4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Bursa Arkeoloji Müzesinde Bulunan Kültepe Tabletler

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 175-184 · DOI: 10.37879/belleten.1976.175
Burada üzerinde çalıştığımız tabletler, 1958 yılında müzeye satın alınma yoluyla girmiş bir kısım Kültepe tabletidir. Bursa'yı ziyareti sırasında hocamız Prof. Dr. Emin Bilgiç tarafından tetkik edilmişler, üzerlerinde başkaca bir çalışma yapılmamıştır. Bir grup müzeci meslektaşımızla gittiğimiz Bursa'da, müzeyi ziyaretimiz sırasında, varlıklarından haberdar olunup, tetkik ve ciddi bir çalışma hususundaki dileğimiz, sayın Müze Müdürü Altan Akat tarafından olumlu karşılanmış ve aslen müzede görevli Sümerolog arkadaşımız Ergin Horasanlı ile müştereken etüt yapmamız uygun görülmüştü. Tabletlerin, Kültepe'den ne yolla müzeye geldiği belli değildir. Ancak, bir kısım özel tasarrufa tabi Kültepe tabletleri gibi, elden ele dolaşarak müzeye geldiği hususu daha akla yakın bir ihtimaldir. Tabletler şekil, yazı karakteri ve mevzu bakımından incelendiği zaman, neşredilmiş binlerce Kültepe tabletinden farklı olmadıkları kolayca görülmektedir. Bütün olarak ele alındıkları zaman, tabletler, kapsadıkları konu dışında fazla bir şey vermemekle beraber, kırık olan zarf parçasındaki Ba-ab-ilim = Babili yer ismi (3775 zarf parçası) Kültepe metinlerinde ilk defa geçmesi nedeniyle önemlidir.

Türklerin Sanat ve Edebiyatı

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 159 · Sayfa: 479-502 · DOI: 10.37879/belleten.1976.479
Tam Metin
Doğu Sanatı Milli Müzesi Müdürlüğü, Prof. Jorge Gastan Blanco Villalta'ya ait olan bu çalışmayı sunmaktan zevk duyar; bu suretle sanat, felsefe ve tarihe dair konuların ikinci yayını ile kültürel geliştirme programı tamamlanmış bulunmaktadır. Daha önce belirtildiği üzere, bunların hemen hepsi, bu müzede verilmiş olan konferanslara tekabül etmekte ve müdürlük bunları önemli saymaktadır. Arjantin diplomatı, Prof. Jorge G. Blanco Villalta halen ülkemizin Türkiye'deki Büyükelçisidir. Edebiyat ve tarih alanındaki çalışmaları ile, inceleme ve araştırma yapan kimselerce, geniş ölçüde bilinmektedir. O, dile kolaylıkla hâkim olmakta ve ele aldığı konuları büyük vukufla işlemektedir. Türkiye'de uzun süre ikametinin semeresi olan Türk tarihi, sanatı ve edebiyatı hakkındaki direkt bilgisi sayesinde şu eserleri geniş ölçüde yayınlanmıştır: "Türk Halkı", "Şimdiki İstanbul Tabloları", "Atatürk, Yeni Türkiye'nin Kurucusu" (Bunun 1966'daki son baskısı "Atatürk" başlığıyla yayınlanmıştır), "Muasır Edebiyat" ve "Türk Mucizesi". O, 'La Nacion" gazetesinde ve diğer gazetelerde birçok makale yayınladı ve Türk tarihi ve estetiği ile ilgili olarak bir çok konferans verdi ve kurslar düzenledi.

Fütüvvetçilikle Ahiliğin Ayrıntıları

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 159 · Sayfa: 423-438 · DOI: 10.37879/belleten.1976.423
Tam Metin
Son kırk elli yıldan beri sözü edilen, yerli ve yabancı yazarlarca, üzerinde kısa ya da uzun yazılar yazılan Anadolu Ahiliği, gerçekten ekonomik, politik ve sosyal yönlerden önemli değer taşıyan bir konudur. Bu örgütte önemli rol oynamış ünlü ahiler hakkında bazı dağınık bilgilere sahip olmakla birlikte, bir kurum olarak işleyişi üzerindeki ayrıntılı bilgileri, XIV. yüzyılda Osmanlı hükümdarı Orhan zamanında (saltanatı : 1326 - 1359) Anadolu'yu dolaşan Tanca'lı gezgin İbn-i Batuta'nın (1304 - 1369) seyahatnamesinde izlediğimiz Anadolu Ahiliği, ilk sıralarda, özellikle XIII. yüzyıl başında İslam aleminde ün salmış bir kuruluşun yani fütüvvetçiliğin Anadolu'daki bir uzantısı sanıldı. Fütüvvetinkinden ayrı özellikleri bulunduğunu kabul edenler de onun, İran'dan ya da Suriye'den örnek alındığını, kopya edildiğini yazmışlardır. Oysa ki, tüzükleri bakımından fütüvvetçilikle bazı benzerlikler göstermesine rağmen ahilik, Türk konukseverliğinin, yiğitliğinin ve başkalarına yardım duygusunun bir ürünüdür.

Yavuz Sultan Selim'in Kızı Hanım Sultan ve Torunu Kara Osman Şah Bey Vakfiyeleri

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 159 · Sayfa: 467-478 · DOI: 10.37879/belleten.1976.467
Osmanlı Padişahları lüzumu halinde bizzat kendileri Müslüman veya Hristiyan hükümdar ailelerinden birisinin kızıyla evlendikleri gibi oğullarım da Müslüman hükümdar ailelerinden birisinin kızıyla evlendirirler ve kendi kızlarını da devlet siyaseti kabı Anadolu'daki hükümdar ailelerinin erkekleri ve devletinin askeri hizmetinde bulunan münasip değerli bir şahısla evlendirirlerdir. Mesela Muradı Hüdavendigar, kızı Melek Hatun'u Karaman hükümdarı Alaaddin Bey'e ve İkinci Sultan Murad kız kardeşlerini yani Çelebi Sultan Mehmed'in müteaddit kızlarından her birini Karaman Oğulları hanedanından Ali, Isa ve İbrahim Beylere ve diğer bir kız kardeşini Candar Oğlu İsfendiyar Beyzade İbrahim Bey'e ve diğer bir kız kardeşini yine Candar ailesinden Kasım Bey'e ve yine bir kız kardeşini Vezir-i azam Çandarlı Zade Halil Paşa'nın kardeşi Mahmud Bey'e ve Sultan İkinci Murad ismini bilemediğimiz bir kızını timeradan Karaca Bey'e vermişlerdir.

Kahire'de Yapılmış Bir Hümâyünnâme'nin Minyatürleri

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 159 · Sayfa: 439-466 · DOI: 10.37879/belleten.1976.439
Tam Metin
Kelile ve Dimne adlı meşhur hayvan masallarının bir Osmanlı varyasyonu olan Hümâyûnnâme, onaltıncı yüzyılda onun Farsça nüshası Enver-i Süheyli'den 'Ali Çelebi denen 'Alî b. Şâlih tarafından seçili bir nesirle Türkçeye çevrilmiş ve Kanunî Sultan Süleyman'a (1520-1566) takdim edilmişti. Bidpay veya Beydaba'nın masalları adıyla tanınan Kelile ve Dimne orijinal olarak Sanskritçe yazılmış (Panchatantra) bir hikâye kitabı olup Sasanî Şahı Hüsrev Anüşirvân zamanında (531-579) İran'a getirtilmiş ve Pehlevice'ye çevrilmişti. Bu eser 750 civarında 'Abbâsi Halifesi el-Mansur zamanında 'Abdullâh ibn el-Mukaffâ tarafından Arapça'ya çevrilmişti. 1150'de Nasrullah bu hikayeleri Farsça'ya çevirmiş ve Gazne sultanı Behramşah'a ithaf etmişti. Doğu edebiyatnda son derece popüler olan bu eser onbeşinci yüzyıl sonunda 'Ali Şir Nevai'nin saray vaizi olan Hüseyn Va'iz Kâşif'i (ölm. 910 H./1504 M.) tarafından yeniden yazılmış ve Hüseyn Baykara'nın veziri Ahmed Süheyli'ye izafetle Enver-i Süheylî adını almıştı.

Une Théorie sur l'Origine du Mot "Türk"

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 229-238 · DOI: 10.37879/belleten.1976.229
Tam Metin
On confond souvent "origine" et "signification". Je connais maint article qui s'intitule "Origine du mot Turc" et se termine par une phrase comme celle-ci: "Donc, le mot Turc signifie force". Aussi bien, n'est-ce pas la signification, mais l'origine du mot "Türk" que cet article se propose de rechercher. On connalt l'explication de Mahmoud Kashgari, faisant yenir ce mot du nom d'un petit-fils de Noé, celle des auteurs arabes, qui le font remonter à Gog et Magog, celle enfin de Klaproth et de Hess, qui, se basant sur une source chinoise, prétendent que le mot aurait été inspiré du nom d'une montagne en forme de casque (tou-kiue). A ces explications, il y a lieu d'ajouter la théorie de Vambéry, acceptee par Munkacsi, qui relie le mot "türk" au verbe "türemek" (se faire jour, naitre, apparaître).

Timur Tarihi Hakkında Araştırmalar

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 249-286 · DOI: 10.37879/belleten.1976.249
Tam Metin
Timur ve imparatorluğu hakkında bugüne değin ülkemizde tarih metodolojisine uygun bir monografya çalışması yapılmamıştır. XIII. yüzyılın başlarında Asya'nın içlerinde çıkmış, insanlığın bir kısmının tarihinde etken rol oynamış, Moğol devletinin bu yöredeki kalıntılarının siyasal iktidar olma güçlerini yitirdikleri XIV. yüzyılın ilk yarısında Timur'un çıkışı Asya ve Yakın-doğu tarihinde yeni bir dönemi başlattırmıştı. Hiç şüphe yok ki, Türkiye de bu yeni durumdan yine etkilenmiş; Moğolların Anadolu Selçuklu devletini yıkmalarından sonra Türkiye'de yaşanan fetret devri, siyasi bütünleşme sürecini henüz tamamlamamış bu ülkede, daha değişik biçimde bir kez daha ortaya çıkmıştı. Ancak hemen değinmek gerekir ki, Timur ve imparatorluğuna dair yapılacak bir monografya çalışması birkaç ciltlik bir eser olabilecek niteliktedir. Bu nedenle topladığımız malzemeleri, Timur tarihini bölümler halinde inceleyerek değerlendirme yolunu uygun görmüş, sonradan bunları bir araya getirmenin yerinde olacağını düşünmüştük. İşte bu senden ilk araştırmamızı, şimdiye dek yayınlanmamış 1395/96 tarihli bir Timur mektubu ile birlikte "Türkiye ve Yakın-doğu üzerinde 1393/94 Timur tehlikesi" başlığı adı altında 1973'de yayımladık (bk. Belleten 146 (1973) S. 159-190). Şimdi bu yazımızın devamı niteliğindeki ikinci araştırmamızı sunarak böylece, özellikle Türkiye ve Yakın-doğu açısından geniş kapsamlı sonuçlar getiren, istilâ ve işgal hareketini hazırlayan bir dönemin siyasi tarihini genel hatları ile aydınlatmak istiyoruz.

Die Geometrischen Vasen Aus Dirmil

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 49-54 · DOI: 10.37879/belleten.1976.49
Tam Metin
Die 1963 in Dirmil (Karien) gefundenen geometrischen Vasen nehmen innerhalb der westanatolischen Töpfereikunst durch Form und Verzierung eine Sonderstellung ein. Aus dem gleichen Gebiet stammen die schon veröffentlichten Funde geometrischen Stils von TurgutLagina und Beçin (s. S. 9, 14, 16). Verglichen mit den Dirmil-Gefaßen sind sie jedoch als zweitrangige Arbeiten zu betrachten, und zwar sowohl in der Verarbeitung als auch in Form und Schmuck. Die im Vergleich mit Turgut-Beçin-Ware erstklassigen Dirmil-Vasen verdienen auch aus anderem Grunde Beachtung. Wahrend die karischen Stadte im Binnenland der Halbinsel von Halikarnassos, wie Turgut und Beçin, durch ihre Lage nur wenig von anderen geometrischen Töpferei-Zentren beeinflufit werden konnten, ist dieser EinfluB auf die Küstenstadte als wesentlich umfangreicher vorauszusetzen. Dirmil, an der agaischen Küste gelegen, hat von protogeometrischer Zeit an über die Seewegen zum Dodekanes, den Kykladen und dem griechischen Festland enge Verbindungen gehabt. Gute Beweise dafür sind die proto-geometrischen Gefaße aus der Grabkammer von Dirmil. Beziehungen karischer Küstenstadte zu den benachbarten Inseln lassen sich sogar bis in submykenische und mykenische Zeit zurückverfolgen. Bestatigt wird das unter anderem durch die mykenischen Funde der Grabungen von Müskebi (Ortakent) wahrend der letzten Jahre.

Divan Şairlerinden Fennî'nin Boğaziçi Kıyılarını Canlandıran Mesnevisi: "Sahil-Nâme"

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 331-346 · DOI: 10.37879/belleten.1976.331
Divân ve Halk edebiyatı'mızda Fennî isimli, veyâ bunu takmaad olarak kullanan üç-beş şairimiz bulunmakta, bunlar arasında en çok ün kazananı, Mevlevi sâirlerinden Mehmed Fennî Dede olduğu anlaşılmaktadır. Sevâhil-Nâme adlı mesnevinin Fenni tarafından yazıldığı kesinlikle biliniyorsa da, aynı devirde yaşayan ve isimleri de aynı olan iki şâirden hangisinin olduğu mes'elesi ihtilaflıdır. Sevâhil-Nâme adlı mesnevi basılırken, bunun, Mahmud I. devrinin başta gelen şâirlerinden El-Hac Fenni Efendi'nin eseri olduğu, Hâcı Fennî hacc idüb geldi ve gitti Cennet' e mısrasından anlaşıldığı gibi, 1158'de öldüğü yazılmış, Râmiz Tezkiresenden alındığı bildirilerek hâl tercemesi nakledilmiştir; bu hayat çizgisine göre İstanbul'da doğmuş, "ilim ve ma'rifete himmet" etmiş, devrinin ileri gelenleriyle tanışmaya rağbet ederek, bu sâyade "Tarik-ı Hâceganî'ye duhûl etmiş", "nice menâsıb-ı celîleye nâil", bir aralık hacca gitmeye de muvaffak olmuş, fakat dönüşünde, 1158'de vefat etmiştir

Kırkıncı Yıla Girerken

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 1-2 · DOI: 10.37879/belleten.1976.1
Tam Metin
"Belleten" bu sayısiyle kırk yaşına basmış bulunuyor. Bir dergi için uzun bir yaş sayılamaz. Çünkü Batıda yüz yaşını aşmış birçok dergiler hâlâ yayın alanından çekilmiş değildir. Ama Türkiye'de bunu görememekteyiz. Memleketimizde hiç değişmeden, aksamadan kırk yıl yayın hayatını sürdürmüş dergi yok gibidir. Belleten'in kırkıncı yılına girmiş olması bu bakımdan önem taşımaktadır. Adını Atatürk'ün koyduğu Belletenimizin ilk sayısı 1 Ocak 1937 tarihini taşır. O tarihten bu yana gerek baskı, gerekse içerik yönünden Belleten her gün biraz daha gelişmiş, Batıdaki örneklerine yaklaşmak için her çareye baş vurulmuştur. Belleten bugün dünyanın her tarafında ağır başlılığı, bilimsel yönü ile tanınmakta, aranmakta, belli başlı kitaplıklardaki koleksiyonları sık sık baş vurulan yapıtlar arasında yer almaktadır. Dünya bilim âleminde memleketimizi şerefle temsil eden Belleten'in önümüzdeki yıllarda daha da gelişeceğine ve Atatürk'ün anısına layık bir dergi olarak görevini yapacağına inanıyoruz.