4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
1911 - 1912 İtalyan Savaşı'nda Geçmiş Garip Bir Olay
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 160 · Sayfa: 595-598 · DOI: 10.37879/belleten.1976.595
Özet
Tam Metin
İstanbul'da Dışişleri eski arşivinde bu kez yaptığımız araştırmalar sırasında, örneğine az rastlanabilen bir aldatma olayının belgeleriyle karşılaştık. Bilindiği gibi İtalya savaşı, İtalyan hükümetinin Trablusgarbı kendi ülkesine katmak amacı ile Osmanlı hükümetine verdiği ültimatomun reddi ile 29 Eylül 1911 de başlamış ve 20 Ekim 1912 de Uşi antlaşması ile sona ermişti. Savaşın hareketli günlerinden birinde ismi gizli tutulmuş bir adam Berlin Büyük Elçimiz Osman Nizamî Paşa'ya başvurur, İtalyan donanmasını havaya uçurmak imkânına sahip olduğunu söyler. Adam bu gibi işlerde usta bir kişi olmuş olacak ki kullandığı dil ile büyükelçimizi kandırır ve teklif gizli olarak Hariciye Nezaretine şifre ile bildirilir. Bu kez, kanan yalnız Osman Nizami Paşa değil o zaman devlet yönetiminin zirvesinde yer almış olan ünlü kişiler de bu durumda olurlar. Teklifi öğrenince, en ziyade Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın etkilendiği anlaşılmaktadır. Çünkü İtalyan donanması havaya uçurulunca Akdenize hâkim olacak donanmamız ile Paşa az mı iş görecekti? Nihai zafer cebinde demekti. Çekilen 4/17 Aralık 1911 günlü şifre tel de onun imzasını taşıyordu
Cengiz Orhonlu 1927 - 1976
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 160 · Sayfa: 669-686
Özet
Gökyüzündeki yıldızların sayısını henüz erbabı bile öğrenememiş, insanoğlu bunların arasından çok azının ismini saptayabilmişken, her zaman saydıklarımızın da bir elin parmaklarını geçmediğini yakından biliriz. Çevremize baktığımız zaman da ilgilendiğimiz alanda aklımıza gelen isimlerin sayısının ne kadar az olduğunu anlayınca endişe ederiz. Bunu da kusur olarak ya hafızamızda ararız veya toplumun çabuk unutma alışkanlığına bağlarız. Aslında hayatında meydana getirdiği ile gerçekten çevresine yararlı olan acaba kaç kişi geldiğini merak edebilir miyiz? Siyaset alanında, spor alanında ve hatta ilim alanında işgal ettiği mevkiin tam değerini veren kaç kişi ortaya çıkar? Rastlantıların, hatır ve iltimasların hak etmediği yere getirdiği insanların zaman çarkının sona ermesinden sonra unutulmanın korkunç girdabına, bazan yaşarken bile kapıldığım görünce kusur aranılması gereken hususlar çok daha başkadır. Sağladıkları olanakları cömertçe harcayanların, bulundukları zemini iyi seçememelerinde hem kendileri hem çevreleri ne kadar kusurlu sayılırsa sayılsınlar veya rastlantı desinler kendi bilecekleri husustur. Fakat kişi kendisine tevdi edilen rütbe ve seviyenin tam hakkını verirse, hem hayatta hem de kendisinden sonra anılan bir ad bırakması doğaldır. İşte Haziran ayının ortalarında kaybedip ebedi istirahatgâhına yolcu ettiğimiz Cengiz Orhonlu, sahip olduğu mevkilere emin adımlarla ilerleyip, her zaman daha iyisini vermeğe ve yaratmağa çalışan bir isim olarak Türk tarihçiliği alanında imzasını ebedileştiren bir kişi idi.
Türkiyenin Irk Tarihi
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 159 · Sayfa: 387-402 · DOI: 10.37879/belleten.1976.387
Özet
Belleten'in bu sayısında Almanca metin olarak yayınlanan bu yazının Türkçe kısa bir özetini yapmadan önce bir açıklama gerekiyor: Türkiye'nin ırk tarihi (Rassengesciehte der Türkei), Münich Üniversitesi antropoloji ve insan genetik'i enstitüsü (Institut für Anthropologie und Humangenetik) direktörü müteveffa Ord. Prof. Dr. Karl Saller'in nezareti altında onbir ciltte yayınlamayı planladığı ve R. Oldenbourg Verlag - München und Wien basım evi tarafından yayınlanacak olan, insanlığın Irk Tarihi (Rassengeschichte der Menseheit)'in 2. cildinde yer alacak ve basılacaktı. (yalnız I. cildin bir fasikülü 1968 yılında basılmıştır). Bu vesile ile belirtmek isterim ki bu büyük yapıt 34 bilim adamı tarafından dünyanın çeşitli coğrafik bölgelerindeki 22 ülkenin Irk Tarihi üzerine antropolojik çalışmaları kapsayacaktı. Ancak değerli bilginin vakitsiz ölümü geri kalan yazıların bu arada benim Prof. K. Saller'in isteği üzerine yazmış olduğum bu çalışmanın yayınlanmasına olanak bırakmadı.
İdeal bir Sumer Annesi
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 159 · Sayfa: 403-422 · DOI: 10.37879/belleten.1976.403
Özet
M. Civil JNES 23 (1964) te 50 satırı aşkın "Ludingirra'run annesine haberi" olarak isimlendirilebilecek değişik bir Sumer kompozisyonunu yayınladı. Hemen tam olan metin A, B, C, ve D olarak gösterilen dört nüshaya dayanmaktadır. M. Civil'in metin üzerindeki bu çalışması, en iyi Sumerologları dahi tatmin edecek nitelikte olup fevkalâde bir makale, derinliğine inilmiş, açıklayıcı ve güvenilir bir çalışmadır. Fakat şu muhakkak ki, birçok Sumer edebi kompozisyonlarında kelimelerin, kelime guruplarının, satırların ve bölümlerin küçümsenmeyecek bir kısmı değişik ve belirgin değildir. 1968 yılında J. Nougayrol Ug (aritica) V de, Ugarit kazılarında bulunmuş büyük bir tablet üzerinde (R. S. 25, 421) bu kompozisyonun normal ve fonetik Sumerce ile yazılmış, Akatça ve Hititçeye çevrilmiş tam metnini yayınlamıştır. M. Civil'in henüz baskıda olan yazısını, KUB 4, No. 2 (E olarak gösterilmiştir) ve KUB 4, No. 97 (F olarak gösterilmiştir) kullanmak suretiyle J. Nougayrol'un çok dikkatli bir şekilde yapmış olduğu çalışma, bu metnin anlaşılması için pek çok katkıda bulunmuştur.
Türk Kurtuluş Savaşı'nın Tarihsel Konumu ve Niteliği
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 160 · Sayfa: 599-616 · DOI: 10.37879/belleten.1976.599
Özet
Tam Metin
Tarihçi için en güç iş, yakın geçmiş üzerinde kalem oynatabilmektir. Hele bu, bir de kendi ulusunun yakın geçmişi ise, nesnel kalma gerekliliğinin bilincinde olan tarihçinin durumunu daha da zorlaştırır. örneğin, yakın geçmişin sorumluluğunu taşıyan kişilerin ya da onların kuşağından muvafık-muhalif hatta minnettar-kindar insanların tüm duygu ve düşünceleriyle yeni kuşakları etkileyerek ya da karşılarına alarak yaşamakta ve kavgalarını sürdürmekte bulunması, olayların akışındaki yavaşlamalar, sapmalar, çapraşmalar ve kesintiler dolayısıyla toplum çoğunluğunun bir türlü ağırlığı siyasada ve yönetimde duyulan ortak bir bulunçsal yargıda birleşememiş olması, kurumların ve yasaların henüz objektif görüşler belirtilmesini hoş gören bir niteliğe kavuşmaktan uzak ve gerçeklere ışık tutacak en önemli resmi belgelerin hala kilitli kasalarda sır olarak kalması gibi nedenler, ciddi tarihsel incelemeler ve değerlendirmeler yapmayı olanaksız kılan etkenler olur.
T.B.M.M. Hükümeti Umur-ı Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk'in 1922 Martında Yaptığı Avrupa Gezisi ile İlgili Anılar
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 160 · Sayfa: 617-668 · DOI: 10.37879/belleten.1976.617
Özet
Tam Metin
Bu yazıyı Dr. Salahi R. Sonyel'in Belleten'in Nisan 1975 (Sayı 154) nüshasında yayınlanmış olan "Son Osmanlı Padişahı ve İngilizler" başlıklı yazısı üzerine kaleme aldık. Sultan Vahidettin'in hiyanet ve aşağılığının yeni bir örneğini bu yazıda görmekteyiz. Padişah ülkeyi Sevr (Sevres) Antlaşmasının öldürücü hükümlerinden kurtarmak için savaşan T. B. M. M. Hükümeti Hariciye Vekilinin evrakını çaldırtıyor, fotokopilerini çektirtiyor, bunları bir yaveri ile İngiliz Yüksek komiserliğine, yani o sırada Türklüğün en büyük düşmanını temsil eden makama gönderiyor ve asıl evrakı yerli yerine koyduruyor. Dikkate değer bir yön de Vahidettin'in kendini Yüksek Komiserin düzeyinde görmediği için olacak zarfı ona değil, baştercüman vekiline yollamasıdır.
Rassengeschichte der Türke
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 159 · Sayfa: 353-386 · DOI: 10.37879/belleten.1976.353
Özet
Die Rassengeschichte der Türkei beginnt mit der prahistorischen Besiedlungsgeschichte der Türkei. Der Anfang der Menschenund Zivilisationsgeschicnte Anatoliens geht bis in die vierte Eiszeitperiode, das Pleistozan, zurück. In seinem 1939 veröffentlichten Werke nimmt Franz Weidenreich Kleinasien hinsichtlich seiner polyzentrischen Entwicklung als cin wahrscheinlich mit europffischen Rassen im Zusammenhang stehendes Ursprungszentrum an, doch setzt er für die Neger Süd - und Ostafrika, für die Nordmongolen Nordchina und für die Australier und Melanesier die Sunda - Inseln als hypothetische Ursprungszentern an. gszentern an.
Uluslararası Tarih Bilimleri Komitesi ile II. Dünya Savaşı Tarihi Komitesinin Ankara'da Yaptığı Toplantılar
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 160 · Sayfa: 727-728
Özet
Türk Tarih Kurumu'nun üyesi bulunduğu Uluslararası Tarih Bilimleri Komitesi büro toplantısını, Kurumun davetlisi olarak, 6-9 Eylül 1976 tarihleri arasında Ankara'da yaptı. Bu toplantının daveti 22-29 Ağustos 1975'de San Francisco'da toplanan XIV. Uluslararası Tarih Bilimleri Kongresi sırasında Kurumumuzun delegeleri tarafından yapılmıştı. Toplantıya Komite'nin 13 kişilik Yönetim Kurulu Üyeleri katıldı. Çalışmalara 6 Eylül 1976 günü saat onda Kurumumuzun Genel Kurul salonunda Türk Tarih Kurumu Başkanı Ord. Prof. Enver Ziya Karal'ın konuşmasiyle başlandı. Daha sonra Türk Tarih Kurumu Asbaşkanı Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal büro toplantısının hazırlıkları ve bu toplantının Türk Tarih Kurumu açısından önemi hakkında kısa bir konuşma yaptıktan sonra Komite Başkanı Prof. Dr. Karl Dietrich Erdmann Fransızca, İngilizce ve Almanca olarak yaptığı konuşmada Türk Tarih Kurumuna teşekkür ederek komitenin kısa tarihini, Genel Sekreter Prof. Dr. Michel François'nin çalışmalarını, Komitenin gelişmesi için neler yapılması gerektiğini anlattıktan sonra sözlerini Atatürk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" vecizesini İngilizce ve Türkçe tekrarlayarak bitirdi. Komite daha sonra kapalı olarak büro toplantılarına başladı.
Türk Tarih Kurumu Genel Kurul Toplantısı (23 Nisan 1976)
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 160 · Sayfa: 687-726
Özet
Türk Tarih Kurumu'nun 1976 yılı olağan Genel Kurul toplantısı 23 Nisan 1976 Cuma günü saat 10'da Kurum merkezinde yapıldı. Saat 9,30'da üyeler Atatürk'ün Anıt-Kabrini ziyaret ederek saygı duruşunda bulundular ve bir çelenk koydular. Kurum Başkanı Ord. Prof. Enver Ziya Karal Anıt-Kabirdeki deftere şunları yazdı : "Atatürk! Kurmuş olduğun Türk Tarih Kurumunun üyeleri bir defa daha senin ülküne ve ilkelerine bağlı kaldığımızı tekrarlamak için huzuruna geldik. Ülkün ve ilkelerin yaşayacaktır". Kurum merkezine dönen üyeler saat ı o'da Genel Kurul toplantısına katıldılar. Başkan Ord. Prof. Enver Ziya Karal çoğunluğun bulunduğunu söyleyerek kısa bir konuşma ile Genel Kurul toplantısını açtı. Bir ameliyat geçirmiş olması dolayısiyle bu toplantıya katılamıyacağını bildiren Ord. Prof. Besim Darkot'un yazısı okundu: Kendisine bir sağlı k dileği telgrafı çekilmesine karar verildi. Geçen yılki toplantıda şeref üyeliğine seçilmiş olan İsmail Hakkı Okday'dan gelen ve yaşlılığı, sağlık durumu nedeni ile üyelik beratını almak üzere yapılan çağrıya uyamıyacağını bildiren yazı okundu: Sağlık dileği telgrafı çekilmesine ve beratının münasip bir vasıta ile kendisine gönderilmesine karar verildi.
"Türk" Kelimesinin Menşei Hakkında Bir Nazariye
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 239-248 · DOI: 10.37879/belleten.1976.239
Özet
Tam Metin
Birçokları "menşe" ile "mana"yı ayırt etmezler. Öyle yazılar bilirim ki, başlıkları "Türk kelimesinin menşei" olduğu halde, şu cümle ile nihayet buldukları görülür: "Demek oluyor ki, Türk kelimesinin manası kuvvettir". Bu yazımızın amacı "Türk" kelimesinin manasını değil, menşeini ortaya koymaktır. Bilindiği gibi, "Türk" kelimesinin menşeini Kaşgarlı Mahmut Nuh Peygamberin bir torununun adına, Arap yazarları Ye'cuc Me'- cuc efsanesine, Klaproth ile Hess gibi bilginler ise, bir Çin kaynağına dayanarak, miğfer biçiminde olan bir dağın ilham ettiği bir kelimeye bağlarlar (Tukiüe). Bu izahlara Vambéry'nin ileri sürdüğü ve Munkasci'nin katıldığı görüşü, yani "türemek" fiili ile ilgili teoriyi eklemek mümkündür. Fakat Türkologların çoğunun Müller'in nazariyesini benimsemeğe eğilim gösterdikleri görülmektedir. Bu bilgin, Uygur metinlerinde "türk" hecesini tesadüfen "erk" ile yan yana bularak, bunun "kuvvet" anlamına geldiğini kabul etmiştir. Barthold ise, bu görüşe katılarak, kelimenin muhtemelen bir sülâle adı iken, önce kabile, daha sonra millet adı halinde genelleşmiş olduğunu iddia etmiştir. Thomsen ile Nemeth de bu iddiayı kabul etmişler ve böylece bu görüş, tartışılmaz bir gerçek gibi, ilmi eserlere ve ansiklopedilere geçmiştir.