4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Dünyanın İlk Çocuk Bayramı 23 Nisan ve Uluslararası Çocuk Yılı

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 567-594
Tam Metin
Uluslararası Çocuk Yılı vesilesi ile 23 Nisan Çocuk Bayramımız konusunda yaptığım çalışmaları burada sizlere açıklamak olanağını bana verdiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Konumuz Atatürk ve Atatürk'ün TBMM'nin açıldığı 23 Nisan gününü çocuklara armağan ederek başlattığı dünyanın ilk Çocuk Bayramı. Çocuk Bayramı konusu gündeme 1979'un Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca Dünya Çocuk Yılı ilan edilmesi üzerine geldi; Uluslararası Çocuk Yılı düzenlemekle güdülen amaçların bir yılda çözümlenmesi söz konusu olmadığı anlaşılıp, çalışmalara süreklilik sağlayacak yöntem araştırmaları başlayınca da, büyük ağırlık kazandı. Çünkü, oluşumu 1920'lerde başlamış olan 23 Nisan Çocuk Bayramı törenlerinin canlandırılıp, güncelleştirilmesi koşulu ile aranılan yöntem olabileceği yolundaki önerimiz ilgi ile karşılandı . 23 Nisan Çocuk Bayramımızın Uluslararası Çocuk Yılı çalışmalarına böylesine bir katkısı olabileceğinden söz edilebilmesi için önce bir çocuk bayramının dünya çocuk yılının nedenleri ve amaçları çerçevesi içindeki yerinin saptanması, sonra temelleri 1920'lerin başında atılmış olan 23 Nisan Çocuk Bayramını kutlama törenlerimizin bu bakış açısından değerlendirilmesi gerekir. Bu izlenceye uyarak önce Uluslararası Çocuk Yılının nedenlerini ve amaçlarını özetlemeye çalışalım.

Erythrai'li Polykritos ya da Oğlu İçin Yeni Bir Onur Yazıtı

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 487-498 · DOI: 10.37879/belleten.1982.487
Erythrai'da yeni bulunan, fakat maalesef parça durumunda ele geçen bir onur dekretinde birkez daha, diğer Erythrai dekretlerinden de tanıdığımız biri olan Polykritos'un adına rastlamaktayız. Zengin bir hububat tüccarı olduğunu sandığı bu kişinin, Kelt'lerin Anadolu'nun batı kıyılarına baskınları sırasında (M. ö. yak. 278-270) Erythrai halkına büyük hizmetleri ve parasal yardımları dokunduğunu biliyoruz. Gri-beyaz mermerden olan yeni parça, 1975 yazında Erythrai'daki (bugün Ildırı Köyü) Türk kazıları sırasında Akropol'de Bizans duvarının güneyinde ele geçmiştir. Yazıtın ilk epigrafik incelemesini adı geçen kazılar sürdürülürken diğer epigrafik buluntularla birlikte, geçici olarak depo edildikleri köy okulunda yapmıştım. Taşın sadece sağ kenarı sağlam durumdadır; şimdi İzmir Müzesi deposunda olup envanter kaydı henüz yapılmamıştır.

J. von Hammer-Purgstall ve Seyahatnâmeleri

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 535-550 · DOI: 10.37879/belleten.1982.535
Tam Metin
Josef von Hammer-Purgstall (1774-1856), yaz aylarını geçirdiği Hainfeld şatosunda, 12 Eylül 1841'de Erinnerungen aus meinem Leben ( = Hayatımdan hatıralar) başlığı altında geçmişini yazmaya başlamıştı . Hammer'in ince el yazısı ile 246 defteri dolduran bu hatıralar 29 Eylül 1852'de, yâni 21 Kasım 1856'da vuku bulan ölümünden dört yıl önce kesilmektedir. Bu hatıralara, Hammer tarafından çeşitli dillerde yazılmış, 800 kadar mektup da eklenmişti. Hatıralar bugüne kadar tamamı ile yayınlanmadı. Ancak bunlar kısaltılarak, Reinhart Bachofen von Echt tarafından 600 sahifelik bir kitap halinde, Viyana Akademisinin yayınları arasında, 1940 yılında basılabildi. Bu hatıraların bilhassa ilk bölümleri gözden geçirildiğinde, bu Avusturyalı Doğubilimci (Orientalist)'nin, vakit bulduğunda seyahatler yapmağa ne kadar meraklı olduğu görülür.

Eine Neue Ehrung Für Polykritos Oder Für Seinen Sohn Aus Erythrai

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 499-508 · DOI: 10.37879/belleten.1982.499
In einem neu gefundenen Fragment eines Ehrendekrets aus Erythrai treffen wir wie schon auf anderen Dekreten den Namen des Getreidehändlers Polykritos, der sich wahrend der Einfalle der keltischen Stamme im westlichen Kleinasien (ca. 278-270 V. Chr.) um die Erythräer sehr verdient gemacht und ihnen auch finanzielle Hilfe gewährt hat. Das neue Fragment aus grau-weissem Marmor wurde im Sommer 1975 während der Türkischen Ausgrabungen in Erythrai (heute Ildırı) südlich der byzantinischen Mauer auf der Akropolis gefunden. Ich nahm den Stein in demselben Sommer zusammen mit anderen epigraphischen Funden der Ausgrabung in der Schule des Dorfes auf, wo sie provisorisch deponiert wurden. Nur die rechte Kante des Steines ist vollstandig erhalten. Er befindet sich jetzt im Depot des Museums von İzmir, jedoch noch ohne Inventarnummer.

ALFRED FRIENDLY, Beaufort of the Admiralty, The Life of Sir Francis Beaufort, 1774-1857, (= İngiliz Deniz Kuvvetlerinden (Amiral'likten) Beaufort, Sir Francis Beaufort'un hayatı, 1774-1857), London, Hutchinson a. Co. Ltd. 1977; 362 sahife, ciltli. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 659-666
Tam Metin
Yurdumuzun herhangi bir köşesi hakkında bir araştırma yapıldığında başvurulan kaynaklardan biri de, o yerlerden geçmiş olan yabancı seyyahların yayınladıkları seyahatnâmelerdir. Ne yazık ki bu tür kitapların ne tam bir koleksiyonu yapılmış ne de eksiksize yakın bir bibliyografyası düzenlenebilmiştir. Bu arada şuna da işaret edelim ki, bazı seyahat notları da bugüne kadar yayınlanmadan kalmıştır. İngiliz donanması subaylarından olup Amiral rütbesine kadar yükselen Sir Francis Beaufort yurdumuzun bir bölgesi ile ilgili bir seyahat kitabı yayınlamış olan yazarlardan biridir. Amerika B. D. nde çıkan Washington Post gazetesinin yabancı ülke muhabirlerinden olan ve 1967 Arap-İsrail savaşına dair yazdığı röportajı ile Pulitzer ödülünü alan Alfred Friendly işte bu İngiliz denizcisinin hayat hikayesini ve çalışmalarını tanıtan kalın bir kitap meydana getirmiştir.

Karal'ın Ardından

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 182 · Sayfa: 237-238 · DOI: 10.37879/belleten.1982.237
Tam Metin
Uzun yaşamanın en büyük sakıncası yakın dostları ardarda yitirmenin acısını çekmektir sanırım. Son yıllarda Nusret Hızır, Bedrettin Tuncel ve nihayet Enver Ziya Karal'ın bizleri geride bırakarak göçmelerinin benim gibi 82 yaşını bitirmiş biri için nasıl bir yıkım olduğunu düşünemezsiniz. Enver Ziya Karal benim yalnız çalışma arkadaşım değildi. O, her konuda anlaştığımız, aynı düşünceyi paylaştığımız bir fikir arkadaşımdı. Türk Tarih Kurumu'nda yapılan törende tabutu başında göz yaşlarımı zor tutarak şöyle demiştim: "Büyük bir bilim adamını, büyük bir insanı, gerçek bir Atatürk'çüyü yitirdik. Enver Ziya Karal'ın kişiliğini bütün yönleri ile dile getirmek kolay değildir. İçten halkçı idi. Şatafattan, gösterişten hoşlanmazdı. Alçak gönüllülük başlıca karakteri idi. Arkadaşlarına bir kardeş ve evlat muamelesi yapar, en küçük yardıma teşekkür ederdi. Görev ve sorumluluk duygusu yüksekti. Hiçbir işten kaçınmaz, hiçbir görevi geri çevirmezdi. Atatürk'ü içten sever, inanır, eserlerine ve ilkelerine büyük saygı gösterirdi. Hümanistti, akılcı idi. Sanki öleceğini biliyormuş gibi son günlerini yoğun bir çalışma içinde geçirdi. Yaşlılığına ve hastalığına karşın 1981'in sonlarında Varşova, Budapeşte ve Paris'te yapılan Atatürk seminerlerine birer bildiri ile katıldı. Eski deyimle medeni cesaret sahibi idi, inandığı fikirleri sonuna kadar ısrarla savunurdu. Kanunlara, yönetmeliklere son derece bağlı idi. Her işin meşru olmasını isterdi. Yaşantısı büyük bir sadelik içinde geçmiştir. Kendisiyle kırk yıldan beri tanışırdım. Türk Dil Kurumu'nda uzun yıllar birlikte Yönetim Kurulu üyeliği yaptık. 1941'den beri Türk Tarih Kurumu'nun üyesi idi. 1943'te Yönetim Kuruluna, 1949'da Genelsekreterliğe, 1973'te Başkanlığa seçildi. Kırk yıl içinde birbirimizi hiç incitmedik. Daima fikir birliği içinde idik. Herkese karşı nazikti. Büyük bir hoşgörü sahibi idi. Kendisine ihanet edenleri bile affederdi. Çok duygulu idi. Belleten'in son cildini kendisine gönderdiğim zaman beni telefonda ağlayarak kutlamış, onurlandıracak sözler söylemişti.

JOSEPH SALVATOR GRAZIANI, Arabic Medicine in the Eleventh Century as Represented in the Works of Ibn Jazlah, Hamdard Academy, Hamdard Foundation, Karachi, Pakistan 1980, XVI + 294s., (A IV 5727). [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 669-670
Tam Metin
Onbirinci yüzyıl İslam Dünyasında, bilimsel çalışmalarıyla son derece önemli bir yer tutmuş ve daha sonraki yüzyıllarda da etkinliğini sürdürmüş bilim adamlarının yaşadığı bir dönem olmuştur. Örneğin İbn Sina ve Beyruni bu yüzyılda yaşamış bilim adamlarına güzel birer örnek teşkil ederler. Bu yüzyılda yaşamış önemli hekimlerden biri de İbn Jazlah'tır. Yazar onun meşhur eseri Takwim al-Abdan vasıtasıyla devrinin tıp bilgisini sergilemek istemiştir. Eserin başında Sami H. Hamerneh tarafından yazılmış bir önsöz bulunmaktadır. Burada İbn Jazlah'ın yaşadığı onbirinci yüzyıl, onun tıbbi yazıları ve İslam hekimlerinin genellikle eserlerinde rastlanan unsurlar teorisi hakkında kısaca bilgi verilmiştir (ss. i-ix). Yukarıda bahis konusu olan önsöze ilave olarak, eserde bir önsöz, bir giriş ve üç bölüm bulunmaktadır. Eserin girişinde Graziani İbn Jazlah'ın tıbla ilgili eserleri Takwim al-Abdan, Minhac al-Bayan ve muhtemelen ona ait olduğunu söylediği Muhtasar min Mitfredat İbn jazlah'ı n yazma nüshaları hakkında bilgi vermektedir. Ancak bu yazma nüshaları arasında bu eserlerin yurdumuzda bulunan nüshalarından söz edilmediği görülmektedir (ss. 1-9). Kitabın birinci kısmında, onbirinci yüzyıla kadarki tıp çalışmalarıyla ilgili bilgi verilmiştir. İslam tıp çalışmalarının başlangıcında, ilk açılan hastahaneler kısaca ele alınır. Daha sonra, diğer bilim dallarında olduğu gibi, tıp bilim dallarında da onun temelini oluşturan tercüme çalışmalarından bahsedilir. Kitapta tercüme çalışmalarına ilişkin olarak İshak b. Hüneyn'in çalışmalarından bahsedilir. Bu tercüme çalışmalarını izleyen çalışmalar arasında ise Razi, İshak İbn Süleyman al-İsraili, Ahu Cafar Ahmed İbn İbrahim İbn Halid İbn Cazzar, al-Tabarî, İbn Sina ve onun öğretmeni Abu Sahl İsa İbn al-Masihî al-Curcani gibi onbirinci yüzyılda ve sekizinci yüzyıldan onbirinci yüzyıla kadar yaşamış ve İslam tıbbının temellerini oluşturmuş belli başlı hekimlerin çalışmaları, eserleri hakkında bilgi verilir (ss. 9-10).

ROBERT MANTRAN, Histoire de la Turquie, Paris, 1975, Presses Universitaires de France, "Que sais-je?" dizisi, no. 539. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 667-668
Tam Metin
Osmanlı Tarihi ve Türkler üzerine kaleme aldığı birçok yapıtı ve konferanslarıyla tanınan Robert Mantran'ın bu kitabı Üniversite Yayınları arasında 1952'de yayınlandı. İlk baskısından itibaren büyük bir ilgiyle izlenen ve 1975 yılında 4. baskısı yapılan yapıt dizinin en çok satılan kitaplarından biridir. Dizi prensiplerine uygun olarak yazar önsöz koymamış, ancak bir sonuca da yer vermemiştir. İslâmiyet'e girmeden önceki Türkler'in durumunu kısaca gözden geçirdikten sonra Türk Tarihini, alışılagelen prensipler dışında, Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar'ın doğuşu, Osmanlı İmparatorluğu'nun gelişme ve doruğa ulaşma dönemleri, gerileme dönemi, yenilikler devri ve doğu sorunu, devrim ve cumhuriyet dönemleri olmak üzere altı kısımda incelerken, bu dönemlere ait üç de harita vermiştir. Yine dizi atmosferine uyarak, dipnot kullanmadan, kısa ve özlü cümlelerle kaleme alınmasına karşın, yapıtın eleştirici gücü ve geniş kapsamlı bir çalışmanın ürünü olduğu ilk bakışta ortaya çıkmaktadır. Bazı yabancı tarihçilerde gördüğümüz üzere, olayları meslektaşlarından okuduğu, duyduğu gibi veya kendi görüşleri doğrultusunda değerlendirmek yerine, Mantran bunları olduğu gibi ve belgeler ışığında incelemek suretiyle değerlendirmeye çalışmış ve böylece Türk tarihçilerinde zaman zaman gördüğümüz aşırı övme veya yabancı tarihçilerde sık sık rastladığımız aşırı yermeye yer vermemiştir. Bunun yanısıra, yer ve kişi adları ve teknik terimlerin Türkçelerini vererek karışıklık ve yanlış anlaşılmaya da yer vermemiştir.

Remnants of Theophoric Names in Turkic Name Giving

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 182 · Sayfa: 291-296 · DOI: 10.37879/belleten.1982.291
Tam Metin
In my study entitled "The Psychology and Categories of Name Giving Among the Turkish Peoples" (Hungaro - Turcica, Budapest 1976, pp. 207-223) I divided Turkic personal names into six major groups, and within these groups further 14 categories of men's names and a couple of women's names were distinguished. A very important semantic category of Turkic names is that of the theophoric names. In my Onomasticon Turcicum in preparation, more than sixty data are collected from different ages and different Turkic peoples for the name Töngri - berdi "God - giyen" (in their corresponding forms), partly they are names of historical persons. The name of "God" could be substituted by different words, thus e. g. Ogan - berdi (A. v. Le Coq, Türkische Namen in Indien: GarbeFestgabe, 1927), in the Islamic cultural sphere Allah - virdi (Abramzon, Rozdenie kirgizskogo rebenka: Sbornik Muzeja Antropologii i Etnografii XII, 1949, p. 107) and Quday - berdi (Abramzon, I . c.). The latter two names served as basis for Russian patronymika such as Allahberdiev (ein Chivaer in 1793: A. f. w. K. v. R. XVIII, p. 352), Quday - Berdiev (Turkmen name in 188o: Grodekov, Vojna IV. Pri1o2enie, p. 39). The name Töngri - berdi itself has a variant Tagribirdi on Arabic soil, e. g. the great historian of the Mamelukes was called Abul Mahasin Ibn Tagribirdi (1411-1469). In the Arabic chronicle of this Ibn Tagribirdi, in the period between 1441 and 1469, sixteen such names are registered, and the same abundance of data is characteristic of another famous Mameluke historian Ibn Iyyâs.

Sur La Politique Étrangère D'Atatürk

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 182 · Sayfa: 271-290 · DOI: 10.37879/belleten.1982.271
Tam Metin
"Paix dans le pays, paix dans le monde!" Cette formule bien connue de Mustafa Kemal Atatürk est aujourd'hui engravée â l'entrée du Ministère des Affaires Etrangères à Ankara, comme une règle de conduite pour la diplomatie turque moderne. Mais pour bien saisir les conceptions du grand homme d'Etat pacifiste sur les relations étrangères il faudrait aller aux annees 1920. En effet, dès son débarquement en Anatolie, le 19 mai 1919, avec la détermination de créer un nouvel Etat turc sur l'Empire ottoman en morcellement, Mustafa Kemal posait les bases de sa politique extérieure. Son point de départ était les principes des Droits de l'Homme. Pour lui, chaque nation comme chaque individu a le droit à la vie. Il se révoltait contre les Puissances imperialistes qui voulaient priver le peuple turc du droit à l'existence, parce que l'Empire ottoman était vaincu dans la Grande Guerre mondiale: "Messieurs, nous ne demandons nen de plus à personne, disait-il. On ne doit pas nous priver de ce que chaque peuple civilisé du monde possède naturellement et l'on doit reconnaltre nos droits. En effet, nos droits sont naturels, légitimes, raisonnables et ils nous sont nécessaires. Nous ne renoncerons pas à notre droit." "Nous sommes un peuple qui veut vivre et cela en jouissant de sa dignité et de son honneur. Nous ne pouvons tolérer de nous voir dépouillés de ces attributs".