4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
III. Selim Döneminde Bursa Medreselerinde Disiplin Islahatına Ilişkin Bir Belge
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 761-766 · DOI: 10.37879/belleten.1979.761
Özet
Tam Metin
Bilimsel tarih yazımında belgelere dayanmak gerekir. Belge, tarihsel olayların üzerinde iz bıraktığı her şeydir. Belgeler kanalıyle tarihsel olaylara ulaşılır ve tarihsel gerçeklik ortaya konmaya çalışılır. Geçmiş bir döneme ilişkin ne kadar çok tarihsel olay açıklığa kavuşturulursa, o dönemin gerçek tarihini yazmak o ölçüde mümkün olur. III. Selim dönemi (1789-1807) Osmanlı tarihinde "Nizam ı Cedit" denen yenileşme girişimlerinin uygulanmaya çalışıldığı bir dönemdir. Sosyal, siyasal, askeri, ekonomik alanda olduğu kadar eğitim ve kültür alanında da bu yenileşme akımının izleri görülmüştür. Askeri eğitim alanında önemli bir kurum olan Kara Topçu Okulu'nun (Mühendishane-i Berri-i Hümayun) bu dönemde kurulduğu (1793) bilinmektedir. İlmiye teşkilatının ıslahı için de bazı girişimler yapılmış, örneğin, müderrisliklerin ve kadılıkların satılıp alınmasının önüne geçilmiş, bu görevlere ehil olan kişiler sınavla alınmaya başlanmıştır. Fakat, Ord. Prof. Sayın E. Z. Karal'ın belirttiği gibi "belge azlığı" nedeniyle III. Selim döneminde ilmiye alanındaki ıslahat henüz yeterince ayrıntılı biçimde ortaya konamamıştır.
Turkish Contributions to Scientific Work in Islam
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 715-738 · DOI: 10.37879/belleten.1979.715
Özet
Tam Metin
Mesopotamia and Egypt are the cradles of our present-day civilization. The origins of our science can be traced back to these two civilizations of four or even five thousand years ago. The Greeks inherited the science of these countries, appropriated it eagerly. They also endowed it with greater power of articulation and imparted fresh momentum to scientific work. In their hands scientific knowledge was not only considerably enriched, but it also gained substantially in refinement and theoretical stature. But with the advent of Christianity a period of stagnation gradually set in, and the era called the Dark Ages with all its superstitions and dearth of wellfounded scientific enlightenment began to weigh heavily upon the old classical Mediterranean world and the Near East. The situation changed with the advent of Islam. The history of Islam starts with the Hijra in 622 A. D. In that year Muhammed transferred the scene of his activities from the city of Mekka to Medina. The Prophet died ten years later, but before 650 the Arabs had managed to conquer Syria, Egypt, Mesopotamia, and Persia, and in these rapid conquests religious faith had served remarkably as a motive power for building a gigantic empire.
Ankara Arkeoloji Müzesinde Bulunan Bir Portre Yüzü
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 711-714 · DOI: 10.37879/belleten.1979.711
Özet
Tam Metin
Burada konu olarak aldığımız eser, bronzdan yapılmış bir erkek başının yüzüne aittir. Müzeye, nereden, ne yolla geldiği bilinmemektedir. 134-1-1972 numara ile envantere kayıtlı olan bu eser içi boş döküm tekniğinde yapılmıştır. Yüksekliği 0.28 m. dir. Başın, kafatasının üst ve arka, yan kısımları, kulaklardan itibaren alnın az bir kısım eksiktir. Alnın büyük kısmı, pek az saçlar, kaşlar, gözler, burun, ağız, çene, sakalı mevcuttur. Çehre uzun olup dörtgen şeklindedir (Resim, 1-2). Alın, geniş, yüksek olup hafif öne çıkıktır. Alnın ortasında kişisel hatlarını belirten, uzunlamasına derin bir çizgi vardır. Bu çizginin biraz aşağısından, kaşların ortasına meyilli inen iki derin çizgi görülmektedir. Saçları; alın üzerinde, başın sol yanında pek az küçük parçalar halindedir. Saç telleri ince çizgilerle belirlenmiştir.
Mimar Kasım Hakkında
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 767-808 · DOI: 10.37879/belleten.1979.767
Özet
Osmanlı devri yapı sanatının Mimarbaşıları hakkında bilinenler yetersizdir. En iyi tanınan Mimar Sinan'ın bile hayatı ve eserleri üzerinde daha pek çok aydınlanma bekleyen meseleler vardır. Yalnız Osmanlı sanatının İlk devrindeki mimarlardan Hacı İvaz Paşa ile Klasik devir mimarlarından Davud Ağa, Dalgıç Ahmed Ağa (sonra Paşa), Sedefkâr Mehmed Ağa hakkında bazı belge ve kayıtlar bulunduğundan hayatları bir dereceye kadar bilinmekte, Lâle devri hassa mimari Kayserili Mehmed Ağa ile XVIII. yüzyılda birçok eserlerin yapımında adı geçen Tahir Ağa ise zengin tarih kaynaklarına dayanan birer monografya sayesinde oldukça etraflı surette tanınmaktadır. Fakat bunlar dışında kalanlardan Atik Sinan'ın, Mimar Ayas'ın, Kemalettin ve Hayreddin'in ve daha birçoklarının ne hayatları bilinmekte ne de yaptıkları eserlere dair kesin bilgiler elde edilebilmektedir. Böyle tarihin karanlıkları içinde kaybolmuş Mimarbaşılardan biri de Kasım Ağa'dır.
Bizde Disseksiyon Ne Zaman ve Nasıl Başladı
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 739-760 · DOI: 10.37879/belleten.1979.739
Özet
Tam Metin
Anatomi sözlük anlamıyla yapıyı ve canlı hayvan yapısındaki organlar ve onların karşılıklı münasebetini inceleyen bilim dalı anlamına gelmektedir. Anatomi bilimi bugün disseksiyondan müstakil olarak düşünülemez. Çünkü biz disseksiyon sayesinde anatomik yapıyı öğrenip ona nüfuz edebiliriz. Fakat disseksiyonun anatomi araştırmalarının esasını teşkil etmesi, hatta onsuz anatominin bilimsel çalışmalarını yürütemeyeceğinin anlaşılması hiç de erken tarihlere rastlamamaktadır. İnsanlar eski çağlardan itibaren anatomi ile ilgilenmiştir. Bunun ilk örneklerine Mısır, Mezopotamya, Hint ve Çin uygarlıklarında rastlamaktayız. Daha sonra Yunan uygarlığında bu konuda daha bilinçli araştırmalar yapıldığını görüyoruz. Yunan Dünyasında bu tip araştırma yapanlardan biri de Alkmeon'du (M. Ö. V. yüzyıl).
M. MALLOWAN ve G. HERRMANN; Furniture from S. W. 7 Fort Shalmaneser. Commentary, Catalogue and Plates. Ivories from Nimrud, 1949-1963, fasikül III (London 1974). [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 171 · Sayfa: 635-642
Özet
Tam Metin
1845 yılında Austen Henry Layard ile başlayıp Henry Creswicke Rawlinson, Hormuzd Rassam, William Kennett Loftus ve nihayet Max E.L. Mallowan'ın başkanlığı altında yapılan Nimrud - Kalah kazılarında bulunmuş binlerce parça fildişi, arkeoloji dünyasının devamlı ilgisini çeken konuların başında gelmektedir. Özellikle R. D. Barnett'in geniş kapsamlı araştırmasından sonra Assur, Fenike ve Suriye olarak ekollere ayrılabilen parçaların yayımı yıllardan beri devam etmektedir. Mallowan ve Herrmann tarafından yayımlanan eser ise bunların sonuncusunu meydana getirmekte ve gerçekten bu eşsiz koleksiyonun en ilginç sayılabilecek parçalarını içermektedir. İki büyük bölümden oluşan eserin ilk bölümü "Commentary" adını taşır. Burada önce Salmanassar III kalesinde 21 Mart 1957'de başlayan ilk kazılara bir yürüyüş sırasında tepenin üzerinde Salamanassar III'e ait yazıtlı bir tuğlanın bulunmasından sonra karar verildiğinden ve sonra da fildişi iskemle ya da sedirlerin bulunduğu SW. 7 odasının keşfi ve buradaki kazı faaliyetinin zorluklarından söz edilir. Odanın uzun süren kazısı sırasında fildişi aksamı yağmurdan korumak için sık sık çadır altında çalışılmış, 1957 sezonunun yarısı, 1958'in de tümü (100 gün) bu odanın temizlenmesine ayrılmıştır. Normal bir magazin görünümündeki oda 14.5 x 4.00 m boyutlarındaydı. Buluntuların ele geçirildiği SW. 7 odasının kazısını ikinci dönemde yürütmüş bulunan D. Oates'un (Iraq 21, 1959) yayınladığı ilk raporun bir bölümü aynen verildikten sonra, Mallowan ve Herrmann, bugün Kalah - Nimrud'un olasılıkla bir yıldan fazla sürmeyen aralıkla iki kez yağma edildiğinin açık olduğunu, Assur ve Tarbişu'yu tahrip eden ilk atağın M. Ö. 614 yılında, ikincisinin ise M. Ö. 612'de meydana gelen ve Ninive'yi de yıkan son saldırıya rastladığını, bu iki saldırı arasındaki M. Ö. 613 yılında Nimrud'un yeniden yapımı sırasında da fildişi eşyanın SW. 7 odasında toplanmış olabileceğini bildirirler.
Büyük General, Asil Düşman ve Cömert Dost Gazi Mustafa Kemal
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 171 · Sayfa: 619-634 · DOI: 10.37879/belleten.1979.619
Özet
Tam Metin
Lozan antlaşması imzalandıktan sonra, Türkiye ile İngiltere arasındaki tüm anlaşmazlıklar (Musul sorunu dışında) ortadan kalkıyor; 1926'da bu sorunun da çözümüyle iki ülke arasında dostluk ilişkileri kuruluyor; bu dostluk, Türkiye'deki İngiliz Büyükelçisi Sir George Clerk' in ve Türk önderlerinin içten çalışmalarıyla 1930 başlarında doruk noktasına eriyor; İngiltere Büyükelçisi, İngilizlerin Türklere olan güven ve dostluk duygularını kanıtlamak amacıyla, ya kişisel olarak Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal'e veya Türk yönetimine bir iyi niyet gösterisinde bulunulması için kendi yönetimini sıkıştırmaya başlıyordu. Bu iyi niyet gösterisinin ne olabileceği İngiltere Dışişleri Bakanlığında tartışılırken, Doğu Dairesi yetkililerinden A. K. Helm'in 14 Eylül 1931'de aklına şu fikir geliyordu: "Gaziye dostça bir jestte bulunmamız için yapılan öneriden hemen sonra, Gelibolu (Anafartalar) savaşının resmi tarihini kapsayan yapıtın kimi bölümlerinin elimize geçmiş olması bana şu fikri verdi: bu yapıtın uygun biçimde ciltlenmiş bir suretini Gaziye takdim edersek aynı amaca yardım etmiş olmaz mıyız? Bu denli bir ödülün onu çok sevindireceğine eminim. Gazinin Anafartalar savaşı hakkında konuşurken duyduğu zevkin ne kadar büyük olduğunu kişisel deneyimle saptamış bulunuyorum. Sonra bu yapıtta, Mustafa Kemal'in, yarımadanın savunulmasında önemli ve kesin bir rol oynadığı gösterilmektedir. Bu ödülün dilendiği biçimde etkili olabilmesi için Büyükelçimizce Gaziye takdim edilmesi gereklidir".
ZSUZSA KAKUK (Oku: Juja) "Mai Török Nyelvek I." Bugünkü Türk Dilleri L giriş. Elyazrnası pğaltma. Budapeşte 1976, 140 sahife (Tankönyv kiadö = Ders kitapları yayınevi) [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 855-858
Özet
Tam Metin
Bayan Prof. Zsuzsa Kakuk, Budapeşte'deki Eötvös Loránd Bilim Üniversitesi Felsefe Fakültesine bağlı Türk Filolojisi Kürsüsü başkanıdır. Türkçeyi kusursuz konuşan genç profesör Ardıneth ve Ligeti yanında yetişmiş, Türk - Macar münasebetleri ve bilhassa Rumeli'deki Türk ağızları üzerine değerli eserler vermiştir. Yukarıda adı geçen eserini niçin hazırladığını aşağıdaki sözlerle açıklar: "Türkoloji öğretiminin birinci temel direği, öğrencilerin ders başında, herhangi bir Türk lehçesi ile meşgul olmadan önce genel olarak Türk dünyası ve Türk dilleri (Orta Türk lehçeleri) hakkında fikir ve görüş sahibi olmalarıdır. Biz bunu uyguluyoruz. Öğrenciler, ancak bu yolla Macar Türkolojisinin çok yönlü ve çeşitli Türk kavimleri ve dilleri ile bağlantısı olduğunu kavrayabilirler. Her ne kadar hayli zamandan beri, dış ülkelerde birbiri arkasından çok değerli telhis'e yönelik eserler çıkmış ise de, bunlar üniversite öğretim amacını gütmekten çok, bilimsel bir hedefi çözmeye yöneliktirler. Örneğin: Fundamenta serisinin birinci ve ikinci ciltleri, Handbuch der Orienalistik - Şarkiyat el kitabı, Rusça Sovyet Rusya halkları dilleri (yazıyki narodqf S.S.S.R)'nin Türkoloji ile ilgili ciltlerinde Baskakov, Poppe ve diğer bilginlerin makaleleri üniversitede öğretim amacı gütmezler. Müellifler belli konularda kendi görüşlerini savundukları için, bunlar yardımcı öğretim aracı olamazlar. Macarcada, aradığımız nitelikte tek eser olarak yüz yıl önce yayınlanan Vcıbery Armin'in "Türk Irkı" gösterilebilir. Bu eser Türklüğü ethnolojisi ve ethnografyası ile bir bütün olarak ele alır.
Native Group Clinder Seal Engravers of Karum Ksnish Level II.
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 171 · Sayfa: 573-618 · DOI: 10.37879/belleten.1979.573
Özet
Tam Metin
Nimet Özgüç, The Anatolian Group of Cylinder Seal Impressions from Kültepe, Ankara, 1965 (hereafter AnatGr). Although few specific references will be made to this book, its content, observations and conclusions will be implicit throughout this paper. For example, I do not indicate earlier studies of the style of the Kültepe impressions as they are giyen fully in AnatGr, p. 45, to which add Mebrure Tosun, "Styles in Kültepe Seal Engraving as Expressions of Various Cultural Influences," in Studies in Honor of Benno Landsberger on His Seventy - fifth Birthday, April 21, 1965 (Oriental Institute Publications, Assyriological Studies, 16), Chicago, 1965, pp. 183-188. All references to the seal impressions will follow the catalogue numbers in AnatGr, and of course this study is dependent on the excellent illustrations in AnatGr. It is a pleasure to acknowledge the active encouragement and cooperation of Tahsin and Nimet Özgüç, while I was engaged on this project. For work with the actual tablets I am much indebted to Raci Temizer, director of the Hittite Archaeological Museum at Ankara, and Seyyide Celikkol, curator of the tablets. For similar permission to study the tablets in Istanbul, I am indebted to Necati Dolunay, director of the Archaeological Museums, and the curators of the tablet collection, Muazzez Çığ and Hatıce Kızılyay. This work was accomplished during a study year in Turkey made possible by a fellowship granted by the American Research Institute in Turkey.
Albert Einstein İçin
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 171 · Sayfa: 537-546 · DOI: 10.37879/belleten.1979.537
Özet
Tam Metin
Hemen bütün uygar dünya bugünlerde Albert Einstein'in 100. doğum yıldönümünü kutluyor. Gönül isterdi ki, Türkiye bu kutlamalara etkin biçimde katılsın. Bu konuda pek iç açıcı olmayan durumumuzu hafifçe noktalayarak, Einstein'in büyük buluşları arasında felsefeye, özellikle yöntembilim ve bilgi kuramı alanlarına getirdiği yeniliklerden birkaçı üzerinde durmak isterim. Ad hoc Kuramlar : İlk ve Ortaçağların doğa biliminden Yeniçağ doğa bilimine geçişte, eskinin tersine, ve yerleşmeye başlayan yeni görüşe uygun olarak, ad hoc uydurulmuş kuramlardan kaçınıldığı kabul edilir. Gerçekten, Yeniçağ fiziğinin kurucusu G. Galilei, "bir olayın niçin meydana geldiğini değil, nasıl meydana geldiğini araştırmak isterim" demekle, bu yeni görüşü dile getirmiş ve metodo risalutivo ile metodo compositivo (costitutivo) yu uygulayarak, başka deyimle, olayın ölçülebilir ögelerini ayırdıktan sonra bunları bir matematik fonksiyonda toplayarak, doğa biliminde yeni çığırı açmıştır. Böylece elde edilen doğa yasasının betimsel (descriptif) olduğu öne sürüldü. Oysa ki bilimin amacı betimlemede kalmayıp, olayın - ya da olayların - açıklamasını vermektir deniyordu; (bunu söylerken, açıklamanın, kaplamı salt betimlemeninkinden daha büyük bir betimleme olduğu gözden kaçırılıyordu).