4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
Tahsin Öz (1887-1973)
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 709-732 · DOI: 10.37879/belleten.1974.152-709
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu üyesi, Topkapı Sarayı Müzesinin eski müdürü Tahsin Öz, 20 Eylül 1973 günü aramızdan ayrıldı. Türk müzelerine, bilhassa Topkapı Sarayı Müzesine büyük hizmeti geçen, yayınladığı halka hitap eden yazıları ile Türk sanat tarihinin geniş ölçüde tanıtılmasında gayretleri inkar edilemeyen Tahsin Öz, bilhassa Türk sanatının süsleme ve küçük sanatlar olarak adlandırdığımız kollarındaki çalışmaları ile de tanınmıştı. Nihayet o, uzun yıllar üyesi bulduğu ve bir süre başkanlığını yaptığı Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu dolayısiyle bütün yurdun her çeşit eski eseri ile yakından ilgilenmek imkanını da elde etmişti. Bu yazımızda, esas yetişmesi dışında olarak Türk sanatına bağlanan ve Türk Sanat tarihinin yurdumuzda doğmasına, gelişmesine yardımcı olan T. Öz'ün kısa hayat hikayesini ve çalışmalarını özetlemeğe gayret edecek, bu vesile ile başlıca yayınlarını da bir bibliyografya denemesi halinde bu yazımızın sonunda derleyeceğiz.
Kültepe Sikkeleri (1967-1973)
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 583-596 · DOI: 10.37879/belleten.1974.152-583
Özet
Tam Metin
Yazımızın konusu 18 adet sikkedir. Bunlardan ikisi gümüş, yedisi bronz olmak üzere 9'u 1967 yılı Kültepe kazılarında bulunmuştur. Şimdi, Ankara Arkeoloji Müzesi Sikke Seksiyonunda 1974 envanter numarasında kayıtlıdır. Diğer 9 gümüş sikke 1973 yılı kazılarında bulunmuştur. Sikkeler çok aşınmış ve bozulmuştur. Gümüş sikkeler birbirine yapışmış, oksitleşmiş iki parça halinde idi. Ankara Arkeoloji Müzesi laboratuvarında temizlendikten sonra üzerlerinde çalışmamız mümkün olabilmiştir. Sikkeler kronolojik olarak incelendiğinde, M.Ö. 323 - M.S. 180 yıllarında darp edilmiş oldukları, yani 400 yıllık bir devri kapsadıkları görülür.
Altan Topçi
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 597-634 · DOI: 10.37879/belleten.1974.152-597
Özet
Moğol dilinin en eski yazılı vesikası olarak kabul edilen Uygur harfleriyle taş üzerine yazılmış beş satırlık Moğolca yazıttan sonra, en önemli diğer bir vesika, Türkçe tercümesi Ahmet Temir tarafından ortaya konan Moğolların Gizli Tarihi adlı eserdir. XIII. yüzyıl Moğol tarihini ve Moğollar hakkında efsanevi şecereden başlayarak Ögedei zamanına kadarki en eski bilgileri içine alan bu büyük eserden başka ilim dünyasının yakından tanıdığı diğer bir eser de Altan Topçi'dir. 1604 yılında, diğer bir görüşe göre de daha eski bir devrede yazıldığı zannedilen Altan Topçi, hemen hemen (Kozin'in mukayeseli neşri neticesinde % 83'ü) 7 Moğolların Gizli Tarihi (=MGT)'nin aynıdır.
XVIII'nci Yüzyılda Çıkarılan Adalet-nâmelere göre Türkiye'nin İç Durumu
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 151 · Sayfa: 445-492 · DOI: 10.37879/belleten.1974.151-445
Özet
Tam Metin
Devlet otoritesinin zayıfladığı, merkezi idarenin Anadolu ve Rumeli'de hissedilir derecede azaldığı, hükümet yönetiminin taşradaki etkisini kaybettiği zamanlarda, özellikle Anadolu eyaletlerinin, sancak, kaza, kasaba ve hele köylerinde yol kesme, soygun, rüşvet, iltimas ve başka yolsuzluklar alabildiğine yaygın bir hale gelmiş bulunuyordu. XVIII inci yüzyılda bu tip hareketler, şehirlerden köylere kadar, aşiretler ve kabileler de dahil, heryerde görülmekte olup bu yüzden müslüman ve hıristiyan halk büyük bir tedirginlik içerisinde, yarınından ümitsiz bir ömür sürmekte bulunuyordu. Devlet memurlarına hazineden maaş ve görev masrafı ödenmediği için gerek İstanbul'dan görev yerlerine giderken geçtikleri yerlerin halkından aldıkları paralar, gerekse atandıkları görev yerlerine yerleştikten sonra yönetim bölgelerine bağlı olan ve hatta hiç ilgileri bulunmayan yerlere ya kendileri çıkarak, yahut bölükbaşılarını göndererek yaptıkları "devirler" reayanın fakir düşmesine ve perişan olmasına sebep olmaktaydı. Hele merkezden yollanan çok sayıda mübaşirlerin yaptıkları, çoğu kere de gereksiz olan teftişler bir işe yaramadığı, şikayet konusu davaları halletmediği gibi, halkın daha da çok soyulmasına sebep oluyordu. Paşalar, ayanlar ve kapılarında "levend" besleyen diğer vilayet idarecileri kendi güvenlikleri ve güçlerini artırmak için bunların sayılarını artırdıkça bu kalabalığın beslenmesi önemli bir sorun haline gelmekte, bu da halkı daha çok satma ödemeye zorlamakta idi. Öte yandan sözde yöneticiler ve mütegallibeler köy hayatından bıkan ve yerini yurdunu terkeden bu çift bozanlar sayesinde kapılarına adam bulmakta ve soygunlarını geliştirmekte hiç güçlük çekmiyorlardı. Bunları beslemek ve kendi gelirlerini artırmak için sık sık düzenledikleri "devirler" reaya için tahammül edilmez bir hal alınca, İstanbul'a ardı arkası kesilmeyen şikayetler yağmakta idi.
URIEL HEYD, Studies in Ottoman Criminal law (Osmanlı ceza kanunu hakkında incelemeler), edited by. V. L. Menage, Oxferd at the Clarenden Press 1973, XXXII 340. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 751-756
Özet
Tam Metin
Osmanlı teşkilat ve idare sisteminin en temel kaynaklarından biri kanunnamelerdir. Kanunnameler, bunların da üstünde olarak birer hukuk belgesidirler. Osmanlı devleti ikili bir hukuk sistemine sahiptir. Biri şeri hukuk diğeri idare, maliye, ceza ve muhtelif hukuk sahalarına ait olan örfi hukuk. Osmanlı devlet adamları bu iki ayrı hukuk sahasını birleştirmeye mümkün olduğu kadar gayret etmişler ve hiç olmazsa her ikisini ilgilendirebilecek konularda tezada düşülmemesine çalışmışlardır. Devletin kuruluşundan beri suç işleyenler için şeriat ile tam bir uygunluk halinde bulunan kanunlar vazedilmiştir. Diğer yandan, vazedilmiş bazı kanunnameler de, reayanın mahalli idareciler ve tımar sahiplerinden vuku bulacak şikayetlere göre cezai mahiyette hükümler ihtiva ettiği de dikkati çekmektedir. Osmanlı ceza ve mali kanunnamesinin en eski metni ilk defa Friedrich Kraelitz Greifenhorst tarafından yayınlanmıştır (Kanun-name Sultan Mehmeds des Eroberers, Die altesten Osmanischen Straf-und Finanzgesetze, MOG, I (1921-1922), 13-48). Fatih kanunnamesi 1453 de İstanbul'un fethinden hemen sonra tertip edilmiş, fakat elde bulunan metin 1488 Haziran ayının 2 si ile 10 u arasında kopya edilmiştir. Bazı araştırıcılar bu hususda farklı görüşler ortaya atmışlardır. Buna göre, Kraelitz'in yayınladığı metindeki kanunlardan hiçbirinin 1453 tarihinde veya civarında yazılmış olduğunu tespit edecek ip uçları mevcut değildir. Bu bakımdan Fatih kanunnamesini tarihlemek şimdilik mümkün değildir. Fatih kanunnamesinin ilk üç faslı ceza hukukuna dair hükümleri ihtiva etmektedir. Dördüncü fasıl vergi ve rüsumlarla ilgilidir.
Tüfengçi-başı Ârif Efendi Tarihçesi
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 151 · Sayfa: 379-444 · DOI: 10.37879/belleten.1974.151-379
Özet
Tam Metin
Osmanlı tarihinin III. Selim devri ve onu takip eden ıslahat teşebbüsleri ile dolu, buhranlı günlerini hikaye eden eserler arasında, Tüfengçi-başı Ârif-Efendi Tarihçesi adıyle tanınan eser, hiç şüphesiz, orijinal kaynaklardan biridir. Eserin yazarı olan Mehmed Arif Efendi, Ankaralı veya başka bir söylentiye göre de İzmirlidir. Fatin Tezkiresi'ne göre, h. 1171 (1757/1758) yılında doğmuş olup İstanbula gelerek sarayda eğitim ve öğrenim görmüştür. Cabi Said Efendi'de bulunan bir kayıt da bunu doğrular niteliktedir. Arif Efendi, sonradan ilmiye sınıfına geçmiş, 1230 (1815)'da Yenişehr-i Fener, 1232 (1817)'de Edirne kadılıklarında bulunmuş, 1239 (1823/1824)'da Mekke, 1242 (1826/1827)'de İstanbul pâyelerini kazanmıştır. Ölümü, 12 Şevval 1243 (27 Nisan 1828)'tedir. Arif Efendi, eserinde, III. Selim devrinde ihdas edilen Nizam-ı Cedid ıslahatına kısaca dokunduktan sonra, Kabakçı isyanı diye anılan isyanı, III. Selim'in hal ve IV. Mustafa'nın cülüsunu ve saltanatının ilk günlerini oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatmakta ve olayları 22 Şaban 1221 (4 Ekim 1806) gününe kadar getirmektedir. Arif Efendi'nin olaylara bizzat tanık olması, eserine önem kazandıran hususlardan biridir. Bu bakımdan, Cevdet Paşa'dan başlayarak bu devri inceleyen yazarlar, onun eserinden yararlanmışlardır.
Salaville Sévérien ve Eugène Daleggio, Karamanlidika, Bibliographie analytique d'ouvrages en langue turque imprimés en caractéres grecs III, 1866-1900 (Karamanlidika, Yunan harfleri ile basılı Türkçe kitapların açıklamalı Bibliyografyası III. cilt 1866-1900) [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 757-766
Özet
Tam Metin
Türkçe konuşan fakat uzun süre yunan harflerini kullanmış "Karamanlı"ların yayınladıkları kitaplar üzerinde senelerden beri çalışmakta olan E. Dalleggio beklenen üçüncü cildi de yayınlamış bulunuyor. Bu araştırmaya beraber başladıkları S. Salaville bu arada ölmüş ise de, müellif mesai arkadaşının ismini ihmal etmemek kadirşinasliğını göstermiştir. İlk cildleri Atina'da ki Fransız Enstitüsü'ne bağlı Küçük Asya Cemiyeti tarafından yayınlanan bu kitabın, bu kez başka bir sende çıkmasına neden, müellifin adı geçen cemiyetden bir kaç sene evvel ayrılmasıdır. Yayınladığı zamandan beri bilim çevrelerince olumlu karşılanan bu çaba, hristiyan ortodoks mezhebinde olmakla beraber türkçeyi ayrı bir Anadolu şivesi ile konuşan, Anadolu'da Selçuklular devrinden beri varlığı bilinen ve İstanbul'un Fatih Sultan Mehmed II. tarafından yeniden imarı sırasında bir bölümü İstanbul ve Galata'da yerleştirilen bu zümrenin menşei hakkındaki sorunla, ayrıca Osmanlı arşiv belgelerinde "zimmiyan-ı karaman" veya yalnız "karamaniyan" tarzında geçen cemaatin Türk toplumundaki yeri hakkındaki görüşlere rehber olmaktadır.
İnalcık'ın "The Ottoman Empire : The Classical Age 1300 - 1600" Adlı Eserinin Yankıları [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 767-770
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu üyelerinden Prof. Dr. Halil İnalcık'ın, The Ottoman Empire: the Classical Age 1300 - 1600 adlı eseri Batı'da ilgi ile karşılanmış, yankılar uyandırmıştır. Lord Kinross, Book and Bookman (1973) dergisinde yayımlanan, "Imperial Turks" başlıklı yazısında Prof. İnalcık'ın kitabı için şöyle diyor: "Gibbon'a karşın, Suetonis ve onun gibiler sayesinde artık aklı başında hiç kimse Roma İmparatorluğu'nu salt Çöküş ve Yıkılış'ı açısından değerlendirmiyor. Oysa, Roma imparatorluğu kadar büyük, hemen hemen onun kadar geniş bir alana yayılmış ve onun iki katı bir süre varlığını sürdürmüş olan Osmanlı İmparatorluğu'nu birçok aklı başında insan, yalnız Çöküş ve Yıkılış'ı - Avrupa'nın Hasta Adamı vb. - açısından düşünmektedir. Bunun nedenlerinden biri, belki de, imparatorlukların yükselme dönemlerinin birçok savaşı içermesi ve bu 'barışçı' çağımızda, insanların savaştan söz eden kitapları, özellikle de, 19. yüzyıl İngiliz, Alman ya da Fransız tarihçilerinin, Türklerin imparatorluk döneminin görkemli günlerinde giriştikleri savaşları konu edinen eserlerindeki bitmez tükenmez tasvirleri okumaktan sıkılmalarıdır.
Aphrodisias Yöresindeki Tümülüsler
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 151 · Sayfa: 351-360 · DOI: 10.37879/belleten.1974.151-351
Özet
Tam Metin
Karacasu ile Aphrodisias yöresinde, yoldan geçerken kolaylıkla görülebilen birçok tümülüs bulunmaktadır. 1968 yaz mevsiminde Aphrodisias kazı heyetine dahil bir ekip tarafından bu tümülüslerin yola yakın olanları tetkik edildi. Bunlardan Yumratepe ve Çamlıbel mevkilerinde olanlar yakın tarihlerde tahrip edilerek soyulmuştu. Ayrıca yine Çamlıbel'de, yeni yolun yapımı sırasında ortaya çıkan bir tümülüs, buldozer tarafından tahrip edilmişti. Yakın zamanlarda bölgede faaliyet gösteren antikacıların teşvikiyle yapıldığı anlaşılan bu soygunlardan arta kalanları kurtarmak ve mezar tiplerini anlamak icap ediyordu. Çünkü bu mezarlar, bir taraftan Aphrodisias yöresinde geç Hellenistik - erken Roma devrine ait delilleri vermesi, diğer taraftan da Güney Lidya ve Frigya'ya yakın Karia bölgesindeki ölü gömme âdetlerini göstermesi bakımından önem taşımaktaydı. Karia bölgesindeki mezarların etraflı bir şekilde incelenmediğini de göz önüne alırsak, bu tümülüslerin önemi bir kat daha artar. Bu nedenle, Prof. K. Erim yönetimindeki bir ekip tümülüslerde gerekli çalışmaları yaparak, mezarları tamamen ortaya çıkardı.
VI. Mehmed'in İngiltere'ye İkinci Anlaşma Teklifi
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 151 · Sayfa: 493-498 · DOI: 10.37879/belleten.1974.151-493
Özet
Tam Metin
VI. Sultan Mehmet Vahidettin tahta çıkışından (4 Temmuz 1918) kaçmasına kadar (17 Kasım 1922) İngiltere Hükümetiyle arasında bir anlaşma olanağını imgelemekte idi. İstanbul'daki Yüksek Komiserlerinin çok soğuk davranmasına bakmıyarak talebinin iyilikle incelenmesi için oradan ricada bulunmaktan vazgeçmiyordu. Bu isteği iki kez antlaşma teklifi şekline soktu: 1- 30 Mart 1919: Documents on British Foreign Policy 1919 - 1939, First Series, Vol. IV, No. 507, 2- 25 Mart 1922: Bilâl N. Şimşir, Documents on British Foreign Policy'de bulunmayan bu önemli vesikayı Public Record Office'te bulup "İngiliz Belgeleriyle Sakarya'dan İzmir'e (1921-1922)" adlı kitabında tercümesini bastırmakla hizmette bulunmuştur. Foreign and Commonwealth Office'in müsaadesiyle orijinal metni ilk olarak burada yayınlanmıştır.