4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
Dirmil'de (Gökçebel) Bulunmuş Geometrik Kaplar
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 3-48 · DOI: 10.37879/belleten.1976.3
Özet
Bugünkü adı Gökçebel olan Dirmil, Bodrum yarımadasının kuzey batısında yer alan bir köydür. 1962 senesinde köylüler tarafından burada bulunan protogeometrik çağ kapları, bu yerleşme alanının önemini ortaya koymuştur. 1963 senesinde Türk Tarih Kurumu adına, Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın başkanlığındaki bir heyet, bu yerleşme yerinde araştırmalarda bulunmuş ve bu sayfalarda inceleme olanağını bulduğumuz kazı malzemesinin bir kısmını teşkil eden geometrik çağ kaplarını gün ışığına çıkarmıştır. Aşağıdaki satırlarda tanıtacağımız vazolar, 1962 senesinde köylüler tarafından tesadüf eseri olarak bulunan, Dirmil (Gökçebel) köyünün Burgaz tepesinin güney batı yamacında, eğimli bir kaya içerisine oyulmuş ve sahte kubbe (bindirme) tekniğine göre inşa edilmiş protogeometrik mezarın batısında yeralan, aynı gayeye hizmet eden mezar ve mezar hediyeleri halinde elegeçmiştir.
Nahil ve Nakıl Alayları
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 55-70 · DOI: 10.37879/belleten.1976.55
Özet
Nahil'in manası hurma ağacı demek olup galat olarak Nakıl diye meşhur olmuştur. Nahilbent denilen üstadlar tarafından ağaç, meyve, çiçek ve hayvan şekilleri yapılarak düğünlerde gelinin önünde götürülen muhtelif boydaki nahillere dair Osmanlı tarihlerinde ve sûrnamelerde bilgi vardır. Teşbih yoliyle meyvesi ve çiçeği çok ağaca (pürnakıl) denilir. Düğünlerde erkek tarafından tertip edilen nahil, lügatlerde birbirlerine benzer şekillerde tarif edilmektedir. Ahterî'de nahil, palmiye yâni hurma ağacıdır. Biyanki, nahil'in palmiye denilen ağaç ve kadınların bir nevi ziynet eşyası olduğunu yazıyor. Lehce-i Osmanî' de nahil, galatı nakıl, mumdan ve gümüşten ağaç dalı resmi ki arûs (gelin) önünde giderdi. Salahî kamusunda hurma ağacı ve eski zamanda balmumundan veya gümüşten mahsusen yapılarak gelinin önünde götürülen meyve ve şükûfe (çiçek) yi havî ve kıymetli taşlarla süslü ağaca ıtlak olunurdu, demektedir.
Safevilerin Kökenine Dair
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 287-330 · DOI: 10.37879/belleten.1976.287
Özet
Safevilerin ecdadı konusunda çok önemli sayılabilecek ilk kaynak olan, Safvetü's-Safa'nın müellif nüshasının da bilim âlemince günümüze dek bilinmemesi dolayısiyle birçok meseleler katılıp karıştırılmıştır. Bu meselelerin ilk kaynaklar arasında ilmi bir görüşle tahkik ve tahlil edilmesine de imkân yoktu. Bazı Avrupalı bilim adamları, Safevilerin ecdadı konusundaki ilk bilgilerin belirli yönlerini tahrif eden kimi Iran âlimleri, önce Safevilerin menşelerini ve sonra da onların itikadlarını istedikleri gibi izah etmeğe çalışmışlardır. XVI. yüzyılın sonları ve XVII. yüzyılın başından bu yana, özellikle I. Şah İsmail (1486-1524), onun oğlu ve halefi Şah Tahmasb (1512- 1578) döneminde Şiilikten siyasal çıkarlar sağlamak amacıyle Safvetü'ssafa'nın çeşitli yerlerinde yapılmış yer yer değişiklikler, inceleyicileri de az çok etkiliyordu.
Dr. Franz Steinherr
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 347-350
Özet
Tam Metin
26 Eylül 1974'te ülkemizde ve bilim dünyasında yakından tanınan Dr. Franz Steinherr'i yitirdik. Yaşantısının yandan fazlasını, yani 42 yılını yurdumuzda geçirmiş olan Steinherr, Eski Anadolu Dillerinin araştırılıp çözülmesine büyük katkısı olan az bulunur kişilerden biriydi. Steinherr 8 Temmuz 1902 de Nürnberg yakınındaki Landshut kentinde dünyaya geldi. Burada ortaokulu bitiren Steinherr daha 17 yaşında iken çalışma hayatına atılmış, Bavyera çiftçiler sendikası, Hamburg deniz nakliyat şirketi, Bavyera birlik bankası ve Godlewsky firması gibi birbiriyle hemen hiç ilgisi olmayan iş yerlerinde çalışmıştı. Ancak, gençlik yıllarındaki bu bilimsel ortamdan uzak uğraşılarına rağmen şaşılacak bir gayretle Türkçe, Arapça, Farsça, Japonca ve Rusça gibi strüktür bakımından birbirinden tamamen farklı dilleri öğrenmeyi başarmıştı.
Türkoloji Çalışmaları Birliği
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 351
Özet
Amerika'nın Colorado eyaletindeki Denver Üniversitesinde kurulan "Türkoloji Çalışmaları Birliği = The Turkish Studies Association" beşinci yılını doldurmuştur. Örgüt Türk ve Osmanlı incelemeleri ile ilgilenen bilim adamları ve kişileri bir araya getiren, özel kâr amacı gütmeyen siyasa dışı bir örgüttür. Örgütün amaçları şöyle özetlenebilir: a) Uluslararası bilim ve bilgi düzeyini yükseltmek. b) Toplantılar ve yazılı bilgi-haber alışverişleri aracılığı ile üyeleri arasındaki bağlantıyı pekiştirmek. c) Türk ve Osmanlı incelemeleri ile ilgili kişiler ve kuruluşlar arasında Uluslararası bilimsel işbirliğini geliştirmek. Örgütün, yılda üç kez çıkarılan ve eğitim, göçmenlik, folklor alanlarındaki son gelişmeler üzerine yazılmış kısa incelemeleri, toplantı ve konferans raporlarını, üyelerce yapılmakta olan yayım ve araştırmaları kapsayan bir haber bülteni (Newsletter) vardır. İlerde derginin kapsamı kitap eleştirileri, araştırma notları ve ilgi çeken başka konularla genişletilecektir.
Mareşal Fevzi Çakmak'ın Hatıraları ve Atatürk
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 81-92 · DOI: 10.37879/belleten.1976.81
Özet
Tam Metin
Hürriyet Gazetesinde 10 Nisan 1975 günü başlayıp, kırk gün süren rahmetli büyük komutan Mareşal Fevzi Çakmak'ın anıları, muhtemeldir ki, birkaç ağız ve el değiştirdiği için epeyce yanılgıları içermektedir. Bize, aynı zamanda belge ve gerekçelere göre, düşüncelerimizi ve bazı doğru belgeleri sunmayı ödev saydık. Diler ve umarız ki, bu yazımız, Atatürk'e ve eserlerine saygı ile bağlılık yönünden, aynı zamanda gerçekleri yansıtmak bakımından yararlı olsun.. II.4.1975 tarihli sayıda, Fevzi Paşa'nın, Mustafa Kemal Paşa'yı Filistin Harekatı sırasında kurşuna dizilmekten nasıl kurtardığı anlatılmakta, bu paragraf özet durumunda olduğu için bazı sorular yaratmaktadır. Konuyu bir dereceye kadar aydınlığa kavuşturmak amacıyle şunları belirtmek istiyorum: Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti'ni her bakımdan kötü koşullar altında yakalamıştı. Kısaca değineyim ki, Arap illeri'ndeki cephelerde görevler almış bulunan Mustafa Kemal Paşa, müttefiklerimizin, kendi Ordu ve Ülkemizin elverişsiz, hattâ acıklı durumunu çeşitli raporlarla ilgili Bakanlıklara ve Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya bütün açıklığıyle bildirmişti. O, Osmanlı Devletinin devrini tamamladığını, kesin bir yenilgiye doğru gittiğini anlıyor ve Arapların bile Türk Ordusu'nu arkadan hançerlediklerini görüyordu.
Mohaç Sonrası Türk - Macar Siyasal ilişkileri üzerinde Macar Tarihçisi Géza Perjés'in Bir Değerlendirmesi
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 127-138
Özet
Tam Metin
1972 yılı sonbaharında Budapeşte'deki görevim sona erip Ankara'ya dönerken, Macaristan Halk Cumhuriyeti Dış Kültür ilişkileri Enstitüsü Başkanı Sayın Rosta, 1526 Mohaç Savaşından sonra 15 yıllık dönemde Macaristan'ın durumu ve Macar yöneticilerin tutumuna objektif bir yaklaşım niteliğinde tarihsel bir yapıtı Türkçeye çevirttiklerini söyleyerek, bunun bir kopyasını bana vermişti. Géza Perjés adlı Macar tarihçisi "Yolun kenarına itilen ülke" başlıklı bu yapıtında, Mohaç Savaşı ve Türklerin Macaristan'ı işgalinden, bu ülkeyi doğrudan doğruya yönetmeğe başladıkları 1541 yılına dek süren çok çekişmeli ve karmaşık bir dönemini anlatmakta ve kişisel, ilginç bir değerlendirme yapmaktadır. O zamanki Macar yöneticilerini eleştirerek, onların Kanuni'nin Macaristan'ı Türk himayesinde, Türk ve Avusturya imparatorlukları arasında bir tampon devlet biçiminde kalması yolundaki önerisini kabul etmeyişlerinin tarihsel bir yanılgı olduğunu belirten yazar, bunun sonucunda ülkenin birlik ve bütünlüğünü yitirdiğini ve birçok kanlı savaşlara sahne teşkil ettiğini belirtmektedir. Perjés, yapıtının son bölümünde de, 1541'den 1686'ya süren 150 yıllık Türk yönetimi döneminin Macar ulusu için teselli sayılabilecek yönlerini anlatmaktadır.
Ölümünün 4. Yıldönümü Dolayısıyle Prof. Dr. Halil Demircioğlu
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 117-126 · DOI: 10.37879/belleten.1976.117
Özet
Tam Metin
Bundan 4 sene önce, 23 Şubat 1972 de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Eski Çağ Tarihi Kürsüsü başkanı ve Türk Tarih Kurumu üyesi Prof. Dr. Halil Demircioğlu'nu yitirmiştik. Halil Demircioğlu'nun kişiliğini ve onun ülkemizde kurup yerleştirmeye çalıştığı Eski Çağ Tarihi Disiplinini bilmeyenlere bu yitiğin ne kadar büyük olduğunu anlatmak oldukça güçtür. Halil Demircioğlu gerek hayatının çeşitli dönemlerinde zamanın ve koşulların gerektirdiği uğraşıları, ve gerekse gerçek Batılı anlamda ve Atatürk'ün göstermiş olduğu yolda ilmini yaptığı Eski Çağ Tarihinde izlediği sıkı metod, gerçekçi bir tarih görüşü, evrensel tarih bilgisi, genel kültürü ve sonuç olarak çevresindeki insanlarla ve özellikle öğrencileriyle olan insancıl ilişkileriyle, kısacası, aile hayatını dahi kapsayan her şeyiyle örnek alınacak insanlardan biriydi. Onun için Halil Demircioğlu'nun özel ve bilimsel hayatının incelenmesinden öğrenilecek çok şeyler vardır.
Alman Halk Oyunlarında "Büyük Türk"
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 71-80 · DOI: 10.37879/belleten.1976.71
Özet
Tam Metin
Eşitlik, doğruluk, başkalarının hakkına Saygı gibi nitelikler, bir kişinin gidişinde nasıl erdem oluyorsa, bir halkın toplumsal vicdanında da bu ilkelerin bulunması öylesine halkı erdemli yapar. Türk halkı, her zaman, kendi varlığında bu soylu nitelikleri göstermiştir. Bu soylu niteliklerden biri de barışçı olmaktır. Biliyoruz, eski Türklerde devlet, "il" adını alırdı. Divan-ı Lûgati Türk, "il" in barış anlamına geldiğini gösteriyor. Türk ruhunun barışa, insanlar arasındaki birliğe ne ölçüde duygulu, savaştan ne ölçüde çekingen olduğu, varlığını savunmak için olmayınca, savaşa yanaşmayacağından, kavgaya katılmayacağından anlaşılır. Ayni sözlük, "Türk" ü de şöyle tanımlar: Türk, büyük kahramanlıklar ve özverilikler yaptığı zaman, olağan üstü bir şey yaptığından habersiz görünür: öylesine alçak gönüllüdür. Türk'ün bu alçak gönüllülüğü, yalnız bizim halk oyunlarımızda değil, yabancıların halk oyunlarında da yansımıştır.
İlkçağ Tarihinde Kıbrıs
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 93-116
Özet
Tam Metin
İlkçağda Küçük Asya adını taşımış olan Anadolu yarımadası coğrafi mevkii bakımından Asya, Afrika ve Avrupa arasında merkezi bir rol oynadığı gibi, Güney Anadolu kıyılarından 70 km. uzakta, Doğu Akdeniz'in en büyük adası olan Kıbrıs (9.251 km²) da Mısır, Filistin, Suriye, Anadolu ve Ege bölgesi arasındaki deniz yolu üzerinde yer almış bulunmakla, önemli bir bağlantı unsuru olmuştur. Böylece Kıbrıs da dolayısıyla Afrika, Önasya ve Avrupa'nın denizci milletleri arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerde oldukça önemli bir rol oynamıştır. Kıbrıs yeryüzü şekilleri itibariyle güney ve kuzeyden dağlarla çevrili ve ortası çukur olması itibariyle de üç büyük bölge teşkil ederek, Anadolu'ya benzetilmiştir. Esasen jeolog ve coğrafyacıların incelemelerine göre ada, avarız itibariyle Toros sistemi içinde mütalaa olunmakta ve üçüncü jeolojik zamanın genç kıvrımlarına ait olduğu kabul edilerek, dördüncü zaman başlarında dış Toroslar veya Amanoslar'ın bir devamı olmakla Kıbrıs'ın Hatay ilinin dağ ve ovalarıyle bağlılığı ispatlanmaktadır.