4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Fatih Sultan Mehmed'in Ölümü

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 473-482 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-473
Tam Metin
Dulkadır oğullarındaki beylik iktidarı meselesinden dolayı aile arasındaki rekabet ve husumet büyümüş, Memlük sultanlarının nüfuzu altında bulunup sultanın menşuriyle intihap edilen Dulkadır Emirine karşı, aynı aileden rakip olan diğer bir emir, ailece karabetleri olan Osmanlı devletine başvurarak anların yardımlariyle Dulkadır Beyliğini elde ediyordu. Dulkadır ailesi arasındaki bu geçimsizliğe müdahaleden daha evvel Osmanlı devleti hacıların su sıkıntısı sebebiyle Hicaz Su, yollarına havuzlar inşası teklifinin Memlük sultanı tarafından kabul edilmemesi yüzünden Memlük Sultanlığı ile Osmanlı devletinin arası açılmıştı. Asıl ara açılmasının nedeni, Osmanlı Devletinin Dulkadır Emirliği ihtilâfına müdahale etmesi idi. Tarihlerde görüldüğü üzere bu ihtilâf sebebiyle Fatih Sultan Mehmed 886 Safer 27 ve 1481 Nisan 27 de Memlûklerle harp etmek üzere güney tarafına hareket etti, Üsküdar'a geçtiği zaman rahatsız bulunuyordu, buna rağmen hareketinden yüz döndürmedi. Üsküdar'da bir kaç gün kaldı, sonra araba ile hareket etti ve Rebi-ül-evvelin dördüncü Perşembe günü (3 Mayıs 14.81) Gebze'ye yakın Tekfur çayın ordugâhında ikindi ile akşam arası elli bir yaşında vefat etti. Ölümü hakkında çeşitli mütalealar vardır; hasta olarak İstanbul'dan çıktığı muhakkaktır.

Urartu Tapınak Kapıları ile Anıtsal Kaya Nişleri Arasındaki Bağlantı

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 389-400 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-389
Tam Metin
Kapı ve pencerelerin duvarlara uygulanması mimari bir problemdir. Ölçü, adet ve yerleştirme, genellikle çevre ve iklim şartları dikkate alınarak uygulanırdı. Fakat, binanın artistik etkisi bakımından ölçü ve şekil önemli bir faktör olarak görünür. Meselâ Roman, Gotik ve Rönesans devri yapıları, genel durumlarından çok, kapı ve pencerelerinin şekilleriyle tanınırlar. Son yıllarda Urartu merkezlerinde yapılan yoğun kazı ve araştırmalar neticesinde, Urartu -tapınak mimarisi hakkında önemli sonuçlar ortaya çıkarılmış, tapınak mimarisinde Toprakkale, Patnos - Anzavurtepe, Altıntepe, Çavuştepe, Varto - Kayalıdere ve Bastam kazılarında bulunmuş olan tek "cella" lı ve kare planlı yapıların önemli bir yer tuttuğu anlaşılmış, bu konuda çok değişik ve ilginç fikirler ileri sürülmüştür. Ancak bütün bu değişik görüşlerin ışığı altında yapılan rekonstrüksiyon denemelerine karşılık, tapınakların -kapı- sorununa da yeterince eğilinmiş değildir. Çalışmamızda değişik bir yöntem izleyerek, bu sorunu aşağıda görüleceği üzere çözümlemeye çalışacağız.

The Byzantine-Turkish Fountain in the Archaeological Museum of İstanbul

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 445-446 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-445
Tam Metin
There is a double fountain of marble in the open - air display of the Archaeological Museum of İstanbul, situated in the first garden to the left of the Çinili Köşk. This monument (inventory number 3217) was first published by A. M. MANSEL in 1931. Its lower, main body is Byzantine, carved out of a monolithe marble with two niches. The crown cut at the top is a Turkish work. The back of this small monument, which was used as a fountain during the Turkish era, is covered with a decoration in relief, which clearly shows that originally it was a Byzantine work. Here are seen the curls of acanthus leaves, coming out of a kantharos and spreading symmetrically. In the middle there is a cross, whose lateral arms were wiped off during the Turkish era. We think that the lower part, that is, the section belonging to the Byzantine era, was originally related to a water system, and most probably it was also constructed as a fountain. Though the decoration at the back, by its motif and the technique of carving, indicates the VI and VII centuries, it should be taken into consideration that this type of embellishment was used until the XIIth century. During the Turkish era, this Byzantine monument was reshaped as a Turkish fountain during the XVI-XVII centuries, as is realized from the buds of the crown at the top.

The Relation between Urartian Temple Gates and Monumental Rock Niches

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 401-412 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-401
Tam Metin
The relation of doors and windows to the wall is a fundamental architectural problem. Size, number, and placing of the openings are determined to an essential degree by environment and climate, but shape and proportion are a decisive factor in the artistic effect of a building. Even a moderately initiated layman can distinguish a Romanesque, Gothic, or Renaissance structure by the form of its doors and windows rather than by its total effect. As a result of the many excavations and considerable research done in Urartian centers during recent years, important conclusions have been drawn concerning the architecture of Urartian temples. It has become clear that the structures with a square shaped single "cella" discovered in the excavations at Toprakkale, Patnos-Aznavurtepe, Altıntepe, Çavuştepe, Varto-Kayalıdere and Bastam occupy an important place in the architecture of temples. Many original and interesting ideas have been advanced on this subject. However, in spite of the fact that attempts at reconstruction have been made with these different ideas in mind, sufficient attention has not been giyen to the problem related to the gates of these temples.

Etrüsklerin Yunanca Adı

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 421-428 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-421
Tam Metin
Bilindiği gibi, Etrüskler Milâddan önceki Binyılda, merkezi İtalyada yaşamış bir kavimdir. Roman yazarlar onlardan TUSCİ diye bahsederler. Bu adın ilk şeklinin TURSCİ olduğu anlaşılıyor ki, bu da, daha sonra ETRUSCİ şeklinin ortaya çıkmasını izah eder. Bir rivayete göre, Etrüskler kendilerine RASENNA derlerdi 3. Eski Yunanlıların Etrüsklere verdiği ad "Tuppnvoı" idi. Romalılar bu adı kendi harfleriyle TYRRHENOİ şeklinde yazmışlardır. Yunanlıların Etrüsklere verdiği isim bugün bile, "Mer tyrrhénienne" (Tiren Denizi) tabirinde yaşamaktadır. Bu denize bu adın verilmesinin sebebi de, söz konusu denizin M.Ö. sekizinci yüzyıldan itibaren, uzun zaman, Etrüsklerin hakimiyeti altında bulunmuş olmasıdır. Hemen ilave edelim ki, eski Yunan yazarlarından bazıları "Tyrrhenoi" yerine TYRSENOİ şeklini kullanmışlardır. Yunan dili uzmanlarının izahına göre, bu şekil İyoniyen lehçelerine mahsus olup, meşhur Epir kralı Pyrrhus'ün ismi bile bu lehçelerde "Pyrsos" şeklini almakta idi 4.

Dediği Dede ve Tekkeleri

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 447-467 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-447
Tam Metin
Dediği Dede ile ilgili arşiv kayıtlarında bahsi geçen iki yapıdan Doğanhisar kazasının Tekke köyündeki zaviye yıkılmıştır. Dediği Dede Tekkesi olarak tanınan ve halen ayakta olan ikinci yapı ise Ilgın'ın Mahmuthisar ve Tekke köyleri yakınında, Tekke köyünün son evlerinden takriben 300 m. ileride yüksekçe bir sırtta inşa edilmiştir. Halen metrûk olan yapı köy sakinleri tarafından, türbelere adakta bulunmak amacıyla, nadiren ziyaret edilmekte ve köyün ulaşımının zor olması nedeniyle de köy sakinleri dışında fazla ziyaretçisi bulunmamaktadır. Çevrede bu yapı ile ilgili olabilecek ayakta bir yapı veya yapı kalıntısı mevcut değildir. Yalnız yapının güney batı köşesinde yerli kayaya oyulmuş, muhtemelen eski, bir mezar kalıntısı ile yine güney yönde yamacın yola yakın kısmında daha önceki bir devir yapısına ait iki taş kolon yerde yatar durumdadır

A further note on the French Newspapers of İstanbul during the revolutionary period (1795-97)

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 483-492 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-483
Tam Metin
In his `Note sur les journaux français de Constantinople â, l'époque révolutionnaire, L. Lagarde threw important light on a hitherto obscure aspect of the propaganda effort of the Directory within the Ottoman Empire. The purpose of this additional note is to amplify and, in certain respects to correct, Lagarde's earlier contribution on the basis of the reports, now in the Public Record Office in London, of the British Minister to the Ottoman Porte, J. Spencer Smith. For inevitably, during the crucial years immediately before Bonaparte's Egyptian expedition of the summer of 1798 and the consequent Ottoman declaration of war on France, Spencer Smith kept a close watch on the activities of his French rival in İstanbul and the Levant. Succeeding Sir Robert Liston in 1795, Spencer Smith showed himself markedly fearful of what he termed 'the destructive doctrines so progressive in the present day' and the threat posed by French propaganda activities in the Levant.

İstanbul Arkeoloji Müzesinde Bizans-Türk Çeşmesi

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 429-444 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-429
Tam Metin
İstanbul Arkeoloji müzesinin önündeki bahçelerden, Çiniliköşk'ün solundaki ilk bahçede, mermerden bir çifte çeşme vardır. Müze envanterine 3217 sayı ile kaydı yapılmış olan bu eserin 1895' den önce müzeye geldiği bildirilmekte ise de, G. Mendel kataloğunda bulunmayışı bu bilgiyi doğrulamaz. Eser ilk defa A. Müfit Mansel (1905-1975) tarafından, 1931 yılında yayınlanarak bir fotoğrafı ile tanıtılmış ve bu vesile ile de 1914'den sonra müzeye giren eserlerden olarak gösterilmiştir. Eser bu tarihten sonra yayınlanan müze kataloglarında yer almıştır. Ne yazık ki çeşmenin nerede bulunduğu hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. Bilinen tek husus buluntu yerinin İstanbul oluşudur.

Dediği Dede and Dervish Lodges

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 468-472 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-468
Tam Metin
The so-called 'Dediği Dede tekkesi' is located in the close vicinity of the villages of Mahmudhisar and Tekke near Ilgın. It is built on a hill-top overlooking the road passing through the settlements, a small pine wood covering the hills to the North and East. A badly built entrance gate of fairly recent date leads into a rectangular courtyard giving access to the building from the North, and surrounded by a wall about 2.5 m. in height. Within the building itself, three sections can be distinguished. From the courtyard the visitor passes into a rectangular chamber 17.40 m. long and 2.60 m. wide, the axis pointing in an east-west direction. As apparent from the construction joint in the south wall, this section is a later addition to the original building.

Le nom Grec des Etrusques

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 413-420 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-413
Tam Metin
On sait que les Etrusques sont un peuple, ayant vécu au premier millénaire av. J. C., principalement dans l'Italie Centrale. Les auteurs romains les appellent TUSCI. Il semble que la forme primitive de cette appellation était TURSCI, ce qui explique l'apparition ultérieure du nom ETRUSCI. Il est une théorie, d'après laquelle les Etrusques se seraient appéles eux-mêmes RASENNA. Quant aux anciens Grecs, ils donnaient aux Etrusques le nom de que les Romains ont transcris sous forme de TYRRHENOI ou TYRRHENI, devenu en français, Tyrrhéniens. Ce nom continue à vivre aujourd'hui meme, dans la locution géographique "Mer tyrrhénienne", ainsi appelée, parce que, à partir du 8 ième siècle av. J. C., la mer en question était dominée par les Tyrrhéniens ou Etrusques.