4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Hitit Dilinde "Saray" Sözünün Karşılığı
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 273-280 · DOI: 10.37879/belleten.1979.273
Özet
Hitit yazıcılarının çok sık anılan bazı önemli sözleri Sumerogram'lar ile yazmak adeti, bunların arkasında saklı kalan Hititçe sözleri bulmamızı güçleştirmektedir. Bu gibi kavramların sık sık Sumerogram'larla yazılmalarına karşılık Hititçe karşılıkları pek seyrek anılmaktadır. Hititçe karşılıkları henüz saptanamayan Sumerogram'lar arasında E. GAL "saray" da bulunmaktadır. H. G. Güterbock "Hitit Sarayı" konusunda yayınladığı değerli araştırmasında halentu(ua) sözünde "saray"ın Hititçe bir karşılığını bulduğunu düşünmüştü. Kendisi E .GAL'in fonetik tamamlaması Dat. - Lok. hâlinde E .GAL-ni (KUB XX 88 VI 7) olduğunu bildiği için E .GAL'in iki ayrı Hititçe karşılığı bulunduğunu kabul etmek zorunluğunu duymuştur. Fakat halentuua ile E . GAL KUB XIII 24 IV 6'da yan yana geçtiklerinden bu metin yeri halentu(ua)' da E. GAL'in bir karşılığını bulmak şansını ortadan kaldırmaktadır. Bu satırların yazarı 11-15 Ekim 1976 tarihlerinde Ankara'da toplanan 8. Türk Tarih Kongresine sunduğu bir bildiride halentu(uja) konusundaki araştırmalarının sonuçlarını açıklamıştır. Yakında basılacak olan bir kitabımda bugün için elde edebildiğim en geniş malzemeye dayanarak, halentu(ua)'nın bir kült yapısı ve tapınağın en önemli kısmı olan "kült salonu" ("Cella") olduğunu göstermek fırsatını bulacağım.
Bir Devrim Eri
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 305-308 · DOI: 10.37879/belleten.1979.305
Özet
Tam Metin
Atatürk dönemi bir devrim dönemidir. Bu döneme emeğini katmış herkes bir "devrim eri" sayılır. Ne var ki, bir dönemi kendi çabasıyla yaşayanların sayısı çok azdır. Bu yıl sekseninci yaşına basan Uluğ İğdernir de bu az kişilerden biridir. Devrim, genel tanımıyla, geçerliği kalmamış bir düzenin, tutarlı bir düzenle ortadan kaldırılması eylemidir. Devrimci, yıkması gereken düzeni çok iyi bilmekle birlikte, onun yerine neyi koyabileceğini de iyi kestirebilmelidir. Bu olmadı mı, devrim gibi, toplum yaşamını tepeden tırnağa değiştirmeyi amaçlayan bir eylem, bir karmaşa ortamı yaratır. Bunun etkisiyle, toplum ilerleyeceğine geriler. Toplumların yaşamında bunun örnekleri çoktur. Kişinin bilinçli olması, birey olarak sorumluluğunu bilmesi, devrime neler katması gerektiğini kavraması çok önemlidir. Kişi, tam anlamıyla bir devrim emekçisi olmalıdır. Kanıyla canıyla adamalıdır kendini devrime. Denetimsiz bir ortamda, tek başına, kendini bir "toplum" gibi sorumlu duymalıdır. Kendi emeği eksilince, devrimin ana taşlarından birinin düştüğünü varsaymalıdır. Devrimin var olmasının ya da yok olmasının kendine bağlı olduğunu bir bilinç olarak kişiliğine sindirmelidir.
A Vessel in the Form of a Human of the Assyrian Trading Colony Period
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 267-272 · DOI: 10.37879/belleten.1979.267
Özet
Tam Metin
The recovery of this find with few parallels owes much to the high level of accomplishment reached today by the Turkish Historical Society, established under the guidance of Atatürk. The success of the excavations carried out by the Society is in large measure due to the strong influence of its General Director Uluğ İğdemir. On the occasion of his eightieth birthday, I would like to express my deepest admiration for his valuable contributions and my gratitude for the opportunity to add to this volume of Belleten presented in his honor. An important part of the burial gifts from graves belonging to building level la in quadrant cc/21 of the Karum Kaniš were stolen, broken or scattered during ancient times. Among these finds, our attention is drawn to a vessel in the from of a human, whose body is preserved but whose neck and head are now missing.
Two Stone Plates from the Sarıkaya Palace at Acemhöyük
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 385-388 · DOI: 10.37879/belleten.1979.385
Özet
Tam Metin
From the west wing of the Sarıkaya palace at Acemhöyük have come objects of a variety of precious materials, including gold, ivory, rock crystal and obsidian. Before the systematic excavations of the site began, much damage had been done in this area by villagers in search of stone or clay. Although the disturbed condition of the palace remains has thus prevented a clear understanding of the provenience of these objects, recent excavations have contributed new information for this inquiry. Investigations at the palace, in particular in Room 17, have established that the ground floor of this two-story structure served for storage purposes. That the second floor was used at least in part to protect valuable possessions is indicated by the provenience of the obsidian plate and the radiolarium plate with stand which form the subject of this discussion. They were recovered from the collapsed ceiling debris in Room 17 of the Sarıkaya palace, at a height of 2.5 m. above the floor level.
Acemhöyük Sarıkaya Sarayında Bulunan İki Taş Tabak
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 381-384 · DOI: 10.37879/belleten.1979.381
Özet
Tam Metin
Sarıkaya sarayının batı kanadında altın, fildişi, dağ kristali, obsidien gibi değerli maddelerden yapılan eşya ele geçmiştir. Bu alanın büyük kısmı sistemli kazılardan önce taş ve toprak almak amacıyla köylüler tarafından tahrip edildiğinden ele geçen eserlerin buluntu durumları dışında hangi kata ait oldukları saptanamamıştır. Ancak Sarıkaya sarayının gelişen kazıları ile 17 no'lu odada bulunan eserler buna olanak sağlamıştır. İki katlı olan sarayın, alt kat odalarının depo işlevi gördüğü bilinmektedir. Üst katta ise değerli eşyanın korunduğunu kanıtlayan örnekler bu yazının konusunu oluşturan obsidien tabak ile radiolarit'den yapılmış tabak ve kaidesidir. Eserler sarayın 17 no'lu odasında, tabandan 2.5 m. yükseklikte, çöken tavan kirişleri arasında ele geçmişlerdir.
Acemhöyük'ün Eski Anadolu Sanatına Yeni Katkıları
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 281-288 · DOI: 10.37879/belleten.1979.281
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü ve Ankara Üniversitesi adına heyetimizce yürütülen Acemhöyük kazılarının 1978 evresinde, Sarıkaya sarayı ile çevresinde çalışıldı. Dış etkenlerle yıkılan saray duvarlarının evvelce açığa çıkaramadığımız temellerinin kazısında, ve sarayla çağdaş katın incelenmesi amaciyle kaldırılan kerpiç evlerin altından, konumuzla ilgili ilginç eserler bulundu. Bunlar arasında mühür baskılı bullalarla, resimli bir vazonun iri parçaları, M. Ö. 18. yüzyıl Anadolu mimarlığının ve tasvir sanatının bilmediğimiz bazı özelliklerini öğrenmemizi sağladı.
Some Contributions to Early Anatolian Art from Acemhöyük
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 289-304 · DOI: 10.37879/belleten.1979.289
Özet
Tam Metin
During the 1978 excavation campaign at Acemhöyük, sponsored by the Turkish Historical Society, the General Directorate of Antiquites and Museums and Ankara University, the Sarıkaya palace and its vicinity were investigated. Finds of interest and relevance to the subject of this article were recovered from excavations of the palace foundations and contemporar building levels, where the effects of weathering had removed some of the mudbrick walls not taken down during earlier campaigns. Among these finds are bullae with seal impressions, and large fragments of a painted vase, which provide new evidence for aspects of Anatolian art and architecture of the 18th century B.C.
Türkiye'nin Savaşa Katılması için Kahire'de Yapılan Müzakereler
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 427-456 · DOI: 10.37879/belleten.1979.427
Özet
Tam Metin
Bu müzakereler iki safhada yapılmıştır: birincisi Menemencioğlu - Eden, ikincisi ise İnönü - Roosevelt - Churchill safhalarıdır. Görüşmelerin ruh ve canlılığını korumak endişesi bizi kuru hikâye tarzına, katılanların görüşlerini sıra ile kendi ağızlarından nakletmek şeklini tercihe sevketmiştir. Menemencioğlu - Eden görüşmeleri: 1943 yılının sonbaharında, savaşın kaydettiği son gelişmeler müttefik büyük devletler arasında yeni görüşmeleri gerekli kılmıştı. Bu maksatla, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanları Cordel Hull, Anthony Eden ve Molotov, Moskova'da bir araya geldiler. Ruslar, konferansa verdikleri bir notada, savaşı bir an önce başarı ile sona erdirecek tedbirler arasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine harbe katılması hususunda kesin telkinde bulunulmasını istemişlerdir. Eden, Türkiye'nin savaşa girmesi sayesinde Alman işgali altındaki 12 adaya karşı harekete geçmek ve Romanya'nın Ploeşti petrol kuyularını bombalamak için Türk hava meydanlarından yararlanılacağı ümidi ile, Rus önerisini derhal kabul etti. Amerikalılar ise, savaşı n o safhasında, Türkiye'nin harbe katılmasını uygun görmüyorlardı. Buna sebep olarak, ikinci cephenin açılmasını sağlayacak orduları harp malzemesi bakımından donatmak ve İtalya'daki müttefiklerarası istilayı desteklemek için Amerikan harp sanayiinin giriştiği yoğun çabaların yeni bir cephe için ilave gayrete girişmesine imkân vermediğini bildirdiler. Cordel Hull, Türkiye Hükümeti nezdinde ortak baskı teşebbüsüne katılmayı bu sebeple reddetmekle beraber, Türk topraklarından sadece ulaştırma kolaylıkları sağlanması telkinini uygun buldu, müttefiklerarası görüş tarzı bu şekilde belirince, 428 FERIDUN CEMAL ERKIN İngilizlerle Ruslar Türkiye nezdinde iki safhalı bir plan üzerinde mutabık kaldılar. İlk safhada, Eden, bizden Ege civarındaki hava üslerimizi derhal kullanmak iznini almaya çalışacak, ikinci safhada ise, her iki hükümet yıl sonuna doğru Türkiye'nin düpedüz harbe katılmasını isteyeceklerdi.
Uluğ İğdemir ve Belleten
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 393-396 · DOI: 10.37879/belleten.1979.393
Özet
Tam Metin
Batı'da ilim araştırmalarını ortaya koyan Akademilerin çeşitli yayınlarının çok uzun bir geçmişi vardır. Bunların yanı sıra çeşitli bilim dalları hakkında her memlekette pek çok dergi kurulmuş ve bunlar yıllarca çıkmış veya hâlâ çıkmaktadır. Bütün Türkoloji, Yakın Doğu, Orta Asya ve İslam Tarih ve Medeniyeti gibi bilim dalları ile uğraşanların çok yakından tanıdıkları " Journal Asiatique" bunlardan biridir. Fakat bizde ilmi ihtisas dergilerinin böyle bir uzun geçmişi olamamıştır. İstanbul'da uzun süre yayınlanan Gazette Medicale d' Orient, Osmanlı İmparatorluğunun başkentinde yaşayan yabancı veya azınlıklardan olan hekimlerin inhisarında kalmıştır. Batının ilimler Akademilerinin periodik yayınlarını gerek biçim gerek içindekiler ile çok benzeyen "İstanbul'da Rum Edebiyat Kurumu Dergisi" (Hellenikos Philologikos Syllogos) da 1861'den 1923'e kadar yayınını sürdürmüş ve içindeki yazılar bakımından yabancı ilim aleminde önemli bir yer kazanmış olmakla beraber hiçbir Türk yazarına sahifelerinde yer vermemiştir. İçinde, tarih, sanat, hatta eski eserlere dair yazı ve resimler bulunmakla beraber, çok uzun ömürlü olan Servet-i Filmin ise bir ilim dergisi değildi. Tarih ve eski eserlere dair ilmi araştırma ve yazılarının içinde yer aldığı ilk Türk dergisi, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası olmuştur. İlk sayısı 1910 yılı Nisan'ında çıkan bu "Tarih Dergisi" aynı adda kurulmuş Kurum'un yayın organı idi. Oldukça intizamla uzun yıllar çıkan bu derginin ciltleri gözden geçirildiğinde, ilk sayılarda kağıt kalitesi ve baskının çok iyi olmasına karşılık gitgide bu kalitenin korunamadığı, hatta derginin ilk sayılarındaki ölçüleri sürdürülmesine bile çalışılmadığı dikkati çeker. Derginin resimsiz oluşu yanı sıra, her ilim dergisinde bulunması gereken dipnotlara pek az yazıda rastlanır. Ayrıca yabancı dillerde hiçbir özet olmadığı gibi makalelerin bazıları bir hikâye edasındadır. Fakat bütün menfi taraflarına, karşılık, Türk tarih biliminin bu önemli organı, dünya tarihçi ve türkologlarının dikkatini çekmiş, Cumhuriyetten sonra adını Türk Tarih Encümeni Mecmuası'na çevirerek yayınını sürdürmüştür.
Lysippos'un Sandal Bağlayan Hermes Heykeli
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 397-414 · DOI: 10.37879/belleten.1979.397
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ile Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adlarına yürütülen Perge Kazısı 1977 yılı çalışmaları sırasında Güney Hamamının (I) Palaestra'sında bulunan Hermes heykeli (Lev. I-III) Antalya Müzesinde teşhir edilmektedir (Env. No. 3 . 25 . 77). Uzun yıllardır Side ve Perge Kazılarına yakın ilgi göstermiş ve çalışmalarımızı ziyaretleriyle yakından izlemiş, Side Müzesinin açılış törenine katılmak lütfunda bulunmuş, Türk Tarih Kurumunun değerli Genel Müdürü ve 42 yıldan beri Belleten'in yazı işleri müdürü sayın Uluğ İğdemir'e bu heykel üzerine yazdığım makaleyi 80. doğum yılı nedeniyle armağan etmek istiyorum. Hermes heykelini konu olarak seçmemin nedeni, yapıtın bilim ve sanat açısından büyük önem ve değer taşıması ve Perge heykeltraşlığının bir şaheserini oluşturmasıdır. Kazı sırasında heykele ilişkin 10 parça ele geçirilmiştir. Tüm parçalar kırıkkırığa uyduklarından eksik sol bacağın yerine demir çubuk ilâvesiyle heykel kolaylıkla ayağa kaldırılmıştır. İnce gözenekli beyaz mermerden yapılmış heykelin yüksekliği 1.620 m., plinth yüksekliği 0.150 m., baş yüksekliği 0.230 m., dir. Sol bacaktan başka heykelin elleri eksiktir. Burnun ucu, saçların arasındaki bronzdan kanatların önemli kısımları, uzuv, sağ ayağın burnu ve sandalın kanatları, ayağın altındaki kaplumbağanın başı ve kerykeion'un yukarı kısmı ile sapının ucu kırılmıştır. Kayanın önünde herhalde mermer yetişmediğinden ayrı bloktan işlenerek yerleştirilmiş olan bir kısım da eksiktir. Kaşlar, sağ gözkapağı, dudaklar, çene ve boynun sol tarafında önemsiz ezik ve aşınmalar; khlamys'ün ve vücudun çeşitli yerlerinde önemsiz çentikler vardır. Tüm ayrıntılarıyla belirttiğimiz eksik kısımlara ve berelere rağmen heykelimiz iyi durumda korunagelmiştir.