4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Eski Bir Yazmadaki Meddah Hikayeleri

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 697-724 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-697
Tam Metin
Halk hikayeleri, Türk kültür tarihinin zengin kaynakları içinden var olmuş ve her dönemde çeşitlenerek kültür birikiminin önemli öğelerinden biri olmuştur. Bu hikayeler, Türk halk edebiyatının özellik taşıyan bir biçimi olduğu gibi, bu hikayeleri anlatan ozanların da halk arasında saygın bir yeri vardır. Ancak benim burada ele alacağım konu gezici ozanların anlattıkları hikâyelerden biraz daha ayrıcalığı olan meddah hikayeleridir. Georg Jacob, Türk halk hikayeleriyle meddah hikayeleri arasındaki ayrıcalığı belirtirken birincilerin olayları ve kişileri idealleştirmesine karşılık, meddah hikayelerinin gerçekçi bir tutum gösterdiklerini söyler. Ozanların anlattıkları halk hikayeleri ile meddah hikayeleri arasındaki önemli bir ayrıcalık da, birincilerde anlata sanatçının getirdiği süsleyici açıklamaların meddah hikâyelerinde bulunmaması ; bunun yerine, çok kişi ve bol olay ile kişisel ilişkilere ve bu ilişkilerin taklidine gidilmesidir. Boratav, halk hikayelerini meddah hikâyelerine yaklaştıran ve bir karşılaştırma olanağı bırakan öğenin, yalnızca her ikisinde de var olan dramatik nitelik olduğunu belirtir.

Ölümünün Birinci Yıldönümünde Orgeneral Fahrettin Altay'ı anıyoruz

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 775-780 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-775
Tam Metin
Atatürk'ün silah arkadaşı, Kurtuluş Savaşı'nın Ünlü Beşinci Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay'ı, 26 Ekim 1974'te kaybetmiştik. Türk ordusunun en yaşlı emekli üyesi olarak gözlerini hayata kapayan Fahrettin Altay'a (1880-1974) ait bir anımı ve onun bana yazdığı bir mektubu bu yıldönümünden yararlanarak yayınlamak istedim. Asıl konuya girmeden önce Fahrettin Altay'ın kısa biyografisini ve cenaze töreninde Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Sayın Hüseyin Doğan Özgöçmen'in çok içli konuşmasından bazı parçaları buraya almayı yararlı buldum. Fahrettin Altay'ın kısa biyografisi şöyledir: Babası Piyade Albay' İzmirli İsmail Bey, annesi Hayriye Hanım. 1880 yılı Ocak ayının 12 nci günü İzmir'in Urla kentinde doğdu. Babasının Erzincan 4. Ordu Merkezine atanması üzerine Erzincan Askeri Rüştiyesine girerek orta öğrenimini tamamladı ve Erzurum Askeri Lisesine girdi. Bu okulda üç yıl okuduktan sonra İstanbul'da Harbiye'ye geldi ve üç yıl sonra 421 öğrenci arasından birincilikle piyade teğmeni çıkarak Kurmay sınıfına ayrıldı.

Sancağa Çıkarılan Osmanlı Şehzadeleri

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 659-696 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-659
Türk devletlerinde zabtolunan bir memleket, onu zabtetmiş olan hanedanın müşterek malıdır. Bu kanun üzere o hanedanın büyüğü olan uluhan memleketi varisleri arasında taksim ettiğinden hanedan azasından her prens veya şehzade uluhan'a tabi olarak kendisine ait memleketi idare ile devlet muamelâtında bütünlüğü muhafaza ile ulu hakanı metbü tanır. Umumi olarak kaydettiğimiz bu töre bütün Türk devletlerinde tatbik edildiği gibi, büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri ve nihayet Osmanlılarda da bazı tadilat ile bu veraset kanunu tatbik olunmuştur. Devlet merkezinin kuvvetli olduğu zamanlar varis olan hanedan azasından saltanata geçmek ihtirasını göstermek isteyenler arzularını yerine getiremeyüp kanunu bozamamışlarsa da merkezin zaafı ve Ulu Bey'in yani hükümdarın aczinden istifade edenler düzeni zedeleyerek emellerine nâil olmuşlardır.

MATERIALIA TURCICA No. I. 1975 Bochum Ruhr Üniversitesi Türkoloji öğrencilerine yardımcı araştırmalar dergisi (Almanca) 73 sahife. (Yazışma adresi: Dr. HERMANN VARY, Akad. Oberrat Lector für Türksprachen. Bochum, Ruhr-Universitt Sprachwissenschaftl. Institut). F. Almanya. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 781-783
Tam Metin
Her altı ayda (sömestrde) çıkacak olan bu değerli dergi bizi özellikle iki bakımdan ilgilendirir: 1- Ruhr Üniversitesi Türkoloji bölümü öğrencileri, seçtikleri bilim dalında ucuz (belki de meccani) kılavuz kitaba sahip olurlar. Bu kılavuzdaki bibliyografya sayesinde müracaat edecekleri kitap ve dergileri tanırlar. Üniversitenin zengin kütüphanesinde kaynaklar hazırdır. Koridorlarda duran çoğaltma makinalarında istedikleri sahife veya bölümün kopyasını elde edebilirler. Masraf özel kağıt ücretinden ibarettir. Sömestrler yekdiğerini takip ettikçe, öğrenciler özel ihtisas kitaplığına sahip olurlar. 2- Derginin içindeki incelemeler Türkiye'ye ve Türk dünyasına inhisar ettiği için bizi çok yakından ilgilendirir. Türkoloji bölümü öğrencisi dar bir konuya saplanıp kalmadan Türk dünyasının dili, tarihi, coğrafyası ve günün soruları ile tanışarak geniş görüş ufkuna sahip olur.

Uluslararası Akademiler Birliğinin Münih Toplantısı

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 783-784
Merkezi Belçika'da Brüksel'de bulunan ve bu yıl 15-21 Haziran 1975 tarihlerinde Federal Almanya'da Münih'te toplanan Uluslararası Akademiler Birliği'nin (Union Academique Internationale) 49. toplantısına Türk Tarih Kurumu delegesi olarak katılmak üzere 14 Haziran 1975 tarihinde Münih'e hareket ettim ve 22 Haziran 1975'te Ankara'ya döndüm. Ev sahibi Bavyera Akademisi Başkanı Prof. Hans Raupach tarafından 15 Haziran 1975 günü delegeler onuruna verilen kabul resmine katıldım. 16 Haziran 1975 Pazartesi günü yıllık toplantı başkan Prof. Turner tarafından açıldı. Toplantıya 27 ülkenin akademileri delege göndermek suretiyle katıldılar. Bazı ülkeler birden fazla delege ile temsil edilmişler ve ayrıca komisyon çalışmalarına katılmak üzere uzmanlar da göndermişlerdir. Ayrıca UNESCO ve CHIPSH delege göndermek suretiyle çalışmalara katılmış ve bazı ülkeler de gözlemciler göndermişlerdir.

Fatih Sultan Mehmed'in Ölümü

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 473-482 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-473
Tam Metin
Dulkadır oğullarındaki beylik iktidarı meselesinden dolayı aile arasındaki rekabet ve husumet büyümüş, Memlük sultanlarının nüfuzu altında bulunup sultanın menşuriyle intihap edilen Dulkadır Emirine karşı, aynı aileden rakip olan diğer bir emir, ailece karabetleri olan Osmanlı devletine başvurarak anların yardımlariyle Dulkadır Beyliğini elde ediyordu. Dulkadır ailesi arasındaki bu geçimsizliğe müdahaleden daha evvel Osmanlı devleti hacıların su sıkıntısı sebebiyle Hicaz Su, yollarına havuzlar inşası teklifinin Memlük sultanı tarafından kabul edilmemesi yüzünden Memlük Sultanlığı ile Osmanlı devletinin arası açılmıştı. Asıl ara açılmasının nedeni, Osmanlı Devletinin Dulkadır Emirliği ihtilâfına müdahale etmesi idi. Tarihlerde görüldüğü üzere bu ihtilâf sebebiyle Fatih Sultan Mehmed 886 Safer 27 ve 1481 Nisan 27 de Memlûklerle harp etmek üzere güney tarafına hareket etti, Üsküdar'a geçtiği zaman rahatsız bulunuyordu, buna rağmen hareketinden yüz döndürmedi. Üsküdar'da bir kaç gün kaldı, sonra araba ile hareket etti ve Rebi-ül-evvelin dördüncü Perşembe günü (3 Mayıs 14.81) Gebze'ye yakın Tekfur çayın ordugâhında ikindi ile akşam arası elli bir yaşında vefat etti. Ölümü hakkında çeşitli mütalealar vardır; hasta olarak İstanbul'dan çıktığı muhakkaktır.

Urartu Tapınak Kapıları ile Anıtsal Kaya Nişleri Arasındaki Bağlantı

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 389-400 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-389
Tam Metin
Kapı ve pencerelerin duvarlara uygulanması mimari bir problemdir. Ölçü, adet ve yerleştirme, genellikle çevre ve iklim şartları dikkate alınarak uygulanırdı. Fakat, binanın artistik etkisi bakımından ölçü ve şekil önemli bir faktör olarak görünür. Meselâ Roman, Gotik ve Rönesans devri yapıları, genel durumlarından çok, kapı ve pencerelerinin şekilleriyle tanınırlar. Son yıllarda Urartu merkezlerinde yapılan yoğun kazı ve araştırmalar neticesinde, Urartu -tapınak mimarisi hakkında önemli sonuçlar ortaya çıkarılmış, tapınak mimarisinde Toprakkale, Patnos - Anzavurtepe, Altıntepe, Çavuştepe, Varto - Kayalıdere ve Bastam kazılarında bulunmuş olan tek "cella" lı ve kare planlı yapıların önemli bir yer tuttuğu anlaşılmış, bu konuda çok değişik ve ilginç fikirler ileri sürülmüştür. Ancak bütün bu değişik görüşlerin ışığı altında yapılan rekonstrüksiyon denemelerine karşılık, tapınakların -kapı- sorununa da yeterince eğilinmiş değildir. Çalışmamızda değişik bir yöntem izleyerek, bu sorunu aşağıda görüleceği üzere çözümlemeye çalışacağız.

The Byzantine-Turkish Fountain in the Archaeological Museum of İstanbul

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 445-446 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-445
Tam Metin
There is a double fountain of marble in the open - air display of the Archaeological Museum of İstanbul, situated in the first garden to the left of the Çinili Köşk. This monument (inventory number 3217) was first published by A. M. MANSEL in 1931. Its lower, main body is Byzantine, carved out of a monolithe marble with two niches. The crown cut at the top is a Turkish work. The back of this small monument, which was used as a fountain during the Turkish era, is covered with a decoration in relief, which clearly shows that originally it was a Byzantine work. Here are seen the curls of acanthus leaves, coming out of a kantharos and spreading symmetrically. In the middle there is a cross, whose lateral arms were wiped off during the Turkish era. We think that the lower part, that is, the section belonging to the Byzantine era, was originally related to a water system, and most probably it was also constructed as a fountain. Though the decoration at the back, by its motif and the technique of carving, indicates the VI and VII centuries, it should be taken into consideration that this type of embellishment was used until the XIIth century. During the Turkish era, this Byzantine monument was reshaped as a Turkish fountain during the XVI-XVII centuries, as is realized from the buds of the crown at the top.

The Relation between Urartian Temple Gates and Monumental Rock Niches

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 401-412 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-401
Tam Metin
The relation of doors and windows to the wall is a fundamental architectural problem. Size, number, and placing of the openings are determined to an essential degree by environment and climate, but shape and proportion are a decisive factor in the artistic effect of a building. Even a moderately initiated layman can distinguish a Romanesque, Gothic, or Renaissance structure by the form of its doors and windows rather than by its total effect. As a result of the many excavations and considerable research done in Urartian centers during recent years, important conclusions have been drawn concerning the architecture of Urartian temples. It has become clear that the structures with a square shaped single "cella" discovered in the excavations at Toprakkale, Patnos-Aznavurtepe, Altıntepe, Çavuştepe, Varto-Kayalıdere and Bastam occupy an important place in the architecture of temples. Many original and interesting ideas have been advanced on this subject. However, in spite of the fact that attempts at reconstruction have been made with these different ideas in mind, sufficient attention has not been giyen to the problem related to the gates of these temples.

Etrüsklerin Yunanca Adı

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 421-428 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-421
Tam Metin
Bilindiği gibi, Etrüskler Milâddan önceki Binyılda, merkezi İtalyada yaşamış bir kavimdir. Roman yazarlar onlardan TUSCİ diye bahsederler. Bu adın ilk şeklinin TURSCİ olduğu anlaşılıyor ki, bu da, daha sonra ETRUSCİ şeklinin ortaya çıkmasını izah eder. Bir rivayete göre, Etrüskler kendilerine RASENNA derlerdi 3. Eski Yunanlıların Etrüsklere verdiği ad "Tuppnvoı" idi. Romalılar bu adı kendi harfleriyle TYRRHENOİ şeklinde yazmışlardır. Yunanlıların Etrüsklere verdiği isim bugün bile, "Mer tyrrhénienne" (Tiren Denizi) tabirinde yaşamaktadır. Bu denize bu adın verilmesinin sebebi de, söz konusu denizin M.Ö. sekizinci yüzyıldan itibaren, uzun zaman, Etrüsklerin hakimiyeti altında bulunmuş olmasıdır. Hemen ilave edelim ki, eski Yunan yazarlarından bazıları "Tyrrhenoi" yerine TYRSENOİ şeklini kullanmışlardır. Yunan dili uzmanlarının izahına göre, bu şekil İyoniyen lehçelerine mahsus olup, meşhur Epir kralı Pyrrhus'ün ismi bile bu lehçelerde "Pyrsos" şeklini almakta idi 4.