4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
PAOLO PRETO, Venezia e i Turchi (Venedik Cumhuriyeti ve Türkler), Firenze (Floransa) 1975, 554 Sayfa. Facoltâ di Magistero dell'Universitâ di Padova XX. Yayınlayan G. C. Sansoni, Firenze (Floransa) [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 169 · Sayfa: 227-239
Özet
Tam Metin
Venedik Cumhuriyeti'nin yüzyıllar boyunca sürdürdüğü Şark ticareti esnasında XIII. yüzyıldan itibaren karşı karşıya geldiği Türk dünyasına hemen ilgi gösterdiği anlaşılıyor. Venedikliler karşılaştıkları bu yeni gücün ne olduğunu araştırmağa giriştiler. En eski Venedik belgelerinde, Türkler ile yapılacak ilişkilerin neler olması gerektiğine dair kayıtlar bulunmaktadır. Matbaanın geniş okur kitlelerine hitap etmeğe başlamasından sonra da Türkler hakkında basılan kitapların sayısı çoğalmaya başladı. C. Göllner'in sabırlı çalışmaları sonunda derli toplu bilgi sahibi olduğumuz bu yayınlar eski dünyada Türklerin nasıl görüldüğüne dair bilgiler vermektedir. Malzeme vermenin yanı sıra, bilimsel yöntemlerle incelenmesi ve araştırma yapmak isteyenlere yeterli bilgi vermesini istediğimiz kitaplara da rastlamaktayız. Bunlar arasında şimdiye dek eksik kalan İtalyan gözlemcilerinin, bilhassa Venediklilerin nasıl izlenimler taşıdığına ve Türkler hakkında nasıl kanaatler taşıdığına ait bir boşluk şimdi giderilmiş bulunmaktadır. Padova Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Paolo Preto, daha önce müteveffa Tommaso Bertelé'nin İstanbul'daki Venedik elçilerinin oturdukları sarayı incelerken, Osmanlı devleti başkentinde meydana gelen olayları kronoloji sırasıyla bir araya getirdiği bilgilere ek olarak, şimdi yalnız İstanbul'da değil fakat aynı zamanda Venedik kentindeki Türkleri incelemekten başka bu arada Venedik yazın ve düşün dünyasında yapılmış belli başlı yapıtları taramak suretiyle çok değişik bir kitap meydana getirmiş bulunmaktadır.
DIANA GRIMWOOD - JONES DEREK HOPWOOD and J. D. PEARSON, Arab Islamic Bibliography. The Middle East Library Committee Guide, Susse 1977, XVII - 292 Sayfa. İç kapakta ek olarak: Based on Giuseppe Gabrieli's `Manuale di Bibliografia Musulmana'. With the assistance of J. P. C. Auchterloine, J. D. Latham, Yasin Safadi. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 169 · Sayfa: 240-246
Özet
Tam Metin
İslam dünyası için yaptığı kaynakça yayınları ile tanınan J. D. Pearson', iki meslekdaşı ile birlikte büyük bir gereksinmeyi gideren yeni bir yapıt hazırlatmıştır. Eski kuşağın tanınmış İtalyan doğubilimcilerinden Giuseppe Gabrieli'nin bugün için eskimiş olmakla beraber yenisi yazılmayan Manuale di Bibliografia Musulmana (İslam Kaynakçısı Elkitabı) adlı yaptırım yeni yöntemlerle ve birçok eksiğini tamamlayan yayını yapılmış bulunuyor. Aynı tarzda Türk araştırmaları için bir kaynakça beklemekte olduğumuz için, bu güzel yayından yararlanarak düşüncülerimizi ortaya koymak istedik. Kitap bir kişi tarafından değil, çeşitli konuları ele alan araştırıcılar katkısıyla hazırlanmıştır. Böylece bir kişi için kaçınılmaz olan eksiklikler en az sayıya indirilmiştir. Sonuna konulan dizinler, kişi adları ile başlıklar ve anonim yapıtları da içermektedir. Başlangıç sayfalarında (VIII-XII) J. D. Pearson, bu kitaba esas olan G. Gabrieli'nin yaşamı ve yapıtları hakkında bilgi verdikten sonra kitabın amaçlarını açıklamaktadır. Kullanılan kısaltmalar (XIII-XVII) taranan dergilerin sayısına dair bilgi vermektedir. Kısaltması yapılmayanların sayısı kitap içinde bir hayli fazladır.
Arkadaşımız İbrahim Olgun'u Yitirdik
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 169 · Sayfa: 247-249
Özet
Kurumumuzun Osmanlıca uzmanı yazar ve öğretmen arkadaşımız İbrahim Olgun'u 9 Aralık 1978 günü en verimli çağında yitirmenin acısı içindeyiz. Arkadaşımız Kültür Bakanlığı'nın düzenlediği bir toplantıda geçirdiği bir kalp krizi sonunda aramızdan ayrıldı ve 12 Aralık 1978 Salı günü Kurumumuzun giriş holünde düzenlenen bir törenden ve Hacı Bayram Camiinde kılınan cenaze namazından sonra toprağa verildi. Kurumdaki törende Başkanımız Ord. Prof. Enver Ziya Karal şu konuşmayı yaptı : Geçen Cuma günü idi. Sayın Genel Müdür Uluğ iğdemir ile Kurumdan çıkmak üzere idik. Holde İbrahim Olgun'a rastladık. O da çıkmak üzere idi. Yüzünde her zamanki tatlı tebessümü vardı. Bir süre kapının önünde konuştuk. Sonra birbirimize iyi tatiller dileyerek ayrıldık. Kim derdi ki, onunla bu görüşmemiz son olacakmış. Kim düşünebilirdi ki, onun kurumdan o günkü çıkışı son çıkışı imiş. insanoğlu nereye giderse gitsin, nerede bulunursa bulunsun, kaderi peşini bırakmaz, onunla beraber olurmuş. İbrahim'i bu beklemediğimiz sonsuzluk yolculuğuna çıkartan kaderinden başka ne olabilir ki? Öyle sanıyorum ki onun üzerimizde bıraktığı ve daima hatırlayacağımız yüzünü süsleyen o tatlı tebessümü idi. Bu tebessümün arkasında saklı nezaketini ve arkadaşlığını daima hatırlayacağız.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı Belgelerine Göre Osmanlı Padişahı Abdülhamit 48 Saat İçinde Kıbrısı İngilizlere Nasıl Kiraladı
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 725-744 · DOI: 10.37879/belleten.1978.725
Özet
Tam Metin
Kıbrıs Antlaşması : 4 Haziran 1878'de Padişah Abdül Hamit'le İngiltere yönetimi arasında imzalanan ve aynı yıl 12 Temmuzda İngilizlerin Kıbrıs'ı işgal etmelerine yol açan "Kıbrıs Konvansiyonu" (Cyprus Convention) olarak anılan Savunma Antlaşmasının I. maddesi şöyle idi: "Batum, Ardahan, Kars veya bunlardan herhangi biri Rusya tarafından (Türkiyeye) geri verilmezse ve Rusya, Haşmetlû Padişahın Asya'da kesin Barış Anlaşmasınca saptanan ülkelerinden bir bölüğünü bile ileride herhangi bir tarihte ele geçirmek deneyinde bulunursa, İngiltere, bu ülkeleri silah gücüyle savunmada Haşmetlû Padişaha yardımda bulunmayı üstlenir. Buna karşılık olarak, Haşmetlû Padişah, yönetimde gerekli devrimleri daha sonra iki Devlet arasında anlaşmaya varılacağı biçimde uygulayacağı ve Babıali'nin söz konusu bölgelerdeki Hıristiyan ve öteki uyruklarını koruyacağı yolunda İngiltere'ye söz verir. Haşmetlû Padişah, ayrıca, İngiltere'nin kendi üstlenmelerini yerine getirmesi için gerekli ölçemleri (tedbir) alabilmesi için, Kıbrıs Adasının İngiltere'ce işgal edilerek yönetilmesini kabullenir". Görüldüğü gibi Kıbrıs Antlaşmasında siyasal açıdan oldukça önemli hükümler vardı, çünkü bu antlaşma gereğince, İngiltere, Türkiye'nin Asya'daki ülkelerinin bütünlüğünü Rusya'ya karşı korumayı resmen üstleniyordu. 1856 Paris Antlaşmasında üstlenilen Türkiye'nin ülke bütünlüğü güvencesi (garanti) geçersiz bir duruma geldiğinden, İngiltere, bu konuda tek başına davranmak zorunda kalıyordu. Kıbrıs Antlaşması, İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden J. W. Headlam - Morley ve W. J. Childs açısından geniş ölçüde bir askeri üstlenme niteliğinde idi ve o sıralarda İngiliz yönetimi ve Parlâmentosu bu denli üstlenmelere pek yanaşmıyordu. Gerçi Kıbrıs'ın koşullu olarak ve geçici bir süre için işgali İngilizlerce ikinci derecede önemli sayılıyordu. Onlarca asıl önemli olan, İngiliz etki ve yetkisini Türk ülkeleri üzerinde sürdürmek amacıyla Adayı bir üs olarak kullanmaktı. İngiliz etki ve yetkisi şu iki amaca yöneltilecekti: ı . Rus saldırganlığına karşı savunma; 2. Küçük Asya (Anadolu)'daki yönetimde devrim yapılmasını sağlama.
Atatürk Devrimlerinin Temel Ögesi Lâyiklik
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 603-628 · DOI: 10.37879/belleten.1978.603
Özet
Tam Metin
İncelememizin konusu, layik devlet kavramının ve buna bağlı olarak layik hukuk düzeninin açıklanmasıdır. Bu açıklamayı yaparken, Türk toplumuna Atatürk'ün armağanı olan layikliğin, memleketimizdeki tarihsel gelişimi üzerinde kısaca durmanın ve hukuk düzenini layikleştirmenin İslam dinine aykırı düşmeyeceğini, dinsel kaynaklara dayanarak, saptamanın da yararlı olacağına inanıyoruz. Uzun zamandan beri "Hasta Adam" diye anılan ve Birinci Dünya Savaşı sonunda çöken Osmanlı imparatorluğunun üzerinde, Türk milleti tarafından kurulan yeni Türk Devletinin ilk cumhurbaşkanı ve layik cumhuriyet yönetiminin ateşli savunucusu olan ölümsüz Ata'yı anmak için düzenlenen bir toplantıda LAYİKLIK konusunu ele alışımızın nedeni şudur: 1924 Anayasası'nın 2. maddesine 1937 yılında eklenen ve 1961 Anayasa'sının yine 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerinden birisi olarak belirlenen Layiklik, yeni Anayasa'mızın 153. maddesinde işaret edildiği üzere, cumhuriyetin ve devrim kanunlarının temelini oluşturmaktadır. Bu önemli niteliğinden ötürü, layiklik; cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, memleketimizin siyasal ve sosyal sorunlarının odak noktalarından birisi olma durumunu hâlâ korumaktadır. Bu nedenle de, layiklik kavramı üzerinde çeşitli çevrelerde, çeşitli spekülasyonlar yapılarak, büyük çoğunluğu Müslüman olan halkımızın din duyguları, Anayasa'nın metnine ve ruhuna aykırı biçimde sömürülmektedir. Bu arada hemen belirtelim ki, yasal olan ve olmayan toplantılarda veya gösteri yürüyüşlerinde, layiklik ilkesine aykırı olarak ortaya atılan sloganlar ve dolaylı veya dolaysız olarak yapılan propagandalar, birkaç yıldan beri gittikçe tırmanan silahlı şiddet eylemleri kadar toplumun huzurunu bozmakta, devletin varlığını, ülkenin ve milletin bütünlüğünü sarsacak boyutlara ulaşmaktadır.
In the Light of British Foreign Office Documents: How Abdulhamit, the Ottoman Sultan, Leased Cyprus to Britain within Forty-Eight Hours
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 745-760 · DOI: 10.37879/belleten.1978.745
Özet
Tam Metin
The Cyprus Convention : Article I of the Convention of Defensive Alliance - better known as the "Cyprus Convention" - signed between the Ottoman and British Governments on 4th June, 1878, was as follows: "If Batum, Ardahan, Kars, or any of them shall be retained by Russia, and if any attempt shall be made at any future time by Russia to take possession of further territories of His Imperial Majesty the Sultan in Asia as fixed by the Definitive Treaty of Peace, England engages to join His Imperial Majesty the Sultan in defending them by force of arms. In return, His Imperial Majesty the Sultan promises to England to introduce the necessary reforms, to be agreed upon later between the two Powers, into the Government and for the protection of the Christian and other subjects of the Porte in those territories. And in order to enable England to make the necessary provision for executing her engagements, His Imperial Majesty the Sultan further consents to assign the Island of Cyprus to be occupied and administered by England". The above Convention contained provisions of the highest political importance, for by it the British Government had entered into a formal engagement to maintain the integrity of the Turkish dominions in Asia against Russia. The general guarantee of integrity of Turkey incorporated in the Treaty of Paris of 1856 having broken down, Great Britain then acted alone. It was, according to J. W. Headlam- Morley and W. J. Childs of the British Foreign Office', a far reaching military commitment of a kind to which the British Government and Parliament had in those years been very averse.
Preveze Muharebesine İlişkin Belgeler
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 629-666 · DOI: 10.37879/belleten.1978.629
Özet
Tam Metin
İlimle ilişkisi az olan çevrelerde deniz tarihi "yalnız denizcilerin tarihi" sanılır, deniz olaylarının politika ve savaş üzerindeki büyük etkileri pek düşünülmez. Bu olaylar tarih kitapları içine sadece olay ve hamaset örneği olarak konur. Yalnız bizim değil, yabancı devletlerin de tarih yazma anlayışı ta 1890 yılına kadar bu biçimde gelişmiştir. Bunun birinci nedeni insanoğlunun yaradılış karakteridir. İnsanoğlu serüven sever bir yaradılıştadır. Toprakların alınması, şehirlerin yakılıp yıkılması, yüzbinlerce esirin alınması ya da askerin öldürülmesi onun ruhunu daima okşamıştır. Denizleri, topraklar gibi işgal etmek olağan değildir. Bundan ötürü deniz sorunlarına, uzak milletlerin kamuoyları "deniz satveti", "deniz kudreti" ve "deniz ilgi ve çıkarları" gibi denizci terimlerine pek iltifat etmezler. Çoğunlukla savaşlarda ya da savaşlardan sonra sorarlar: "Nedir bu donanma, limanlardan çıkıp yine kalktığı limana dönüyor. Harcadığımız paralar boşuna gitmiyor mu? Ya da gitmedi mi?
XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayânlıkları Ele Geçirmeleri ve Büyük Hânedanlıkların Kuruluşu
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 667-724 · DOI: 10.37879/belleten.1978.667
Özet
Osmanlı İmparatorluğunda XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren köylere dayanarak arazi ve servet kazanan, çiftlikler edinen "âyân ve eşrâf" denilen zümre gittikçe kuvvetlenmekteydi. Önceleri, bunların vilayet idarelerinde önemli bir role sahip olmadıkları, fakat, sancak ve kazalara gönderilen ve beylerbeyleri, sancakbeyleri, kadılar, naipler, mütesellimler, voyvodalar, kethüdayerleri, yeniçeri serdarları gibi görevlilere hitap eden fermânlarda, bu zümreden de yardım istendiği bilinmektedir. XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra Avusturya savaşları sebebiyle, devletin Anadolu'yu boş bırakmasından çıkan iç karışıklıkların arttığı, askerin ulûfelerinin ödenmesinde güçlük çekildiği sıralarda, köylerde ve halkta perişanlık arttıkça, servet yığma imkanı bulan bu kimseler büsbütün kuvvet kazandılar. XVI. yüzyılın sonlarından beri çiftlikler satın alan, tımâr ve zeametleri ele geçiren ve buralara kendi adamlarını yollayan vilâyet âyânı epey zenginleşmişti.
Atatürk Hakkında Ozanlarımızın Söylediği Şiirler (1919-1938)
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 465-494 · DOI: 10.37879/belleten.1978.465
Özet
Türk edebiyatının yeni devirleri üzerinde çalışanlar için ele alınması gerekli konulardan biri de, Atatürk hakkında yazılmış olan eserlerdir; roman, hikaye, tiyatro, v.b. nevi'lerdekilerden daha çok şiirlerde yer-yer bahsedildiği gibi, bütünüyle ona ayrılmış bulunanlar da sayıca az değildir. Böyle şiirlerin çokluğu, bunlardan seçilmiş örnekleri içine alan, sayıca yüze yaklaşan antolojilerin yayımlanmasına yol açmıştır. Söz konusu antolojilerden bir kısmı, tertip bakımından birbirinden ayrılır: Mevzû yönünden sınırlanarak, yalnız marşlara, ağıtlara, çocuklar için şiirlere ayrılanlar, yalnız bir dergide yayımlananları içine alanlar, şairlerinin doğum yıllarına göre sıralananlar v.b. yok değildir. Bunlardan daha çok, şiirlerin hiçbir sınıflandırmaya bağlı kalmaksızın gelişi-güzel harman edildiği antolojiler görülür. Kendine öz tertibi bulunsun bulunmasın hepsinin birleşik yanı, seçilen örneklerden çoğunun gençlerin yazdıklarından alınması, 1928'de Arap harflerinin değiştirilmesinden sonra yayımlananlar olduğudur; Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet'in i'lânı sırasında yazılanlar yok denilecek kadar az olan bu antolojilerde en çok yer alan, kazanılan zaferlerin ve Cumhuriyet'in yıldönümleri, Atatürk'ün ölümü dolayısıyle yazılmış şiirlerdir. Bazı antolojilerde, beş-on şiir dışında kalanları ağıtların teşkil ettiğini görürüz; bunun başlıca sebepleri, Atatürk'ün ölümünden hemen sonra ağıtları içine alan bir eserin, ölüm yıldönümü dolayısıyle böyle şiirlere dergilerde bol-bol yer verilmesi, Sami N. Özerdim'in 1958'de neşredilen eserinin, bu konudaki şiirlerin kolayca elde edilmesine yol açmasıdır.
Kitaplardan Haber [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 781-786
Özet
Taras Hunczak'ın derlediği bu kitap, çeşitli uluslara mensup on Rus tarihi bilgininin, Büyük Ivan'dan Devrim'e değin Rusya'nın yayılması ve küçük Moskova prensliğinin giderek dev Çarlık İmparatorluğu'na dönüşmesi konusundaki yazılarından oluşmaktadır. Değişik uluslara mensup tarihçilerin yaklaşımların' ve görüşlerini yansıtmasına karşın, Taras Hunczak, kitabın birleştirici ve tutarlı bir çerçeveye oturmasını sağlamıştır. Çar Büyük Ivan'dan Ramonov hanedanının düşüşüne değin Çarlık Rusya'nın yayılma siyaseti ele alınırken, Rus İmparatorluğu'na, çeşitli din ve ırklara mensup kitleleri içine alan ve kendisini oluşturan halkların sayıca, imparatorluğun güçlü kurucularından daha çok olduğu bir devlet olarak bakılmaktadır. Kitabın önsözünde, Taras Hunczak, bu eserin, Rus emperyalizminin geniş kapsamlı ilk tarihi olduğunu belirttikten sonra, emperyalizm kavramını, "bir ulusun ya da devletin, diğer uluslar, ülkeler ya da halk grupları üstünde gücünü ve etkisini genişletmesi" olarak anladığını, kitaba katkıda bulunan yazarların, yaklaşımları arasındaki ayrılıklar ne olursa olsun, bu temel anlayıştan yola çıktıklarını ve bu kavramı , tarihsel süreç içinde, içeriğini inceleyerek tanımladıklarını söylemektedir. Kitap iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Rus tarihsel bağlamı içinde, Rus emperyalistik davranışının kökenlerini açıklama çabalarına yer verilmekte; ikinci bölümde ise, Rus imparatorluğu kurucularının, kuzeyde Baltık denizi, güneyde Karadeniz ve Hazar Denizi, doğuda ise Sibirya üzerinden Pasifik Okyanusu'na değin yayılma planlarının uygulanması ele alınmaktadır.