4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
II. Mahmut Devrinde Osmanlı Sardunya Münâsebetlerine Dair Bazı Belgeler
Belgeler · 1981, Cilt XI, Sayı 15 ((1981-1986)) · Sayfa: 89-144Timur'un Ankara Savaşı (1402) Fetihnâmesi
Belgeler · 1981, Cilt XI, Sayı 15 ((1981-1986)) · Sayfa: 1-22Mustafa Kemal Hakkında Düşürülen Tarihler ve Bunların Edebi, Tarihi Değeri
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 513-536 · DOI: 10.37879/belleten.1981.513
Özet
Tam Metin
Edebiyatımızda, Atatürk hakkında, sürekli araştırmalar sonucu elde edilebilen malzemeye dayanılarak hazırlanmış ilim eserleri şöyle dursun, esâslı çalışma verimi makalelere bile pek az rastlanılmaktadır. Ona dâir yazılan makalelerin çoğu, kolaylıkla elde edilmiş, hatta önceleri başkaları tarafından kullanılmış üç-beş mes'eleye âit malzemenin tekrârından ibâret sayılabilir. Bunlar gibi, Atatürk için yazılan şiirleri içine alan, birbirinden aktarılarak sayfa adetleri gittikçe artan, sayıları yüzü epeyi aşan antolojilerin hazırlanmasında da esas kaynaklardan faydalanılmış değildir; şiirlerin çoğunu Arab harflerinin değiştirilmesinden, 1928'den sonra neşredilenler, bilhassa ağıtlar teşkil etmektedir. Bilindiği üzere, Mustafa Kemal'i asıl ayakta tutan ve tutacak olan askeri, siyasi dehâsıdır. O, 8/9 Ağustos, 1915'de Anafartalar Gurupu Kumandanlığı'na ta'yini ardından, 10 Ağustos'ta idare ettiği taarruzla Anafartalar Cebhesi'nde düşmanı geri atmasıyle kazanılan zaferden başlayarak, 19 Mayıs, 1919'da Samsun'a çıkıncaya kadarki siyasi faâliyyetleriyle, İstiklal Savaşı'mızın başlangıcı sayabileceğimiz bu tarihten sonraki çetin savaşların kazanılmasındaki vatanseverliği, yol göstericiliği ve kahramanlığıyle, kendisiyle aynı fikirdekileri çevresinde toplayabilme ve teşkilâtçılık kudretiyle, kanımız-canımız bahâsına düşman istilâsından kurtarılan vatan topraklarımız üzerinde sağlam temellere dayanan hür, mustakil Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurulmasındaki öncülüğüyle ün kazanmıştır. Atatürk'ün, siyasi ve askeri dehâsı dolayısıyle yalnız Türkiye Cumhuriyeti'nin başta gelen bir devlet adamı değil, XX. yüzyılın devlet büyükleri arasında da ön safta yer aldığı kökleşmiş bir hüküm olarak sürüp gitmektedir. Böyle bir şahsiyyete sahip olması dolayısıyle, ilim ve fikir adamlarının, şâirlerin dikkatini çekmiş ve incelemeler, san'at eserlerine konu teşkil etmiş olması pek tabi'idir.
Hitit Kenti Ankuwa'nın Tarihçesi ve Lokalizasyonu Hakkında
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 433-456 · DOI: 10.37879/belleten.1981.433
Özet
Tam Metin
M. Ö. III. binyılın sonlarıyla ilgili efsanevi nitelikte ve sonraki devirlerde Hititli kâtipler tarafından Hurri etkisiyle kaleme alınan bazı kaynaklar bir tarafa bırakılacak olursa, en erken Anadolu tarihine ışık tutan otantik yazılı belgelerin, M. Ö. II. binyılın başlarında Asurlu tüccarların Kappadokya'ya gelip ticaret kolonileri kurmalarıyla başladığı görülür. Çivi yazısı ve eski Asur şivesiyle yazılmış olan ve Kültepe - Kaniš/Neša, Boğazköy - Hattuša ve Alişar'da ele geçen bu belgeler, çoğunlukla ekonomik karakterdedir ve bundan dolayı Orta Anadolu'nun o zamanki siyasi tarihi hakkında çok kıt ve ancak dolaylı olarak bilgi vermektedir. Buna rağmen Kappadokya Tabletleri denilen ve geçen asrın sonlarından itibaren bir çok dünya müzeleri ve özel kolleksiyonlara dağılan bu belgeler, bize Anadolu'nun o zamanlar çok sayıda şehir beyliklerinden oluşan (en az 20 adet) siyasi tarihi ile Hattiler, Hititler, Luviler, Palalar, Hurriler, Samiler v. s. gibi oldukça renkli etnik bir görünüm arzeden kavimler topluluğu hakkında değer biçilmez bazı bilgiler vermektedir. Sonradan aynı topraklar üzerinde kurulan Hitit devleti zamanında önemli rol oynayan Anadolu kentlerinden hemen hepsinin kökeninin Hitit öncesi devirlere gittiğini, gene bu tabletlerden öğreniyoruz. Arkeolojik verilerin de gösterdiği gibi, bir kaç istisna dışında, Hititler tarafından kurulmuş bir Anadolu kenti mevcut değildir; çünkü daha neolitik çağda (M. Ö. VII - VI. binyıl) kentsel kültüre geçen Anadolu insanı, Hitit göçlerinden çok daha önceleri, kent konumuna elverişli bütün önemli noktalara birer yerleşim merkezi kurmuştur. Ankuwa da bu Hitit öncesi kentlerden biridir ve -uwa suffixiyle türetilmiş olmasının gösterdiği gibi, (Proto) Hatti kökenli bir kenttir.
Atatürk'te Namık Kemal'in Etkisi ve Abdülhamit Döneminde Yasak Kitaplara İlişkin İki Belge
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 501-512 · DOI: 10.37879/belleten.1981.501
Özet
Tam Metin
Atatürk 13 Mart 1899'da Harb Okuluna girmiş, bu okulu 10 Şubat 1902'de bitirmiş ve öğrenimini aynı çatı altındaki Harb Akademisinde sürdürerek oradan 11 Ocak 1905'te mezun olmuştur. Harb Okuluna ilişkin anılarında der ki: "Harbiye senelerinde siyaset fikirleri başgösterdi. Vaziyet hakkında henüz nâfiz bir nazar hasıl edemiyorduk. Sultan Hamit devri idi. Kemal Beyin kitaplarını okuyorduk. Takibat sıkı idi. Ekseriyetle ancak koğuşta yattıktan sonra okumak imkânını buluyorduk. Bu gibi vatanperverane eserleri okuyanlara karşı takibat yapılması, işlerin içinde bir berbatlık bulunduğunu ihsas ediyordu" Harb Okulunda Atatürk'ün sınıf arkadaşı olan A. Fuat Cebesoy, O'nun Namık Kemal'i okuması ve etkisinde kalması konusunda ayrıntılı bilgiler verir. Cebesoy, unuttuğu bazı olayların yanında, "hafızasından silinmeyen çizgiler de bulduğunu" söyler: "Büyük vatan şairi Namık Kemal'i, okul idaresinin aldığı bütün tedbirlere rağmen yatakhanede gizli gizli okuduğumuzu nasıl unutabilirim? Mustafa Kemal'in bir gece vakti yanıma gelerek Kemal'in "Vatan Kasidesi"nin teksir edilmiş bir nüshasını 'Fuat kardeşim, bunu ezberleyelim' diye bana verirken yavaş bir sesle fakat büyük bir heyecanla okuduğu: "Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin, Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten" mısralarını nasıl unutabilirim?
Anadolu Selçukluları Devrinde Anadolu Bacıları (Baciyan-i Rum) Örgütünün Kurucusu Fatma Bacı Kimdir?
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 457-472 · DOI: 10.37879/belleten.1981.457
Özet
Tam Metin
Aşık Paşa-Zade (886/1481) "Tarih-i Ali Osman" adlı eserinde Anadolu Selçukluları devrinde Türkmenler arasındaki sosyal zümreleri "Gaziyan-i Rum" (Anadolu Gazileri), "Ahiyan-i Rum" (Anadolu Ahileri), "Abdalan-i Rum" (Anadolu abdalları) ve "Baciyan-i Rum" (Anadolu Bacıları) diye dörde ayırmıştır. Burada üzerinde duracağımız "Baciyan-i Rum" tabirinden Anadolu Selçukluları devrinde Türkmen erkeklerin mensup olduğu, Ahi Teşkilatı diye bilinen ve Aşık Paşa-Zade'nin "Ahiyan-i Rum" olarak adlandırdığı teşkilâtın yanında gene Aşık Paşa-Zade'nin "Baciyan-i Rum" diye adlandırdığı, o günün toplumunda Türkmen kadınların kurduğu bir başka teşkilâtın bulunduğu anlaşılmaktadır. Aşık Paşa-Zade'nin "Baciyan-i Rum" diye adlandırdığı bu zümre üzerinde ilk defa Alman müsteşrik Franz Taecshner durmuştur. Franz Taeschner o günün toplumunda kadınların bir teşkilat kurmuş olmalarını o kadar imkansız görmüştür ki, bunun bir istinsah hatası veya bir yanlış anlama sonucu Aşık Paşa-Zade tarafından ortaya atılmış olduğunu kabul etmiştir. Ona göre "Haciyan-i Rum(Anadolu Hacıları) veya "Bahşiyan-i Rum" (Anadolu Sihir-bazları veya Ruhanileri) tabirleri bir istihnsah hatası sonucu "Baciyan-i Rum" olarak yazılmış olabilir.
1933 Yılından Sonra Alman Bilim Adamlarının Türkiye'ye Göçü
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 537-550
Özet
Tam Metin
Göç olayına önce, birbirinden tamamen ayrı fakat aynı zamanda ortaya çıkan iki gelişme üzerinde durarak girmeliyiz : 1- III. Reich'ın, politik ve ırki yönden kendisine karşı saydığı kişileri kovuşturmaya başlaması ve bunun uydurma hukuki dayanakları : "Reich Başkanının, Halkın ve Devletin Korunmasına" ilişkin 28 Şubat 1933 tarihli emri, 24 Mart 1933 tarihli Yetki Yasası ve 7 Nisan 1933 tarihli "Devlet memurları statüsünün yeniden belirlenmesine" ilişkin yasa. 2 - Atatürk'ün Türkiye'deki eğitim reformu uygulama çalışmalarının yüksek okulları da içine almasını öngören 2252 sayılı yasanın 31 Mayıs 1933'te kabul edilmesi. Bu yasa gereğince eski İstanbul Üniversitesi 31 Haziran 1933 günü kapatılarak onun yerine 1 Ağustos 1933 tarihinde batı Avrupa örneğine uygun modern bir üniversitenin açılması planlanmıştır. Hakiki manada ilk modern Türk üniversitesi olan bu okulun kurulmasında temel çalışma, Türk hükümetinin 1931 yılında verdiği görev üzerine İsviçreli Prof. Albert Malche'nin takdim ettiği rapordur "Rapport sur l'Universite d'Istanbul". Bu üniversiteyi, Türkiye'de birçok yeni okulların veya bölümlerin açılması ya da modernize edilmesi takip etmiştir, şunlar sayılabilir: İstanbul Yüksek Teknik Okulunda Mimarlık Bölümü, Ankara'da Tarım ve Veteriner Yüksek Okulu, Devlet Konservatuvarı ve diğer bazı okullar.
Gazavat-ı Hayreddin Paşa
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 473-500 · DOI: 10.37879/belleten.1981.473
Özet
Tam Metin
Akdenizde nam salan ve bugünkü Cezayir'in ilk kurucusu telâkki edilebilecek olan ünlü korsan ve Osmanlı donanmasının büyük Amirali, Barbaros Hayreddin Paşa'nın hayatı, Türkçe bir eserde anlatılmıştır. Bu eserden elimizde, biri mensur, diğeri manzum olmak üzere iki orjinal nüsha bulunmaktadır. Manzum olanda da hemen hemen mensur olandakinin aynı olaylar anlatılmaktadır. Ayrıca bu eserin muahhar başka nüshaları da mevcuttur. Bu orjinal eserin ikisi de çeşitli eserlerin yazarı, denizci bir aydın kişi olan Seyyid Murad tarafından kaleme alınmıştır. Bu iki eser Osmanlı tarih yazıcılığının özel bir çeşidi olan Gazavat-name, diğer bir deyişle "Cihad"la ilgili savaşlar üzerinde duran eserlerden olup, hatta bu türün de başlıca örnekleri durumundadır. Gazavat-name'lerin kaynağı Arap ve İran kahramanlık efsanelerine dayanmakla birlikte, bunlar doğrudan doğruya XIII. ve XIV. yüzyılın dini kahramanlık hikayeleriyle ilgilidir ve ilk Osmanlı kroniklerinin de kaynağını teşkil etmektedir. Bu türün özellikleri, halkın anlayacağı bir dille yazılarak, kâfirlere karşı savaş ruhunu aşılamayı, barışta ve savaşta bu ruhu canlı tutmayı amaç edinmiş olan kahramanlık hikayeleri olmasıdır.
Prof. M. Tayyib Gökbilgin (1907-1981)
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 551-572
Özet
Tam Metin
1981 yılı bahar aylarını geriye bırakmağa hazırlandığımız sıralarda, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde feyz aldığım hocalarımdan Prof. Bahadır Alkım ve Prof. Tayyib Gökbilgin'i kaybetmenin üzüntüsünü içimde duydum. Ders verme yetenekleri yanında öğrencilerini sair alanlarda da teşvik etme ve yararlı yol göstermede başarılı olan hocalarımın ölümleri, alanlarında büyük bir boşluk yarattı. Prof. B. Alkım'ın Ön Asya Tarihi derslerini dinleyip de, bu dersi sevmemenin olanağı yoktu. Onun bilimsel yönlerini incelemek ve hakkında konuşmak benim yeterlilik sınırlarım içinde değildir. Bununla beraber mezuniyet tezi gereği Adana ve yöresinin tarihini incelerken Belleten'de yayınladığı makalesi bana çok yararlı olmuş ve hazırladığı halde yayınlama olanağı bulamadığı notlarını incelemem için emanet etmiş ve sorularıma yön vermişti. Kendisine rahmet dilerken, kısa bir süre sonra öbür dünyada ona arkadaşlığa devam için yanına giden muhterem hocam Prof. T. Gökbilgin'in istemediğimiz halde, beklenen ölümü benden daha fazla onu çok önce tanıyanlar' sarstı. Gerçek bir hoca vasıflarını üzerinde taşıyan ve yeteneğini etrafına yaymaktan hiç bir surette kaçınmayan hocamın yaşamı ve bilimsel kariyeri üzerinde fazla durmak benim için olanaksızdır. Zira onunla hoca - öğrenci ilişkilerimizin başladığı 1961 yılında, kariyer çalışmalarının en üst düzeyine gelmiş ve yıllardan beri topladığı malzemeyi bilimsel verilerle ortaya koymağa devam etmişti. Benim doğduğum yılda ilk bilimsel çalışmalarını ortaya koyan merhum hocam, Edebiyat Fakültesi'nin Orta Çağ Tarihi Kürsüsü'nde, Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemlerini anlatırken dinleme fırsatını bulmuştum. Hocam Gökbilgin'in bu alanın çok daha fazla dışına taştığını sonraki yıllarda öğrendim. Sonraki yıllarda Osmanlı devlet yapısı ve medeniyeti derslerini vermeğe başlarken merak ettiğim bazı konuları da öğrenmek için derslerini izlemiş, yıllarını bu alanda yetkiyle yetişmeğe harcamış bir kişinin takrirlerini dinlemiştim. Bu ciddiyetini her zaman benimseyen ve uygulayan hocamın, sonradan akademik kariyere geçmem için yaptığı çabaları bir kez daha saygıyla anarken, "onun Türk tarihçiliğine katkılarına kısa da olsa değinmeyi kendim için kaçınılmaz bir görev saydım.