4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Osmanlı Devleti’nin Kalpazanlıkla İmtihanı (1818-1921)

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 315-356 · DOI: 10.37879/belleten.2020.315
Tam Metin
Osmanlı piyasalarında 19. yüzyıl boyunca kalpazanlık, önceki asırlara nispetle çok daha önemli bir sorun haline gelmiştir. Bu dönemde, yerli ve yabancı kalpazanlar yurt içinde ve dışında ürettikleri sahte Osmanlı sikkeleriyle kâğıt paralarını yoğun bir şekilde piyasaya sürmüştür. Bu nedenle, kalpazanlığa ve tedavülde olan sahte paralara karşı devletin vermesi gereken mücadele her zamankinden çok daha önemli hale gelmiştir. Mücadele, özellikle dâhiliye, maliye ve zaptiye nezaretlerinin öncülüğünde, nispeten diğer idari birimleri de içine alan bir organizasyonla yürütülmüştür. Verilen mücadelede sahte paraların izi sürülerek kalpazanlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu süreçte tesis edilen istihbarat mekanizması mücadelenin temelini oluşturmuştur. Özellikle bu yolla kalpazanlar, sahte para imal ederken veya piyasaya sürerken suçüstü yakalanabilmiştir. İhbarların, muhbirlerin ve taharri memurlarının beslediği istihbarat sistemi, devlet idaresinin takip ettiği ödül politikasıyla daha da işlevsel hale gelmiştir. Kalpazanlıkla mücadelede katkısı olanlara nakit para veya mecidiye nişanı gibi mükâfatlar verilmiştir. Takip edilen ödül politikasıyla, sivil veya memur herkes, daha yüksek bir motivasyon ve duyarlılıkla katkı sağlamaları için teşvik edilmiştir. Ayrıca, para piyasasında bazı düzenlemeler yapılmış, kanunlarda var olan bir kısım açıklar kapatılmış ve kalpazanlık suçunun cezasında büyük oranda artırıma gidilmiştir.

Girit’in “Hakk ve Adl ile Cedîden Tahrîri”: 1705 Yılında Girit’te Yapılan Tahrirler ve Düzenlemeler

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 203-242 · DOI: 10.37879/belleten.2020.203
Tam Metin
Osmanlı topraklarına geç bir tarihte katılan Girit Eyaleti'nde 1650 ve 1670 tarihlerinde iki kez genel tahrirler yapılmıştır. Fakat 18. yüzyılın başından itibaren İmparatorluk genelinde yaşanan sorunlar, adada yaşanan ekonomik problemler ve yeni düzenlemeler bu tarihte adada üçüncü kez yeni bir tahriri zorunlu kılmıştır. 1704 yılının sonlarında başlayan tahrir 1706 yılının Ocak ayında tamamlanmıştır. Bunun Girit'te yapılan son tahrir olduğu anlaşılmaktadır. Ankara Tapu Kadastro Arşivi'nde bulunan üç defterin ilki Kandiye ve Estiya, ikincisi de Hanya ve Resmo sancakları mufassal defterleridir. Üçüncü defter ise kale ve müstahfızan defteridir. 1705 yılına tarihleyeceğimiz bu düzenlemelerle vergi organizasyonu bazı konularda 1670 düzenlemeleri gibi devam ettirilmiş bazı konularda 1650 düzenlemelerine geri dönülmüştür. Toprağın, servetin kaynağı olduğu esasına dayalı organizasyonu esas alınmış, geniş özel mülkiyete müsaade eden haracî toprak uygulaması devam etmiştir. 18. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı genelinde tımarların önemli ölçüde küçüldüğü ve tımar topraklarının padişah haslarına aktarıldığı görülmektedir. Nitekim Girit'te de böyle olmuş ve bu tahrirde çok sayıda köy "cedîd hass-ı hümayûn" olarak defterlere kaydolmuştur. Girit'e ait bu son tahrirde dönemin ruhuna uygun olarak dinsel bir üslup kullanılmıştır.

Mimar Sinan Era Kulliyes in the Ottoman Urban Landscape

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 75-104 · DOI: 10.37879/belleten.2020.75
Tam Metin
The Master Ottoman Architect Sinan, known as Mimar Sinan, produced numerous works of different character, among these, mosques, madrasahs, masjids (prayer rooms), khans (inns), caravanserais, covered bazaars, hammams (bath-houses), darüşşifa (hospitals), imarets (hospices), darülkurra (Koranic schools), sibyan mektebi (primary schools), tekke (lodges), waterways, aqueducts, fountains and palaces. Sinan is an architect that imprinted his mark upon his era by not repeating himself in any of the structures he created. Appointed the head of the Sultan's Society of Architects in 1538, Sinan created a great number of architectural works. Throughout the years of his long career in Ottoman architecture, in which time he produced an expansive typology of works, Architect Sinan also made a major contribution to urban planning. As Chief Architect, Sinan was responsible for many urban activities having to do with wastewater, fire prevention and the repair of many public buildings in Istanbul. Although documentation pertaining to Sinan's concept of the urban environment is scant, an analysis of all his structures suggests the existence of a delicate notion of city planning. Looking into the placement of the structures, their functional distribution within the city, the special roles they play in the general urban landscape, as well as their relationships to each other, it is not difficult to witness the rational conceptualization of a city. This article will attempt to examine the works of Architect Sinan in terms of his perspective on kulliye architecture, analyzing the contributions he made to these structures within the urban fabric, and to review his major kulliyes as intrinsic parts of the entirety of the city.

Diseases, Doctors and Patient-Doctor Relationships in Ottoman Cyprus as Revealed in Sharia Court Records

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 261-296 · DOI: 10.37879/belleten.2020.261
Tam Metin
Throughout history, Cyprus has hosted many civilizations and states due to its strategic location in the Mediterranean. One of them is the Ottoman Empire. The Ottomans conquered the island in 1571 and maintained their rule until 1878. The scholarly attempt to grasp the Ottoman Empire with its all institutional, political, social, economic and cultural aspects has been one of the fields of interest for world historiography. It is obvious that local history studies in the countries experienced the Ottoman rule, would help and contribute to draw a general picture of the Ottoman Empire. In this context, the current work, mainly relying on the religious court records, aims to identify the diseases except the contagious ones such as cholera, plague and malaria. The other aim is to investigate and analyse the doctor-patient relations within social, economic and juridical contexts in Ottoman Cyprus. The results reveal that the overwhelming majority of the doctors operating in Cyprus were in private practice until the second half of the 19th century when the Ottomans started the centralization and modernization of its institutions including the health services, and thus to view the healthcare services as a public service. Although the state did not take responsibility for public healthcare services for public, it had a certain control mechanism on the doctors and their operations.

Tarihte Kaybolmuş Bir Medeniyet: Etrüskler Ve Etrüsk Dini

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 43-74 · DOI: 10.37879/belleten.2020.43
Tam Metin
"Etrüskler" M.Ö. X-I arasında İtalya'da yaşamış bir antik medeniyettir. Bu halk, Etrurya adını verdikleri vatanlarında muhteşem bir medeniyet kurmuş ve MÖ. 625-600 yıllarından itibaren Roma'nın temellerini atmıştır. Romalıların sistematik bir soykırımla yok ettiği bu halktan günümüze çok az şey kalmış ve XVIII. yüzyıldan bu yana Etrüsk köken antropolojik olarak sürekli tartışılmıştır. 2007'den itibaren Etrüsk köken ile Türkler ve Fenikeliler arasında kurulan bağlantı, bu toplumu bizler için daha ilgi çekici bir hale getirmiştir. Etrüsklerin dinine bağlı olduğu en iyi bilinen gerçektir. Tarihçilere göre onlar, bir yandan rahatına düşkün, kendine has bayramları olan, bu festivallerde içip dans etmeyi seven bir halk iken; diğer yandan melankolik, dindar, titizlikle uygulanan çeşitli ritüelleri olan ve kehânete önem veren bir halktır. Onların dini, antropomorfik politeizmdir ve bu din, kesin bir kaderci algıya dayanır. Ayrıca bu din kutsal kitaplara, peygamberliğe, sistematik bir ölüm ötesi anlayışına da sahiptir. Son olarak Etrüsk dininin çağdaşları olan Yunan ve Roma dinleriyle pek çok ortak noktasının bulunduğu bilinmektedir.

Osmanlı ile Karamanlı Arasında Bir Kadın: İlaldı Hatun

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 105-134 · DOI: 10.37879/belleten.2020.105
Tam Metin
İlaldı Hatun, Osmanlı hükümdarı I. Mehmed'in kızıdır. Osmanlı sarayında doğup büyüdükten sonra Karamanoğlu İbrahim Bey'le evlenmiştir. Başka bir deyişle Osmanlı sarayından Karamanlı sarayına gelin gitmiştir. Evliliğin temel nedeni siyasidir. Beylikler arasındaki evlilikler hem ittifakı hem de güçlü olana tabi olmayı ifade ederdi. Buna rağmen anlaşmazlıklar da olabilirdi. İlaldı Hatun, savaşla barış arasında gidip gelen bir kadının öyküsüdür. Zira Karamanoğlu İbrahim Bey ile II. Murad arasındaki savaşlardan sonra arabulucu olmuştur. İlaldı Hatun'un bir diğer özelliği ise onun bir hayırsever olmasıdır. Zira gelirler bıraktığı bir vakıf kurarak hafızların yetiştirilmesini sağlamıştır. 19. yüzyıla kadar vakfın var olduğu anlaşılsa da önemini kaybetmesi nedeniyle ortadan kalktığı düşünülmektedir. Ancak kurduğu vakfın kayıtlarda geçmesi bile aşağıda değinileceği üzere tarihi açıdan birçok bilinmezi açığa çıkarmaktadır.

Kırım Hanlığı Tarihinde “Çoban Geraylar” Meselesi

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 243-260 · DOI: 10.37879/belleten.2020.243
Tam Metin
"Çoban Geraylar" Kırım Hanlığı tarihinde tahta kadar yükselmiş bir soydur. Bununla birlikte, yaygın Kırım tarihçiliğinde, daha doğrusu "asıl" Geraylar'ın hiç değilse önemli bir kısmının rivayetinde "Çoban Geraylar"ın gayri-meşru bir kökene dayandığı ve Geray hânedânıyla kan bağının bulunmadığı tekrarlana gelmiştir. Ancak, bu klişe sorgulanmaya ve dönemin kaynakları yeniden tetkike muhtaçtır. Her şeyden önce söz konusu iddialar esasen buna ilişkin olaylardan bir asrı aşkın zaman sonraki dönemlerin tarihçilerine aitken, çağdaş kaynaklar bunları doğrulamamaktadır. Dahası, "Çoban Geraylar"ın mütekip devirlerde "asıl" yahut diğer Geraylarla esasen aynı imtiyaz ve unvanlara sahip oldukları görülmektedir.

İngiliz Konsolosluk Raporlarına Göre 93 Harbi Sonrası Erzurum Vilayeti’nde Sosyo-İktisadi Hayat (1878-1885)

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 399-449 · DOI: 10.37879/belleten.2020.399
Tam Metin
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sırasında Osmanlı Devleti'nin bazıtoprakları işgal edilmiş, harp devletin hemen hemen tüm kurum ve kuruluşlarını olumsuz etkilemiştir. Bununla bağlantılı olarak özellikle savaşın cereyan ettiği bölgelerde iktisadi ve sosyal hayat olumsuz etkilenmiş, hatta durma noktasına gelmiştir. 93 Harbi sonrası Erzurum'un sosyo-iktisadi yapısı, Erzurum İngiliz Konsolosluğu görevinde bulunan Harry Charles Augustus Eyres, William Everett ve George Pollard Devey'in yazışmaları ve raporlarında geniş yer bulmuştur. Konsolos Augustus Eyres, Erzurum Vilayeti'nin ekonomik yapısı hakkında yıllardır rapor yazılmadığını ve vilayetin ekonomik yapısının ortaya çıkarılmasının önemli olduğunu belirterek özellikle 1880, 1881 ve 1882 yıllarına dair vilayetin sosyo-iktisadi yapısı ile ilgili ayrıntılı değerlendirmeler yapmış, önemli istatistiki bilgilere yer vermiştir. Konsolos William Everett 1882 ve 1883, Vekil Konsolos George Pollard Devey de, 1884 ve 1885 yıllarına dair vilayetin sosyo-iktisadi yapısına dair ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Her üç konsolos da raporlarında karşılaştırmalı bilgiler sunmuş özellikle savaş sonrası Erzurum Vilayeti'nin iktisadi ve sosyal hayatını kaleme almışlardır. Çalışmada temel kaynak olarak kullanılan İngiliz Konsolosluk belgeleri, Erzurum Vilayeti ve çevresinde bulunan diğer yerleşim yerlerinin ekonomik ve bununla bağlantılı olarak sosyal yapısını ortaya koyacak önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışma dâhilinde Erzurum Vilayeti'nin mevcut pazar durumu, yıllık gelirgider kalemleri, Fransa, Avusturya, Amerika, Almanya, İsviçre, İran, İngiltere, Rusya gibi doğulu ve batılı devletlerden ithal edilen ve Erzurum Vilayeti'nden de yabancı ülkelere ihraç edilen, ayrıca Van, Bitlis, Muş, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Halep, Harput, Trabzon, Samsun, Rize, Erzincan, Arapkir, Ayntab, Bağdat, Karahisar, Palu ve Tokat'dan alınan ve bu bölgelere satılan ürünlerin miktarı ve piyasa değeri tablolar halinde verilmiş ve bazı emtianın da önemine binaen ayrıntılı değerlendirmeleri yapılmıştır. Çalışmada Erzurum Vilayeti'nin savaştan ne kadar etkilendiğinin yanında dönem itibariyle vilayetin ticaret potansiyeli de gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.

Yeni Bir Knidos Amphora Tipi: Küçük Knidos Amphoraları

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 503-542 · DOI: 10.37879/belleten.2020.503
Tam Metin
Knidos’ta son yıllarda sürdürülen kazı ve araştırmalarda mezar hediyesi olarak mezarlara bırakılmış küçük boyutlu amphoralar tespit edilmiştir. Mezarlarda görülen bu amphoralarla, kent içindeki kazılarda çok nadiren karşılaşılması dikkat çekicidir. Bu amphoralar uzun silindirik boyunlu, aşağı doğru daralan ovoid gövdelidir. Kaide/dip topaç ya da silindirik görünümlüdür. Form özellikleri ile Standart Knidos amphoraları ve üretici Zenon’un ismiyle tanınan Zenon Amphoraları ile yakın benzerlikler göstermektedirler. Ancak küçük boyutları ile bu tip amphoralar hem standart Knidos hem de Zenon amphoralarından ayrılırlar. Ortalama 30cm yüksekliğinde olan bu amphoraların 2.80- 3.30litre kapasiteleri vardır. Form özellikleri ile Standart Knidos amphoraları ve Zenon Amphoralarını model alan bu yeni tip, M.Ö. 3.yüzyılının ortası ile son çeyreğine tarihlendirilmektedir. Bu amphoralar ile ilgili diğer önemli husus da, bu tipin Helenistik mezarlarda ayırt edici bir noktaya yerleştirilmiş olmaları ve sadece birer örnekle temsil edilmeleridir. Form özellikleri ve boyutları bu amphoraların yeni bir tip olarak tanımlanmalarını gerektirmektedir. Geniş bir coğrafi dağılıma sahip Geç Klasik ve Helenistik Dönem Knidos amphoraları, literatürde iyi tanımlanmış olmalarına rağmen daha önceki çalışmalarda rastlanılmayan ve tanınmayan Knidos üretimli küçük boyutlu amphoralar bu çalışmada yeni bir tip olarak değerlendirilecektir. Bununla birlikte sadece form özellikleri ile değil, aynı zamanda mezarlarda tek örnekle bulunmaları dikkate alınarak, bu yeni tipin mezar hediyesi ve fonksiyonu bakımından da bir inceleme yapılarak küçük amphoraların, Knidos amphora üretimi içindeki yerleri açıklanmaya çalışılacaktır.

İlk Tunç Çağı Çanak-Çömlek Üretiminde Uzmanlaşma: Güneybatı Kapadokya’nın Uzmanlaşmış Üretim Örgütlenmesine İlişkin Yorumlar

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 459-502 · DOI: 10.37879/belleten.2020.459
Tam Metin
Kapadokya’da mesleki uzmanlaşma Paleolitiğin son evrelerinden itibaren görülmektedir. Hammadde kaynaklarına ulaşılabilirlik nedeniyle gelişen bu sıradışı erken dönem örnekler dışında iş bölümü ve tam zamanlı uzmanlaşmanın, ekonomik ve politik örgütlenmede görülen gelişmelerle bağlantılı olarak, aslında İlk Tunç Çağı’nda oluştuğu anlaşılmaktadır. Anadolu genelinde elde edilmiş çanak çömlek, maden ve mimari buluntular, bu dönemde uzmanlaşmış üretimin ne derecede kurumsallaştığını göstermektedir. Son yıllarda yapılan etnografik ve etnoarkeolojik çalışmalar, arkeolojik materyallerin üretim sürecinde meydana gelen izlerden yola çıkarak, buluntuların ait oldukları uzmanlaşmış üretim modelleri hakkında yeni yorumlar yapılmasına imkan sağlamaktadır. Bu çalışmada, değişik uzman örgütlenme modellerini yansıtabilecek üç farklı çanak çömlek türü değerlendirilmekte, etnografik ve etnoarkeolojik çalışmalarda yapılan yeni çözümlemeler ve tanımlar ışığında, İlk Tunç Çağı’nın uzman üretim örgütlenmesinin niteliğine ilişkin yorumlar yapılmaktadır.