al-Jurjâniyah'dan güney-doğuda Sind'de (olduğu varsayılan) (gerçekte varolmayan) Bayrûn kentine dek heryerde doğduğu söylenmiştir; hem Sünni hem Şii olarak doğmuş, Şii ve ismaili bilgileri açıklığa kavuşturmuş; aynı zamanda hem Ghaznah (Gazne)'lı Mahmud'un candan dostu olmuş, hem onunla iyi ilişkiler içinde olmamış; Mahmûd tarafından hapse bile atılmış; tam altı ay, onu bağışlatmak için Mahmud'un iyi bir zamanım kollayan Vezir Ahmad ibn al-Hasan al-Maymandî tarafından kurtarılmış; buna karşın, ancak kendisine karşı olan al-Maymandî'nin ölümünden sonra Mas'ûd'un lutfuna erişmiş; hem Khwârizm-Şâh (Harizm-Şah) 'Alî ibn al-Ma'mûn'un çağrısı üzerine Jurjân'a dönmüş; Hindistan'da kırk yıl, ya da ancak onüç yahut on yıl yaşamış; buna karşın, birkaç kez Hindistan'a gitmiş, ama orada uzun süre kalmamış; Sanskritçeyi hem Hindistan'da, hem Kâbul'da, olasılıkla da Khwârizm' (Harizm)'de öğrenmiş; "Bayrûn" denilen bir yerde doğduğu, Khwârizm ya da bu ülkenin başkentinden olmadığı ya da Khwârizm'de çok kısa bir süre yaşadığı için, kendisine al-Bayrûni adı verilmiş vb. Bu görüşlerin herbiri için aynı ölçüde yetkili kaynaklar var.

BERTHE GEORGES:GAULIS, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk Milliyetçiliği, Türkçe'ye çeviren: Cenap Yazansoy. İst., 1981, Sebât Matbaası, Tarih ve Edebiyat Yayınları -4, 156 sayfa [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 637-658
Tam Metin
Tanıtmağa çalışacağımız eser, Madame Berthe Georges-Gaulis'in, Paris'te 1921'de Librairie Plon tarafından yayımlanan Le Nationalisme Turc adlı eserinin tercemesidir. Kitabın başında Şevket Rado'nun Kurtuluş Savaşı sırasında Madame Berthe Georges-Gaulis, Bir Türk Dostu başlıklı yazısı bulunmaktadır. Bunda sırasıyla, Naşid Hakkı Uluğ'un Milli Mücadele'de Türk-Fransız Münâsebetleri makalesi ile, Prof. Dr. Feridun Ergin'in K. Atatürk adlı eserinden, Sa'di Borak'ın neşrettiği, "Milli da'vâmızın meşrû'luğunu isbât için pek yüksek fedakarlıklarda bulunan, Madame Gaulis'e bir teşekkür mektubu yazılması hakkında T.B. Millet Meclisi Reisliği'nce verilen, ittifâkla kabûl edilen belgeden faydalanılmış, Berthe Georges-Gaulis'e yazılan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal unvân ve imzalı, 5 Eylül, 1921 tarihli mektubun Türkçe'ye tercemesinin tam metni de neşredilmiştir. Şevket Rado'nun, eserin başında yer alan bu yazısında Berthe Georges-Gaulis'in İstanbul'a ilk gelişi hakkında kısaca bilgi de verilmiştir: Parisli gazeteci Georges-Gaulis, Abdü'lhamid devrinde, 1896'da Le Temps gazetesinin temsilcisi olarak eşi Berthe ile İstanbul'a gelmiştir. Uydurma haberler vermeyen, memleketimizce ciddi, çalışkan bir gazeteci olarak tanı lan Georges-Gaulis, 1912'de, Balkan Savaşı sırasında hastalanıp İstanbul'da ölmüştür. Onun ölümünden sonra eşi Berthe, kocasının işini devam ettirmiş, ünlü gazeteciler arasında yer almış, Birinci Cihan Savaşı başlayınca siyasi sebepler yüzünden İstanbul'da daha çok duramayarak memleketine dönmek zorunda kalmıştır (S. 5-18).

Sevres'den Lausanne'a

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 551-566
Tam Metin
1919 senesinin Paris'i anlatılırken, Fransa'nın bu dillere destan ünlü başkentinin dünyanın her tarafından gelmiş heyetlerle dolup taştığından bahsedilir. Dört yıl süren Birinci Dünya Harbi sona ermiş, sıra yenilenlere kabul ettirilecek barış koşullarının tesbitine gelmiştir. Bu yüzden pek çok ülkeden, farklı gayelerle gelenler yanlarında isteklerinin haklılığını kanıtlayacağını sandıkları bavullar dolusu kitaplar, kitapçıklar, istatistikler, haritalar getirmişlerdir. Bunlarla barış konferansının esas üyeleri ve karar üzerinde etkin Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya temsilcilerini elde etmeye çalışır, didinirler. Bu gayretler 18 Ocak 1919'da başlayan görüşmelerin ilk iki ayını kaplar, bitip-tükenmez, her türlü çaba harcanır. Bu heyetlerden Yunanistan'a ait olanının başında Eleutherios Venizelos vardır. Aslında Yunanistan harbin başlangıcında tarafsız kalmış, 1917 Haziranı ortasında kralı n tahttan feragati üzerine başbakan olan Venizelos vasıtası ile İngiltere ve Fransa'nı n safları na katılmıştır. Lloyd George onu Perikles'ten sonra Yunanistan'ın yetiştirdiği en büyük devlet adamı olarak tanımlar, Yunan isteklerini incelemekle görevli komisyon başkanı Harold Nicolson da, Venizelos'un Avrupa'da Lenin ile birlikte yegâne gerçekten iki büyük adamdan birisi olduğunu belirtir ve onun konferanstaki etkinliğini anlatmaktan âciz olduğunu ifade eder.

14./15. Yüzyılda Kudüs'e Giden Alman Hacılarının Türkiye İzlenimleri

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 509-534 · DOI: 10.37879/belleten.1982.509
Tam Metin
14. ve 15. yüzyıllarda Avrupa'da Türkler hakkında varılan yargılar ve onlarla ilgili nelerin bilindiği konusu, kapsamı bakımından o zamanın Türk imajının iki ayrı yönünü teşkil eder. Bugün de olduğu gibi bilinenler bazı ön yargılar biçiminde yayılmıştı, fakat bunlar kilise ve asilzadelerin propagandasını yaptıkları gibi yalnızca olumsuz yönde değillerdi. 1453'den beri Avrupa'da yankılanan "Türkler geliyor, nidalarının sadece korku ifade eden haykırışlar olmadığını dolaylı ya da dolaysız bir şekilde gösteren birçok belge mevcuttur. Yüksek tabakanın Türk aleyhtarı propagandasıyla büyüyen kin, özellikle halk ve köylüler arasında gittikçe artan "Türk hayranlığına, (fazlaca hükmü olmayan) bir cevap teşkil ediyordu. O devrin Türk imajı sadece sosyal açıdan değil, aynı zamanda kültür coğrafyası bakımından da çok farklılıklar gösterir. 15. yüzyılın Türkiye'si hakkında ilk büyük ve hatta şaşılacak derecede zengin, objektif bilgiler ihtiva eden yazılarını Fransız ve İtalyan yazarlara borçluyuz.