4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Üyelerimizden Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal Fransız Akademisine Onur Üyesi Seçildi
Belleten · 1980, Cilt 44, Sayı 173 · Sayfa: 248
Özet
Tam Metin
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Arkeoloji profesörü ve Kurumumuz asıl üyesi Ekrem Akurgal, Aralık 1979'da Fransız Akademisinin "Académie des Inscriptions et Belles - Lettres" bölümüne üye seçilmiştir. Profesör Ekrem Akurgal aynı zamanda Avusturya, Büyük Britanya, isveç ve Danimarka Akademilerinin de üyesidir. Arkadaşımızı candan kutlarız.
Kur'an Harfleri ve Atatürk Devrimlerine Karşı Çıkışlar
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 823-836
Özet
Tam Metin
Atatürk'ün ulusu yararına gerçekleştirdiği devrimlerin en büyüklerinden birinin 50. nci yılında bulunmamız nedeniyle, konuyu yazı devriminden ve bu devrimden 50 yıl sonra, kimi sorumlu kişilerin ve bu arada kişisel çıkar gözleyenlerin rejim dahil devrimlerimizin tümüne yönelmiş karşı görüş ve propagandalarından seçtim. Bugün sayıları milyonları bulan eğitimden yoksun yurttaşların arasında Arap yazısının kutsallığına, bu yazının dünyanın kurulduğu günden beri var olduğuna inandırılmış sayısız kişiler vardır. Gene bu eğitimsiz kütlelere Türk ulusunun yalnız Arap harflerini kullanmış olduğu, ayrıca bütün başarı nın tarihteki şan ve şereflerin Islam dinine borçlu bulunulduğu kanısı verilmiştir. Gerçekte kaba bir hesapla binyıl öncesinden başlayarak 1 Kasım 1928'e gelinceye kadar kullanılan Arap yazısı Türk ulusunun dil özelliklerine uygun düşmediği gibi, anlamı bilinmeyen sözcüklerin doğru okunması da mümkün değildi; bu yazıları okuyanlarca pek iyi bilindiği üzere. Bir soru gelebilir usumuza: Öyle ise atalarımız neden hem Arap yazısını hem de büyük ölçüde arapça sözcükleri aldılar? Gene 900 yıldan bu yana Selçuk ve Osmanlı İmparatorlukları iktidarlarında Türkler'le içiçe yaşayan Türk soyundan olmayan azınlıklar örneğin Rumlar, Ermeniler, hatta Müslüman olan başka etnik gruplar kendi dillerini belki bu ölçüde ihmal etmemişler de, zengin kökleri olan türkçe neden bu ölçüde gerilemiş, neden arapça ve farsça sözcükler ve kurallarla dolu bir resmi türkçe meydana gelmiş? Bunu yanıtlamak için sık sık yinelenen, tarihsel gerçeklerle de çelişen bir konuya değinmek istiyorum. O da Türklerin İslam dinini kendi bünyelerine uygun bularak hemen kabul ettikleri iddiasıdır. Oysa tam tersi...
Efes'teki Celsus Kitaplığı Onarım Çalışmaları
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 809-822 · DOI: 10.37879/belleten.1979.809
Özet
Tam Metin
1973 yılı sonbaharında Türkiye'de toplanan X. Uluslararası Klasik Arkeoloji Kongresinin İzmir oturumlarında Celsus tasarısının teknik konularını yükümlenen çalışma arkadaşım Yüksek Mimar Friedmund Hueber ile birlikte sizlere "Celsus Kitaplığımn Anastylosis ve Tarihleme Problemlerini" kapsayan yeni buluşları anlatmıştık. X. Klasik Arkeoloji Kongresinin tutanakları henüz yayınlanmadığından, çalışmalarımızın başına göz atmak, yararlı olacaktır. Celsus kitaplığı onarım çalışmalarına 1970 yılı sonbaharında başlanılmıştır. Prof. Dr. Hermann Vetters'in başkanlığında Avusturya Arkeoloji Enstitüsünden oluşan bir ekip ve bu satırların yazarı aşağıda izleyeceğiniz çalışmaları bugüne dek başarılı bir biçimde sürdürmektedir. Büyük onarım projesi için bu arada çeşitli Alman ve Avusturya firmalarından yardımlar alınmıştır. Şöyleki -Autokran diye adlandırdığımız hareketli vinçi hediye eden Firma Hochtief "Batı Almanya Essen'e;" onarım çalışmaları süresince her türlü maddi ve manevi desteği veren, özellikle Celsus kitaplığının ön cephe onarımı parasal harcamalarını yükümlenen "Avusturya, Viyana" Kallinger inşaat firmasının sahibi Senatör Yük. Müh. Sayın Anton Karl Prskawetz'e- bu satırlarda teşekkür etmek bizim için bir onur olacaktır.
Profesör Paul Wittek (1894-1978)
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 837-840 · DOI: 10.37879/belleten.1979.837
Özet
Tam Metin
Londra Üniversitesi'nin Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu'nda Türk Dili Profesörü (Emeritus) Paul August Wittek'in 13 Haziran, 1978'de 84 yaşında yaşama gözlerini kapaması ile, Osmanlı ve Türk tarihi üzerinde yapılan araştırmalarda yeni bir çağ sona ermektedir. Paul Wittek, Avusturya - Macaristan İmparatorluğu devrinde, Viyana yakınında Baden'de bir Çek ailesinin oğlu olarak dünyaya geldi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus cephesinde topçu subayı olarak hizmet etti. Başından aldığı ciddi bir yaranın (yaşamının sonraki yıllarında öğrencilerinin, başındaki bu çukur yara izine dokunmalarını istemekten hoşlanırdı) iyileşmesi üzerine, Osmanlı Genelkurmayı'nda danışman olarak görevlendirildi; savaşın son günlerinde Filistin cephesinde hizmet etti. Kendisinin sonradan anlattığı gibi, güneydoğu Avrupa üzerinden İstanbul'a giden bir askeri trende yolculuk ederken Türkçe öğrenmeye başlamıştı. Devrin birçok önemli Osmanlı liderleri ve ayrıca Gelibolu savaşı sırasında ve sonrasında Mustafa Kemal Atatürk ile tanıştı. Mustafa Kemal Atatürk'ü çok zeki, o sırada Osmanlı ordusunda hizmet etmekte olan birçok Alman ve Avusturyalı subaylarının, Türklere ve Müslümanlara karşı takındıkları kendini beğenmiş tavırlara aldırış etmeyen bir kişi olarak tanımlamaktaydı.
III. Selim Döneminde Bursa Medreselerinde Disiplin Islahatına Ilişkin Bir Belge
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 761-766 · DOI: 10.37879/belleten.1979.761
Özet
Tam Metin
Bilimsel tarih yazımında belgelere dayanmak gerekir. Belge, tarihsel olayların üzerinde iz bıraktığı her şeydir. Belgeler kanalıyle tarihsel olaylara ulaşılır ve tarihsel gerçeklik ortaya konmaya çalışılır. Geçmiş bir döneme ilişkin ne kadar çok tarihsel olay açıklığa kavuşturulursa, o dönemin gerçek tarihini yazmak o ölçüde mümkün olur. III. Selim dönemi (1789-1807) Osmanlı tarihinde "Nizam ı Cedit" denen yenileşme girişimlerinin uygulanmaya çalışıldığı bir dönemdir. Sosyal, siyasal, askeri, ekonomik alanda olduğu kadar eğitim ve kültür alanında da bu yenileşme akımının izleri görülmüştür. Askeri eğitim alanında önemli bir kurum olan Kara Topçu Okulu'nun (Mühendishane-i Berri-i Hümayun) bu dönemde kurulduğu (1793) bilinmektedir. İlmiye teşkilatının ıslahı için de bazı girişimler yapılmış, örneğin, müderrisliklerin ve kadılıkların satılıp alınmasının önüne geçilmiş, bu görevlere ehil olan kişiler sınavla alınmaya başlanmıştır. Fakat, Ord. Prof. Sayın E. Z. Karal'ın belirttiği gibi "belge azlığı" nedeniyle III. Selim döneminde ilmiye alanındaki ıslahat henüz yeterince ayrıntılı biçimde ortaya konamamıştır.
Turkish Contributions to Scientific Work in Islam
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 715-738 · DOI: 10.37879/belleten.1979.715
Özet
Tam Metin
Mesopotamia and Egypt are the cradles of our present-day civilization. The origins of our science can be traced back to these two civilizations of four or even five thousand years ago. The Greeks inherited the science of these countries, appropriated it eagerly. They also endowed it with greater power of articulation and imparted fresh momentum to scientific work. In their hands scientific knowledge was not only considerably enriched, but it also gained substantially in refinement and theoretical stature. But with the advent of Christianity a period of stagnation gradually set in, and the era called the Dark Ages with all its superstitions and dearth of wellfounded scientific enlightenment began to weigh heavily upon the old classical Mediterranean world and the Near East. The situation changed with the advent of Islam. The history of Islam starts with the Hijra in 622 A. D. In that year Muhammed transferred the scene of his activities from the city of Mekka to Medina. The Prophet died ten years later, but before 650 the Arabs had managed to conquer Syria, Egypt, Mesopotamia, and Persia, and in these rapid conquests religious faith had served remarkably as a motive power for building a gigantic empire.
Ankara Arkeoloji Müzesinde Bulunan Bir Portre Yüzü
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 711-714 · DOI: 10.37879/belleten.1979.711
Özet
Tam Metin
Burada konu olarak aldığımız eser, bronzdan yapılmış bir erkek başının yüzüne aittir. Müzeye, nereden, ne yolla geldiği bilinmemektedir. 134-1-1972 numara ile envantere kayıtlı olan bu eser içi boş döküm tekniğinde yapılmıştır. Yüksekliği 0.28 m. dir. Başın, kafatasının üst ve arka, yan kısımları, kulaklardan itibaren alnın az bir kısım eksiktir. Alnın büyük kısmı, pek az saçlar, kaşlar, gözler, burun, ağız, çene, sakalı mevcuttur. Çehre uzun olup dörtgen şeklindedir (Resim, 1-2). Alın, geniş, yüksek olup hafif öne çıkıktır. Alnın ortasında kişisel hatlarını belirten, uzunlamasına derin bir çizgi vardır. Bu çizginin biraz aşağısından, kaşların ortasına meyilli inen iki derin çizgi görülmektedir. Saçları; alın üzerinde, başın sol yanında pek az küçük parçalar halindedir. Saç telleri ince çizgilerle belirlenmiştir.
Mimar Kasım Hakkında
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 767-808 · DOI: 10.37879/belleten.1979.767
Özet
Osmanlı devri yapı sanatının Mimarbaşıları hakkında bilinenler yetersizdir. En iyi tanınan Mimar Sinan'ın bile hayatı ve eserleri üzerinde daha pek çok aydınlanma bekleyen meseleler vardır. Yalnız Osmanlı sanatının İlk devrindeki mimarlardan Hacı İvaz Paşa ile Klasik devir mimarlarından Davud Ağa, Dalgıç Ahmed Ağa (sonra Paşa), Sedefkâr Mehmed Ağa hakkında bazı belge ve kayıtlar bulunduğundan hayatları bir dereceye kadar bilinmekte, Lâle devri hassa mimari Kayserili Mehmed Ağa ile XVIII. yüzyılda birçok eserlerin yapımında adı geçen Tahir Ağa ise zengin tarih kaynaklarına dayanan birer monografya sayesinde oldukça etraflı surette tanınmaktadır. Fakat bunlar dışında kalanlardan Atik Sinan'ın, Mimar Ayas'ın, Kemalettin ve Hayreddin'in ve daha birçoklarının ne hayatları bilinmekte ne de yaptıkları eserlere dair kesin bilgiler elde edilebilmektedir. Böyle tarihin karanlıkları içinde kaybolmuş Mimarbaşılardan biri de Kasım Ağa'dır.
Bizde Disseksiyon Ne Zaman ve Nasıl Başladı
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 739-760 · DOI: 10.37879/belleten.1979.739
Özet
Tam Metin
Anatomi sözlük anlamıyla yapıyı ve canlı hayvan yapısındaki organlar ve onların karşılıklı münasebetini inceleyen bilim dalı anlamına gelmektedir. Anatomi bilimi bugün disseksiyondan müstakil olarak düşünülemez. Çünkü biz disseksiyon sayesinde anatomik yapıyı öğrenip ona nüfuz edebiliriz. Fakat disseksiyonun anatomi araştırmalarının esasını teşkil etmesi, hatta onsuz anatominin bilimsel çalışmalarını yürütemeyeceğinin anlaşılması hiç de erken tarihlere rastlamamaktadır. İnsanlar eski çağlardan itibaren anatomi ile ilgilenmiştir. Bunun ilk örneklerine Mısır, Mezopotamya, Hint ve Çin uygarlıklarında rastlamaktayız. Daha sonra Yunan uygarlığında bu konuda daha bilinçli araştırmalar yapıldığını görüyoruz. Yunan Dünyasında bu tip araştırma yapanlardan biri de Alkmeon'du (M. Ö. V. yüzyıl).