4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Mareşal Fevzi Çakmak'ın Hatıraları ve Atatürk

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 81-92 · DOI: 10.37879/belleten.1976.81
Tam Metin
Hürriyet Gazetesinde 10 Nisan 1975 günü başlayıp, kırk gün süren rahmetli büyük komutan Mareşal Fevzi Çakmak'ın anıları, muhtemeldir ki, birkaç ağız ve el değiştirdiği için epeyce yanılgıları içermektedir. Bize, aynı zamanda belge ve gerekçelere göre, düşüncelerimizi ve bazı doğru belgeleri sunmayı ödev saydık. Diler ve umarız ki, bu yazımız, Atatürk'e ve eserlerine saygı ile bağlılık yönünden, aynı zamanda gerçekleri yansıtmak bakımından yararlı olsun.. II.4.1975 tarihli sayıda, Fevzi Paşa'nın, Mustafa Kemal Paşa'yı Filistin Harekatı sırasında kurşuna dizilmekten nasıl kurtardığı anlatılmakta, bu paragraf özet durumunda olduğu için bazı sorular yaratmaktadır. Konuyu bir dereceye kadar aydınlığa kavuşturmak amacıyle şunları belirtmek istiyorum: Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti'ni her bakımdan kötü koşullar altında yakalamıştı. Kısaca değineyim ki, Arap illeri'ndeki cephelerde görevler almış bulunan Mustafa Kemal Paşa, müttefiklerimizin, kendi Ordu ve Ülkemizin elverişsiz, hattâ acıklı durumunu çeşitli raporlarla ilgili Bakanlıklara ve Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya bütün açıklığıyle bildirmişti. O, Osmanlı Devletinin devrini tamamladığını, kesin bir yenilgiye doğru gittiğini anlıyor ve Arapların bile Türk Ordusu'nu arkadan hançerlediklerini görüyordu.

Mohaç Sonrası Türk - Macar Siyasal ilişkileri üzerinde Macar Tarihçisi Géza Perjés'in Bir Değerlendirmesi

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 127-138
Tam Metin
1972 yılı sonbaharında Budapeşte'deki görevim sona erip Ankara'ya dönerken, Macaristan Halk Cumhuriyeti Dış Kültür ilişkileri Enstitüsü Başkanı Sayın Rosta, 1526 Mohaç Savaşından sonra 15 yıllık dönemde Macaristan'ın durumu ve Macar yöneticilerin tutumuna objektif bir yaklaşım niteliğinde tarihsel bir yapıtı Türkçeye çevirttiklerini söyleyerek, bunun bir kopyasını bana vermişti. Géza Perjés adlı Macar tarihçisi "Yolun kenarına itilen ülke" başlıklı bu yapıtında, Mohaç Savaşı ve Türklerin Macaristan'ı işgalinden, bu ülkeyi doğrudan doğruya yönetmeğe başladıkları 1541 yılına dek süren çok çekişmeli ve karmaşık bir dönemini anlatmakta ve kişisel, ilginç bir değerlendirme yapmaktadır. O zamanki Macar yöneticilerini eleştirerek, onların Kanuni'nin Macaristan'ı Türk himayesinde, Türk ve Avusturya imparatorlukları arasında bir tampon devlet biçiminde kalması yolundaki önerisini kabul etmeyişlerinin tarihsel bir yanılgı olduğunu belirten yazar, bunun sonucunda ülkenin birlik ve bütünlüğünü yitirdiğini ve birçok kanlı savaşlara sahne teşkil ettiğini belirtmektedir. Perjés, yapıtının son bölümünde de, 1541'den 1686'ya süren 150 yıllık Türk yönetimi döneminin Macar ulusu için teselli sayılabilecek yönlerini anlatmaktadır.

Ölümünün 4. Yıldönümü Dolayısıyle Prof. Dr. Halil Demircioğlu

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 117-126 · DOI: 10.37879/belleten.1976.117
Tam Metin
Bundan 4 sene önce, 23 Şubat 1972 de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Eski Çağ Tarihi Kürsüsü başkanı ve Türk Tarih Kurumu üyesi Prof. Dr. Halil Demircioğlu'nu yitirmiştik. Halil Demircioğlu'nun kişiliğini ve onun ülkemizde kurup yerleştirmeye çalıştığı Eski Çağ Tarihi Disiplinini bilmeyenlere bu yitiğin ne kadar büyük olduğunu anlatmak oldukça güçtür. Halil Demircioğlu gerek hayatının çeşitli dönemlerinde zamanın ve koşulların gerektirdiği uğraşıları, ve gerekse gerçek Batılı anlamda ve Atatürk'ün göstermiş olduğu yolda ilmini yaptığı Eski Çağ Tarihinde izlediği sıkı metod, gerçekçi bir tarih görüşü, evrensel tarih bilgisi, genel kültürü ve sonuç olarak çevresindeki insanlarla ve özellikle öğrencileriyle olan insancıl ilişkileriyle, kısacası, aile hayatını dahi kapsayan her şeyiyle örnek alınacak insanlardan biriydi. Onun için Halil Demircioğlu'nun özel ve bilimsel hayatının incelenmesinden öğrenilecek çok şeyler vardır.

Alman Halk Oyunlarında "Büyük Türk"

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 71-80 · DOI: 10.37879/belleten.1976.71
Tam Metin
Eşitlik, doğruluk, başkalarının hakkına Saygı gibi nitelikler, bir kişinin gidişinde nasıl erdem oluyorsa, bir halkın toplumsal vicdanında da bu ilkelerin bulunması öylesine halkı erdemli yapar. Türk halkı, her zaman, kendi varlığında bu soylu nitelikleri göstermiştir. Bu soylu niteliklerden biri de barışçı olmaktır. Biliyoruz, eski Türklerde devlet, "il" adını alırdı. Divan-ı Lûgati Türk, "il" in barış anlamına geldiğini gösteriyor. Türk ruhunun barışa, insanlar arasındaki birliğe ne ölçüde duygulu, savaştan ne ölçüde çekingen olduğu, varlığını savunmak için olmayınca, savaşa yanaşmayacağından, kavgaya katılmayacağından anlaşılır. Ayni sözlük, "Türk" ü de şöyle tanımlar: Türk, büyük kahramanlıklar ve özverilikler yaptığı zaman, olağan üstü bir şey yaptığından habersiz görünür: öylesine alçak gönüllüdür. Türk'ün bu alçak gönüllülüğü, yalnız bizim halk oyunlarımızda değil, yabancıların halk oyunlarında da yansımıştır.

İlkçağ Tarihinde Kıbrıs

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 93-116
Tam Metin
İlkçağda Küçük Asya adını taşımış olan Anadolu yarımadası coğrafi mevkii bakımından Asya, Afrika ve Avrupa arasında merkezi bir rol oynadığı gibi, Güney Anadolu kıyılarından 70 km. uzakta, Doğu Akdeniz'in en büyük adası olan Kıbrıs (9.251 km²) da Mısır, Filistin, Suriye, Anadolu ve Ege bölgesi arasındaki deniz yolu üzerinde yer almış bulunmakla, önemli bir bağlantı unsuru olmuştur. Böylece Kıbrıs da dolayısıyla Afrika, Önasya ve Avrupa'nın denizci milletleri arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerde oldukça önemli bir rol oynamıştır. Kıbrıs yeryüzü şekilleri itibariyle güney ve kuzeyden dağlarla çevrili ve ortası çukur olması itibariyle de üç büyük bölge teşkil ederek, Anadolu'ya benzetilmiştir. Esasen jeolog ve coğrafyacıların incelemelerine göre ada, avarız itibariyle Toros sistemi içinde mütalaa olunmakta ve üçüncü jeolojik zamanın genç kıvrımlarına ait olduğu kabul edilerek, dördüncü zaman başlarında dış Toroslar veya Amanoslar'ın bir devamı olmakla Kıbrıs'ın Hatay ilinin dağ ve ovalarıyle bağlılığı ispatlanmaktadır.

Roma'da İs. Ö. II. Yüzyıldaki Reformlar

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 195-228 · DOI: 10.37879/belleten.1976.195
Tam Metin
Roma Cumhuriyet tarihi içerisinde çok önemli yeri olan İs. ö. II. yüzyıl ortalarında yapılan reformları incelerken, bu reformlara neden gereksinme duyulduğuna bir göz atmakta yarar vardır. Roma özellikle II. Kartaca savaşından sonra askeri gücü sayesinde o zamanın dünyasını egemenliği altına almıştı ; bu askeri gücün ana kaynağı köylülerdi. Uzun yıllar savaş alanında kalan köylüler zor durumda kalıyorlardı. Çünkü işleme olanağı bulamadıkları topraklarını elden çıkarmak zorunda kalıyorlar ve proletarya durumuna düşüyorlardı. Bu kez asker olma hakkını yitiren köylü ordunun da zarflamasına neden oluyordu; dünya devleti olan Roma'nın durumu sarsılıyordu. Özellikle İspanya'da 20 yıl süren savaşlar (153-133) durumu daha da kötüye götürmüştür. 146 Yılında Makedonya Roma eyaleti haline getirilmiş, ayni yıl III. Kartaca Savaşı sonunda yakılıp yıkılan Kartaca'nın yerinde Afrika eyaleti kurulmuştu. Bergama kralı Attalos III. 133 de ölümünden önce devletini ve hazinesini miras olarak Roma'ya bırakmış bu topraklar üzerinde de 129 yılında Asia adı ile yeni bir eyalet kurulmuştur. Eyaletlerin ödediği haraç (tribut) ve tabiat kaynaklarından kazanılan ganimet İtalya'nın büyük ölçüde zenginleşmesine yol açıyordu. Roma o zamanın uygar dünyasının ekonomik merkezi haline gelmiş ve bu İs. s. II. yüzyıla kadar böyle sürüp gitmiştir. Ancak Roma'ya akan bu zenginliklerden toplumun bütün sınıfları aynı ölçüde yararlanamıyordu.

Kroisos ve Pamphylia

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 185-194 · DOI: 10.37879/belleten.1976.185
Tam Metin
24 Eylül 1943'ten, ölüm tarihi olan 18 Ocak 1975'e değin, bir ömür boyu denecek kadar uzun bir süre, Pamphylia bölgesinde araştırmalarda ve kazılarda bulunmuş olan değerli hocam Ord. Prof. Dr. ARİF MÜFİD MANSEL'in birinci ölüm yıldönümü nedeniyle hazırlamış bulunduğum bu yazıda, Pamphylia'nın, M. Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında, Lydia kralı ünlü Kroisos (M. Ö. 560-547/46) ile ilişkisini incelemeğe çalışacağım. Bilindiği gibi, bu konudaki yegâne kaynağımız Herodot'tur. Ancak, Herodot'un sözü edilen pasajda verdiği bilgi, gerçekleri ne derece yansıtmaktadır?

Side'de Basılan Amyntos Sikkeleri

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 575-596 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-575
Tam Metin
Üçüncü Mithridates harbini (M.Ö. 88-85) bitirmek üzere Küçük Asya'ya gelmiş olan Roma kumandanı Pompeius, Pontos kralı Mithridates VI. Eupator'u (M.Ö. 1-63) yendikten sonra 64'de Küçük Asya'ya yeni bir şekil verirken Galatia bölgesini de ele almış ve burada oturmakta olan üç büyük Galat kabilesinden Tolistobogların başına tetrarh Deiotaros'u; Tektosagların başına tetrarh Kastor Tarkondarios'u; Trokmilerin başına ise tetrarh Brogitaros'u getirmiştir. Bu esnada bunlardan yalnız Deiotaros kral ünvanını almış, 59'da bu ünvan Roma senatosu tarafından da onaylanmıştır. Brogitaros'un bu ünvanı aldığı tarih 58 senesidir (T. Burgon, Num.Chron. 1846, s. 70. Wroth, BMC Galatia s. XVII). Pompeius bunları, bu sırada Galatiada yaşamakta olan 12 tetrarh ailesinin içinden seçmişti ki bundan böyle her kabilenin başında bulunan 4 tetrarh'ın yerine birisi hüküm sürecekti. Pontos topraklarından bazı parçalar da alan Deiotaros, kısa bir zaman sonra Küçük Ermenistanı da almış ve Pompeius daha hayatta iken Galatia'nın tamamını kendi hâkimiyeti altında toplamıştır.

Alanya Yöresinde Antik bir Liman

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 613-628 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-613
Tam Metin
Antik çağlarda Pamphylia Küçük Asya'nın güneyinde yer alan, kuzeyden Toros'larla çevrili, güneyde ise Akdeniz'e açılan, batısında Lykia, doğusunda Kilikya Trakheia denilen Dağlık Kilikia'nın bulunduğu sahil ovasına verilen addır. Kıyı batıda Khelidoniai'dan doğuda Anamur'a kadar uzanan geniş bir girinti yaparak oldukça büyük bir körfez meydana getirmektedir. Bu körfezden Kıbrıs adasına kadar uzanan bölüme ise İlkçağda "Pamphylia Denizi" adı verilmekteydi. Pamphylia bölgesinin hudutları konusu antik yazarlar arasında olduğu kadar halen günümüz araştırmacıları için de çeşitli görüş ve fikir ayrılıklarına sebep teşkil etmektedir. Kuzeyde teraslar halinde denize doğru inen Toros dağları, güneyde ise Akdeniz, ovayı iki yönden sınırlamak bakımından şüphe götürmezken, batı ve bilhassa doğu hudutları hakkında birbirinden oldukça farklı görüşler ortaya atılmaktadır. Güvenilir antik kaynakların belirttiği gibi genellikle Olbia Lykia bölgesinden evvel yer alan en batı Pamphylia şehri olarak kabul edilir.

The Evolution of Iran as a National State

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 633-644 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-633
Tam Metin
The Persian Empire, the foundation of which by Cyrus the Great we are now celebrating, was dissolved as the result of the Greek invasion under Alexander; it was restored, some five and a half centuries later, by the native dynasty of the Sassanians, who like the Achaemenids before them, had their origins in the south-western province of Fars or Pars, which has given Iran the name by which it is known in the West. The Persian Empire thus restored disputed with the heirs of Alexander, the rulers of Rome and Byzantium, for the possession of Western Asia. The later phase of this struggle is referred to in the Koran: "The Greeks have been defeated in a land hard by: but after their defeat they shall defeat their foes." This is a reference to the war waged against the Byzantines by the Sassanian Emperor Khusrau Parviz, who in the course of a war of more than twenty years' duration, was to extend the boundaries of the Persian Empire to where they had lain in the days of Darius, on the shores of the Mediterranean and the Aegean; it is also a prophecy of the Byzantines' ultimate victory with the triumphal entry of Heraclius into Jerusalem in 629.