4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
Martti Räsänen
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 164 · Sayfa: 749-764
Özet
Tam Metin
Geçen yılın Eylül ayında Finlandiya büyük dil bilgini ve gerçek Türk dostu Martti Räsänen sessizce bengülüğe göçüp gitti. O Fin kavimleri ile Türklerin aynı menşeden geldiğini bilim yolu ile isbata çalışan bir türkolog idi. Kendisi ile Macaristan'da tahsilde bulunduğum sırada tanışmıştım. 1925 de Fin-Ugor bilim derneği bursu ile, Anadolu'daki ağızları incelemek üzere Türkiye'ye geldiğinde Hars, âsarı-atika ve kütüphaneler müdürü sıfatıyle, eski dosta kılavuzluk etmem gerekiyordu. O tarihlerde Ankara'da otel bulmak güç olduğundan, Samanpazarı semtinde, Maarif Bakanlığının memurları için kiraladığı yarı ahşap evde kendisine yer ayırttım. Hars dairesi eski Sultanî'nin bahçesindeki barakalarda birkaç oda işgal ediyordu. Kadrosu hademelerle birlikte yedi-sekiz kişiden ibaretti. M. R. gibi biz de, yukardan aldığımız irşada göre, yurt sahası çerçevesi içinde anketlere dayanarak ulusumuzun kültürüne dair bilgi topluyor, yarının Müze ve Kütüphaneleri için parlak programlar hazırlıyorduk. Yokluk içinde, bir bakanlığın zor başarabileceği sorunlarla meşgul olduğumuzu gören Martti Räsänen bir aralık "Sizin her parmağınızda on iş var" demekten kendini alamadı.
M. Ö. II. Binyıl Anadolu'sunda Doğal Afetler
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 423-446 · DOI: 10.37879/belleten.1977.423
Özet
İnsan yaşamı, en eski devirlerden beri çeşitli nedenlerle ortaya çıkan ve onun varlığını tehlikeli bir biçimde etkileyen doğal âfetlerle sıkı sıkıya bağlıdır. Burada, bugün dahi Anadolu'nun büyük bir kısmını kasıp kavuran su baskım, fırtına, yıldırım, çığ, kar, soğuk, sıcak, kuraklık, deprem, yer kayması, meteor düşmesi, volkan patlaması (en son M. Ö. VII. binyılda Çatal Höyük'te), yangın, açlık, veba, hayvan hastalıkları, çeşitli bitki hastalıkları, çekirge salgını ve diğer haşereler v.s, gibi felâketleri anımsadığımızda; teknik önlem ve korunma bilgilerinden yoksun olan Hititlerin., doğal güçlerden bugünkünden daha fazla etkilenmiş oldukları kolaylıkla çıkarılabilir. Ekonominin temelini tarım ve hayvancılığın oluşturduğu böyle bir toplumda, doğal güçler herhalde çok daha etkili olmuştur.
Leyla A. Turgut, Ruinenstadte rund um Kuşadası, İstanbul 1975, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu yayını, 182 s. 7. kroki, 61 siyah-beyaz, 19 renkli fotoğraf. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 164 · Sayfa: 784
Özet
Tam Metin
Kuşadası merkez olmak üzere oradan kolaylıkla gidilebilecek 9 antik ören yerini anlatan bu kitap turistler için bölgesel bir rehber niteliğindedir. Kuşadasına geleceklere, yakın çevredeki Efes, Magnesia, Priene, Milet Didyma, Nysa, Aphrodisias, Laodiceia, Hierapolis anlatılmaktadır. Magnesia ve Didyma dışındaki diğer 7 ören yerinin planları verilmiş ve anlatımı kolaylaştıran fotoğrafları eklenmiştir. Kitaptaki siyah-beyaz fotoğraflar yeteri kadar iyi değilse de renkli levhalar çok mükemmeldir. Kitap bir bakıma Prof. E. Akurgal'ı n Türkiye çapındaki kitabını hatırlatıyor (E. Akurgal, Ancient Civilizations and Ruins of Turkey, İstanbul 1973). Eser yalnız turistlere değil o bölgede seyahat edecek arkeologlara da faydalı olacak niteliktedir. Bu nedenle o bölgenin ihtiyacını karşılayacak böyle olumlu bir rehberi hazırlayan sayın L. A. Turgut'u ve bunu yayın alanına koyan Türkiye Turing ve Otomobil Kurumunu kutlarız.
Osmanlı Tarihinde Gizli Kalmış veya Şüphe ile Örtülü Bazı Olaylar ve Bu Hususa Dair Vesikalar
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 507-554 · DOI: 10.37879/belleten.1977.507
Özet
Devletin nüfuz ve kudretine, Padişahın otoritesinin derecesine yine hükümdarın ahlak ve karakterine, devleti idare eden vezir-i azamın (sadr-ı azamın) zekâ ve kiyasetine ve padişahın mukarrib ve musahiplerinin tesir ve oyunlarına göre birçok dikkate şayan mühim hâdiselerin değişik şekilde tarihe aksettirildiği belgelerin incelenmelerinde meydana çıkmaktadır. İşte bu sebeple vak'a-nüvis tarihlerinde gördüğümüz belgelerin siyasi kısım hariç bir kısmının hakikate uymadığı ve hattâ bir kısım ferman-ı hümayunların olaya aykırı bulunduğu görülmektedir. Bilindiği gibi Osmanlı idaresinde ferman padişahın mührünü (tuğrasını) havi emri demektir; fakat bu emir cereyan eden şekline göre Divan-ı Hümayundan yazılan ve nişancı tarafından tuğralanan sadr-ı azamın bilgisi ile yazılmış yazıdır. Bu yazı, olayın şekline ve muhatabının şahsiyetine gerek sadr-ı âzam, gerek sarayda padişahın mukarriblerinin telkin ve tesirlerine ve nihayet padişahın bunlardan birini kabul edip etmemesine bağlıdır. Sadr-ı âzam çok kuvvetli, otoriter ise padişah ona itimaden Divan-ı Hümayundan yazılan fermanı kabul eder, eğer hükümdarın çevresindeki en nüfuzlu ve sevimli olanlar - mesela silâhdar, çuhadar, musahip gibi - tesiri altında ise onun telkini üzere ferman yazılırdı. Bu hususa ait vesikalar çoktur. Bilhassa padişah bizzat alâkadar olmayıp Divan-ı Hümayundan gelen fermanı kabul eden fermanlar görülür. Padişah herhangi bir mesele hakkında olayı takip etmekte ise, onun vereceği emirle ferman yazdın
Yeni Tip Mermer idoller
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 473-476 · DOI: 10.37879/belleten.1977.473
Özet
Tam Metin
Afyon Arkeoloji Müzesinde teşhir edilmekte olan beyaz mermerden yapılmış iki idol, başlarının şimdiye kadar bilinenlerden değişik biçimde işlenmiş olmaları bakımından arkeoloji ile ilgilenenler yanında ziyaretçilerin de dikkatlerini üzerlerinde toplamaktadır. Söz konusu idollerin her ikisi de tesadüfi buluntu olup, birincisi Afyon filmin 16 km. kadar kuzeyindeki Susuz Höyükte (Lev. 1 Res. 1 ) ve ikincisi ise Kusura'da (Lev. 1 Res. 2) sistematik kazıların kapanmasından çok sonra adı geçen müze tarafından satın alma yoluyla ele geçirilmiştir°. Gerek ölçüleri, gerekse yapılışları bakımından Eski Tunç Çağı idollerinden hiçbir ayrılık göstermeyen bu eserlerin başlarının bir yanına birer çıkıntı işlenmiştir. Bu yönden de paralellerinden ayrılık göstermektedir. Kusura örneğinde daha az belirtilmiş olan bu çıkıntıların, idollerde saç veya bir çeşit başlığı mı temsil ettiklerine karar vermek oldukça güçtür, çünki bu çağ Anadolu'sunda idoller, insan biçimli kaplar ve bir heykelcik dışında (örneğin Hasanoğlan ve Horoztepe) insan tasvirlerini yansıtan eserler yoktur. Diğer taraftan, bu çıkıntıların dinsel inançlarla ilgili olabileceği düşünülebilir. Ancak, eldeki veriler bu konuyu aydınlatacak düzeyde değildir. Bununla beraber, bu idollerin genellikle adı geçen çağ insanının dinsel inançlarını yansıtan semboller olarak kabul edilmeleri 4nedeni ile başlarda görülen bu çıkıntıların da dinsel inançlara bağlı bir özelliği yansıttığı göz önünde bulundurulabilir.
Pectorale aus Urartu
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 481-494 · DOI: 10.37879/belleten.1977.481
Özet
Tam Metin
Unter den ersten Funden, die bei Grabungen im Bereich Urartus herausgekommen sind, befanden sich ein goldenes Medaillon und ein silbernes Pectorale, die noch im vergangenen Jahrhundert in das Vorderasiatische Museum Berlin gelangten. Beide spielten seither eine wichtige Rolle bei der Betrachtung des Reiches Urartu und wurden sehr oft und meistens zusammen. abgebildet 1. Sowohl durch die Darstellung als auch durch das edle Metall waren die zwei An11.nger als etwas Besonderes aus den übrigen Funden herausgehoben. Auf beiden Stücken ist eine Adorationsszene mit sitzender Gottheit links und betender Gestalt rechts wiedergegeben; beide sind durch entsprechende Ösen dazu eingerichtet, an einer Kette oder ,hnlichem auf der Brust getragen zu werden. Bis vor kurzem hatte sich der Bestand an urartischen Medaillons nur um wenige Exemplare vermehrt. Bei den Grabungen in Karmir Blur kamen 3 Silberanhmger zutage 2. Von. Bronzemedaillons mit einander Wınlicher Adorationsszene tauchte eines in Privatbesitz auf 3, wWırend das andere bei den Grabungen von Prof. A. Erzen in Çavuştepe herauskam 4. Pectorale dagegen war keines mehr bekanrıt geworden. So erschien es reizvoll und auch möglich, die ganze Gruppe von Brustschmuck zusammenfassend zu betrachten und ihre Funktion als Rang oder Würdeabzeichen zu untersuchen.
Türkiye'de Din Sömürüsü ve Lâiklik
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 565-584 · DOI: 10.37879/belleten.1977.565
Özet
Tam Metin
Genel olarak, dünya işlerini din kuralları ile yönetmemek, dini, kişinin özgürce inanmasına bırakmak diye tanımlanan laiklik kavramının bizde türlü yönlere çekilmesi, din anlayışındaki çelişkilerden ileri gelir. Bu nedenle işin sadece yasal yönünü ele almak konuyu açıklığa kavuşturmaz. Bu nedenle burada önce, bizde İslam dininin çoğu çevrelerde gerçeğe aykırı olarak anlaşılışı, topluma öyle gösterilmek istenişi ve bunların nedenleri üzerinde durmak istiyoruz. Bir ülkede ibadet ve din eğitimi ora halkının kendi dili ile yapılmazsa ve hele dinin gerçek kuralları, bunların asıl nedenleri ve amaçları doğru olarak anlatılmazsa o ülkede din konusu bağnazlığa, biçimselliğe bürünür ve kutsal inançlar sömürüsüne açık bir ortam oluşur. Bir kez bu yol açıldı mı da bundan yararlanan çıkarcı sömürücüler bu ortamın sürüp gitmesi için halkın gerçek din kurallarını öğrenmemesi yolunda ellerinden gelen her şeye başvururlar: Her mahallede Kur'an kursları açıp çocuklara mânâsını bilmedikleri Kur'an'ı ezberleterek onların körpe dimağlarını mahvetmeye, teknik ve yapıcı düşüncenin gelişmesini yok etmeye çalışırlar. Oysa ki Kur'an âyetleri, kişinin ve toplumun yaşam kurallarını onlara bildirmek için Peygamberin kalbine doğdurulmuştur.
Bir Türk Elçisinin Portresi
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 555-564 · DOI: 10.37879/belleten.1977.555
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu tarafından sağlanan bir ödenekle 4-10 Kasım 1973 tarihinde Napoli'de toplanan bir kongreye katılmış, bu sırada buradaki müze ve saraylar da gezmiştim. Napoli sarayının salonlarını dolaşırken bir duvarda XVIII. yüzyıl Osmanlı kıyafetinde iki Türk'ün yağlıboya tabloları ile karşılaştım. Bunlar altlarındaki yazılardan anlaşıldığına göre 1741 ve 1742 yıllarında Napoli'ye gelmiş olan iki müslüman elçidir. Bunlardan biri İstanbul'dan Osmanlı İmparatorluğundan diğeri ise Trablus'dan gönderilmiştir. Bu küçük araştırmamızda bu Osmanlı elçisi ile resminden ve bu resmi yapan ressamdan bahsetmek istiyoruz. Bahis konusu tablolar, Napoli'de Krallık sarayı (= Palazzo Reale) 'nin XII sayılı salonunda bulunmaktadır. Bunların altlarında ressam Giuseppe Bonito tarafından yapıldıkları bildirilerek, birinin 1742'de Napoli'ye kral Charles de Bourbon'un sarayına gelen Türk elçisini (Ambasciotori Turchi venuti a Napoli nel 1742 alla corte del re Carlo di Borbone), ötekinin ise yine 1742'de Napoli'de kral Charles de Bourbon'un sarayına gelen Trablus elçisini (Ambasciotori tripolini venuti a Napoli nel 1742 alla corte del re Carlo di Borbone) tasvir ettikleri yazılmıştır. Biz bu yazımızda hakkında hiçbir bilgi edinemediğimiz Trablus elçisini bir tarafa bırakarak yalnız Türk elçisi üzerinde duracağız.
XVI-XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İdari Yapısında Taşra Ümerasının Yerine Dair Düşünceler
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 495-506 · DOI: 10.37879/belleten.1977.495
Özet
Tam Metin
Osmanlı devletinde taşra ümerasının niteliği ve merkezi hükümetle ilişkilerini anlayabilmek için, bir şehrin merkezini yaptığı bölgedeki yönetim birimlerinin yapısını iyi bilmek gerekir. Çünkü taşra ümerası daha başka bir deyişle şehrin yüksek yöneticileri, sadece kendi şehirlerinin değil, asıl söz konusu birimlerin yönetimlerinden sorumlu kişilerdi. Osmanlı devletinde baştan beri padişahlar bir bölgeye başlıca iki yönetici göndermişlerdir. Taşra ümerasının başta gelen bu yöneticilerden biri, yürütme kuvvetini teşkil eden bey (Beylerbeyi, sancakbeyi) ötekisi de yargı kuvvetini temsil eden kadı'dır. Bey kadının hükmü olmadan hiç kimseyi cezalandıramadığı gibi, kadı da beyin kuvvetine dayanmadan hükmünü uygulayamamakta idi. Kadı hükümlerinde bağımsızdı. Doğrudan doğruya padişahtan emir alırdı ve ona arzda bulunma yetkisine sahipti. Osmanlılar taşra yönetiminde bu kuvvetler ayırımını âdil bir yönetimin temeli saymışlardı.
Some Remarks on Marble Idols of an Unusual Type
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 477-480 · DOI: 10.37879/belleten.1977.477
Özet
Tam Metin
Two idols of white marble displayed at the Afyon Archaeological Museum attrack attention of not only archeaologists, but also visitors by their heads rendered in different shapes from the known ones in Anatolia. Both of these objects are chance fin.ds: the first is from Susuz Höyük (Pl. I. Fig. ı ), which is situated 16 kms. north of Afyon, and the second was found at Kusura (Pl. I. Fig. 2) long after the closure of the scientific excavations and was bought by the museum. Although these idols do not show any differences either in their sizes or manufactures from the Early Bronze Age examples, they display a tapering projection on on.e sides of heir heads that gives them a distinct apparance. The meaning of these projections is unknown and is difficult to determine. They may be taken as a highly stylized hairdress or a head gear, or they are meant to represent a religious symbol.